• bütüne hizmet teke hizmet
  • hayatta iki şey zamansızdır, birincisi doğum ikincisi ölüm. ve bu iki olaydan kaçamazsınız. bu ikisinin arasında kalan süre ise sizin hayatınızdır. doğduğunuzda hayatınız başlar ve anılar oluşur ve anlam kazanır, öldüğünüzde ise anı olarak kalır. anlamını da sizden başka kimse bilemez.

    hayatınızı bok gibi yaşamak, başkalarına ezdirmek de sizin elinizde, çok güzel yaşayıp kendinizi bilip tadını çıkartmakta sizin elinizde.
  • var edildiğine inan biri için yaradan zaten izah etmiştir.
    inanmayan ise varsın arasın dursun.
  • luz casal cok iyi ozetlemis;

    "yaşamak, amaçlarım ve zevklerimle ilgisi olmayan hiç bir şeyle vakit harcamamaktır."
  • kimilerine göre tanrıya kul olmak, kimilerine göre hayatta kalmaktır.

    eğer hayatınızın amacını bulamazsanız, dipsiz bir girdaba sürüklenirsiniz .
  • herkese bir anlam ifade ettiği gibi bana göre de bir anlamı var elbette hayatın. onlarda sağlık huzur sevgi daha ne olsun..
  • tek tweetlik bir sonuç arayanlar için elbette komşudan boş dönen tabak gibidir. bu bir oluş, bir süreklilik, algılayış, hissediş, bağlantılar zinciri.. öğrenilmiş çaresizliğin en sağlam terbiyecisi, karanlığı kendine hapseden umuttur. umut da asla hafife alamayacağın o gücün kabulü, sınırsızlığın teyididir ve hayatın akışı esnasında tadıyla, kokusuyla, hissiyle, eylemsizliğiyle, hareketiyle, titreşimlerle, görüntülerle hep oradadır.

    hayatının her anında yaptıkların ve yapmadıklarınla gidişatı etkiliyorsun. etkilemek dediysek, illa ki aktif bir hareketinin olması gerekmez. bir şey yapmayarak da hayatının akışını etkilersin. masada öylece duran bir elmayı oradan almamayı tercih etmen gidişatı etkilemediğin anlamına gelmez. sadece elmayı orada bırakmakla kalmadın bununla birlikte yememeyi tercih ettiğin elmanın orada öylece durmasını sürdürerek binbir olasılığı değiştirdin. belki boğazına kaçmasını engelledin, belki hormonluydu ve içindeki kimyasal bileşik birkaç sene sonra seni kanser edecekti (dr. house etkileri), belki de yemediğin elmayı kilimcinin kör oğlu yiyecek ve meyve ona şifa olacak. sen de tercihinle başkasının hayatını değiştireceksin. sen, hayatın bu akışı esnasında olan bitene ayak uydurmakla sorumlusun; ahlaki, mantıksal, pragmatik, etik, adaletli, septik, individüalist, oportünist veya meseleye başka hangi ölçüt/ler ile yaklaşırsan yaklaş. hava durumundan tut da aile ilişkilerine, kan basıncından ateşinden tut da iş yerinde vuku bulan olaylara kadar perspektif sonsuz ölçüde geniştir. uyum sağlama becerinle doğru orantılı olarak hazmetme kapasiten de artar. hazım lazımdır ki olayları avantaja çevirebilesin, yaşadığın hadisenin çekirdeğindeki vitamini bagajına ekleyebilesin.

    hayat, az sonra ne olacağını bilmediğin bir akış (ki bundan daha heyecan verici bir şey bilmiyorum) ve sen bu bilinmezliği bilerek veya bilmeyerek yaptığın seçimlerle etkiliyorsun.
    olacak iş değil. ama basbayaa oluyor..
  • schopenhauer, irvin yalom, terry eagleton, rudolf eucken, victor e. frankl vb. yazarların türkçeye çevrilen kitap ya da toplama yazılarında da arayacağım, büyük ihtimalle içimi rahatlatacak net bir cevap bulamayacağım, zarar vericiliği giderek artan ama sonuna kadar da gerçek olan saplantılı sorgulama halinin nesnesi.
  • ahanda bulduğumdur. dinleyin masal gibi anlatıcam.

    vakti zamanında bir baba ve oğul yaşarmış, ırmakların şaraptan, bulutların pamuktan olduğu bir diyarda. baba oğlunu, oğlu babasını pek sever, dertsiz tasasız yaşarlarmış. babanın elinden gelmeyen iş yokmuş, ayrıca çok da sevilirmiş. lakin tek dertleri babanın sınırsız kibri ve egosuymuş.

    bir gün babanın nicedir içini kemiren bir duygu gözünü döndürmüş. '' acaba'' demiş, ''babası olmasaydım, ya ben ona bunları vermeseydim, yine bendeki kusursuzluğu görürmüydü. karşılıksızca taparmıydı ?'' o sırada bahçede havuç toplayan oğluna bakmış uzunca. ardından eline aldığı taşı doğruca kafasına vurmuş. saray gibi evlerinin boş bir odasına baygın oğlunu kilitlemiş baba. çocuk uyandığında hafızasını yitirmiş. hafızasıyla birlikte babasına olan sevgisini, güzel günleri, ismini, cismini... uyandığında pencereleri örtülü,kapısı kilitli boş bir odada bulmuş kendini.

    saatler geçtikte acıkan ve korkan çocuk kapının altından bir kağıt atıldığını görmüş. kağıtta '' oku'' diye başlayıp, dışarıda hatırlamadığı ama gerçekten var olan bir babasının olduğu, zamanında onu taparcasına sevdiği, şimdi ona kendisini göstermeyeceği ama sadece kağıtta yazanlara inanarak ona sevgisini her gün defalarca dile getirmesi gerektiği, her şey için teşekkürler yağdırması gerektiği yazıyormuş. ayrıca çocuk bunları yaparsa dışarıda onu bir sürü hediyeler, yapmazsa dayak beklediğine dair birde not düşmüş baba.

    size tanıdık gelmedi mi bu masal ? aslında hepimiz oyuncularıyız bu masalın. inanırsan ! hepimiz vaktinde ademlerle, havvalarla yaşamamış mıyız? dünya bir sınav değil miymiş ? babamız aslında çok seviyormuş bizi, sadece ona olan sevgimizi kendini saklayarak sınamıyor muymuş ? buradan sonra ya cennet ya cehennem demiyor mu bize ?kapının altından değilde muhammedin ya da isanın cebinden çıkmadı mı o kağıt. alın size allahlı hayatın anlamlı özeti.
hesabın var mı? giriş yap