• izlediğim bağımsız filmlerin topunu gözden geçirdiğimde, en iyi on listeme kafadan giren film.

    --- spoiler ---
    nelson adlı karakterimizin tamamlanmamışlığı, tekinsiz bir yarım adam görüntüsüne bürünen yazar ruhu, nihayetinde erken olgunlaşmış bir öğrencisiyle zihinsel bağ kurup kendine gelmesiyle sonlanıyordu. bu filmden alınması gereken ders kabaca şuydu bana göre: yaş, yaşanmışlığın yanında sadece bir sayıdan ibarettir.. dolayısıyla -ruhların buluşmasının aşk ekseninde anlatılmadan sezdirilmesi başlı başına filme artı puan katıyor- leb demeden leblebiyi karşılıklı anladığınız ve sessizce yanyana otururken bile bütün hissettiğiniz bir dostun eksikliğinin yarattığı boşluğun; yazarak, mesleğini icra ederek, üreterek dolduralamayacağını idrak etmek ve sizden büyük ya da küçük olması farketmeksizin doğru insanı bularak öznelerarasılığa ulaşmak.. huzuru bulmak.. tabii bu filmi izleyip sübyancı olmayı düşünen, liselim tribine giren mandalara da rastlamadım diyemem.
    --- spoiler ---
  • ryan gosling'in oyunculuguyla hayran biraktigi, amerikan kulturunun ince ince islendigi cok cok saglam bir film

    dunne (ryan gosling) aci ceken depresif sanatci ruhlu bir tarih ogretmeni. birakamadigi uyusturucu, bitiremedigi ama ondan uzak bir ask, bir turlu ogrenemeyen ogrencileri var. herkes siniri asiyor iliskilerinde sonra utuna sikila haddini biliyor. insanlarin bu yabancilasmis iliskileri ise cok guzel anlatilmis

    irklara diyalektik bir gozle bakilmadigi surece irkciligin sona ermeyecegi siirsel oldugu kadar ghetto bir dille anlatilmis, gercekciliginden odun vermiyor.
    (bkz: tavsiye ederim)
  • oğretmen-öğrenci ilişkisini işleyen iki tane film kalmış aklımda; bir tanesi bir vietnam gazisinin, uyuşturucu ile ilgili bir olayı çözmek amacıyla lisede derslere girmesini anlatıyordu, zamane star'ının yayınladığı acayip kolpa filmlerden biriydi, diğeri ise gençliğimizi en çok etkileyenlerdendi, banana way adlı "uyuşturucu" parçası ile kafamıza kazınan aksiyonatik filmimizdi. ikisi de pek bir abesti, belleğimde anıları kötü idi.

    half nelson ise, diğer örneklere nazaran, bu konuyu güzel ve anlamlı işlemiş bir film.

    film başlar başlamaz, fosforlu düğmeli, müthiş casio saatimi mr. dunne'da görünce içim bir hoş olmuştu zaten.
    film ilerledikçe iyice ısınmaya başladım, kamera kullanımı, konuyu işleyişi, daha pek çok yönden, bunun kisisel bir film olduğunu anladım.

    --- spoiler ---

    hocamız tamamen bataktaydı aslında, yine de bardan düşürdüğü her hatuna kendini anlatmaktan geri durmuyordu, sanıyorum anlaşılmayacağını biliyordu ama bunu yapmak onun için bir eğlenceye veya hobiye dönüşmüştü.
    sınıfıyla ilişkisi kesinlikle çok iyiydi ama... hem de basketbol koçuydu okulda. aslında bunlar batmaktan olan birine uygun olmayan eylemler gibi görünse de, bunların batacak birinin tutunacağı son dallar olduğu anlaşıldığında anlam kazanıyordu olanlar.

    --- spoiler ---

    diyalektik bir şekilde tarihi öğrenmek, aristoteles'in mantığının üçüncü kuralını çiğneyerek derse başlamak, insanın iştahını kabartmıyor değil. belki ders kısımları biraz daha kuvvetli işlenebilirdi ama o zaman da ders kısımlarına kayan ağırlık, filmin bütünlüğünü bozup dibe çekebilirdi. o yüzden yeterli mi değil mi demek konusunda kendimi pek rahat hissetmiyorum. bol bol örnekleme yapılması ise eğitim açısından doğruydu kesinlikle.**

    --- spoiler ---

    film ilerledikçe hocamız bataktan kurtulmak için pek çaba göstermedi, zaten bu bataktan kurtulmak istiyor muydu veya bulunduğu durumu "batak" olarak tanımlıyor muydu, bu kısımlardan pek emin değiliz. çünkü uçmuş olarak yaşamaktan gayet mutluydu.*
    dediğimiz gibi anlatmak konusunda sorunu yoktu hocanın, daha çok anlaşılamamaktan müzdaripti. bu konuda yardımına koşan ise öğrencisi dery oldu. zaten film bir yerden sonra paralelleşme ve kesişme üzerine kuruluydu. dery ile yolun kesiştiği tuvaletten bu yana, bir yandan dery'i tanıdık, diğer yandan hocamızı, ardından onların ikili ilişkilerini. en son kesişme ise filmin bitişini simgeledi. hocamız sakalını keserek, dery ise uyuşturucu dağıtımından kurtulup abisine benzemeyerek yeni bir hayata başladı.*

    --- spoiler ---

    müzikler kesinlikle çok güzeldi, ost'yi bir yerlerden bulmak, indirmek ve mütemadiyen dinlemek lazım. malum mp3 çocuğu olmuşuz.*
  • vay anam vay, bu ne yahu. böyle titanik gibi buzdağına çarpmış batmakta olan bir hayat, atılan can simitlerini itelemek falan, çok acayip. ben daha bir böyle "idealist öğretmen" filmi izleyeceğimi sanıyordum yanılmışım, dibe vurmak üzerine film, gerisi kişinin hayalgücüne kalmış. filmin adının ifade ettiği anlam da filme ekstra bir boyut katıyor, o da acayip. ryan gosling zaten fantastik. böyle "o kadar görkemli ki sapsade" bir film. değişik.

    benim filmle ilgili kafama takılan şu oldu, bazı insanlar filmdeki hikayeye anlam veremeyecekler. dan karakteriyle empati kuramayacaklar. "vah vah gencecik adam" falan. hayır uyuşturucu karşıtlığı değil filmin mesajı. bu dan karakteri evini ziyaret ettiğindeki hali mesela, "yönetmen ne kaddder gözel bir noktaya barnak basmış" demek istiyorum, anlayan anlar anlamayan "vah vah gencecik çocukceğiz :(" der. netçede bir sıkıntı var. o sahneyi anlayanlar, birleşelim dünyayı kurtaralım.
  • durduk yere canımı yaktı bu film. ryan gosling , sana ne desem bilmiyorum ki. hele öyle bir sahne öyle bir bakış var ki sonlara doğru, başka türlü anlatılamazdı o mimiklerle.
    şpoyliy veyicem abijiim tamam.

    --- spoiler ---

    uyuşturucu müptelası olan dan'ın kendi öğrencisine para verdiği yer. toz için.kafa sallaması, parayı uzatması,elini kendi yanağına koyması. off.
    öyle böyle bakış değil bu. bir kaç defa izlenesi.
    --- spoiler ---
  • sürekli ertelediğim, en sonunda bu gece izlediğim şaheser. kesinlikle çok daha fazla ilgiyi hakeden bir film. ayrıca ryan gosling bu kadar güzel oynamak zorunda mı? adamın attığı bakışlar deldi geçti bağrımı.

    --- spoiler ---
    öğrencisiyle olan yakın ilişkisi yüzünden bir de pedofil damgası yiyecek diye korkarak izledim filmi. özellikle beraber dans ettikleri sahneden sonra.
    --- spoiler ---
  • uzun süredir izledigim en etkileyici film. büyük bir film degil ama; böbürlenmeden, bağırmadan, ince ince anlatıyor derdini ve yavas yavas cekiyor sizi dünyasinin icine... öyle bir dünya ki bu, farkinda olmadan kayip gidiyorsunuz depresyonun icine dogru. söyleyecek sözünüz, kipirdatacak kolunuz kalmiyor film biterken.
    dolayisiyla depresif egilimleri olan ya da hali hazirda mücadele etmeye calisanlara kesin kes tavsiye etmiyorum. yeterince derli toplu degilseniz bin parcaya bölünüp, dagilip gidiverirsiniz mazallah...

    p.s. altinci afm bagimsiz film festivali'de gösterilecek, merakisina duyurulur.
  • bu kadar iyi, sade anlatıma ve bu kadar iyi oynayabilen bir başrol oyuncusuna sahip olan filmin duyulmamış ya da az duyulmuş olması ilginç. bir diğeri için (bkz: london)
  • --- spoiler ---
    amerikan liberalizminin uyuşturucu ile olan çelişki dolu yakın ilişkisini, klasik öğretmen-öğrenci ilişkisine taze ve farklı anlamlar yükleyerek ortaya koyan sarsıcı bir röntgen filmi. little miss sunshine ve little children gibi basmakalıp bağımsız filmlerde olmayan bir şey var bu filmde ve onu en çok da oyunculuklarda ve diyologlarda keşfediyorsunuz...
    --- spoiler ---
  • sanki biraz huzun yapiyor ama, 10 yasindaki bir cocuga diyalektik anlatir gibi gibi. son zamanlarda izledigim en iyi bagimsiz amerikan. iyi bagimsiz amerikan masuzcuktan bagimsizmis gibi yapan hollywood filmleri colunde acan cicek gibi bulunmasi zor bisey, degerini bilelim.
hesabın var mı? giriş yap