• yaş kaç olursa olsun kenarda bekleyenler diğer maçın zili çaldığında içeri büyük bir şevkle dalarlar ve topu ısrarla arayıp bulup maradona'laşırlar
  • turk halkini en iyi taniyabilecegin yerdir.

    egosisti, sov meraklisi, efendisi, yardimseveri, kindari, mahcubu, caliskani, sucu baskasina atani, kendinden asagi gordugunu ezeni, azimliyi, cok konusup da is yapmayani... net olarak gorebilirsin burada. birinin oyununa bakip gercek kisiligini anlayabilirsin. tahminler hic sasmaz.
  • hemen her halı sahada görülebilecek belli başlı tipler vardır. bunlar:

    1. kaleci eldiveni ve 1 numaralı kaleci formasıyla dolaşan gönüllü kaleciler,
    2. ben x takımının altyapısında oynuyorum diyenler,
    3. italya/lazio/barcelona forması giyen ve her maçta 9-10 gol atan tipler ve
    4. savunmada durmayı görev bellemiş sakin kişilerdir.
  • hayatımda iki kere halı sahaya ayak basmıştım. kuzenler geleneksel maçlarını ayarlamışlar bayramda memlekette. kaleci olacak eleman yetişemedi. ben de kolamı çekirdeğimi ayarlamış maçı izleyip elemanları kızdıracaktım, her zaman yaptığım gibi. kaleci gelemeyince beni bostan korkuluğu kontenjanından zorla kaleye koydular. tabi o gün yediğim goller dünyadan aya yol olunca "kale boş olsun daha iyi lan, en azından dışarı giden topları içeri çelmez" diye bir daha koymadılar beni kaleye. bu ilkiydi. ikincisinde bir tanıdığın halı saha sahibi olan bir tanıdığının bilgisayarına format atmak için sahanın içinden geçip adamın bürosuna gitmiştik. 28 yıl boyunca iki kere halı sahaya girmiştim, ve başka da girmeye niyetim yoktu.

    taa ki geçen aya kadar. şirketin türkiye müdürü

    - çalışanlar olarak maç ayarladık, herkes gelecek, sende
    -- kem küm, abi ben iyi oynayamam,
    - biz biliyoruzda mı oynuyoruz, farketmez gel.
    -- spor ayakkabım da yok,
    - ben alıcam sana krampon. halı saha parasıda şirketten. her salı oynuyoruz, ona göre.

    kaçacak delik kalmadı artık. mecburen gidiyoruz her salı iş çıkışı halı sahaya. nasıl mı oynuyorum ?

    o kadar kötü ki, beni görenler halime acıyıp gidip türkiye otizm vakfına bağış yapıyorlar.
  • ekseriyetle götlü göbekli adamların, üzerlerine tuttukları takımın 15 yıl önceki formasını geçirip, birbirlerine bağırdıkları ve yuvarlak bir cisim ile garip hareketler içine girdikleri alana verilen isim.

    geçenlerde akşam vakti dolaşmak için çıktığımda kendimi halı saha kenarında buldum ve biraz izlemeye koyuldum. elbette brezilyalı estetiğinde bir salon futbolu resitali beklemiyordum ancak bu kadarını da zannetmiyordum.

    göbekli abilerden biri "beyler futbol oynuyoruz burada, kavgaya gerek yok" diyene kadar sergilenen şeyin futbol olduğundan bihaberdim. o ana kadar yanıma birisi gelse pekala izlediğimiz şeyin kriket olduğuna beni inandırabilirdi. belki biraz tartışırdık ama sonunda kesin ikna olurdum. çünkü bildiğim kadarıyla futbolda topa vurmanın bir amacı vardır. takım arkadaşına pas atmak, karşı kaleye gol atmak bunların en bilinenleridir. benim izlediğim şeyde ise sadece topa vuruluyordu. topun yönü, hızı zerre önemli değildi. kimin ayağına gelse sadece tepiyordu. bazen top havalanıyor iki kişi havaya doğru yükselirken içinden biri muhakkak; "hişşştt" , "cuvvk", "çıpss" gibi değişik sesler çıkarıyordu. biraz daha izledikten sonra bunun rakibin konsantrasyonunu bozmak için yapıldığını anladım. sahadaki kalabalığın hangi takımı temsil ettiğini anlamak da mümkün değildi. adlarından çıkarmak da olanaksızdı çünkü herkesin adı "beyler" idi.

    yerlerde yuvarlanmak ve tellere sarılmak yapmayı en sevdikleri işti.

    bu gariplik sürerken içlerinde biri "beyler fener'in maçı var bu kadar yeter hadi" dedi ve ardından sahayı terk ettiler. eminim hepsi akşam maçı büyük bir kibir ile izledi. futbolcuların oyunlarını, teknik direktörün de taktik ve teknik bilgisini yerden yere vurdular.
  • tesbitler:
    1) normalde maça alınması düşünülmeyen kişiler "abi ben kaleci olurum" cümlesiyle as kadroya çağrılır ki bu kişiler 1 numaralı formalarıyla arz-ı endam ederler, ben zaten hep kaleciyim bu işten zevk alıyorum moduna girerler

    2) önceki maçın bitmesiyle sahaya dalıp sağa sola nedeni belirlenemeyen bir şekilde koşmaya başlayan şahıslardan elinde top olanı yarı sahadan bir abanır sonra gidip topu gene kapar ve havaya diker

    3) maç başında bir ileri bir geri koşan enerjik gençlik 10.dakikadan sonra zor nefes alıp vermeye başlar ki dibinden geçen topa bile müdahale edemez, "abi ben defanstayım siz ileri çıkın" der. bu lafa aldanmamak önemlidir ki yemeyeceğiniz 5-6 gol olarak size geri döner.

    4)sürekli ileride duran bir de forvet vardır. bu kişi hiç geri dönmez sadece komutlar verir, geri gel denince de "abi ben gol atıyorum, ben de dönersem kim atacak" şeklinde karşılık verir. eğer şahıs cidden golcüyse laf edilmez sürekli kaçırıyorsa takım içi tartışma çıkar

    5)saha kenarında ise maç yapanların arkadaşları oturur ki maç boyunca sahaya laf atarlar, özellikle "tonguç olm tornaya hadi yavrum" şeklindeki sataşma meşhurdur. bu insanlar bi yandan maçı izler bi yandan biraları yudumlar ve "ulen orda ben olsam kesin atmıştım" şeklinde kendi aralarında muhabbet ederler. eğer top dışarı kaçarsa ve bu şahıslardan top istenirse "abi ayağım sakat, abi çok yorgunum" şeklinde karşılık verip atan alsın tadına getirirler olayı

    6)bir de maç sonu ücret toplama görevini üstlenen kişi vardır ki ağzından emdiği süt burnundan gelir, genellikle de paranın çoğunu cebinden verir, küfreder.
  • kafasiz bazi adamlar tam sen oynamadan once kum doker sahaya sen bir kayarsin iki seksen ustune bir de bacak verirler giderken dusurdun diye
  • en buyuk zevki mactan cok mac sonu muhabbetleridir. eve donerken araba yolculuklari 90 dakikayi aratmaz, takimin taktik teknik zaaflari her yonuyle analiz edilir, fakat yine de bir sonraki hafta ayni hatalarla yine mac kaybedilir.
  • sakatlanmalarıyla meşhur, kuralları futboldan alınma bir oyunun oynandığı mekandır... sakatlanmaların ana sebepleri aşağıda verilmektedir:

    1. zeminin yeşil olması... oyuncular bir bakarlar ki çocukluk ve gençliklerinde taşlı topraklı sahalarda oynamışlar ama burası yemyeşil... eee, türk insanı yeşili görünce ne yapar? ya mangal yapar, ya da top oynar... halı sahada mangal yapmak her takımın harcı değildir, halı saha menejeri, arazi sahibi ve şürekası her an gelip mangalın kömürlerini yedirebilirler... top oynayınca da, peh peh peh peh, olay bambaşka yerlere gider...

    2. yeterince ısınmamak... en başta yapılması gereken stretchingdir... bütün hafta ofislerdeki koltukların üzerine yayılan kasların bir şekilde açılması gerekir, saha etrafında en az iki tur hafif koşudan sonra özellikle bacak kaslarını açmak için stretching elzemdir... bunu yapmadan direkt olarak kaleye şut çekmeyi tercih eden zevatın daha maç başlamadan lif kopardığı dahi görülmüştür, dikkat etmek, çok sakınmak gerekir...

    3. fizyolojik yaşının farkında olmamak... özellikle 35 yaş üstü, gençliğinde bir şekilde amatör kulübün genç takımında antremana çıkmış şahıslar arasında görülen bir durumdur... genelde lüzumsuz depar atmak, varyete çekmek, atraksiyon yapmak kaygılarıyla vücudun değişik şekillere sokulması, bilahare vücudun "yirmi yıl ve yirmi kilo önce yapıyorduk bunları, görürsün sen şimdi" şeklinde hücresel düşüncelerle tandon, lif, ligament, çapraz bağ, yan bağ gibi noktalarda iflası ile sonuçlanır...
  • belli bir yaştan sonra gaza gelinmesi çok tehlikeli olan bir aktivite alanıdır. genellikle akşam akşam la liga izlerken görülen bir hareket münasebetiyle gaza gelinip, "ulan ben bu hareketi yaparım" diyerek bir arkadaş aranır. "ya olm bırak"la yarım ağızla başlayan itiraz cümlesi, o da gelir bu da gelir, şunu da kaleye geçiririz varsayımlarıyla sona erer. iki gün sonra götler ve göbekler salınmış, sportaçlar giyilmiş şekilde maçtan yarım saat önce hazır olunur. halısahanın yumurta olmuş yedek topu alınır ve beton üzerinde pas yapılmaya başlanır. son sigaralar içilir, "karnım da aç, bi tost yesem bişey olur mu", "bengay var mı", "olm kaleye geçiyoruz bari eldiven olsaydı" gibi cümleler eşliğinde sahaya girilir. 10. dakikaya kadar revaşta olmayan kalecilk mevkii, tüm oyuncuların gözdesi haline gelir. sahada oyun disiplinini koruyan, ilerleyen yaşına rağmen tek pas yapıp, arada ileri çıkarak gol arayan, saçları dökülmüş, çıta gibi bir abi mutlaka bulunur. bu kişi fazla konuşmaz işine bakar. ancak halısahanın asıl keyfini çıkaranlar, çizgi üzerinde topa dokunmak suretiyle gol attıktan sonra formayı çıkarıp sallayarak gol sevinci yaşayanlardır. 60 dakikalık uzun maçın ardından mutlaka birinin bacağı çekmiş ya da kramp acısı yaşamıştır. sahanın kantinine geçilir. bir kısım çay söylerken artisin biri uludağ gazoz içerek ortama ağırlığını koyar. "orda pası verseydin ben yazmıştım", "fevzi'yi nasıl bakkala yolladım", "benim aşırtma nasıldı" gibi egosantrik sohbetlerin ardından, telefonlar çalmaya başlar: "nerdesin? bitmedi mi maçınız?" artık hayatın zor kısmına geri dönülecektir.
hesabın var mı? giriş yap