• cüzdanındaki banka kartlarını kırıp son parasını da çocuklara dağıtarak bisikletle türkiye turuna çıkacak..
    türkiye’de bir ilki gerçekleştirecek olan gazeteci ve fotoğrafçı hasan söylemez, cüzdanındaki banka kartlarını kırıp son parasını da çocuklara dağıtarak, yanına hiç para almadan türkiye’nin sınır bölgelerini bisikletle gezecek. yolculuk bitene kadar parayı kendi hayatından çıkaracak olan söylemez, gittiği her bölgenin kültürel değerlerini, çeşitliliğini, insanlarını ve yaşam tarzlarını; hem turist, hem gazeteci, hem fotoğrafçı hem de o hayatı yaşayan sıradan bir insanın gözüyle fotoğraflayıp, yaşadığı yol öykülerini yazarak belgeleyecek.
  • bugün hürriyet gazetesi'nde haberi çıkan gazeteci. yolu açık olsun.

    http://www.hurriyet.com.tr/…em/15283268.asp?gid=233
  • yolculuk hikayelerini kişisel sitesinde yayınlıyor.

    şurada; http://www.hasansoylemez.com/
  • 4 haftalık maceralını büyük bir zevkle okuduğum maceracı insan. ama yine de beklediğim gibi değil yolculuğu. kredi kartını kırmak, parasız pulsuz çıkmak güzel fikir. ama telefonum sadece dışarıdan aramaya açık demesine rağmen sürekli birilerini arıyor. hadi yardımsever insanların telefonundan arıyor diyelim. ama gittiği her şehirde belediye başkanını, gazeteciler cemiyeti başkanını arayarak kalacak yer, yemek filan bulması biraz garip. yani böyle imkanlar varken parasız pulsuz çıkmak çok da sıkıntı yaratan bir durum olmasa gerek herhalde. *
  • eksisozluk aracılığı ile tanıştığım, bir dönem beraber "vatani hizmet" verdiğim, çok sevdiğim şahıs.

    kendi izniyle, ve rızasıyla; hakkında yazılan bazı yanlış anlamaları düzeltmek için aşağıdaki kısmı kendi yazılarından kopyala yapıştır yapıyorum:

    ‘’keşke bir bardak çay verseler diye içimden dualar ediyorum ama…’’
    bisikletimi terme’den ünye’ye giderken 8 km uzakta olan çadır kampına doğru sürüyorum. kampa vardığımda mangallarda yanan buram buram et kokusu aklımı başımdan alıyor. kamp sorumlusunun yanına giderek çadır kurmak istediğimi söylüyorum. o da ücretini verdikten sonra istediğin yerde çadırını kurabilirsin diyor. ama abi param yok deyince de beni gözleriyle aşağıladıktan sonra uzak bir köşeyi gösterip, orada çadırını kurabilirsin diyor. sessizce onun gösterdiği o uzak yere gidip çadırımı kurduktan sonra bilgisayarımı ve telefonumu şarja takmak için kampın çay ocağına gidiyorum. kamp sorumlusu ve arkadaşları iftarlarını açarken onlardan prizi kullanabilmek için izin istiyorum. prizi işaret edip kullanabilirsin diyorlar ancak tuhaf bakışlarıyla beni taciz etmeye de devam ediyorlar. gergin ortamı yumuşatmak için onlar iftarlarını yaptıktan sonra sofrayı toparlayıp etrafı süpürmek için yardım etmek istiyorum izin vermiyorlar, sohbet etmeye çalışıyorum soğuk davranıyorlar, ne yapıyorsam fayda etmiyor ve en sonunda bilgisayarımı açıp haftalık yazılarımı yazmaya başlıyorum. onlar ise yemeklerini yedikten sonra çay üstüne çay içiyorlar. canım o kadar çay istiyor ki, keşke bana da bir bardak çay verseler diye içimden dualar ediyorum ama nafile, adamların umurlarında bile değilim. bakıyorum onlar çay verecek gibi değiller en sonunda kendim gidip çay istiyorum. kamp sorumlusu ‘’niye paran yok?’’ dedikten sonra hışımla yerinden kalkıp, söylene söylene bir bardak çay veriyor. o bir bardak çayla gece geç saatlere kadar idare ediyorum. sahura doğru kamp sorumlusu yanıma gelerek, ‘’sen zaten oruç tutmuyorsun. biz sahur yapacağız haberin olsun.’’ diyor. adam gıcıklık olsun diye elinden ne geliyorsa yapıyor. sabah erkenden uyanıp çadırımı toplayarak hızla oradan uzaklaşıyorum.
    benim yolculuğum ‘’into the wild’’ değil, into the life’dır.
    ben mazoşist miyim? hayır, değilim. peki, cebimde üç beş lira para olsaydı bu adam bana böyle davranabilecek miydi? kesinlikle hayır. gazeteci olduğumu söyleseydim sonuç değişir miydi? elbette değişirdi. karnım tok, sırtım pek o adamın yapmacık tavırlarıyla gülüp eğlenmeye çalışacaktık. ben orada sabrımı ve gururumu sınıyordum. o adamın ne kadar doğal davrandığını bütün çıplaklığıyla görmeye çalışıyordum. gururumun üzerindeki perdeyi sıyırarak, gerçeklerle yüzleşip biraz hırpalanmasını sağladım. ben hem kendimi hem de insanları tanımaya çalışıyorum. yolda karşılaştığım ve yardımını istediğim insanlara ben gazeteciyim bana yardım edin demiyorum. önce aç, susuz, yardıma muhtaç bir insan olduğum için bana nasıl bir tepki göstereceklerini gözlemliyorum. ardından söylemem gerekiyorsa eğer, gazeteci olduğumu söylüyorum. burası alaska veya afrika değil. ve ben vahşi bir hayatın içinde tek başına yaşam mücadelesi veren maceracı bir insan hiç değilim. tamam yaptığım şeyin içerisinde macera var ama vahşi bir yaşam yok. ben christopher mccandles gibi mutluluğu tek başıma dağlarda, insanlardan uzak kalarak aramıyorum. aksine insanların içine karışıp onlarla birlikte yaşamayı, onların sevincini, hüznünü paylaşıp, onlarla mutlu olmanın peşindeyim. benim yolculuğum ‘’into the wild’’ değil, into the life’dır. ve ben alexander supertramp değil hasan söylemez’im.
    bu proje, parasız pedal çevirmekten ibaret değil!
    gerçekten göründüğü kadar kolay değil bu proje. bir taraftan anadolu insanının belgeselini çekerken bir taraftan toplumun duyarlı olması gereken konularla ilgili gezi ve yol hikayeleri yazıyorum. bisikletin sağlıklı ve doğaya saygılı bir ulaşım aracı olarak kullanılabileceğine dikkat çekmek için sürekli pedal çeviriyorum. her bölgede çektiğim fotoğraflarla sergiler düzenleyip bu sergilerde fotoğraf satışlarından elde edilen gelirlerin tamamını ise dernek, vakıf ve ihtiyaç sahiplerine bağışlıyorum. karadeniz bölgesinde düzenleyeceğim fotoğraf sergisinin tarihi, yeri ve saati de belli oldu. 25 eylül 2010 cumartesi günü saat 13:30’da trabzon’da trabzon sanat evi’nde bu projenin ilk sergisi açılacak. ardından bu sergi trabzon forum alışveriş merkezi’nde devam edecek. çernobil faciasından sonra türkiye’de kanser hastalığının en yaygın görüldüğü bölge karadeniz bölgesidir. bu bölgede yüzlerce insanımız kanser hastalığından dolayı hayatını kaybederken binlerce insanımızda bu hastalıktan kurtulmak için kısıtlı imkanlarla yaşam mücadelesi veriyor. ben de karadeniz sergimde kanser hastalarının tedavisine bir umut olabilmesi için fotoğraf satışlarından elde edilecek olan gelirlerin tamamını kansere umut vakfı’na bağışlıyorum. projemin temel amaçlarından biri zaten mutluluk ve paylaşımdır. eğer birilerini paylaşımlarımla mutlu edebiliyorsam, amacıma adım adım ulaşıyorum demektir. bu projede elbette kurum amirlerinden, tanıdıklarımdan ve meslektaşlarımdan manevi destek alacağım. hakikaten büyük bir emek ve çaba sarfediyorum ve istediğim tek şey bu yolculukta insanların beni anlayışla karşılamalarıdır. bu projede sadece yolculuk yoktur. görmek isteyenler bu projenin sadece parasız pedal çevirmekten ibaret olmadığını anlayacaklardır…
  • türkiye'yi cebinde tek kuruş parası olmadan bisikletiyle gezen hasan söylemez, ilk sergisini trabzon'da açtı.

    sergi 5 ekim 2010 tarihine kadar gezilebilecek. 30 eserin bulunduğu sergiden elde edilen gelir ise kansere umut vakfı'na bağışlanacak.

    http://www.haberler.com/…haber/video.asp?id=2253018
  • aslında her insanın istediği ama küçük bir azınlığın bunu dile getirebildiği bir hayali gerçekleştiren adam. yaptığı o kadar imrenilecek bir iş ki her güzel, gülümseyen paylaşımında ben de en az onun kadar mutlu olabiliyorum.
  • imrenerek takip ediyorum kendisini. tek başına bir sosyal sorumluluk projesini yüklenmiş sırtına dolaşıyor türkiye'yi. çektiği kareleri sergiliyor, geliri bağışlıyor ve gene devam ediyor. kendine kalan ise birçok hikaye, bol bol insan, gülen yüzler, hüzünlü anılar ve ciddi bir kişisel doyum. bunun yanında yaptığı projeye de sıkı sıkıya bağlı, kendini çok iyi ifade ediyor. in to the wild'dan etkilenip hem kendi huzurunu yakalamak hem de başkalarına da faydalı olmak için yola çıkmış belli ki. gittiği yerlerde anlayış bekliyor sadece. destek olmak isteyenler onu hem kendi sayfasından hem de twitter hesabından takip edebilirler.

    http://www.hasansoylemez.com/
    http://twitter.com/hasansoylemez
  • çok bağışlayıcı bir insan. ben kafasındaki bu aydınlanmayı neye borçlu çok merak ediyorum. bu huzura kavuşabilmek için her neyse ben de yapacağım arkadaş!
  • an itibariyle okan bayülgen'nin disko kralına telefonla konuk olan takdir edilesi insan.
    tüm parasını çocuklara bağışlayarak bisiklet turuna çıkmış, gezdiği yerlerde fotograf çekip, bunu sergileyen ve gelirini yine ihtiyacı olan insanlara, kanser hastaları, sokak çocukları ve tema gibi vakıflara bağışlayan kişi.
    şu an izmir aliağa'daymış ve toplam 8600 km yol yapmış.
    duyar duymaz aklıma into the wild geldi. ama kendisi hemen cevabı yapıştırdı;
    "benim yaptığım into the wild değil, into the life'dır" dedi.
    yolu açık olsun...
hesabın var mı? giriş yap