• bir dönem devlet yönetimini parmağının ucunda çeviren, mevlevi dergahına nüfuz kazandıran, fakat ayağı sürçtüğü anda devlet tarafından idamla cezalandırılan din-devlet büyüğüdür.
    hakkındaki şu olay anlatılır:

    sultan mahmut bir gün mevlevihane*'yi ziyaret eder ve dedeler tarafından dergah kapısında karşılanır. kapının yanında halet efendi'nin kesik başı üzerine dikilen bir mezar taşı vardır. bunu görünce padişah'ın suratı asılır ve dede'ye sorar:
    - şeyhim, bu halete** ne dersin?
    dede kudretullah efendi padişah'ın hala kinli ve öfkeli olduğunu anlamış ve zor durumda kalmıştı*. ç,nk, halet efendi her ne kadar on yıl süreyle memleketin adeta hakimi olmuş, halkın çokca canını yakmışsa da mevlevihane'ye yaptığı hizmetler de inkar edilemezdi. ne lehinde ne de aleyhinde konuşmak mümkün değildi*. nihayet şu nükteli cevabı vererek işin içinden sıyrıldı:
    - efendimiz! o da bir halet** idi, geldi geçti...
  • bakmayiniz bu zat hakkinda böyle övgüler düzülüp abideler dikildiğine. halet efendi, gözümüzün nuru başimizin taci büyük insan, tarihteki incimiz nice mucizenin mucidi tepedelenli ali paşa hazretlerinin baş düşmani, çarpik felek hamuru idi. sultanimiz efendimiz mahmud han hazretleri kendisini nişanci olarak atamasina rağmen, bununla yetinmeyip sultanimizin gözüne girip kabineyi parmağinin ucunda oynatmaya, sirf tepedelenli paşamizi yerinden etmek için yunanlilarla savaş kişkirtip onu mahvetmeye çalişmiş, sarayin bahçesinde onun kellesini görmekle yetinmemiş ayni zamanda, ordumuzun direği, düşmanimizin al al korkusu yeniçerilerimizin efendisi haci bektaş üstadimizi da istanbul'dan sürgüne yollama cüretini kendinde bulmuştu. velimizin adini layikiyla taşiyan haci bektaş üstadimizin sürgüne gönderilmesi ocagimiz berkimiz yeniçerilerimiz arasinda isyana yolaçmiş ve halet'de dahil tüm divan derhal sürgüne yollana deyü kazan kaldirmişlardi. halet sultanimiz efendimiz izniyle önce bursa ya ordan da konyaya doğru sürgüne giderken yolda cellad efendi tendisini kistirmiş, kellesini almiş idi. kellesi üç beş ay önce tepedelenli paşamizin kellesinin oturdulduğu kaziga çakilmiş, altina şu yazma nakşolunmuş idi: "o ahlaksiz ruhunun desiselerine uyarak entrikalarinin kurbani oldu ve birçok insanin ölümüne yolaçti.." 4 aralik 1822 miladiydi.
    başini görmek için halet efendiden nefret eden halk saraya akin etti... mevlevihanede şaşaali günlerinde kendi adina yaptirdiği türbede yatmak kismet olmadi. simdi o türbede kediler oynaşiyor. ve karisi da nefret ettiği ve ölümünden sonra kurbanlar kestirdiği kocasinin başini her nasilsa insafa gelmiş olacak ki 2000 kuruşa satin aldi ve gömdürdü. ama yeniçeriler bu basi topraği kirletiyor gerekçesiyle mezardan çikarip sarayburnundan denize attilar..
    ki işte böyle alindi devletimizin direği anakronik satrancin mucidi dört direkli doksandokuz toplu kadirgalarin kaptan-i deryasi yalinkiliç düşman üstüne yürüyen paşalar neslinin ahvadi, yaşasaydi cumhuriyeti 80 sene evel memleketimize getirecek olan tepedelenli ali paşa hazretlerinin intikami.. padişahim sen nelere kadirsin..
  • abdülhak şinasi hisar, geçmiş zaman fıkraları'nda kendisine koca bir bölüm ayırmış ve naklettiği fıkralarla efendiyi itin götüne sokup sokup çıkarmıştır. ne menem bir kişi ne haris bir zat imiş bu böyle.
  • osmanlı'nın batı'ya gönderdikleri ilk sefirlerin, avrupa'ya olan hayranlıklarını "dünya müminin zindanı, kâfirin cennetidir" diyebilecek kadar ayyuka çıkarmalarına karşılık, halet efendi böyle düşünmemektedir. 1804 yılında yazdığı bir mektubunda keyifsizliğini şöyle dile getirir:

    "bir gün evvel şu kâfiristandan hayır ile halas olmaklığım için dualarınızı niyaz ederim. zira paris'e kadar geldik, halkın nakil ve methettikleri frengistan'ı daha görmedik. o tuhaf şeyler ve o akıllı frenkler hangi avrupa'dadır, bilmem!"

    daha sonra gönderdiği mektuplardan birinde ise avrupalıları şu şekilde küçümser:

    "ahmed efendi'nin ellerinden öperim. yani hatırlarına bir vesvese gelmesin. son derece mütevazı olduğumdandır. yoksa bilgilerine imrendiğimden değildir. hakkımda kötü düşünmesinler. "frengistan şöyle, frengistan böyle, frenklerin aklı gibi akıl olmaz" derlerdi. acaba bunlar frengistan'ın hangi semtine düşer, canım efendim? bir tashih kabil ise tashih buyurulup kulunuza yazarsınız. inşallah fırsat bulursam komedya ve opera tabir eyledikleri yerleri güzel bir şekilde tasvir eder iyice anlatırım. böylece bizim kulağımıza niçin böyle galatla, abartıyla tutulduğunun sebebini söylerim!"

    tahammülsüzlüğünün son noktasında ise avrupa'ya hayranlık duyanlar hakkında kesin hükmünü vermiştir:

    "frengistan'ı size korkutmak veyahut methetmek için her kim överse, sual buyurun: "sen avrupa'ya gittin mi?" diye. "hayır, gitmedim, tarihlerden okuyorum" der ise iki kısımdan biridir ki, şimdi izah olunur. "evet, gittim ve biraz zaman eğlendim" derse, elbette frenklerin taraftarı ve casusudur. "gitmedim" der ise iki kısımdır: ya eşşektir, frenklerin yazdıklarını dinler. yahut da aşırı dindarlığından tamamen frenkleri metheder ki içindeki ehl-i islâm'ı çıksın diye. işte bu külli genel kaideyi bilesiniz!"
  • cogito'nun osmanlılar özel sayısında yer alan, "18.yy'da değişim"* makalesinin başlangıcında, 1803 yılında paris'ten saraya yazmış olduğu mektuba yer verilen, osmanlı-müslüman aydın bürokrat sınıfı mensubudur.
    mektubun makalede alıntılanan kısmını aynen aktarıyorum;
    "ezcümle her ne kadar dünyada ermeni ve rum var ise müslümanlar mahbub-dostdur, bu nasıl ayıb şey, maazalah frengistan'da olamaz, amma olsa o saate ateşe yakarlar, hem de pek ayıbdır deyu işte işte cümlemiz bu itikatda idik. meğer hiç andan gayri maslahatları yok. paris'te pale royal tabir ederler bezestan gibi bir mahal var, amma gayet vüsatli, dört tarafı dükkan, dükkanlarda envai meta var. üstleri oda, odalarda bin beşyüz karı ve beşyüz oğlan var ki karları puştluğa münhasır. gece gitmek muayyibden, gündüz be'is olmamağla mahsus temaşasına vardık.içerü girdikde cevanib-i erbaadan karılar ve erkekler gelene birer basma kağıd veriyorlar. içinde yazar ki şu kadar karılarım var, odam filan yerde, şu kadar akceyedir. biri dahı şu kadar oğlanım var, yaşları şu kadardır, şu kadar akce narhı var deyu mahsus basılmış kağıdları var. ve bunlardan gerek oğlan gerek karı frengi illetine uğrarlar ise, tımar etmek içün devlet tarafından muvazzaf hekimleri var. ve karılar ve oğlanlar her bir adamın dört yanını muhasaraya alub kangımızı beğenür deyu beraber gezerler. ve kibarı pale royal'a vardınız mı, karıları oğlanları beğendiniz mi deyu iftihar ederek sual ederiz(ler). buracığını hoca abrahama okuyasız el-hamdülillah memalik-i islamiyede bu kadar oğlan ve gulampara yokdur. "
  • vefatından sonra arif paşanın kendisine bir çift dize hediye ettiği insan-ı kamil.

    ne kendi eyledi rahat, ne halka verdi huzur;
    yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur
  • tepedelenli ali paşa'nın istanbul'daki sarrafı ermeni gaspar efendi ve oğlu, valide han'ın kapısında birer gün ara ile sabahları asılı bulunur. üçüncü gün sabahı da andıra adası voyvodası reşit ağa aynı yerde asılı bulunur.

    ahmet cevdet paşa bu olayları anlatırken her üç cinayetin sorumlusu olduğuna inandığı halet efendi'nin, reşit ağa'nın asılmasına karar verildiği sırada geçen bir konuşmayla ilgili enteresan bir söylentiyi aktarmakta ve:

    "reşit ağa'nın da fesada karıştığı gerekçesiyle asılmasına karşı çıkan oradaki merhamet sahiplerinden birisi;

    -bu reşit henüz genç bir adamdır. acaba bir başka şekilde cezalandırılsa.

    diyecek olunca, halet efendi'nin hemen onu tersleyip, bilinen tavırla:

    -genci öldürmek yazık, ihtiyarı öldürmek yazık! idam etmek için her zaman orta yaşlı adamı nereden bulmalı! dediğini" yazmaktadır.

    bkz: tarih-i cevdet, üçdal yayınevi, istanbul - 1974 c.11 s.232
  • devlet görevlerinde yer alması 1803'te paris elçiliğiyle başlamış, 1822'de idam edilmesiyle son bulmuş, ilginç bir devlet adamıdır. dönemin "batı gelişirken, osmanlı neden yerinde sayıyor?" sorusuna cevap bulmaya çalışmış, ancak bu cevabı salt bir batı nefretinde bulmuştur.

    "batılılarla islamlar arasındaki fark, bizdeki kayıkçılarla katipler arasındaki farka benziyor. onların manevra kabiliyeti kabadır. ne yapacaklarını çok önceden tahmin edebilirsiniz. önde olmalarının tek sebebi bizim gayretsizliğimizdir. "

    batılıları az gelişmiş, hristiyan barbar sürüsü olarak gören neslin, son temsilcilerinden sayılabilir. ölümünden 4 sene sonra yeniçeri ocağı'nın da dağıtılmasıyla*, osmanlı, batı'nın askeri, idari ve kültürel üstünlüğünü bütün mevcudiyetiyle tanımış ve buna göre yol almıştır.
hesabın var mı? giriş yap