• bu sabah erken uyandım. eşim 14 aylık kızımızı yatağından almış aramıza yatırmış. herhalde gece çok acıktı şapşik, annesi sürekli kalkmaktan bıkmış olacak ki yanına almış. ama kızın da gözler açık fıldır fıldır bana bakıyor, uykunun esamesi yok. gülümsedim, bana göz kırptı. ağzından emziğini çıkarıp benim ağzıma uzattı, cokcok diye emer gibi yaptım, emziğini benimle paylaşmış olmaktan mutlu olunca tekrar kendi ağzına soktu. komodindeki saate baktım, saat daha 6:30. oysa benim alarm ta 7:15'te çalacak.

    kalktım, koşar adımlarla banyoya gidip hızlıca tıraş oldum, dişimi fırçaladım, yatağa döndüm. "hadi kalk kız" dedim, "baba kız takılalım bu sabah". dün akşam eve geldiğimde eşim kızı uyutmuştu. hasret kalmışım.

    kucakladım fıstığı, mutfağa gittik. mama sandalyesine oturttum. hemen kendime bir tost hazırladım, yanında meyve suyu, zeytin peynir vs. çıkardım. uzun zamandır adam gibi bir kahvaltı yapamadan işe gidiyordum, iyi oldu böyle. bir yandan kahvaltı yapıyorum, bir yandan kızla sohbet ediyorum. buzdolabındaki magnetleri göstererek "havuç nerede?" diyorum, tavşanı uzatıyor bana. bir türlü öğrenemedi havucu tavşanı ehehe. olsun, zamanla öğrenir nasıl olsa. elimdeki tostu işaret etti, ben de ona bir parça ekmek verdim. çok seviyor boş ekmeği kemirmeyi.

    kahvaltım bitince balkona çıktım. hava çok güzel. kızı sandalyesinden aldım, yatak odasına götürüp yere bıraktım. o yerde oynarken ben de üstümü değiştirdim. hala fosur fosur uyuyan annesine "biz dışarı çıkıyoruz" dedim. "ımmhh tamam" dedi. kıza kolsuz bir mont ve ayakkabısını giydirdim, indik aşağıya. güneşi görünce gözleri kamaştı, açamadı bir türlü gözünü. biraz esiyormuş ama olsun, kapşonumuzu kapatırsak sorun olmaz. parka gittik, salıncağa bindik, çok mutlu oldu. sonra evin etrafında yürüdük biraz. çimlerin üstündeki güvercinleri görünce kucağımdan inip yürümek istedi. tuttum ellerinden -ellerini bırakarak yürümüyor tembel-, güvercinlere doğru koşmaya başladı. güvercinler uçtu, çardağın çatısına kondu. öyle olunca uzaktan el sallayıp bir şeyler söyledi onlara, ben anlamadım. evin etrafında bir tur daha attık.

    saate baktım servisin gelmesine az kalmış. çıktık yukarıya, asansörün kata gelme sesini duyan eşim daha ben kapıyı çalmadan açtı kapıyı. annesinin bir an aklı çıkmış kızı evde göremeyince, tam beni arıyormuş. uyku sersemi duymamış dışarıya çıkıyoruz dediğimi. çok kızdı bana çok. kız da mutlu oldu annesine kavuştuğuna. bana kapıdan bay bay yapıp gülümseyerek işe gönderdi.

    eşim kapıyı kapattı, asansöre bindim. asansördeki aynaya bir de baktım ki mal gibi sırıtıyorum. hayatımın en güzel sabahını yaşamışım kızımla tabii sırıtırım.

    herkesin en kötü günü böyle başlasın.
  • sabah sabah kızlarımı okula hazırlaken, toka için kavga etmelerine şahit olmak.

    salak toka için o güzel gözlerinden çıkan yaşlara üzülmek.

    sonra o panikle çekmeceleri araştırırken dediğim salak tokalardan bir takım bulmak. birini birinin, diğerini diğerinin saçına takmak.

    burunlarını çekerken "hah şimdi mutlu musunuz" derken gülsünler diye ağız burun oynatmak (bilerek yapılan şaklabanlık)

    ve yaşlı gözleri olduğu halde içten gülüşlerini seyretmek.

    ohhh beeee...
  • ablam hamileyken karnına yaklaşıp, sürekli iletişim kurmaya çalışırdım müstakbel yeğenimle.. beni duyduğuna, hatta tepki verdiğine müthiş bir inancım vardı.. ama ablam "ay saçmalama a little bird told me.. ne anlayacak dediklerini?" vs derdi sürekli.. hevesimi kırmaya çalışırdı otoriter pis şey.. bense inancımı yitirmez, uzun uzun konuşurdum o'nunla..

    doğumun olacağı gün geldi çattı.. hastanede bekleşiyoruz hepimiz.. odaya getirdiler ablamla yeğenimi.. gözleri kapalı sürekli ağlayan çirkin bir şeye "al işte bu senin yeğenin" dediler.. şimdi bakıyorum da fotoğraflara hakikaten çok çirkinmiş bizimki.. ben de fotoğraflarını çekip okula götürüp arkadaşlarıma gösteriyordum, "bakın ne tatlı değil mi yeğenim?" diye.. kuzguna yavrusu şahin görünür misali..

    elde kameralar, fotoğraf makineleri, heyecandan çenesi hiç kapanmayan anneanne, babaanne, hala ve dedeler, ameliyat sonrası ayılmaya çalışan ablamın mahmur görüntüsü, yerinde duramayan ağzı kulaklarında eniştem.. odada müthiş bir curcuna.. benimse ağzımı bıçak açmıyor, şaşkınım 9 aydır konuştuğum varlığın görüntüsüyle, sesiyle karşı karşıya kaldığım için.. o ise gözleri kapalı sürekli vıyaklıyor..

    bir süre sonra, herkesin sustuğu bir anda bir cümle çıktı ağzımdan.. "ağlama da gözlerini aç artık" deyiverdim.. o vıyaklayan varlık durdu bir anda ve yavaş yavaş aralamaya başladı gözlerini.. sesimi tanıyıp mı verdi bu tepkiyi, yoksa denk mi geldi asla bilemeyeceğiz tabii.. ancak tam da bu sözlerimin üzerine açıldı o gözler.. dağarcığımdaki kelimeler yetersiz kalır sanırım, o andaki mutluluğumu tariflemeye.. herkese nasip olur umarım böylesi bir anı yaşamak..

    şimdi 6 yaşında yeğenim.. kocaman gözleri ise o'na dair en sevdiklerim..
  • uzun süreden sonra gidilen aile yanında annenin;

    "kalk oğlum kahvaltı hazır" diyerek uyandırması. ömre bedeldir..
  • bebek avuç içine, kedi patisinin pembe yerlerine dokunduğunuz,
    papatya tarlasında dalıp kendinizi unuttuğunuz,
    akşam duş alıp, elinizde içkiniz, kanepeye uzanırken çok iyi bir bilimkurgu filmi denk getirdiğiniz,
    orta şekerli türk kahvesinden ilk yudumu hüplettiğiniz,
    bitter çikolatadan bir parça atıp, damağınızda erittiğiniz,
    çok sevdiğiniz uzaktaki eski dostunuzla sarıldığınız,
    hamile iken karnınızda ilk kıpırtıyı hissettiğiniz,
    bebeğinizin memenizden ilk yudum sütü çektiğini farkettiğiniz,
    salıncakta sallanmaktan hala keyif aldığınızı gördüğünüz,
    arkadaşlarla soğuk biraları yudumlarken patlattığınız espri ile herkesi güldürdüğünüz,
    gülmekten karnınızın ağrıdığını hissettiğiniz,
    sesini çıkarmadan masaj yapacak birini denk getirdiğiniz,
    dondurmayı dilinizle yaladığınız,
    deliksiz uykudan sonra kafanızda hiç sorun olmadan uyanıp gerindiğiniz,
    arabada yağmurlu havada yol alırken, radyoda, en sevdiğiniz şarkıyı denk getirdiğiniz,
    ekranda gerard butler'ı izlediğiniz, (tamamen kişisel)
    sevgilinin üst dudağını öptüğünüz,
    kağıt helvayı kemirdiğiniz,
    giyinip süslenip evden çıkarken aynadaki görüntünüzü pek beğendiğiniz,
    okuduğunuz kitabın hiç bitmemesini istediğiniz, keyiften bir sayfa daha çevirmeden duramadığınız,
    tüm derslerden geçtiğinizi öğrendiğiniz,
    bebeğinizi kucağınıza alıp, ilk kez kokladığınız,
    onkoloji hastası olan annenizin test sonuçlarının iyi olduğunu doktorundan öğrendiğiniz,
    karpuzu sularını akıta akıta kabuğu ile yediğiniz,
    ilk kez öpüştüğünüzde onun da sizin için deli olduğundan emin olduğunuz,
    açık hava sinemalarını özlediğiniz,
    yaptığınız yemeğin ya da işin çok beğenildiği için takdir edildiğini gördüğünüz,
    ağlarken yaslanacak güvenli bir ya da birden çok göğüs bulacağınızı bildiğiniz,
    çakırkeyifken çalan şarkıya eşlik edip, sesinizin kötü olmasını umursamadığınız,
    mutlu sonların akabinde, yatakta kollarınızı yukarı kaldırıp sırtüstü yattığınız,
    parkta sohbet ederken, kocaman torba çekirdeği tükettiğiniz, yanında memleketinizin gazozunu içtiğiniz,
    hala hulohop çevirebildiğinizi gördüğünüz,
    sevdiğiniz şiirlerden aynı lezzeti alabildiğinizi fark ettiğiniz,
    okuduğunuz kitabın keyifle son sayfasını çevirdiğiniz,
    denize ilk ayağınızı atıp ürperdiğiniz, sırtüstü yüzerken sadece uğultu hissettiğiniz,
    tatile giderken yolda toplu halde şarkı söylediğiniz,
    ilk buluşmada birbirinizin yüzüne bakıp, utanarak gülümsediğiniz,
    yirmili yaşlardaki kıyafetlerinizi deneyip, içine girebildiğiniz,
    çocuğunuzun öğretmeninden takdir dolu cümleleri işittiğiniz,
    sinemadan çıkarken, hep birlikte “süper filmdi” diye söz ettiğiniz,
    toplu halde yarışma programı izlerken doğru cevapları ilk sizin verdiğiniz,
    diplomanızı ilk elinize aldığınız,
    yüksek maaş istediğiniz halde, çok istediğiniz işyerine kabul edildiğinizi öğrendiğiniz,
    uzun süredir göremediğiniz sevgilinize, çocuğunuza kavuştuğunuz,
    birine yardım edip mutlu ettiğinizi fark ettiğiniz,
    sizin için “iyi varsın” denildiğini işittiğiniz
    anlardır.
  • bir bebeğin parmağınızı eliyle tüm gücünü vererek sıkması ve size bakıp gülümsemesi.
  • içinizi ısıtan birinden, size fırlatılmış kaçamak bir bakışı farkettiğiniz andır.
  • imkansız olduğunu zannettiğin hayaline bir adım yaklaştığın anlar.
  • cok yorgun eve geldiginiz bır gun oğullarınızin sizi yatak odasına götürüp biri sırtınıza masaj yapmak amaçlı sırtınızda gezinirken, digerinin kağıttan yaptıgı yelpaze ile sizi serinletmeye çalıştığı ve hatta masaj konusunda sira kavgası yaptıgı anlarmış.
  • - abla naber, nasılsın?
    - iyiyim canım, sen nasılsın?
    - maraş'tayım.
    - hayırdır ne işin var orada?
    - özel bir göz hastanesi açılmış, bir arkadaşın annesini getirdik, ameliyat oluyor şimdi.
    - anladım canım. nasıl gidiyor hayat?
    - yaramaz bir durum yok abla. sadece gelirken klima çarptı galiba sırtım ağrıyor biraz.
    - nasıl bir ağrı bu? tarif etsene.
    - derin nefes aldığımda artıyor, yanma gibi bir ağrı işte. bir ağrı kesici içeyim en iyisi.
    - hemen acile gidip akciğer filmi ve ekg çektiriyorsun, birazdan arayacağım seni.
    - abla burası göz hastanesi.
    - iyi ya işte, şehirde bir de devlet hastanesi vardır illaki değil mi?

    üç saat sonra:

    - aloo, ablacığım naaptın anlat?
    - abla akciğerimde baloncuk oluşmuş, o patlamış, biraz önce akciğer tüpü taktılar. çok konuşamıyorum kusura bakma.
    - sorun değil canım, yorma kendini, ben yine ararım seni hadi geçmiş olsun.

    üç gün sonra yani bugün:

    - selam canım, nasıl oldun?
    - iyiyim abla. artık ağrım kalmadı, nefesimi de rahat alabiliyorum. " sağ akciğerin hemen hemen düzeldi. " dedi doktor. ama tomografi sonucuna göre solda da patlamaya hazır bir baloncuk varmış. buradan taburcu olup eve döneyim, bundan sonrası için neler yapmam gerekir ona bakacağım artık.
    - tamam canım. neyse ki ucuz atlattın.
    - hayatımı kurtardın biliyorsun değil mi?
    - daha önce kurtaramadığım hayatların pimpirikliğinden o.

    kısacası hayatın çok güzel olduğunun anlaşıldığı an; sizin veya bir sevdiğinizin rahat nefes aldığı andır.
hesabın var mı? giriş yap