• ilkokul 5. sınıfta arkadaşımın doğum günü için önce mc donald's a ardından da oynamak için onların evine gitmiştik. saatler ilerlemişti ve 10'a yaklaştığında diğer arkadaşlarımın aileleri birer birer çocuklarını almaya gelip, çocuklarını alıp gidiyorlardı. en son 4 arkadaş kaldık, 1'si zaten ev sahibiydi ve kapı çaldı. ikizlerin aileside gelmişti ve artık nedendir bilmiyorum ama, benimde gitmem gerektiğini düşündüm. ''bende gidiyorum'' dedikten sonra ikizlerin babası ''baban aşağıda mı ?'' diye sorduğunda hayır ben kendim gideceğim dediğimi anımsıyorum. olur mu öyle şey dediklerinde beni ''zorla'' evime bırakacaklarını anlayıp ''yok yok ben gidiyorum'' diyerek kaçtım kapıdan. kapıdan çıktığımda karanlıkta biraz yürüdüm ve havanın soğuk oluşundan kazağımı evde unuttuğumu farkedip geri döndüm. arkadaşlarımın babası hala arabayı geri geri çıkartmaya çalışıyordu, o beni görmedi ama arkadaşlarımla el salladık birbirimize. sonra ben tekrar zile basarak kazağımı unuttuğumu anlattım.

    arkadaşımın annesi; dur seni biz bırakalım hem annen kızar öyle dediğinde kazağımı alarak tekrar ''hayır, hayır ben gideceğim'' dedim ve yine kaçtım. arkadan şunları anımsıyorum sadece.

    -dur üşürsün öyle, montun yokmuydu senin xxxxxx mont getir oradan ... metee

    uzun bir süre koştuktan sonra yolda yine arakdaşlarımın aracını gördüm, yine el sallaştık. ve biraz daha yürüyüp yoldan geçen bir amcaya dolmuşların nereden kalktığını sordum.
    zor zamanlardı. geçti.
  • askerde sevgilim tarafından terk edilmişim. salakça bir duyguyla sevgilimin bana geleceğini düşünmüşüm. ve bunu iliklerime kadar hissettiğim bir an istanbul vapurunu karşılayıp, içinde onun olduğu inancıyla bütün yolcuların inmesini sabırla beklemişim. sonra mal gibi gerisin geri dönmüşüm. yazıktı lan o çocuğa. hala içimi burkar o çocuk ve yalnız kalmışlığı.
  • okulda parmaklıkların ustune dusmustum bacak yarıldı kaba etım delındı falan. daha 2. sınıftayım nese benı hemen hastahaneye goturduler.

    mudur yardımcısı babamı aradı toplantıdayım sımdı gelemem demıs. anneme zaten ulasamadılar. tamam halin vaktın yerınde paran pulun var zengınsın ama ıste o kadar ne anam vardı yanımda ne babam hala o gun aklıma geldıgınde mudur yardımcısının yanında aglayamadıgım gelır aklıma içimi çekmiştim hep halbukı ben annemın kucagında hungur hungur aglamak ıstemıstım eve goturduler kapıyı evdekı hızmetcıler acmıstı bızımkıler geldıgınde artık bacagım acımıyordu zaten onlarda pek ustunde durmadılar.
  • asosyal bir yapım var zaten, pek arkadaşım da yok.
    hatta ciddi olayım hiç yok.
    yok yok üzmüyor bu durum beni..
    neyse bi gün evde yine tekim, hava kararmış ben pencereden gökyüzüne bakıyorum falan, artık nasıl canım sıkılmışsa ışıklar kapalı, tv kapalı.
    telefona abanıyorum.
    rehberden açacağına inandığım çoook eski arkadaşlardan birini arıyorum
    4 yıldır görüşmediğim biri.
    açılmıyor ..
    başka bi no netten tanıştığım biri.
    açılmıyor.
    kuzeni arıyorum .
    açılmıyor.
    en son annemi arıyorum
    yok açılmıyor.
    en azından biri belki görünce döner diyorum, hiç olmasa bile annem yani.
    ama nerde..
    telefon rehberimden çoğu kişiyi temizliyorum.
    yaaa diyorum varoş, yaa hayat böyle bir şey..
  • evimden çıktım, yürüyerek metro durağına gittim. bornova o zamanlar son durak olduğu için tüm yolcuların inmesini bekleyip vagona bindim. konak'ta indim vapur iskelesine yürüdüm. karşıyaka vapurunun aşağı yan açık kısmına oturdum. sefer esnasında şehire değil denize bakacak kısmına; sola... vapurdan inince direk yolun karşısına geçip karşıyaka çarşıda adımlamaya başladım. önce sağa sapıp, evdeki sıkıntımı giderecek bir şeyler bulacağım umuduyla pan kitabevine attım kendimi. bir şey almadan çıktım. tekrar çarşının ana kalabalık yoluna yaklaşırken; geçen ay, bir arka sokakta kalan karşıyaka oda tiyatrosundaki ''tek'' kişilik oyunu ''tek'' başıma izleyişimi hatırlayıp gülümsedim. çarşının anayoluna çıkınca, yolun dolmuş durakları ve banliyö kazısı olan çıkışına varmak istemedim ve biraz yürüyüp bu sefer soldaki ilk sokağa saptım. daha geçen hafta oradan, eşi öldükten sonra izmir'e taşınan köy enstitüsü öğretmen okulu mezunu ve babamın memleketten öğretmeni tanıdığımızın evine gitmek için şemikler dolmuşuna binmiştim çünkü. arar, evine davet ederdi beni. geldiğimde 3-4 tane taze gazete alınmış, hazır beklerdi. açar onları okurduk, haberler üzerine konuşurduk. trt 4'ün yerine trt müzik getirip sanat müziğinin içine arabeskle etmelerine ramak kaldığı günlerdi. açardı, türk sanat müziği dinlerdik. müzikle eskiye gider köyde yaptığı öğretmenliği anlatırdı, emekleri karşısında utanırdım. köy enstitülerini kapatıp bu insanları nasıl bitirdiler diye düşünürdüm. ben düşünürken kalkar, içinde siyah beyaz fotoğraflar olan küçük bir karton kutuyla gelirdi. yeşilçam artistleriyle çekindiği fotoğrafları, memleketten benim hiç tanımadığım ortak tanıdıklarımızn fotoğraflarını gösterirdi. karısının fotoğraflarına gelirdi sıra. o zaman annabel lee şiirini ezbere okurdu. şiiri okurken fotoğraflara bakışından karısını nasıl sevdiğini anlardım bu yalnız yaşlı adamın. yemek yapardı yerdik. sonra gitmeden önce ben evin yerlerini süpürür silerdim. en son kapıdan çıkarken de bir üniversite öğrencisi için hayli işe yarar bi para sıkıştırırdı elime. işte bu kısmını hiç sevmezdim. içimden gelerek yaptığım ziyaret, sohbet ve ev temizliğinin üstünü örtülür, kendimi çıkarcı gibi hissederek ayrılırdım oradan. bu yüzden hiç sevmedim o dolmuş duraklarını ve evet kalabalık ana yürüyüş yolunu, sonu gelmeden terkedip soldaki sakin sokaklardan birine saptım. balıkçıların olduğu biraz karışık yerleri geçip, önünde güzel arabalar olan ufak bahçeli, 4 katlı apartmanların olduğu sakin sokaklarda gezdim. tekrar sahile doğru döndüm ve osman bey parkına girdim artık tabanlarım ağrımaya başladığı için oturmaya niyetlendim ama parkta sadece emekli subay eşi teyzeler ve çocuğunu oynatmaya gelen anneler olduğu için kendimi oraya ait hissetmedim ve eve dönmek üzere iskeleye yöneldim. bunları yaparken 21 yaşındaydım. yaşıtlarım akın'da edem'de waffle yiyor, küçükpark'ta bira içip sohbet ediyorlardı.
  • rehberi bastan sona okuyup mesaj atacak birini aradığım zamanlar benim icin bunlardandir...

    bi de sey var mesela, tartistigin ya da bi sekilde araniza mesafe giren arkadaslarinizla sorunlarinizi konusacak kimsenizin olmamasi da sayilir bence.
  • 11 nisan 2015 gecesi tek başına yaşanılan ve bir yetmişlik viskinin dibinin bulunması ile sona eren anıdır.

    sevgili olmadığından tek başına içilendir.
  • kimse olmamasına rağmen evdeki herhangi bir odaya girerken odanın kapısını tıklatırdım...
  • domatizlerle konuşuyom bazen.
    sonra evde dansederken şayet partnerli bir dans şarkısı çıktıysa, hayali partnerle dansediyom kendimi kaptırıp tsısısı
    bazen o kadar kaptırıyorum ki kendimi invisible halay team bile kuruyorum. ;)

    edit: yazdıktan sonra farkettim. iç burkmuyormuş, gayet eğleniyorum.
hesabın var mı? giriş yap