• abd ile türkiyenin tarihleri boyunca yaşadığı bunalımlardan en ciddi olan ikincisi sayılabilecek sorun (birincisi için (bkz: kıbrıs sorunu) (bkz: amerikan ambargosu))
  • hikayemiz nixon efendinin başkanlık döneminde başlıyor.

    nixon efendinin başkanlık ettiği dönemde, amerikan halkı bir nevi lale devri yaşamakta, vur patlasın çal oynasın havasında habire ot çeker, kafa bulur bir pozisyonda idi. halk arasında uyuşturucu kullanımı önceki dönemlere nazaran olağanüstü arttığı gibi, uyuşturucuya başlama yaşı da gittikçe düşüyordu. bu duruma, amerikan halkının sevgili muhafazakarlarını tepkisi ise şikayetlerini mırıldanmaktan "ne oluyo? aloo bi el at şuna" seviyesine çıkmıştı. yakınlarda seçimlere gidecek olan nixon efendi soruna el atmazsa -çok afedersiniz- bir daha babayı seçileceğini bildiğinden en azından dostlar alışverişte görsün hesabı birşeyler yapıyor görünmeye (e tabii elinden geliyorsa da yapmaya) karar verdi.

    aynı esnada türkiye cephesi:

    türkiye'nin, çok partili demokrasi (tek partilisi nası oluyosa ? ) ne menem birşeymiş anlamaya çalıştığı yıllardayız. ülke henüz (sanki şimdi farklı) tarım toplumudur, dolayısı ile tarım ürünleri ülke için vazgeçilmez önemdedir, hele bir de bir ürün vardır ki hem dünya piyasası içerisinde oldukça ezici bir pazar payına sahiptir, hem de bu ürün tüm dünyada "eğer türk malı ise en kalitelisidir" diye bilinmektedir, eh eşşek değilsiniz anladınız: haşhaş.

    nixon efendi öyle yapar olmaz, böyle yapar olmaz. nasıl etsek de şu uyuşturucu kullanımını düşürsek ? der velakin bir türlü etkin bir sistem kurup uyuşturucu ağını çökertemez, ağı çökertememek bir yana ülkeye illegal bir şekilde giren bu maddenin girişini de engelleyemez. bu durumda aklına şu dahiyane(!) fikir gelir: "yahu madem biz bu ürünün buraya gelişini engelleyemiyoruz, var olmasını engelleyelim". sonunda amerikan yardımının kısıtlanması tehdidi ile türkiye'den haşhaş üretimine son verilmesi istenir. o dönemde iktidarda süleyman demirel, yakınlarda da seçim vardır. demirel de ondan fazla ilde üretilen haşhaşı "fevkalede ayıptır, haşhaş üretmeyin" diyerek yasaklayabilecek halde değildir. dolayisi ile bu istegi reddeder. nixon ısrar eder "beş milyon dolar para verelim, bu senenin tüm mahsülünü toprağa gömün bir daha da üretmeyin" der, demirel yine kabul etmez, fakat tepki çekmemek için haşhaş ekimine kısıtlamalar getirilir. buna rağmen abd yöresinden türkiye'ye tepki yağmaya başlamıştır, çünkü bazı politikacılar [ki bunlara zaman zaman rum ve ermeni lobisi adı veriliyor] çeşitli zamanlarda ve şekillerde abd'ye illegal yollardan giren haşhaşın %80 inin türkiye'den geldiğini söylemiştir ve türkiye'yi alenen hedef göstermiştir.

    karşılıklı atışmalar, aynı esnada da türkiye'nin haşhaş ekimine getirdiği kısıtlamalar ve kontroller artar artar artar. fakat abd ısrarla ürünün tamamen yasaklanmasını istemektedir. derken yıl 1971'e gelir çatar... demirel hani demişti ya birara "biz altı kere gittiysek yedi kere geldik" diye... o gidişlerden biri olur işte. asker duruma ve yönetime el koyar, başbakan nihat erim olur ve zaten seçilerek gelmediği için taban baskısı derdi olmayan erim basar imzayı...haşhaş üretimi tamamen durmuştur.

    sonuç? abd'de azalan ama asla durmayan uyuşturucu kullanımı, uyuşturucu fiyatlarının artması sonucu artan suç oranı ve dünyada legal haşhaş ihtiyacının karşılanamaması ile haşhaş fiyatlarının artması. e bu durumda türkiye halkı düşünür tabii, "benim için hayati önemde bir tarım ürününü ben üretemiyorum başkası üretiyor üstelik de fahiş fiyata satıyor". askeri dönem biter ve iktidara gelen karaoğlan "olmaaaz rahşan kızıyor, yasaklayamayız haşhaşı, rahşan börek yapacak haşhaş bulamıyooor" der ve yasak kalkar.

    bu duruma abd devleti ve halkınin gosterdigi tepkiyi dusunebilirsiniz sanirim. temsilciler meclisinde türkiye'ye yardımın kesilmesi bir yana, haşhaş üretilen şehirlerin bombalanması üstüne bir de "bu da size ders olsun" anlamında sultanahmet camiinin bombalanması konuşulmaya başlanır. (bu kısım bülent ecevitin ağzından bir tv programında aynen doğrulanmıştır). türkiye geri adım atmaz, velakin çok akıllıca başka birşey yapar. üretimin kısıtlanması ve ürünün yetkisiz kişiler tarafından çizilmesinin yasaklanması (haşhaş çizildiği zaman akan sıvı uyuşturucu yapımında kullanılır) sonraki aşamada da ürünün tamamının devlet tarafından çizilmemiş olarak satın alınması kararı getirilir. üstelik kontroller aşırı sıkı yapılır ve illegal trafik tamamen önlenir, bu durumda abd'nin söyleyecek birşeyi kalmamıştır, zaten nixon da kendini yiyip bitirdiği için iktidar hevesi de kalmamıştır.

    şimdi buradan ders çıkaralım, kim ne hata yapmış;

    türkiye gayet akıllıca bir kararı bilmem kaç sene sonra alarak gereksiz yere polemiğe girip dünyanın da parasını kaybetmiştir. abd tarafından gelen baskıların rum ve ermeni lobilerinin çabaları sonucunda olduğunu anlayamamış/anlasa bile abd içerisinde hiçbir zaman bu iki toplum kadar etkin olabilmiş türk nüfusu olmadığı için bir halt edememiştir. yahudi lobisinin desteğinin alınmasına ise daha yıllaaaaar vardır.

    abd (bunun daha çok kulağını çekicez) müttefikim dediği ülkenin, milli onurunu hesaba katmadan sömürge muamelesi yapmış, hatta muameleyi "aman uyuşturucu kaçakçıları ile aman vermeden mücadele edin, ümüklerini sıkın" derken o ümüğü sıkılacak adam amerikan vatandaşı çıkınca "yahu üstüne o kadar da gitmeyin çocuğun" diyecek hale getirmiş ve hatta serbest bırakılmalarını istemiştir.

    midnight expressin bu dönemde çekilmiş olması da tesadüf değildir elbet.
  • tarihten takip eden hashasin daha evvel cin de ic savas sebebi oldugunu, bir ulusun istihdami soyle dursun ozellikle dusunup, cozum care ureten kesiminin onunde bariyer olusturdugunu bileceklerdir.

    hashas kendisine benzeyen, simaen andiran nice uyusturucu gibi (sobu kafali sozlukculerim sizi mi kiracam mayistirici diyelim) devletleri ve uluslari tehdid edebilecek boyutlara gelebilecek, bu anlamda sorun yaratabilecek narkotik kume elemanlarindan sadece birisidir.

    birey her ne kadar "kendi bedenim, kendi dimagim, ben kaybedenim, uyusurumkime ne" demek hakkina dogustan sahip olsa ne olurmus gibi gorunse de, devlet bireylerin boylesine bir uyusma koalisyonu icine girip halklasmasina izin vermeyecektir. bu ugurda ulkeyi "uyusmamis", "kazanan"larin olusturudugu diger uluslarin boyundurugu altina girmesini engellemek icin siz kaybedin ya da kazanin bir sigorta gorevini ustlenecektir. (bu tavir ne kadar dogru? bunu bugune kadar henuz cozemedim.)

    konumu geregi "uyanik" bir topluma sahip olmasi gereken abdnin baskani nixon'in hashasa el atip, muhafazakar tabandan brownie puani toplamak gayreti, her donem muhafazakarinin uyguladigi bir manevranin yuzeye vurusu degildir de nedir? benzeri "uyusturucuyu durduruyoruz" kivrakliklariyla bonus toplama hinligini reagan da, george bush da, devam ettirmistir, goerge w bush da vakti olsa devam ettirecektir.

    ama elbette bu kivrakliklarda hedef secilen uyusturucularin da ozelliklerine dikkat etmek gerekiyor. abdnin basina musallat olan hashas sorunu, marijuana sorunu, lsd sorunu gibi sorunlar her zaman gundem olusturmussa da, abdnin gercek anlamda hic bir "uyarici" sorunu olmamistir. katran karasi kahve bagimlisi bir halk olarak taninan kafein ruhlu amerikalilar, bu cins uyaricilarin kontrolunu nedense marijuana, hashas gibi urunlerin kontrolunden daha az ciddiye almaktadirlar. ve yine "yasal" olarak yasak kabul edilen speed ve turevi "uyaricilar" ezcanelerde ve benzeri kurumlarda kimi zaman recetesiz, kimi zaman da recetesi sorunsuz dagitilabilmektedir.

    bu konuda ismini hatirlayamadigim bir amerikan yazari, abd hukumetleri halkinin uyarilip gebermesini, uyusturulup gebermesine tercih ediyor gibisinden bir saptama da bulunmus kanimca hakli bir noktaya dokundurmustu.

    kafein orani, uyarci orani ipten adam alacak seviyede yuksek olan her turlu urune, ilaca okey ceken, her turlu gida malzemesine onay verirken muskulpesent davranan amerikan saglik bakanligi, mideyi siken, agzi disi curuten koka kola gibi urunlere ilismezken, uzerinde daha calismamiz lazim diyerek marijuanayi yasallastirmakta ayak diretebiliyor.

    uretime, fildir fildir is cikarmaya, rekabete, korakor mucadeleye cila ceken bir narkotigin sorunu mu olurmus, mayistirip, isten el ayak cektiren hashasin sorunu olacak elbet (ben de elbetle bitirmek istedim entryimi).
  • burada bir noktaya dikkat çekmekte yarar var, amerikan hükümetleri uyuşturucu sorununun gerçekten de uğraşılması (ve görüldüğü gibi bir nato müttefikine rest çekecek kadar çok uğraşılması) gereken bir sorun olduğuna amerikan halkının uyuşturucu kullanım düzeyi arttığında değil, artık bu maddeleri elit ve amerikan gelişimini sağlayan, bilim üreten değerli insanları etkilenmeye başladığında, bu insanları ve bu insanlara yapılan milyon dolarlık yatırımları kaybetmeye başladığında karar vermiştir.
  • bu sorun zamaninda amerikaya uyusturucunun turkiyeden cikip fransa uzerinden gelmesi sebebiyle french connection diye adlandirilmistir.
  • bu sorunun yaşandığı dönemde amerikalıların "yahu adamların afyon diye bir şehri var o derece azıtmışlar" diye yazıp çizmişlikleri vardır.
  • ecevit öncesi haşhaş sorunuyla muhatap olan süleyman demirel konunun tartışıldığı bir belgeselde*, olayla ilgili bir amerikan yetkilisine ayar tadında yaran bir söz söylemiştir. kendisi derki:

    "kaldıki türkiye'de 120 ton afyon yetişiyor, o zaman sakız, bu sizin gençliğe* bir hafta yetmez!"
  • ecevit'in* 1977 seçimleri öncesindeki bir seçim konuşmasında mhp için "milliyetçiliği bunlardan mı öğreneceğiz? biz milliyetçiliği kıbrıs'ın dağlarına, haşhaş tarlalarına, ege'nin kıyılarına yazmışız" demesine vesile olmuş sorundur.

    o yıllarda takındığı tavır ve uyguladığı siyasetle ecevit'e ulusal çapta karizma kazandıran ve onu o yıllar için ulusal bir figür haline getiren iki ana sorundan biridir. diğeri ve tabiki bu bağlamda daha etkilisi için (bkz: kıbrıs sorunu).
  • "haşhaş" adlı belgeselde ayrıntılarıyla işlenmiştir.
  • 1960'larda başlayan bir sorundur. o yıllarda serbest şekilde yapılan haşhaş tarımı nedeniyle, türkiye, amerika'ya kaçak yoldan sokulan uyuşturucunun geldiği ülke olarak ün yapmıştı. 1972 yapımı godfather'da türkiye'de sahip olduğu uyuşturucu tarlaları nedeniyle "turk" lakabıyla tanınan tacir sollozzo da bu algının bir göstergesidir. 1960'ların sonunda yükselen uyuşturucu kullanımındaki artış amerikan kamuoyunun artan tepkilerine neden olarak, amerikalı siyasetçileri bu uyuşturucu sorununu çözmeye itmiş, bunun için de uyuşturucunun geldiği ülke kabul edilen türkiye'de afyon tarımını kısıtlayıcı ve engelleyici tedbirler alınmıştır. amerikalıların yaptığı baskılar sonucu haşhaş tarımında kısıtlayıcı tedbirler alan demirel hükümeti, 1971'ye dek yaptığı düzenlemelerle, haşhaş tarımının türkiye'nin sadece batısındaki birkaç ilde yapılmasını ve devlet denetimi altına alınmasını sağlamıştır. buna rağmen ülkedeki haşhaş üretiminde önemli bir azalma görülmemesi (afyon ili dahil batıdaki bu iller haşhaşın en bereketli olduğu illerdi), ve amerikan bürokratların, "hantal türk bürokrasisinin" bu tarımı kontrol altına alıp uyuşturucu ticaretini engelleyemeceği iddialarına dayanan tepkiler, nixon hükümetini türkiye'ye daha çok baskı uygulamaya itti. abd kongresinde de kontrol sahibi olan demokrat partili muhaliflere göre, cumhuriyetçi nixon hükümetinin türkiye'ye yaptığı askeri ve ekonomik yardımlar, türkiye'den kaynaklanan uyuşturucunun amerikan halkına verdiği zararlar göz önüne alınınca, ahlaken doğru değildi. nixon hükümeti ise ne soğuk savaş için önemli bir müttefik olarak gördükleri türkiye'yi karşılarına almak, ne de muhalefetin ve kamuoyunun tepkilerine hedef olmak istiyorlardı. demirel hükümeti de ne amerikayla bozuşmak ne de seçimlerde adalet partisi için önemli olan batı anadolulu haşhaş çiftçilerinin tepkisini çekmek istiyordı. bu nedenle haşhaş sorunu iki ülke arasında çözülemeyen bir mesele olarak kaldı. 12 mart muhtırası sonrası, ordunun desteğiyle, nihat erim liderliğinde, tarafsız teknokratlarla kurulan hükümet, seçilmek gibi bir gaye taşımadığı ve bu nedenle de halkın tepkisinden korkmaması sayesinde, amerikalıların çok istediği haşhaş yasağını uygulamaya koyabildi. bunda haşhaştan elde edilen gelirin türkiye toplam gelirlerinin sadece yüzde birinin üçte birine denk gelmesi ve amerikalıların, haşhaş yasağından doğacak gelir kaybına karşılık fazladan para yardımı yapma sözleri de etkili olmuştu. buna rağmen bu yasak, maddi kayba uğrayan haşhaş çiftçileri ve uyuşturucu tacirlerinin yanısıra, amerikanın türkiye'nin içişlerine müdahalesini emperyalist bir taciz olarak gören, dev-genç gibi amerikan karşıtı solcuların da tepkisini çekmişti. bu yasakla ilgili ortaya çıkan tepkileri de arkasına alarak 1973 seçimlerinden birinci parti olarak çıkan chp, msp ile birlikte kurulan koalisyonun ardından popülist bir hamle olarak haşhaş yasağını kaldırdı. bunun muhalefet partilerinin de genel hatlarıyla desteklediği bir eylem olmasına rağmen, ecevit'in bu kararı tek taraflı, abd ile konuşmadan almış olması eleştiri konusu oldu. ecevit'in yeni tarım politikasına göre haşhaş tarımı hala batıdaki birkaç ilde, devlet denetiminde ve kısıtlı bir şekilde yapılacaktı, çifçiler ürettikleri haşhaşı yalnız devlete satabilecek, böylece hem chp'nin haşhaş yasağını kaldırma vaadi gerçekleşecek, hem de haşhaşın devlet tekeline alınmasıyla birlikte uyuşturucu ticaretinin önüne geçilecekti. buna rağmen türkiye'nin bu ani kararı amerikalılarca tepkiyle karşılandı: ecevit'in bu kararı popülist ve milliyetçi bir politikacının seçim yatırımı olarak görülüyor, türk bürokratların haşhaş ticaretini denetleyebileceklerine ve uyuşturucu ticaretini durdurabileceklerine şüpheyle bakılıyordu. watergate skandalıyla sarsılan nixon hükümeti istifa aşamasındaydı, kongre'de egemen olan demokratlar ise türkiye'ye daha fazla baskı yapılmasını istiyorlardı. kongre tarafından alınan kararlar doğrultusunda, türkiye'ye yapılması planlanan ekonomik ve askeri yardımların 1 ocak 1975'ten geçerli olmak üzere durdurulmasına karar verildi. ama daha bu kararlar geçerli olmadan önce gerçekleşen kıbrıs barış harekatı, haşhaş konusunun ikinci plana düşmesine yol açtı. harekat sonrası adada varlığını sürdüren türk askerini işgalci olarak gören amerikan kongresindeki demokratlar, türkiye'ye karşı silah ambargosu kararı aldılar ve türk askerinin adadan çekilmesine dek bu silah ambargosunun devamını savundular. bu dönemde amerikan kongresindeki haşhaş yasağı savunucuları türk askerinin kıbrıs'tan çekilmesini, askerlerin çekilmesini savunanlar da haşhaş yasağını savunarak birbirlerine destek oldular. artık ikinci plana atılmış olan haşhaş meselesinin abartıldığı kadar önemli bir sorun olmadığı birkaç yıl içerisinde ortaya çıktı: amerikalıların tüm endişelerine rağmen, haşhaş tarımı ve ticareti devlet kontrolü altında gerçekleştirildi ve bu haşhaşın uyuşturucu tacirlerinin eline geçmesi önlendi. 1976 ve 1977'de abd ve bm görevlilerinin gerçekleştirdiği denetlemelerin de olumlu sonuçlanması ve türkiye kaynaklı abd'ye uyuşturucu ticaretinin durması üzerine, haşhaş tarımı türk anerikan ilişkileri için bir mesele olmaktan çıktı ve türkiye'de haşhaş tarımı devam etti. günümüzde türkiye haşhaş üretiminde dünyanın önde gelen ülkelerinden biri. kıbrıs kaynaklı silah ambargosu ise 1978'de kalktı, buna rağmen türkiye'ye yapılan askeri yardım üzerindeki kısıtlamalar 1981'de reagan'ın komünizmle aktif mücadele siyasetine ve cumhuriyetçilerin senato'da egemen olmalarına dek devam etti. sonuçta ne haşhaş yasağı devam etti, ne de türk askeri kıbrıstan çekildi.
hesabın var mı? giriş yap