• ifşa söylemlerinden zerre şüphe etmiyorum. iddiada bulunan yazarların ya da kadınların hiçbirinin şana şöhrete falan ihtiyacı yok.

    edebiyat ve sanat camiası bu adamlarla dolup taşıyor. hele ünü, ödülü, çevresi, lobisi varsa her şeyi kendilerinde hak gören bu adamlar size dokunmaya, sözleriyle, muhabbetleriyle taciz etmeye rahatlıkla cüret edebiliyorlar. çünkü o ünlü bir sanatçı. sen de onun okurusun. adam sana iltifat gösteriyor, daha ne istiyorsun?

    bunu lisansta ilk fark ettiğimde derin bir hayal kırıklığı yaşamıştım. sonra lisansüstünde neredeyse her sanat dalından bu tiplerle karşılaşa karşılaşa alıştım. alıştım demek doğru değil belki; doğrusu, bunları nasıl savuşturacağımı, kendimi nasıl savunacağımı öğrendim.. ama kolay olmuyor arkadaşlar. sözlü tacizde bir gün yataktan çıkmadan ağladığımı biliyorum ben sinirden. o taciz sadece iltifata şunla bunla kalmıyor, istediğini alamadığı an ağır bir kişilik saldırısına dönüşüyor çünkü. o sizin inanmamalarınız, ispatla o zamanlarınız taciz kadar zarar veriyor kadınlara.

    insan sanatla uğraşanların farkındalıklarının ya da duyarlılıklarının daha yüksek olduğunu zannediyor, ondan daha fazla sarsılıyor. onları yazan, o parçaları çalan, besteleyen, o oyunu sahneleyen bir adam böyle ucuz, pespaye, adice davranmaz diyorsun. ne farkı var eğitimsiz adamdan diyorsun. beklemiyorsun. beklemediğin yerden vurulunca daha da sarsılıyorsun.

    nacizane tavsiyem: sanatçıların eserlerini okuyun, dinleyin, izleyin kendilerinden uzak durun.

    debe editi: birlikte güçlüyüz.
  • haftasonu milliyet gazetesinde roportajini okumustum,

    https://www.milliyet.com.tr/…liyete-konustu-6377719

    roportaji yapan kisi soyle bir soru soruyor..

    "taciz ispatlanabilir bir şey değil. sizin de bildiğiniz gibi kadının beyanı esastır. ortada çok sayıda beyan var..."

    hat da soyle cevap veriyor, milliyetin roportajinda;

    "evet, ispatlanabilir bir şey değil. kadının beyanını esas almanın bu ülkede nelere yol açtığını da gördük. ama ben suçlu değilim, sonuna kadar suçsuz olduğumu savunacağım. "

    kadinin beyanini esas almanin bu ulkede nelere yol actigini gorduk....bana bu cumle okudugumda cok tuhaf gelmisti, roportajin buraya kadarki kisminda hasan ali kendince tutarliydi. ancak bu cumle de kadin beyani hususunda dusmanca bir tutum vardi. sahsen o sirada bu cumleyi kafamda mimledim.

    oysa adamin cumlesi tam da oyle degilmis,hat'ın roportajin bozulmamis hali diye yayinladigi kisimda ayni cevap su sekilde; https://www.antmedia.com.tr/…n-gazasi-mübarek-olsun

    "evet, ispatlanabilir bir şey değil. kadının beyanını esas almanın bu ülkede nelere yol açtığını da gördük gezi olayları sırasında. kabataş olayında da ‘kadının beyanı esastır’ dendi, bu yalana inananlar köpürttü de köpürttü. sonuç, yok. ortada kurulan bir mahkeme var ve bu mahkemenin ilan ettiği bir suçlu varsa zaten bir şey demeye gerek yok."

    ben her iki cevaptan daglar kadar fark cikariyorum, roportaji yapan kisi simdi kadin mucadelesine katki mi saglamis oldu yani bu manipulasyonla.
  • az önce zaman kimi zaman adlı öyküsünü okudum. ölü zaman gezginleri kitabını sipariş edeyim diye internete baktım. taciz iddialarını yakından takip etmiştim, yayıneviniyle ilişiğinin kesildiğini de biliyordum. ancak adamın kitaplarını satmayı bırakmak, hatta o yazarı yok saymak nasıl bir vandallık, nasıl bir orta çağ zihniyetidir! idefix’te ismi bile çıkmıyor. henüz yargıya taşınıp netlik kazanmamış bir iddia nasıl böyle sonuçlanıp edebiyat dünyasından atabiliyor bu kişiyi? dostoyevski’yi, heidegger’i, foucault’u da atalım o zaman kitapların dünyasından. ne dersiniz, engizisyon yargıçları?

    dönen başka dolaplar için:

    (bkz: #123529394)
  • kendisi başlığına yazılan bir entrym oylanınca hatırlayıp yazmak istedim. hasan ali toptaş birilerini taciz etti mi etmedi mi bilemem ama toplumda olayın çok yanlış algılandığını bizzat gördüm. kendimle ilgili arkadaşlarımın bir tespitini yapmam gerek bu noktada; ''sen bir şey anlatırken karşı tarafın biraz sabırlı olması lazım, çünkü yarıda keserse çok yanlış anlayabilir söylediğin şeyi, sivri şeyler söylüyorsun ama bir temeli var, fırsat verilirse temellendiriyorsun'' dedi iki farklı arkadaşım yakın zaman önce.

    ben kendimi bu yüzden yazarak ifade etmeyi daha çok seviyorum, daha fazla zamanım var ve fikrimi temellendirebiliyorum.

    öncelikle hakkındaki yanlış algıyı düzeltmek gerek. olaylar şöyle oldu bakın sırayla;

    1- hasan ali toptaş röportaj yaptı ve genç çevirmenleri ağır şekilde eleştirdi.
    2- anonim bir profil hasan ali toptaş'ın bu röportajına karşılık bu adam ne zaman ifşalanacak merak ediyorum dedi
    3- sonrasında''ben birinden duymuştum'' ''benim tanıdığım bir arkadaşımı da taciz etmiş'' benzeri soyut suçlamalara ilaveten iki kadın yazar yine detaya girmeden kendilerinin de hasan ali toptaş tarafından taciz edildiklerini iddia ettiler. bu iddialarda hiçbir detay vs. yoktu. burası şu yüzden önemli, ben insanlarla konuşurken şunu gördüm;

    ''pelin buzluk detaylı anlattı, hasan ali de özür diledi, sonra özrünü geri aldı''

    hayır böyle olmadı. pelin buzluk kendisi ile ilgili benim de çok kötü bir anım var, kimseye anlatamadım, sonra ağlayarak anneme anlattım dedi. tek detay buydu.

    4- soyut iddialar ve 2 kadın yazarın bizzat beni taciz etti (nasıl ve ne olduğuna dair bir detay yokken) iddiaları sonrasında hasan ali toptaş bence saçma sapan bir özür yayınladı ve ''eril failliğin ne olduğunu bugün kadınlardan öğreniyoruz, istemeden kırdığım kim varsa özür dilerim'' dedi. bunun üzerine hasan ali toptaş tacizi kabul etti dendi. e etmemiş mi işte diyebilirsiniz, açıklayacağım. bunlar 8 aralık gübü oldu.

    5- pelin buzluk bir röportaj verip olayın detaylarını anlattı. şuna benzer şeyler anlattı pelin buzluk; ''evine gittim, bana dokunmaya kalktı, kaçtım, kendimi üst katta evin banyosuna kilitledim, ağladım, yalvardım, bana 'madem istemiyordun o zaman niye bu elbiseyi giydin' dedi.'' bu 9 aralık günü oldu.

    6- pelin buzluk'un açıklamasının ardından hasan ali toptaş bir röportaj verdi. pelin buzluk'un söyledikleri tamamen iftiradır, böyle bir şey olmadı dedi, kendince de olmadığına dair kanıtlarını sıraladı. kendisine bu röportajda yayımladığı özür metni de soruldu elbette. ''ben orada istemeden kırdığım tüm kadınlardan özür dilerim dedim yalnızca, sizin bir teşekkürünüzü, bir iltifatınızı bile karşı taraf yanlış anlayabilir ben onu kastettim'' dedi.

    benim burada dikkat çekmek istediğim mevzu, bu konuyu arkadaşlarımla da tartışırken söylediğim üzere hasan ali toptaş'ın o özür metnini soyut iddiaların ardından yayımladığı. arkadaşlarım ve hatta pek çok insan pelin buzluk'un detaylı anlatımının ardından o metni yayımladı zannediyor. ben arkadaşlarıma şöyle dedim hatta; ''eğer o metni, pelik buzluk'un olaya dair detaylı anlatımının ardından yayımladıysa ve ben şu an hasan ali toptaş olayı tartışmalıdır diyorsam konuyu uzatmaya gerek yok, çünkü ben saçmalıyorum ve yerden göğe kadar haksızım demektir'' dedim. ama olay benim anlattığım gibi oldu, insanların hatırladığı gibi değil.

    şimdi gelelim benim tehlikeli yorumlarıma;

    bir kere pelin buzluk'un anlattığı olan gerçekse o bir taciz değil, cinsel saldırıdır zaten. dolayısı ile de onun hasan ali toptaş yönünden konuşulacak bir tarafı yok. o zaten çok ağır bir suç. o olayın gerçek olmadığını, en azından pelin buzluk'un anlattığı gibi olmadığını düşünmeme sebep olan şey ise bu olayın yaşandığı tarihten sonra çıkan pelin buzluk kitabının yazarı pelin buzluk tarafından hasan ali toptaş'a ithaf edilmesi. biri size cinsel saldırıda bulunsa zaten muhtemelen bin adet bastırılacak kitabı gerekirse bastırmamayı göze alırsınız o ithafı kaldıramıyorsanız bile. en azından benim mantığıma göre bu böyle. fakat 2014 yılında 2. baskısı olan kitapta da yine hasan ali toptaş ithafı var. pelin buzluğun iddiası olayın 2011'de olduğu bu arada. hasan ali toptaş'a sevgiyle ithaflı öyküyü içeren kitap ise ilk baskıyı 1000 kopya (bin kopya) ile 2012 ekim'de yaptı.

    bu süreçte bir yazar daha bir yazı yazarak hasan ali toptaş'ın kendisini nasıl taciz ettiğini anlattı. işte bu nokta hasan ali toptaş'ın özür metnini ve benim konuyu bağlamak istediğim yeri açıklamak için güzel bir nokta. o yazıda o kadın yazar şöyle dedi özetle; ''ben 23 yaşında küçücük bir kızken ve hasan alit toptaş ile msn üzerinden hayran hayran konuşurken o konuyu hep cinselliğe getirmeye çalışıyordu.'' yazıda anlatılanlara göre kadın yazar çok rahatsız olmuş bundan ama hasan ali toptaş'ı da net şekilde durdurmamış, sadece konuyu edebiyata çekmeye çalışmış ama hasan ali toptaş cinsellikte ısrarcıymış. hatta bir noktada artık boxer ile fotosunu atmış sexting denebilecek şeyler yazmış vs. vs.

    işte bütün tartışma buradan çıkıyor ki bence diğer kadınların iddiaları arasında da benzer hikayeler var. bu taciz mi değil mi? mesele bu. kadınlar diyor ki net taciz. bir kısım kadınlar ve erkeklerin çoğu diyor ki bu bir flört ve sen adamı durdurmadığın sürece o flört ettiğinizi düşünebilir. öyle bile olsa hoş bir durum değil, meşrulaştırmaya çalışmıyorum ama bu hikaye ile pelin buzluk'un anlattıkları bambaşka iki durum benim için. benim okuduklarımdan çıkardığım bu.

    ben bir erkek olarak konuyu cinselliğe getirdiğimde kadın karşılık vermiyorsa üstelemem ve bir daha da yazmam o kadına eğer bunu bir reddediş gibi algılıyorsam ama burada bir fark var; hasan ali toptaş gerçekten bir dönem türk edebiyatının zirvesine konulan bir yazardı ve edebiyatla ilgilenen kadınların ona hayranlık duyması, onun da bu hayranlığı kendine sanması çok olası.

    bambaşka bir konu vardı; ronaldo bir partide tanıştığı kadını odasına çağırıyor. kadın geliyor. sonra ronaldo anal sekse zorluyor kadın hayır diyor sonra da tecavüz suçlamasında bulunuyor. sonra uzlaşma ile kapandı sanıyorum bu dosya kadın şikayetini geri aldı. bu olayda kadının odaya gitmesi, bırakın anal seksi ronaldo'nun kadına dokunma hakkını bile vermez elbette ronaldo'ya ve kadın dokunma dediği anda dokunduysa bu bile net tacizdir. ama diğer yandan kadın odaya geldiğinde ronaldo'nun bunu seks kabulü olarak algılaması da bence hayatın olağan akışına uygundur. sorun kadın hayır dedikten sonra başlar benim için, ilk temasta başlamaz. çünkü burada yolda hiç tanımadığım bir kadına temastan bahsetmiyoruz. bir mekanda tanışıp davetinizi kabul edip eve gelen bir kadından bahsediyoruz. bu kabul, kadının seksi ya da bırakın seksi ona dokunmanızı kabul ettiği anlamına gelmez. ama bu noktada sizin ilk dokunuş için hamle yapmanız da benim nazarımda taciz olmaz, o hayır dedikten sonrası tacizdir. çünkü sevişmek, seks ya da flört her adımında durum onay alınan bir eylem değildir. bazı erkekler daha tecrübelidir, mesajları daha net alırlar, bazılarına ise daha net mesajlar vermek gerekir, keza bu kadın için de böyledir. benim bir dönem birlikte olduğum biseksüel bir kızı net şekilde taciz eden kadın vardı. kız istemiyorum, şu an biseksüel takılmıyorum diyor, yine de mesaj atıyordu kadın. bu tacizdir.

    iki olayı birbirine bağlarsak sosyal medya diyor ki; kadın neden tacizi ispatlamak zorunda. e iyi de peki adamlar neden masum olduklarını ispatlamak zorunda olsunlar? ki hukuken masumiyet karinesi esastır. ben kadınlar yalan söylüyor demiyorum, bunlar hassas konular, cinsel saldırı yoksa taciz konusunda hemen asıp kesmeyelim, linç etmeyelim anlamaya çalışalım iki tarafı da diyorum. olayın üzerini kapatalım, konuşmayalım da demiyorum, olayı anlamaya çalışalım diyorum. hasan ali toptaş olayı anlaşılmış olsaydı bugün yukarıda anlattığım o kronolojik sıra çarpıtılmış olmazdı.

    hakkında somut hiçbir delil yokken, hakkındaki iddialar kadar savunmanın da güçlü delilleri varken (kitaptaki ithaf olayı, 23 yaşında tacize uğradığını iddia eden diğer yazarın yazısında defalarca kez tekrarlanan ''rahatsız oluyordum ama kızar da konuşmaz diye söyleyemiyordum'' benzeri cümleler gibi savunma argümanları var) birini linç etmek bana adil gelmiyor, ahlaklı da gelmiyor. dahası bunu tehlikeli de buluyorum çünkü yarın öbür gün herhangi bir erkeği çok rahatlıkla aforoz edebilir bu düzen. yani şöyle düşünelim, o ithaf olmasa bugün kitapları parantez yayınlarından çıkan hasan ali toptaş tamamen yok olup gidecekti.

    olayı hasan ali toptaş üzerinden anlatmış olsam da aslında dikkat çekmek istediğim konu başkaydı. bilmiyorum ne kadar anlaşıldı.

    edit:

    pelin buzluk'un olayı detaylarını anlattığı röportajı (bu haberde de bir çarpıtma var. hasan ali toptaş kendisi ile görüşen hürriyet muhabirine eril faıllık vs demedi, twitter'da iddialar ortaya atıldıktan sonra hasan ali sosyal medyadan o eril faillik tanımını içeren metni paylaştı)

    hasan ali toptaş'ın cevap röportajı

    röportajları okurken göreceğiniz üzere hasna ali toptaş'a çok net ve sert sorular soruluyor. ve hasan ali toptaş da net cevaplar veriyor. cevaplar sizi tatmin eder etmez o ayrı, ama pelin buzluk'a aynı netlik ve sertlikte sorulmadı sorular, sorulduğunda da bir kadının bunlara cevap vermek zorunda kalması çok acı bir şey dendi. bana göre de bir erkeğin bunlara cevap vermek zorunda kalması çok acı bir şey bu mantıkla.
  • 5.5 yaşında bakkalın oğlu tarafından uzunca süre sistematik cinsel tacize maruz kaldım. bu olayı kabul etmem, affetmem 25 yılımı aldı.

    siz acımasız gizli tacizci erillere göre;
    elimde tek bir mesaj, dm yoktu!
    savcılığa suç duyurusunda bulunmadım!!
    ispat edemedim!!

    bu o tacizi yok saymaz. o taciz vardı! o taciz beni uzunca bir süre ruhen ikiye böldü!
    ben oradaydım, o tacizci de oradaydı ve siz savcı kılığına bürünmüş gerzekler orada değildiniz!
    siz kadın olmanın, çocukken bile "kız" çocuğu olmanın ne demek olduğu hakkında tek bir fikre sahip olamayacak kadar kalpsizsiniz!
  • taşrada öğretmenlik yapan bir arkadaşıma okuyup okumadığını sorduğumda, okumanın kışkırtılma gerektiren bir edim olduğunu bunun da kaosla olacağını, büyük şehirlerin bu duyguyu verdiğini falan söylemişti. bunu o zaman snop bir tavır olarak bulmamıştım. çünkü taşranın kımıltısızlığında bir insan ne düşünebilirdi. ne yazabilir ne üretebilirdi.

    zaman geçti, ve zaman geçtikçe elbette bazı şeyler netleşti. yazmanın devingenliği içerisinde taşralılık nedir, edebiyatın beslendiği kaynaklar nelerdir, yazar kimdir...

    bu kavrama süreci içerisinde bazı yazarların büyük tesirinden bahsetmek gerekmektedir. ki hasan ali toptaş, bundan yıllar evvel bir taşra öğretmeniyle konuşmuş ve henüz kavramsal olgunluğa erişmemiş benliğime bugünün koşullarında çok şık bir yanıt verecek güçte bir yazar. dünya edebiyatını takip ederken, özene bezene ağzımın suyu aka aka okuduğum o janjanlı ve lobili yazarların yanında dinginliği ile beni çömez duygularımdan ötürü utandıran, yerin dibine geçiren bir yazar.

    bilgeliği, mütevaziliği, mutedil havası ve kavruk görünümü ile kafamın içinde her nasılsa oluşmuş antin kuntin sanatçı tipini yerle bir eden yazarlardan biri olmuştur hasan ali toptaş.
  • kim bilir dün geceden beri bu başlıktan ne entry’ler silindi. tacizi duyuran kadınları “yazarımsı” diyerek aşağılayanlar, “koskoca yazar o” diyenler, onun adından nemalanarak kendilerini “popüler” kılmaya çalıştığını iddia edenler hasan ali toptaş’ın ikrar metninden sonra götüm götüm kaçmış olmalı.

    bundan sonra üç şekilde tepki bekliyorum:

    1- bu, idrak kabiliyeti olan bazıları için bir sorgulama ışığı yakabilir. “o yapmaz” denecek kimse yok, en naif gözükenden en beyefendi duranına, kimsenin içinde nasıl bir canavar yattığını bilemezsiniz. bu kişiler bundan sonra bir taciz açıklaması duyduğunuzda direkt “o yapmaz” demek yerine “dur bakalım” diyebilecekler ve bu hem kendileri, hem toplum adına büyük kazanım. çok mu iyimserim? hayır, sadece feminizmin kadın-erkek demeden toplumdaki pek çok kişiyi ne kadar değiştirdiğini yıllar içinde görmüş bir insanım sadece. on sene öncesiyle bugün geldiğimiz yer arasında bayaa fark var. feminizmle aktif olarak ilgilenmemiş insanlar da böyle böyle öğreniyor bazı şeyleri.

    2- bu, bazıları için kadınlara nasıl bakıldığını anlamak için de işlevsel olabilir. açıklamayı yapan kadınlardan bazıları (mesela pelin buzluk) bu ülkede bir edebiyatçının alabileceği en büyük, en prestijli ödülleri almış durumda, ama buna rağmen “ünlü olmak, fark edilmek için” başka bir yazar üstünden hem de taciz gibi bir konuyla ilgili dikkat çekmeye ihtiyacı olabileceği iddia ediliyor! bakın kadınlar ne kadar ahmakça iddialarla boğuşuyorlar. sanki tacizler hep göz önünde ve herkesin arasındayken yapılırmış gibi “kanıtın nerde, şahitin nerde” çetesinin saldırılarını çekeceğini bile bile tacizden bahsetmek büyük cesaret. nitekim o kendini otomatik olarak tacizciyi savunmak zorunda hisseden (nedense!) kitleyi iyi tanıyın. bu zorbalıkları görün. şüphesiz bu örnek olay bu açıdan da çok öğreticiydi. tıpkı bu olayda olduğu gibi, bi bekleyip durmayı bile başaramayan, hemen ifşa edenlere saldıranlar "normal" değil. söylenene hemen inanmak zorunda değilsiniz elbette, ama aynı şekilde tacizciyi de hemen savunmaya atlamak zorunda değilsiniz, di mi? atlama ihtiyacı hissediyorsanız bi durun, düşünün, "neden böyle hissediyorum?" diye. ilk düşünceniz "iddialar doğru olabilir mi?" demek yerine "yoktur öyle bir şey, olamaz" demekse, bu normal değil.

    3- tabii bu kısmi öğrenme imkanları, beynini kullananlar için geçerli. “abö adom sizlö uğroşmoktonso özör dilödö geçtö, bu onon suçlo oldoğono göstörmöz” tayfası için bu ihtimaller mümkün değil. onların beyin ölümü gerçekleşmiş durumda. bu konuda yapılabilecek en iyi şey, etrafınızda bu tarz insanlar varsa bu olayın onları tespit etmenizi sağlamasına şükretmek ve akabinde gerekeni yapmaktır. bir red pill'ciye, incel'e, mizojin'e laf anlatılamaz. vaktiyle denemişliğim var, ordan biliyorum. herkesin mükemmel keman çalamayacağını kabullenmek gibi, herkesin belli bilişsel seviyelere ulaşamayacağını da kabullenmiş durumdayım kendi adıma.( onlara laf anlatmaya enerji harcamaktansa dayanışmaya emek harcamak daha manalı geliyor artık bana. ama tabii tercih sizindir.) neticede tıpkı tacizci olmak tacizcinin eğitim seviyesine, kültürüne, edebiyatçılığına, "entelektüelliğine" bakmadığı gibi, kadın düşmanı, homofobik vs olmak da bu kriterlere bağlı değil. o yüzden "ya adam bilmem nerden mezun, kafası çalışmıyor değil ya, herhalde anlatmamışlar, anlatayım da anlasın" demeye lüzum yok. zira bilişsel gelişim sadece iq ile olmuyor.

    kimseyi gözünüzde yüceltmeyin. hasan ali ne ki, kim bilir şu devirde yaşayıp yediği haltlar ortaya çıkarılmadığı için kimleri kimleri “iyi bildik”...
  • edebiyathaber için yazmak üzerine öneriler veren güzel adam.

    1. aklınızı meşgul eden başka bir şey varsa yazmayın, mümkünse gidip önce o işi halledin; kelimeler aklınıza takılan şeye takılmasınlar.

    2. ortak aklın çayırlarından gelen sesler çoğu zaman size sizin sesinizmiş gibi görünür; ayıklayın onları, kulak asmayın!

    3. en çok hangi yazarı seviyorsanız, yazdıklarınızı sadece o yazar okuyacakmış gibi yazın; bu, bir metni fazlalıklardan ve gereksiz açıklamalardan korumanın en basit yoludur.

    4. kalemi elinize aldığınızda, edebiyata dair bildiklerinizi aklınızda yahut öteki elinizde hazır bulundurmayın; çünkü sanat söz konusuysa, bilginin kendisi değil buharı muteberdir.

    5. bir metni yazarken, metnin de sizi yazmasına fırsat verin.

    6. kendinizi makul hissediyorsanız yazmayın; yazmak için kendinizi ya hiç ölçeğinde küçük ya da her şeye hükmedecek derecede büyük hissetmelisiniz.

    7. yazarken okuru, eleştirmenleri, yayınevini, ailenizi, dostlarınızı, toplumsal kuralları ve devletin kanunlarını unutun; yazmak, her türlü iktidarın uzağında gerçekleşen çok özel bir uğraştır.

    8. kullanacağınız kelimeleri seçerken, iki kelime arasındaki boşluğun da dile dâhil olduğunu unutmayın; o boşluk, o iki kelimenin bize çağrıştırdığı kelimelerden oluşur.

    9. gerektiğinde, buraya kadar okuduğunuz sekiz öneri de dâhil hiçbir öneriyi umursamayın; çünkü, yazmak bildiğini okumaktır!
  • "gitmek fiilinin altını çift çizgiyle en güzel trenler çizermiş." diyen adam. içime yolculuk yaptım bu tren ile.
  • kendi adıma taciz iddialarına pek şaşırmadığım yazar. zamanında eskişehir’e imza gününe geldikten sonra arkadaşımla bana bol bol mesaj atmıştı da noluyor demiştik, o zaman toy olduğumuz için de pek umursamamış, devamını da getirmemiştik. iyi ki öyle olmuş.

    edit: adama niye telefon numarasını verdiniz diye mesajlar geldi. açıklaması olsun burda. tabii ki numaramızı vermedik, o zamanki imza gününü düzenleyen yayınevi, imza gününden önce ayrı facebook etkinlik grubu kurmuştu. 10-12 yıl öncesinden bahsediyorum, belki hatırlarsınız böyle ayrı etkinlik grubu açılıp etkinlikten sonra kapanırdı. neyse, etkinlikte herkes adını söyleyip tanıştı ve grup kapandıktan birkaç gün sonra mesaj geldi. yani özellikle verilen bir durum yok.
hesabın var mı? giriş yap