• osmanlı’da ne okunuyordu?
    bu soruya zaman, mekan, okuyucu kitle açısından farklı cevaplar verilebileceği gibi halkın genellikle başta kuran-ı kerim olmak üzere, dini/ahlaki kitapları okuduklarının çıkarımı yapılabilir.

    ingiliz tarihçi julia pardoe 19. yüzyıl’ın ilk yarısında osmanlı’ya yaptığı seyahatlerden “belki de büyük britanya tek istisna olmak üzere, dünyada türkiye'den daha fazla okuyan millet bulunmaz (...) imparatorluk'ta neredeyse herkes okuma yazma bilir (...) ne var ki, osmanlı kadın ve erkeklerinin ilgisi tek tük istisnalar dışında şimdiye dek kuran'la ya da önemsiz ve yararsız türlerle sınırlı kalmıştır; bunlar da tek bir yeni düşünce esinlemekten, zihni besleyecek ya da aydınlatacak etkiler yaratmaktan aciz, sırfboş vakit geçirmeye yarar eğlenceliklerdir.” gözlemlerini aktarır.

    johann strauss ise osmanlı’da müslüman türklerin yanı sıra ermenileri, rumları, sırpları, bulgarları ve arapları da kapsayan çok daha geniş bir okuyucu kitlesi olduğuna dikkat çeker. 19. yüzyılda, osmanlı edebiyatında bir devrim gerçekleşmiş ve okuyucu modern edebiyatla tanışmıştır. ancak bu dönemin ilk örneklerini veren bazı rum ve ermeni yazarların eserlerinin önemi edebiyat tarihçileri tarafından bugüne kadar göz ardı edilmiştir.
    osmanlı imparatorluğu'nda birçok dil konuşulmasına karşın, 19. yüzyıla kadar bunlara nazaran çok az dil yazılı ya da basılıydı. bu döneme kadar istanbul’da yahudilerin ve ermenilerin açtıkları matbaalar etkin olmuştu.

    bunun dışında osmanlı aydınlarının pek çoğu 19. ve 20. yüzyıllarda fransa başta olmak üzere avrupa'da eğitim alıyor ve latin alfabesini de biliyorlardı.

    yani latin alfabesinin kabulü halkı cahil kılmamıştır, daha doğrusu daha cahil kılmamıştır.
    aliye ali hanıma gelince, 22 yılda 29 harfi sökememiş olması onun ayıbıdır.

    edit:imla
  • halk 1920'lerde hiçbir alfabeyi bilmiyordu zaten. anadolu'daki köylük yerlerde, ilçelerde bırakın ortaokulıu, ilkokul bile yoktu.

    osmanlı, bu milleti bildiğin taş devrinde bırakmış. hititlerden bir adam zaman makinesine konulup 1900'lerin başında yozgat'ın, çorum'un bir köyüne getirilse, teknolojide çok da bir şeyin değişmediğini düşünürdü.. o kadar geri bırakmışlar işte anadolu'yu...

    bak, bundan binlerce yıl evvel, taş devrinde yaşayan hitltler diyorum.. anadolu köylerinde mö 2000 ile ms 1900'ler arasında fark yok diyorum..

    edit: bir tane sığır mesaj atmış, "kaynak götüm" diye. hayır kaynak götüm değil, o günleri yaşayanlar. mesela şunun gibi;

    (bkz: ahmet haşim'in 1919 anadolusunu anlatan mektubu)

    edit 2: başka bir arkadaş, bu sefer saygili bir arkadaş şunları yazmış.

    "kardeş bu insanlar nasıl kuran okuyordu :d
    seni objektif ve mantıklı olmaya davet ediyorum, bir partinin bir yenilik yaparken eskisini kötülemesi normal değil mi? acaba bir propaganda metni ezberleyip söylüyor olabilir misin?"

    bunun için de şevket süreyya aydemir'in suyu arayan adam adlı eserinde insanların o zamanlar nasıl cahil bırakıldığına dair şöyle bir bölüm var. okumanızı isterim.

    --- spoiler ---

    .
    o sıralarda savaş biraz tavsamıştı. bölüklerin mevcudu, arkadan gelen yeni kur’alarla arttırılıyordu. bugün, ordunun bilgi yapısında, birinci dünya harbi'ndeki osmanlı ordusuna bakarak çok şeyler değişmiştir. fakat o vakit, örneğin bizim bu makineli bölüğünde, istanbullu bir başçavuştan başka okuma-yazma bilen kimse yoktu. daha ilk derste belli oldu ki, bu bölükte, hangi dinden olduğumuzu doğru dürüst ve kesin olarak bilen kimse de yoktur.

    derse başlarken istanbullu başçavuşa dersi sadece dinlemesini, sual cevaplara katılmamasını söyledim. sonra da askerlere sordum:

    - bizim dinimiz nedir? biz hangi dindeniz?

    hep birden;

    - elhamdü-l-illah müslümanız…

    diye cevap vereceklerini sanıyordum. fakat öyle olmadı. cevaplar karıştı. kimisi “imamı azam dinindeniz” dedi, kimisi “hazreti ali dinindeniz” dedi. kimisi de hiçbir din tayin edemedi. arada:

    - islamız

    diyenler de çıktı ama;

    - peygamberimiz kimdir?

    deyince, onlar da pusulayı şaşırdılar. akla gelmez peygamber isimleri ortaya atıldı. hatta birisi;

    - peygamberimiz enver paşa’dır!

    dedi. içlerinden peygamberin adını duymuş olan birkaçına da;

    - peygamber sağ mı ölü mü?

    deyince iş gene çatallaştı. herkes aklına gelen cevabı veriyordu. bir kısmı sağ, bir kısmı ölüdür tarafı tuttu. fakat birisinin kuvvetle konuştuğunu, yahut bir tarafın daha ağır bastığını görünce, diğer tarafın da kolayca o tarafa kaydığı görülüyordu.

    peygamberimiz sağdır diyenlere;

    - o halde peygamberimiz hangi şehirde oturur,

    diye sordum. cevaplar tekrar karıştı. onu istanbul’da, şam’da, yahut mekke’de yaşatanlar oldu. hiçbir yer tayin edemeyenler daha çoktu.

    peygamberimiz ölmüştür diyenlere de;

    - peygamberimiz ne kadar zaman evvel ölmüştür?

    denildiği zaman bu sefer onlar şaşırdılar. yüz sene önce, beş yüz sene önce, bin sene önce diye gelişigüzel cevaplar verenler oluyordu. fakat çoğu vakit tayin edemiyorlardı…

    dinimizin adı ve peygamberimiz bilinmeyince de din ilkelerini ve ibadetleri doğru dürüst bilen hiç kimse çıkmadı. ezan dinlemişlerdi. fakat ezan okumayı bilen yoktu. namaz kılan bir iki kişi çıktı. fakat onların da hiç biri, namaz surelerini yanlışsız okuyamadı. daha garibi, niçin namaz kıldıklarını bir türlü anlayamadılar. sonra;

    - köyünde cami olanlar ayağa kalksın

    dedim. gerçi köylerinde cami olan birkaç kişi kalktılar. fakat onlar da bayramlarda, cumalarda adet yerini bulsun diye camiye gitmişlerdi. köylerinde mektep olan bir tek kişi çıkmadı. bazı camili köylerde, cami odasında küçük çocuklara imam tarafından kur’an ezberlettirilmeye çalışıldığını görmüşlerdi. ama usulü dairesinde ve ayrı bir köy mektebi gören kimse yoktu.

    ilk ders beni şaşırtmıştı. bu bölük, o zamanki milletin bir parçasıydı. hepsi de anadolu köylüleriydiler. biz anadolu köylüsünü dindar, mutaassıp bilirdik. halbuki bu gördüklerim sadece cahildiler.

    fakat asıl şaşkınlığım ikinci derste oldu. daha ilk sual cevaplarda anlaşıldı ki, bu askerler yalnız hangi dinden olduklarını değil, hangi milletten olduklarını da bilmiyorlardı.

    - biz hangi milletteniz

    deyince her kafadan bir ses çıktı:

    - biz türk değil miyiz?

    deyince de hemen

    - estağfurullah!...

    diye karşılık verdiler. türklüğü kabul etmiyorlardı. halbuki biz türk'tük. bu ordu türk ordusuydu. türklük için savaşıyorduk. asırlarca süren maceralardan sonra son sığınağımız ancak bu türklük olabilirdi.

    kaynak: (bkz: #10218612)
    --- spoiler ---
  • öğrenmeye kapalı bir halkla karşı karşıyayız. okumayacağımız ta o zamandan belliymiş.
  • (#108520574) halbuki harf devriminden önce falcon roketi tasarımları yapıyor iss için uygun yörünge atıyorduk. atatürk geldi amele olduk.
  • çok saçma bir çıkarım.

    en yakın akraba ve tanıdıklarımdan söyleyebilirim ki 20 ve 30'lu yıllarda doğanların çoğu 2 alfabeyide okuyordu. alışkanlık dolayısıyla eski yazıyı tercih eden vardı etmeyen vardı o ayrı.

    osmanlı harflerini kaldırmakla hiçbirşey kaybetmedik.

    ya kaçınızın evinde osmanlıca bir kitap var acaba? ulan evinde kütüphanesi olmayan, toplasan evde 50 kitabı olmayan adamlar osmanlıca goygoyu yaptımı gülme geliyor.

    matbaanın osmanlıya gelmesi ile harf inkılabına kadar geçen sürede basılan toplam kitap sayısı 25000 civarı... 200 yıl ya... 200 yılda basılan kitap sayısı bu ne osmanlıcasından söz ediyorsunuz siz?
  • birinci dünya savaşı sırasında ve balkan savaşlarında askerlerin mektuplarını komutanların hatıratlarını okuyup seminer sunumu yapmam gerekmişti. gerek osmanlıca gerek latin harfleriyle en az 50 farklı kitap ve içindeki mektupları okudum yetmedi savaşın diğer tarafı milletlerinden ne bulabildiysem topladım. çabalarım sonucu gözlemim şudur :

    arap harflerini bilen kesim cidden az. askere yazılan mektubu civar köyden falanca yazmış. hadi savaş durumu var köyde harfleri bilen kalmadı bu adamlar cepheye geldi. misal osman ağayı bekledim nöbetten dönünce mektubu okudu şimdi sana yazma fırsatım oldu gibi şeyler dolu. iki gün boyunca erler arasında okuyacak kimse yok. okuması yok yazan yine kendi değil haliyle başkası yazıyor. bu aslında durumu açıklıyor ama diğer konular var.

    rütbeliler subaylar memurlar derken yazışmaları sürdüren çok sayıda insan da var. bunların çoğunluğu fransızca öğrenenememiş olsa da alfabesini bilir durumdalar.

    taşrada ise durum illa kuran okuyan birileri gerektiğinden 3-5 kişi ile kısıtlıdır. harekeler ile kuran okumak neyse ama çoğu insanın yazması yok çünkü pratik yapacağı kalem kağıda erişimi yok taşrada. edebiyat tarih mezunları osmanlıca dersi aldı kaçı okuyor kaçı yazıyor ona da bakın.

    latin harfleri ile başlatılan okuma yazma seferberliği aynı istek ile bu milletin cahilliğini kırmak maksadıyla arap harfleri aracılığıyla yapılsa bu kadar kısa sürede başarılı olamazdı. türkçe sesleri karşılamayan harfleri geçiniz. zor bir alfabesi var. bir harf kaç farklı ses veriyor neresi de nasıl yazılıyor gibi detayları bitik bir millete öğretmek boşa kürek çekmek olacakmış. dil öğrenmek için başka alfabe öğrenmek falan hala günümüzdeki sorunlardan olurdu. dünyanın merkezi haline gelmiş avrupa ve amerika ile entegrasyon kısaca çağdaşlığı yakalamaya girmiyorum.

    ayrıca üst entrylerin çoğu tescilli aktroll hesaplar tarafından yazılmış olup çarpıtma yalan ve hayali tarih içermektedir.

    not: önceki entrylerimden anlaşıldığı üzere de ankara'da bir üniversite'den tarih mezunu olduğumu anlamak çok zor olmasa gerek.
  • osmanlıca o kadar biliniyordu da neden hiç basılı yayın yoktu? halkın kaç kitabı vardı? harf inkilabı sonrasına bakın bir de..
    ayrıca halk öğrenmemişti değil. öğreniyordu. bir yılda tüm ülkeye okuma yazmayı öğretmek mümkünse 600 yılda osmanlı ne yapmış?
  • zirvadir, mesela halit ziya usakligil romanlarini 1939’da latin alfabesi ile yazmistir.

    madem ogrenmemislerdi o halde soralim kim okusun diye yazmisti?
  • keşke insanlar yazdıkları şey hakkında biraz bilgiye sahip olsalar. osmanlı' da olduğu gibi bilimden uzaklaşmamızı istedikleri için de sürekli ne derler : - 1928 de bir gecede bu alfabe değişikliği yüzünden cahil kaldık.
    arkadaşlar ;
    3 kasım 1928 de, bakü deki 2. türk dil kurultayında kabul ettiğimiz latin alfabesinin genellikle atlanan toplumsal ve bölgesel faydaları vardır
    birinci ve en önemli faydası;
    dünyada o günden bu güne kadar bilim latin alfabesi ile yapılmaktadır.(fizikten, tıp alanına kadar her yerde arap alfabesi değil, hep latin alfabesi kullanılır, bakınız matematik, tıp, kimya ve fizik formüllerine...) yani latin alfabesi, dünyada ki bilimin ülkemize gelmesi için özellikle seçilmiştir. koca osmanlı imparatorluğu son 300 yılda sürekli kaybetmesini rönesans'ı ıskalayıp, bilim ve teknolojiden uzakta kalmaya bağlamak yanlış olmaz
    dayatma yapıldı diyenlere cevaben genellikle bilinmeyen ikinci faydası;
    1928 e kadar türkiye deki okur-yazarlık oranı sadece yüzde 8 dir.bunun yüzde 1' i anadolu da yüzde 7' si gayrimüslimler ile sarayın memurları arasında yani istanbul 'dadır. toplum bokuyup yazmadan bi haberdir .kolaylıkla ; islamın içinde gibi gösterilen dini hurafelerle kandırılmaya müsaittir . (abdülhamit han, kendi döneminde 8500 tane 3 yıllık sübyan mektebi kurdurduğu halde 8-9 çocuğu olan ailelerden bile kimse çocuğunu okula göndermemiş ve bu okullar kapanmak zorunda kalmıştı. ) oysa gazi' nin (1928-1938 arası) 10 yılda kurduğu sistemle bugün okur yazarlık oranı yüzde 97 seviyesindedir.
    genellikle hiç bilinmeyen üçüncü faydası;
    o dönem; bütün kafkas devletleri, rusya'nın boyunduruğu altına girmeden bu alfabeye geçmişlerdi.dikkat ediniz biz 2. türk dil kurultay'ın da ve bakü de geçtik... azerbaycan' lı kardeşlerimiz bile bizden daha önce geçmişlerdi... sonradan, (1920-1953 arası) rusya' da işbaşına stalin geldi . ve bütün soydaş türk-i cumhuriyetlere bu alfabeyi kaldıracaksınız dedi. direnen ve milli duruş sergileyen liderlere inanılmaz işkenceler ve komplolar yapıldı.o dönem resmi tarihler de, 3.000.000 türk soydaşımızın öldürüldüğü ve bir bu kadarının da yerlerinden yurtlarından edilip başta sibirya olmak üzere sürgüne tabi tutulduğu görebilirsiniz (bkz: google)
    bir süre sonra (kazak, kırgız, özbek, tatar, türkmen, vesaire...) dayanamayıp rusların alfabesi olan kiril alfabesine geçmek zorunda kaldılar. istisna olarak tek direnen ülke 1935 e kadar dayanan azerbaycan olmuştur. yani amaçlanan dil bütünlüğü sağlanamamıştır .

    şimdi arap dil bütünlüğünü savunmak moda oldu . neden acaba ?
  • gidin de 1950'nin itü yıllıklarına bir bakın geri zekalı ve yalancı yobazlar.
hesabın var mı? giriş yap