• 12 nisan 1945'te franklin roosevelt saat 16 sıralarında beyin kanaması geçirerek ölmüştü. başkanlık görevine başlayalı henüz bir kaç dakika olmuş abd başkanı harry truman roosevelt'in savaş bakanı henry stimson tarafından "manhattan projesi"nden haberdar edildi . başkanı ile sadece iki defa görüşme imkanı bulan başkan yardımcısı truman projeyi ancak roosevelt öldüğü zaman öğrenebilmişti.

    "manhattan projesi"nde yalnızca amirlerinin dediğini yapan ve niçin çalıştıklarını bilmeyen bir çok genç bilim adamı, 16 temmuz 1945'deki ilk denemeden sonra böyle bir silahın neler yapabileceğini anlamışlardı. kendi aralarında imzaladıkları bildiriyle "yapmış oldukları bu bombanın insanlığa karşı kullanılmamasını" istediler:
    (bkz: leo szilard)

    ancak truman, bildiriyi önemsemedi . bunun sebeplerinden biri olarak, japonlar'ın 7 aralık 1941'de amerika'ya ait hawaii adasındaki pearl harbour'a saldırısını, abd'nin hiç bir zaman unutamamış olduğu, dolayısıyla da atom bombasının bu olayın bir intikamı olarak değerlendirilmiş bulunduğu söylenebilir. ancak bombanın patlatılmasında herşeyden önce sorumluluk truman'a aittir. truman'ın potsdam konferansı sırasında tuttuğu günlük de hem pearl harbour "saplantısı"nı, hem de japonlarla ilgili toplumda yaygın olan aşağılayıcı ifadeleri paylaştığını gösteriyor: atom bombasının japonya'ya atılması konusunda churchil ile anlaştıkları gün, 22 temmuz 1945'te, günlüğüne şunları yazmış: "berlin'de bizim bölgemizde bir bayrak dalgalanıyor. bu, roma'da, kuzey afrika'da ve paris'te dalgalanan bayraktır. pearl harbour olduğunda beyaz saray'da dalgalanan bayrak da oydu. tokyo'da da dalgalanacak. (...) (stalin) 15 ağustos'ta jap savaşı'na girecek. o zaman japlar bitecek." truman, ne pahasına olursa olsun bombayı kullanmak istiyordu. elindeki "mahvedici" güç ile gövde gösterisi yapmak, yarışta öne geçmek, hoş bir şey olmalıydı. truman'ın gösteriş merakı, potsdam konferansı sırasında bu "çok gizli" sırrı, en tehlikeli rakibi sovyet diktatörü stalin'e bile çıtlatmaktan çekinmemesinden belli oluyordu:
    "24 temmuz'da olağandışı mahvedici bir güç olan yeni bir silaha sahip olduğumuzu tesadüfen ima ettim. rus lideri, hiçbir özel ilgi göstermedi. bütün söylediği, bunu duymaktan memnun olduğu ve bunu japonlar'a karşı kullanmamızın iyi olacağı idi." (harry s. truman, year of decision )
    çok önemli bir nokta da, atom bombalarının boşuna atılmış olduğu, zira bombalar kullanıldığında japonya'nın zaten petrol ve yiyecek sıkıntısı nedeniyle teslim olmaya hazır olduğu gerçeğidir. başkan truman'ın da bu durumdan haberi bulunması durumun vehametini arttırmaktadıri

    japonya'ya doğru ilerleyen amerikan pasifik donanmasını durdurabilmek için japonlar'ın başlattığı "kamikaze" intihar saldırıları, atom bombalarının mazereti idi. ikinci mazeret ise, avrupa'da hitler'in defteri dürüldükten sonra, mümkün olduğu kadar az amerikan askerinin kaybedilmesi ve savaşın bir an evvel sona ermesinin sağlanması idi.

    oysa, bugün biliyoruz ki. japonya teslim olacaktı. japonlar çok önceden imparatorun ve imparatorluğun korunacağı güvencesi verilirse teslim olacaklarını bildirmişlerdi. trumanın ise gözünü kan bürümüştü. atom bombası ile "japonya'nın kayıtsız şartsız teslime zorlanmasını" isteyecekti.
    (bkz: paul tibbets)
    15 ağustos 1945 imparator hirohito radyodan japonya'nın teslim olacağını açıkladı.
    2 eylül 1945 japonya teslim oldu. douglas macarthur japonya'ya geldi. japonya kayıtsız şartsız teslim olduğunu ima etti ancak ne var ki imparator'un işlenen savaş suçları için hesap vermesi gerekirken güneşin oğluna dokunulmadı. sâdece , japonya'yı teslim alan general mac arthur'u makamında ziyaret etmeye mecbur edildi -ki, saray'ından asla çıkmayan imparator için gerçek bir aşağılama idi- o kadar. imparator hiç bir şeyin hesabını vermedi ve japon yen'inin manhattan'da gökdelen satın alacak kadar güçlendiğini görmeye yetecek, hayli uzun, âsude bir hayat sürdü.
  • ikinci dünya savaşı sırasında adolf hitler ne kadar orospu çocukluğu yapmışsa bu insanlıktan nasibini almamış eli kanlı ibnetor da aynısını yapmıştır.

    ilginç olansa dünyada insanlar haklı olarak hitler'den nefret ederken bu adamın esamesi biel okunmaz

    işte bu da amerika'nın dünyadaki beyinleri nasıl yönlendirdiğine bir kanıttır.

    japonya'da insanların üzerine atom bombası atma emrini verecek kadar su katılmamış bir orospu çocuğudur.
  • (bkz: 6 agustos 1945) hirosima
    (bkz: 9 agustos 1945) nagasaki
    tarihteki en buyuk katliamlardan 2sinin sorumlusu, yerini aldigi franklin d roosevelt in 10da 1i bile etmeyen, amerikan tarihinin en kotu baskanlarindan belki de 1.si
    (bkz: bes para etmez)
  • abd deki bilimadamlarının aralarında imzaladığı "atom bombasının şiddeti ve insan üzerinde kullanılmaması" ile ilgili raporuna rağmen, hiroşima ve nagazaki şehirlerine atom bombası atılması emrini vererek, yüzbinlerce masum insanın ölmesine, ve bir o kadarının birkaç sene içinde ölmesine, ve daha fazlasının hayatı boyunca sakat kalmasına ve gelecek nesilleri etkileyecek, sakat doğumlara neden olacak radyasyon kirliliğine, zaten kazanmış olduğu bir savaşı bahane göstererek sebep olmuş bir amerikan başkanı..

    edit: kendisi aynı zamanda cia i kurdurmuştur.
  • dünyanın en hızlı soykırımcısıdır. birkaç saniyede yokettiği japon sivil sayısına hitler bir taraflarını yırtsa yetişemezdi, o derece. bu herifin bir de bomba atıldıktan sonraki halka seslenişi vardır, efsane, orada aynen şöyle der, hiç sıkılmadan utanmadan:

    ''...the atomic bomb was dropped on hiroshima, a military base.''
  • kendisi kazananların tarihi yazdığının kanıtıdır aslında. bana göre adolf hitler'den daha kötüsünü yapmıştır dünya için.
    başkan yardımcısı olduktan 3 ay sonra roosevelt'in ölümüyle başkan olan ve ondan sadece 3 ay sonra zaten kazanılmakta olan savaşı daha hızlı bitirmek için hiroşima ve nagazaki'ye atom bombası atılması emrini veren kişi. ve bomba atılmadan önce japonların hayat tarzlarını inceleyerek en çok dışarıda olacakları saati hesaplayarak yapılmıştır. atılan atom bombasından sonra, yayılan radyasyondan dolayı birçok çocuk hasta olmuş ve ölmüştür. radyasyon, üreme hücrelerini etkilediği için çoğu bebek genetik bozukluklarla beraber doğmuştur.

    bütün bunların yanısıra ve aslında belkide en kötüsü pandora'nın kutusunu açmıştır. herşeyin ilk kez yapılması zordur. daha önce başka birisi yapmışsa yapması çok daha kolaydır. belki dünya'da tekrar büyük bir savaş çıkmayacağını düşünen optimist insanlar olabilir. belki çok çok sonra olabilir, ama illa çıkacak. ve atom bombası ve nükleer silah kullanmaktan çekinmeyecekler. işte o zaman truman hatırlanacak.
  • 20. yuzyil amerikan baskanlari icinde cephede (bkz: 1. dunya savasi) bizzat savasmis tek isimdir. tam bir basarisizlik oykusu olan genclik hayati (ask, is, sosyal hayat) kansas city nin al capone'u diyebilecegimiz thomas pendergast'in elinden tutmasiyla degismis ve amerikan baskanligina kadar gitmistir.

    amerikan senatosunda pendergast'in senatoru olarak anilan truman, yillarca kimse tarafindan ciddiye alinmamis, dorduncu donem icin tekrar secilen ve gorev suresini bitiremeden olmesi nerdeyse kesin olucak kadar hasta olan `fdr`'in baskan yardimciligina da, demokrat partinin kodamanlari tarafindan roosevelt'e danisilmadan getirilmistir. baskan yardimcisi oldugu dort ay boyunca baskaniyla sadece iki kere bas basa toplanti yapabilecek kadar ciddiye alinan truman hayatini hep birilerinin masasi olarak gecirmistir.

    fdr olene kadar atom bombasinin varligindan bile haberi olmayan lise mezunu bu kukla yoneticiyi hirosima ve nagazaki katliamlari icin suclamak cok da dogru degildir zira boyle bir karari ne alabilecek, ne de veto edebilecek bilgi birikimi ve donanimi, politik, askeri gucu veya cevresi yoktur.
  • ismindeki "s" harfi hiçbir sözcüğün kısaltması değildir, yani amerika birleşik devletleri'nin 33. başkanı'nın göbek adı sadece ve sadece "s" harfinden ibarettir.

    harry s truman 8 mayıs 1884 tarihinde dünyaya geldiğinde, annesi (martha ellen truman) ve babası (john anderson truman) bir türlü yeni doğmuş yavrularına ne isim vereceklerine karar verememişler ("acaba sürpriz mi olmuş doğumu? niçin isim düşünmeye hamilelik döneminde başlamamışlar ki?" diye düşünmeden edemiyor insan. ben edemiyorum en azından.) hatta bu sebeple sevimli harry'i doğurtan doktor ebeveynlerin isim seçmesini beklemekten cinnet geçirme noktasına gelince dayanamayıp nüfus dairesine gitmiş ve de isim hanesini boş bırakarak trumanlar'ın bebeğinin kaydını yaptırmış. uykusuz geceler boyunca yaptıkları uzun tartışmalar sonucunda john ve martha bebeğin ismini dayısı "harrison young"'un anısına harry koymaya karar vermişler. tam bu hayati kararı en doğru şekilde almanın haklı gururu ile dinlenmek üzere yatak odalarına geçeceklermiş ki, harry'e göbek adı takmayı unuttuklarını fark etmişler, ve de birkaç ay sürmesi beklenen bir brainstorming seansı için kendilerine 6 ay yetecek kadar erzakla beraber çalışma odasına geçmişler. neyse efendim uzatmayalım, düşünmüşler, taşınmışlar, ve en sonunda göbek adı adaylarını ikiye indirmeyi başarmışlar: martha'nın babası (harry'nin dedesi) solomon young'ın anısına "solomon" veya john'un babası (harry'nin büyükbabası) anderson shippe truman'ın anısına "shippe". iki tarafın da taviz vermeyeceği, "peki sevgili karıcığım/kocacığım, senin babanın şerefine solomon/shippe koyalım harry'nin göbek adını" demeyecekleri aşikar olduğunda ise, işin içinden çıkmak için dahiyane bir fikir bulmuşlar. john anderson truman'ın gizli günlüğünden aktaralım: "sevgili günlük, nasılsın? ben çok iyiyim hamdolsun. martha ile aylardır harry'nin göbek adı konusunda tartışıyorduk, ikimiz de kendi babamızın adını koymak konusunda ısrar ediyorduk, sonunda çözdük sorunu: göbek adı "s" olacak, hem solomon'un, hem de "shippe"'nin "s"'si, böylece her ikisinin de anısını yaşatmış olacağız. ne hoş değil mi? bizim hanımın uykusu geldi, gitmem lazım. hoşçakal günlük."

    "s" teknik olarak herhangi bir sözcüğün kısaltması olmadığı için sonuna nokta konulması gerekmiyor haliyle, o yüzden de abd'nin 33. başkanının isminin doğru yazılışı aslında sözlükteki başlıkta yazıldığı gibi (yukarı bakın), ama harry s truman kendi ismini hep "harry s. truman" şeklinde yazmış, imzasını da öyle atmış. başkan olduğu için de (üstelik de fazla sinirlendiğinde atom bombası atmak gibi bir huyu olduğundan) kimse çıkıp "hey harry, o "s" kısaltma değil ki, niye sonuna nokta koyuyorsun? adını da "harry." diye yazsana o zaman, ahahaha " diye dalga geçmeye cesaret edememiş.

    bu tür talihsiz isim kazalarına bir başka örnek de, 18. amerikan başkanı (ve amerikan iç savaşı’nın muzaffer komutanı) ulysses s. grant’dir. ulysses grant olarak doğmuş (ki bu da pek matah bir isim değil aslında, ulysses diye isim mi olur çağımızda, allahaşkına?), lakin kara harp akademisine* yazılırken ismine yanlışlıkla bir “s” harfi eklenmiş, ulysses grant de “hoş durdu yahu!” diyerek, “simpson” göbek adını eklemiştir ismine. bir de sözlüğümüzde izine rastlayamadığımız, fakat amerikan gazetecilik tarihinde oldukça mühim bir yeri olan walter winchell isimli köşe yazarı vardır. genelde dedikodu gazeteciliği yapan walter winchell (nee walter winchel), bu sevimsiz mesleğini hakkını vererek, sözünü sakınmayarak icra ettiği, yazılarını hoş kelime oyunları ve kinayelerle süslediği, ve de fötr şapkasını kafasından eksik etmediği için 1930’lu ve 40’lı yıllarda özellikle new york ve çevresinde "zehir gibi yazar, ikinci bir aykut ışıklar!" olarak haklı bir şöhret kazanmıştır. yazarı olduğu bir tiyatro oyununun afişinde isminin sonuna fazladan bir “l” eklendiğini gören winchel, tıpkı başkan grant gibi “hoş durdu yahu!” diyerek, yeni ismini hevesle benimsemiştir. aynı şekilde “israel baline” isimli bir besteci de, bir matbaacı hatası sonucunda soyadı “berlin”’e dönüşünce, “hmm, bu daha iyiymiş” diyerek ismini irving berlin’e değiştirmiştir.

    böyle bir sürü isim kazası var aslında tarihte, yaz yaz bitmiyor, fakat benim bu insanlara ve bu neşeli hikayelere özel bir ilgi duymamın, sempati beslememin farklı bir sebebi var: adları kendi istekleri ve insiyatifleri hariçinde değiştirilenler, ismini ellerinde olmayan bir sebeple kaybedenler kulübüne ben de üyeyim. eğer 1972 yılının soğuk bir aralık sabahı, askerlik şubesindeki görevli babama dönüp “sizin dönemde bir “saban” daha var, bundan sonra senin soyadın “sarısaban” olsun” demeseydi, ben de okul yıllarım boyunca “pipo karasaban”, “pipo sarışaban”, ve hatta “pipo saçmasapan ” olaran bilinmeyecek, halen zaman zaman “bay karıbasan”’a gönderilmiş mektuplar almayacaktim.
  • almanlar hitler'den ne kadar utanıyorsa amerikalılar da bu adamdan o kadar utanmalı ve mahcubiyetini hissetmelidir. bir alman'a hitler dediğin zaman yüzü düşerken amerikalılar truman'ın vecizelerini söylerler. ne acıdır ki bu kadar aşağılık bir adamın sözlerini bu başlık altına yazanlar da var. hitler sivil yahudileri gaz odalarına soktuysa truman da japonya'yı gaz odasına çevirmiştir ve etkileri hala devam eden radyoaktif bir alan oluşmasına sebep vermiştir. bunlardan ders almayan truman utanç duymak yerine kore savaşı sırasında atom bombasının tekrar kullanılabileceğini açıklayacak kadar da alçaktır.
hesabın var mı? giriş yap