• kendimi bildim bileli okurum.

    ilkokula okuma yazma bilerek gittim. çok mu dahiydim, hayır.

    sadece 2. sınıftan başlatmayın dediler. 1. sınıf başladım. ve eğik çizgiler çizerken çok sıkıldım ilk dönem.

    arkadaşlarıma sınıfın dev abaküsünde ben sayı saydırdım.

    neyse.

    o zamandan beri okurum işte. alışkanlık.

    dönem dönem çok farklı insanları okudum. 10 yazar peşi sıra mesela.

    bir ara yazar sevip, külliyatını bitirdim. türk, avrupalı, rus...

    ama geçen seneye kadar hiç bir japon yazar okumadığımı farkettim.

    çok duydum adını murakami'nin.

    tamam dedim, sınırın güneyinde güneşin batısında yı satın aldım.

    bir pazar günüydü hiç unutmam. sevgilimle beylerbeyi'ne gidicez. daha beni evden almasına vakit var.

    başladım.

    kafamı kaldıramıyorum. sevgilim geldi. daha hazırlanmadın mı? hayır.

    sen biraz beklesene.

    istemeye istemeye kapattım kitabı attım çantama. önce beşiktaşa indik. taksi de okuyamadım tabi.

    motora bindik üsküdar için. normalde ona bak buna bak, öyle oldu böyle oldu hoşbeş ederiz.

    ben açtım kitabımı okuyorum.

    üsküdara gittik dolmuşa bindik, beylerbeyi'ne gidicez. şans bu ya, tek kişilk koltuk vardı, aklımda kitabım. oturdum. yine açtım tek kelime etmiyorum.

    namussuz kitap bitmiyor. akşama da rakı yapıcaz.

    indik beylerbeyi'nde. kaldı 20 sayfa. hiçbişeye odaklanamıyorum. aklımda sadece kitap ve kahramanları.

    beraberce beylerbeyi meydana gittik. yabancısıyız da. dedim, sen bak etrafa güzel bir yer bulursun belki. tak başıma oturdum bitirdim. mestim.

    sonrasında sırasını hatırlamamakla birlikte, sahilde kafka , imkansızın şarkısı , yaban koyununun izinde geldi.

    ama hep araya sevdiğim, ilgimi çeken yazarları serpiştirerek.

    ya da çok sıkıldığım kitapların sonunda nefes almamı hep murakami sağladı.

    şimdi zemberek kuşunun güncesini okuyorum.

    ve ilk defa bir yzarın küllyatının bitmesinden korkuyorum.

    uzak doğu kültürüne zerre yakınlık duymayan beni tokyo diye sayıklatan adamdır kendisi.

    okuyun.

    sevmezseniz de canınız sağolsun.
  • notos' ta gördüm, yalın gündüz' ün yazısında: şöyle demiş israil' in filistin' e karşı tutumuna yönelik:

    ''eğer yüksek, sağlam bir duvar ve ona çarpıp dağılan bir yumurta varsa; duvar ne kadar haklı, yumurta ne kadar haksız olursa olsun, hep yumurtanın yanında yer alacağım. hepimiz, içinde özel bir ruh taşıyan, ince kabuklu, kırılgan bir yumurtayız aslında.''

    güzel adamsın murakami.
  • büyülü gerçekçilik akımının edebiyat alanında en üretken isimlerinden birisi olan 1949 doğumlu japon yazar.

    murakami'nin adı, son yıllarda nobel edebiyat ödülü ile anılsa da, şimdilik japonya'da ve yurt dışında aldığı diğer kayda değer ödüller ve sevenleri ile arasındaki sarsılmaz bağ ile yetinecekmiş gibi duruyor. bazı okurların gözünde murakami'yi overrated yapan özellikler; kahramanlarına paralel evrenlerde yaptırdığı yolculuklar, imkansız olay örgülerinin içinde birbirini bulan ya da kavuşamayan aşıklar/arkadaşlar, bolca erotizm sosuna sahip garip yakınlaşmalar, bir yere varacakmış gibi duran ama mantıklı bir düzleme oturtulmadan biten hikayeler ve bolca metafor kendisiyle artık özdeşleşti. iyi bir okuyucu tüm bu "gariplikler silsilesi"nin kayda değer bir düş ve anlatım gücü içerdiğini rahatça görebilir ve sırf bu nedenle eserlerini okumaya devam edebilir diye düşünüyorum. okuduktan sonra ya çok sevecek ya da nefret edeceksiniz ama murakami kurguladığı dünyalar, olaylar ve kahramanları nedeniyle büyük bir saygıyı hak ediyor.

    murakami'nin tuhaf ve büyülü dünyasına giriş bileti, bana göre, sahilde kafka adlı romanıdır. türkiye'de en çok okunan kitabı olduğunu düşündüğüm bu eseri bitirip hazmettiğinizde ve tabii ki sevdiyseniz, artık diğer kitaplarına geçme vaktiniz gelmiş demektir. yazarı keşfetmek isteyenlere önerebileceğim diğer "murakami'ye giriş 101" kitapları ise şöyle:

    1. renksiz tsukuru tazaki'nin hac yılları
    2. sputnik sevgilim
    3. 1q84(üçlemesi)

    toplamda beşi bulan bu romanlardan sonra, bir kısmı tuhaf isimlere sahip birçok kitabın içinde murakami'nin gerçek üstü ve postmodern dünyasında kaybolmak daha da kolaylaşacaktır. bu kısa kısa bilgilerin üstüne, murakami külliyatına dalacaklara bir de "yasal uyarı" yapmak gerekebilir diye düşündüm:

    eserlerinin hızlı ve aşırı tüketimi bir tür rüya etkisi yaratır, read responsibly and enjoy! :)
  • "insan, sadece var olarak diğer bir insanda dönüşü olmayan yaralar açabiliyordu." şeklinde bir söz söylemiş yazar.

    bazı ilişkilerin, bazı arkadaşlıkların daha iyi anlatılması mümkün değil sanırım.
  • “şu dünyada insanlar can sıkıcı olmayan şeylerden hemen bıkarlar. bıkmadıkları şeyler ise çoğunlukla can sıkıcı şeylerdir”

    (sahilde kafka kitabından)
  • çaylak okuyucusunu bekleyenler kısaca şöyledir efenim;
    kapak; bunun murakami ile ilgisi yok ama bahsetmeden geçemeyeceğim; doğan kitap evinin berbat kapak tasarımlarından bir adet.

    erkek karakter; genç, sessiz, iletişim kurma becerisi zayıf, sportif ve genelde iri yarı, bol bol düşünecek, yazacak veya birilerini ya da bir şeyleri bekleyecek zamanı olan, karşısına çıkan bi dolu abuk sabuk olay içinde sakince uzanıp tavana bakarak günlerini geçiren, hayattan ve insanlardan soyutlanmış, mutlaka çocukluğunda aşık olduğu o küçük kızı sık sık düşünen, başıboş, edilgen bir insan.

    kadın karakter; genç, mutlaka mavi bir elbise sahibi, uzaklara bakmayi seven, buğulu gozleri olan, hiçbir çeşit takı kullanmayan, öyle çok harika denemeyecek ancak bir şekilde yaralı ve bu yarayı kapatmak için geliştirdiği bir özelliğiyle çekici olan, genelde kulaklarının biçimi özellikle tariflenen, orada burada fermuar indirip pipi yalamaya meraklı, az biraz azgın.

    çevre; garip ve açıklanamaz olayların döndüğü, birbirinden ilginç ve tuhaf, bazen de eğlenceli karakterlerin içinde cirit attığı bir acayip dünya.
    bol bol tek kişilik yemek tarifleri. bol bol kulak temizliğinin yapıldığı, duş alınıp kirlilerin yıkandığı, vücudun iyice keselendiği steril bir ortam ( evet. mıntıka temizliklerini anlatmayı çok seviyor. )

    bir tutam tarih; mutlaka savaş yıllarına bağlanan bir ara hikaye

    dil: ''bunun neden böyle olduğunu ahmetsan bilemiyordu'' gibi devrik cümleler, çok sağlam betimlemeler, basit, akıcı bir dil.

    sonuç; hiçbir yere bağlanmayan olaylar silsilesinin zınk diye bitişi.
    yan karakterlerden bazıları bir başka kitapta yeniden karşınıza dikiliverir seviniverirsiniz veya kötü bir karakterse ürpermeniz de ihtimal dahilindedir. postmodern romancılık şakası işte. bütün kitapları arasında sahilde kafka ve imkansızın şarkısı en güzelleriydi bence.
    buna rağmen tüm kitaplarını okudum. çünkü, yukarıda yazdığım tekrarların hiçbiri onun kitaplarını kötü yapmıyor. o garip dünya içinde dolaşan bu karakterleri, hatta tekrarlayışları bence başarılı.
  • kitaplarını, kelimeler arasına sıkıştırdığı notalarla beraber yazan, imgelem ve müziğini kitaplarında okurlarıyla paylaşan yazın adamı. kendisi hakkında "haruki murakami and the music of words" adlı inceleme dahi kaleme alınmış, bir nevi müzikal hikayeci kendisi.

    "edebiyat öldüyse, biri murakami'yi cenazeye çağırmayı unutmuş."
  • evet ilk okuduğunda temiz bir ortamda sakin kafada gayet güzel bir yazar olduğunu anlarsın. çağdaş doneler çok barındırdığı için biraz yüksek entelektüel birikim ister.
    gayet akılda kalıcı okumadığınız zamanlarda da etkisinden çıkamadığınız romanları var. 1q84 harikadır. basittir ama büyüler. bitmesin istersin. uzundur ama biter. mesela o gece 50 sayfa okudun, ertesi gün okumadığın zamanlarda o sahneler aklına gelir, tekrar tekrar düşünür ve yaşarsın. atladığım bir şeyler oldu mu acaba diye endişelenirsin. büyülü.
    evet bazıları zevk almaz bu onların tarzı değildir ama aşağılamayın, şişirilmiş de demeyin. değeri çok sonra ortaya çıkmış bir yazardır. balon olmayacak kadar uzun süredir yazıyor.
  • mesleğim yazarlık kitabında amerika’ya açılma tecrübelerinden bahseder, japonya’da artık parmakla gösterilen hale gelmiştir ama amerika’da satmamaktadır kitabı, amerika’da sadece küçük bir kitle kendisini tanımaktadır, bu kitleye kitabını ulaştıran da yine asyalıların çalıştığı bir yayınevidir, sonra kendisi çevirmenliğini yaptığı yazarların desteği, arabulucuğu ile başka bir yayınevi ve daha nüfuzlu insanlarla çalışır, ve çok kaliteli çevirmenler ile çalışıp eserlerini çevirttirir, yaş belki olmuş 45, japonya’nın o anki ilk 3 yazarları arasındasınız ve inanılmaz bir kitleniz var ama amerika’ya çıkamıyorsunuz, sonrasında yeni anlaştığı yayınevi ile işler iyi gider ve beklenen patlamayı yapar, ama işin ne kadar zor olduğunu anlayabilirsiniz, kendisi yine aynı kitapta kendisine atılan maillere bizzat kendisinin cevap verdiğini yazar, japon takipçileri tarafından eleştirildiği konular çoktur, ben bir tanesini yazacağım, kendisi japonya’da herhangi bir mülakat, söyleşi veya buluşma yapmaktan kaçınmaktadır, bu hususu paylaşma nedenim de kendisinin de bu kitapta bahsetmiş olmasından, ama amerika gibi ülkelerde söyleşi, mülakat, okur yazar buluşması gibi etkinliklere katılmıştır, sebebi ise şu imiş, murakami japon halkına ve japon geleneğine borçlu olduğu için yabancı ülkelerde gidip halk ile kaynaşmaktan çekinmiyor, çünkü aslında japonya’nın bir temsilcisi kendisi, bunu biraz da bilinçli olarak yaptığını yazıyor kendisi, ama zaten japonya için kendisi onlardan birisi, önemli olan dışarıya etki bırakmak, kendisi her ne kadar japonya’da üniversite dönemindeki bizdeki sağ sol davasına benzer bir durumla karşılaşmış ve siyasetten soğumuş olsa da ülke bilinci yüksektir, en azından benim bu röportaj olayına yorumum bu, şunu diyebilirsiniz, adam sallamış, ülkesinde kimseyle buluşmuyor dışarıda buluşuyor vs, murakaminin içe kapanık ve mümkün olmadıkça insanlarla görüşmekten kaçındığını belirtmek isterim

    edit: düzeltme
  • ve sevgili ekşi sözlük, maalesef biz türkçe okurların, japonca özgün metinlerden değil, ingilizce çevirilerin çevirilerinden okumak durumunda olduğumuz da bir yazardır.

    türkiye cumhuriyeti'nin basiretsiz yayınevleri, portekizce, japonca, çince, hint dilleri, norveçce ve sâir nisbeten daha az popüler lisânlardan edebî tercümeler yapabilecek mütercimler bulmaktan âcizdir. felemenkçe bir romanın almanca çevirisini "deneme çevirisi" olarak yollayabilen yayınevleri vardır güzel yurdumun. hâliyle haruki murakami'yi de kendi elinden, dilinden çıkmış anadili ile yazdığı metinlerinden, anlattığı hikâyelerden, dile getirdiği insanlardan değil, japonca'dan ingilizce'ye tercüme edilmiş çevirilerin çevirilerinden okumak durumundayız maalesef.

    örneğin güzel yurdumun yayınevlerinin, kitapların içine orjinal isimlerini ve en önemlisi tercümeye kaynak olarak alınan eseri ve dahi hangi dilden tercüme edildiğini not düşmek gibi bir nezâketi yoktur kî, gelişmiş, medenî ülkelerde bu olması gereken bir kuraldır.
hesabın var mı? giriş yap