• hayat benim için şahane. yarın başıma ne geleceğini, bu yazıyı yazdıktan bir saat sonrasını bilemiyor, öngöremiyorum. ancak biliyorum ki hayat bana her zaman iyi davrandı. nasıl mı? anlatayım.

    babamın görev yaptığı doğu illerinden birinde, küçük bir yerde, tavana annem sancı çekerken asılsın diye ip bağlanmış tek gözlü bir köy evinde geldim dünyaya. dünyaya gelmiş olmam başıma gelen ilk şans. zira ben doğmadan bir ay önce annem evden bir dakikalığına ayrıldığı için hayattayım. eğer ayrılmamış olsaydı, muhtemelen ben annemin karnında annemle birlikte göçen tek gözlü evimizin altında bu dünyaya gözlerimi hiç açamadan, yedek kulübesinden sahaya çıkamamış futbolcu gibi elveda diyecektim hayat maçına. annemi bir dakikalığına yanına çağıran o kadına şükranlar sunuyorum.

    doğmadan başlayan şansım doğduktan sonra da devam etti tabii. belki inanamayacaksınız ama 2 yaşında babasız kalabilecekken, babamı o çok sevdiğim ve üzerinden hiç inmediğim amcamın kamyonuna bindirmeyerek (binmesin diye yırtınırcasına ağlayarak) çocuklarımın dede sevgisi tatmalarını sağladım bilmeden. babamın yerine kamyona binip amcamla giden o adama rahmetler diliyorum.

    çocukluğumun bir döneminde maddi yetersizliklerden dolayı kendimi şanssız ilan etmiştim. 23 nisanda abiye giyemeyeyen, her daim pazardan giyinen, evi sobalı, saçları kısacık, yeri geldiğinde sınıf arkadaşının eski kıyafetini ayakkabısını giyen kız çocuğuydum. sınıfın en zayıfı, en kısası, en yaramazı... öğretmen maaşıyla iki çocuklu ev geçindirmenin zorluğunu anlatmama gerek yok sanıyorum. ama o maddi zorluk dönemlerinde anne ve babasıyla en kaliteli zamanları geçirerek, dibine kadar sevgi alan şanslı çocuk da bendim. arkadaşlarım okuldan eve geldiğinde yemeğini kendi ısıtmak zorundayken ben tarçınlı elmalı kurabiye kokusuna açıyordum kapımı. bana verdikleri tüm değerler, zihin dünyamın kirlenmemesi için ellerinden gelen her şeyi yaptıkları için sevgi dolu müthiş anne ve babamın hakkını hiçbir şekilde ödeyemeyeceğimi bildiğimi buradan herkese ilan ediyorum.

    lise bittiğinde ve beni şehir dışında üniversite okuma korkusunun sardığı, her gece kabuslar gördüğüm günlerde istanbul'da bir üniversiteye yerleştim. bana istanbul'u kazandıran dersanemi de anmadan geçmek istemem.

    okuduğum bölümü seçerken babam bana işsiz kalacağımı söylerken hiçbirimiz bugünleri ön göremiyorduk. elimde sadece hevesim ve hayalim vardı. çünkü bu meslek girişken, yırtık, tabiri caizse gözü açık olmayı gerektiriyordu babama göre. inat ettim 2. sınıfa geçtiğimde 2 yıl boyunca para almadan gidip gelip işi öğreneceğim bir yerde çalışmaya başladım. dolaylı da olsa bugünümde o günlerin ekmeğini yiyorum. üniversiteye girdiğimde çalışmak istediğim tek bir yer vardı. zaten sadece orada çalışmak için okudum bölümü. babamın imkansız gördüğü yerde. üniversite stajımı orada yaptım üstelik bunun için de çabalamadım, önüme geldi. mezun oldum ve hayal ettiğim yerde çalışmaya başladım. ama hala olmak istediğim konumda değildim. o dönem imzamı değiştirdim. çünkü her gün önüme gelen evraklara ben imza atacaktım ileride. inanç ve hayal bedavaydı değil mi?

    sonra müstakbel kayınpederimle tanıştım. çok sevdim. ne yakışıklı adam dedim. sonra hayatımın en karanlık günlerini yaşadım. ölmeyi istediğim, işin içinden çıkamadığım, sancılı, acılı, korkunç günler geçirdim. sonra bir gün müstakbel kayınpederim beni oğluyla tanıştırdı. çekti çıkardı beni sürüklendiğim dipsiz kuyudan. kafamdaki intihar düşüncelerinden kurtardı beni. bana bu dünyada hep inandığım gibi muhteşem insanların var olabileceğini gösterdi. düşünebiliyor musunuz? dünyanın en merhametli, en sevgi dolu yürekli, en akıllı, en sakin, en iyi kalpli, en en en güzel seven adamı benim eşim oldu. bana 6 yıllık evliyken camını açık unuttuğumdan ön tarafı küçük göle dönen passatı nasıl temizleyeceğimi sakince anlattıktan sonra "şimdi de arka camı aç, iç yıkamaya para vermeyelim." diyerek gülen ve iyi hissetmem için çabalayan adam nasip oldu. hayattaki en büyük üç şansımdan biri eşim oldu. buradan kendisini çok sevdiğimi ve beni sevdiği için teşekkür ettiğimi söylemek istiyorum. bir kez daha...

    derken.. hayalim olan yerde, hayalim olan konumda, çalışmaya başladım. imrendiğim evraklara "o" imzaları atıyorum bugün. ve hayatım öyle bir düzendeymiş ki her şey bu mesleği yapabilmem adına kurulmuş sanki. mesleğini yaparken "gerçekten" mutlu bir azınlık varsa işte ben onlardan biriyim. teşekkürler hayat...

    ikiz bebek hayali kurduk ikiz bebek sahibi olduk. iki yaşa kadar kendim bakarım derdim iki yaşını doldurduktan bir ay sonraya denk geldi çalışmaya başlamam. yarın ne olur bilmem ama hiçbir yakınımı kaybetmedim, onları hastayken görmedim. insanların yaşadığı "gerçek" acıları yaşamadım. ve benim yaptığım bütün şükürler yetersiz sanki. neyin ödülü bilemiyorum; ama ya bunu fark etmeseydim? bu güzellikleri göremeseydim? sonsuz şükretmeseydim?

    hayat bugüne kadar benim için hep güzel oldu. asıl güzel olanı benim bunu fark etmemdi. yaklaşık iki ay sonra 32 olacak yaşım. ama ben tüm bunları fark ettiğim 30 yaşıma da teşekkür ediyorum.
  • "üsküdardan motora binmeden her sabah büfeye uğrayıp sosisli yerim, tost yerim poaça olur bazen ona bakarım biraz, ama yemem sabah sabah poaça çok kuru geliyor bana. o gün de her sıradan okul günü gibi büfenin önünde durup sosisli mi tost mu yiyeceğime karar vermeye çalışıyordum. sabahları beni bu halde görmeye alışkın büfeci adam bir eli sosislide bir eli tostta aportta bekliyordu. hani tamamen farklı bir şey istesem şak diye düşüp bayılacak adam öylesine inanmış bana. ancak gözlerimin içine bakarak o kadar uzun bir on saniye bekledi ki sıkılmış olacak kulağıma doğru yaklaşarak ve etrafı kolaçan ederek

    -yılda 100 kere seks yapanlar uzun yaşıyormuş

    dedi. ilk an ne demek istediğini anlayamasam da herifin yüzündeki pis sırıtıştan işkillenmiştim. sabah sabah bir eli sosislide duran bu adam neden bana seksden bahsediyordu. ben ne halt etmeye bıyıklı bir adamla bakışıp gülüşüyordum. aslında ben gülmüyordum da adam inatla komik bir şey söylemiş gibi sırıtıyordu. buyur dedim. "demin gazetede okudum yılda yüz kez seks ömrü uzatıyormuş" diye tekrarladı. ama bu sefer yanındakiler de gülüştüler. bir çatının altında bir sürü adam sabah sabah bana bakarak seks muhabbeti yapıyor ve kahkahalarla gülüyorlardı artık. adeta beynimle kordinasyonu kaybetmiştim. neler oluyordu lan böyle. hayallerimin ötesinde bir gerilim senaryosunun içinde bulmuştum kendimi. daha beteri sosisli yemek istiyordum ama bunu artık söyleyemezdim. ezik bir şekilde gülümseyerek karışık tost dedim. ama sesim çıkmadı ilk anda sonra tekrarladım en kalın haliyle sesimin. büfecinin kankası bir balerin edasında o küçücük alanda dönerek ekmeği makinaya attı. bir yandan da "oooooooo o zaman ben bin yıl yaşarım ağa" diye muhabbeti gazladı. artık büfe adamları kendilerinden geçmiş halde gülüşüyorlar, ne kadar çok seks yaptıklarını anlatarak tepiniyorlardı. o an tostu falan siktir edip kaçmak istedim sözlük ama parayı uzatmış bulundum bir kere. ancak hiç değilse konu benden kopmuştu. artık kendi aralarında hayvanlar gibi birbirlerini yumruklayarak, büfenin duvarlarına çarpa çarpa eğleniyorlardı en azından. lakin konu geyikten bir anda uzaklaştı ben de anlayamadım.

    -yılda yüz kere bir şey değil lan möhöaöa
    -hea sonuçta böl üçyüzatmışbeşi yüze.
    -günde üç posta eder
    -olur mu lan 4 posta eder.
    -ohoo matamatiğin yok mu olum senin üç eder
    -yuvarlama lan sayıyı ibne 4 eder. bak bu genç bilir ona soralım. bir karton malborasına
    -tamam ulan.

    ulan şimdi matamatiğin tamamen yanlış olduğuna mı yanarsın konunun yendinden bana bağlandığına mı yanarsın. tost da pişmiyor anasını satiyim. küt diye döndüler toptan bana. "kardeş kaç eder lan bu" bir yandan da ötekini eliyle dürtüklüyor. şimdi burada bir şeyi özetlemek isterim ben matametikten zerra anlamam, sevmem de kendisini. ama adamlar için genç olmak bu tip sikli soklu muhabbetlerde sayısal olarak danışmak için yeterli bir kriter sanırım. işin kötüsü adamlar yaptıkları yanlış hesabın farkında olmadıklarından. abi o hesaba göre 3.65 günde bir seks yapman yeterli diyemiyorum. tabi bu hesapta artık saatler gözardı edilmiştir. lan zaten ben toptan bu konu da konuşmak da istemiyorum ama şimdi bir karton malbora da var arada adamlar ağzımın içine bakıyor cevap için. zaten seks konusunda öyle mükemmel yaradılışta olduklarına inanıyorlar ki 3 günde bir yapsan yeter desem götleriyle gülecekler bana. resmen bir büfe dolusu adam bana ibne muamelesi yapacak. türk filmlerinde uyuşturucu içirilen genç gibi başımın üstünde bal peteği görüntüsünde dönecekler. "3 gün mü zohahaha", "biz günde 5 yapıyoruz", " 10 yapıyoruz zohoahaha" o sırada tostum oluyor, paramın üstünü de atıyorlar tezgaha. alıp dört abi o sorunun cevabı diyorum. adam arkadaşının sırtına zıplayıp. ilkel bir sevinç gösterisi sunuyor, gürlüyor resmen. "malbuşu akşam istiyorum dürrük" diyor.

    ordan hızla uzaklaşırken ertesi gün yalanımı anlarlarsa beni nasıl .... eehhh neyse diyorum motora biniyorum. ben denizi geçerken açıkta oturmayı seviyorum genelde. vapura binersem kıçına geçerim, motorda üst kata çıkarım. bugün hava buz gibi olduğundan kimse yok yukarıda, tostumdan dumanlar çıkıyor resmen ama manzara güzel maşallah. içimden 3.65 diyorum, keşke yıl 400 gün olsaydı diyorum. o sırada tam zıt köşedeki banka güzel bir kız oturuyor. motor hareket ederken bir sigara koyuyor ağzına, çakmağını çıkarıp yakmaya çalışıyor ama yanmıyor çakmak. azimle on kere yirmi kere deniyor. hem güzel, hem yardıma ihtiyacı olan bir kadın.

    hani yerimden kalksam cebimden çıkardığım dandik bakkal çakmağımla yaksam sigarasını, bir muhabbet kursam falan. sonra bir iki kez buluşsak, istemeye gitsek falan. sonra çocuk doğdu, okul aidatı, evlenecekler, yaşlanacağız, öldük. düşündüm bir müddet ama halen çakmağı paralıyor hanım kızımız. biraz daha denese en ilkel biçimde sürtünmeden yanacak çakmak. kaynak makinası gibi kıvılcımlar saçılıyor çakmak taşından. (abartmayı seviyorum lan) buz gibi de esiyor mübarek zor ısıtmışım oturduğum yeri. sittir et içmeyi versin sigara zaten zararlı. sonra ölürüz diyorum, hayat güzel."
  • çok saçma anlık şeylerle gerçekleşir genelde.

    işten çıktım, mecidiyeköy'den beşiktaş'a yürüyerek geldim. hava da soğuk malum. markete girdim, aldım bir şeyler. kasaya geldim, burnumu çekip duruyorum. kasiyer kız "üşüdünüz mü" deyip ayağının önündeki ısıtıcıyı çıkardı. "ellerinizi uzatın ısının biraz" dedi. o an zıplayıp üzerine, bağrıma basıp öpmek istedim. güzel insanları gördükçe umut, huzur doluyorum. hepsini sevip, bir şekilde hepsiyle karşılaşmak istiyorum.
  • hayatın güzel olmadığını fark etmek ile arasında çok ince bir sınır vardır.
  • zordur. ufak mutluluklar, küçük umutlar bunun için yeterli olmayabiliyor.
    genelde tam hayatın güzel olduğunu fark etmek üzereyken, önüne setler çekildiğini fark edersin, evet daha fazla yazamayacağım.
  • zaten bilinen bir şeyse hatırlamak için minik bir kıvılcımın yettiği durumdur.
  • "sabahı yaran kahve kokusu sana sesleniyorum... sana tapıyorum!"
  • - yeni bir şarkıyı ilk kez dinleyip sevdiğinde
    - senin gibi düşünen birisiyle tanıştığında
    - en umutsuz olduğun zamanda yeniden içinde bir heyecan duymaya başladığında
    - mis gibi bir koku burnuna geldiğinde
    - eski güzel günleri yeniden yaşadığını hissettiğinde
    - güzel bir manzarayla karşılaştığında
    - sadece doğanın sesini dinleyebildiğin bir yerde
    - bir çocuk tüm içtenliğiyle sana sarıldığında

    ve daha nice güzellikte başa gelen olay.
  • gerçeğe yeni uyandığınıza delalet eder. *
    çünkü ruh sağlığı yerinde olan ve etrafı objektif açıdan gözlemleyebilen biri, hayatın güzel olduğunun hep farkındadır.
    * hayat hep güzeldir.
    ama sana güzel olmayabilir.* hayata küsmek bir şey değiştirmez. illa bir şeye küsmek istiyorsan şansına küsebilirsin, hem bu sayede daha temkinli ve huzurlu yaşarsın.

    * hayat hep kolaydır.
    ama bazen sana taş koyabilir. şanssızsan o taş kafana düşebilir, ayı çıkabilir.
    ya da sen kendini zora sokuyor, boşa çabalıyor olabilirsin. şansın yaver giderse "çok çabaladım başardım" diye tedx konuşması yaparsın, gitmezse "hayat çok zor" diye mızmızlanırsın.

    * hayat hep rahattır.
    ama seni sıkıştırıyor olabilir. ya da sen kendini fazla sıkıyor olabilirsin. bunu da disiplin, çalışkanlık vs. diye güzellersin. millet bir yolunu bulup kolaya kaçar, sen anca "ama bu haksızlık" diye sızlanırsın. "sık dişini" diyen, maksadı öğüt vermek değil seni sıkmak olan tiplere kanmış olabilirsin. günlerini sıkıntı içinde geçirince ilerde hayatın çok güzel olacağına kendini inandırmış olabilirsin. şansın yoksa çok beklersin.

    * hayat hep acımalıdır.
    ama sana acımasız olabilir. buna üzülmek bir şey değiştirmez. onun yerine kabullenebilirsin, bu sayede daha dayanıklı olursun.

    * hayat hep devam eder. *
    ama senin durman gerekebilir. bunun ne kadar süreceği şansına bağlı olarak değişebilir.
    (bkz: allah'ın dur ya kulum dediği insanlar)

    * hayat hep ileri gider.
    ama hep senin istediğin gibi gitmeyebilir. her zaman senin istediğin yere varmayabilir.
    (bkz: iş olacağına varır/#113883203)

    * hayat hep günlük güneşliktir.
    ama sana bulut denk gelebilir. bulut hiç gitmezse kapalı ve yağışlı havaya adapte olursun, olmazsan boşuna sıkılırsın. zira güçlü olan değil adapte olan ayakta kalır.

    * hayat hep neşelidir.
    ama sana dert denk gelebilir. şansın dönerse atlatırsın. bu umutla çabalarsın.

    * hayat hep tatlıdır.
    ama sen diyet yapması gereken bahtsız bir tombik olabilirsin. gökten şemsiye çikolata yağsa sana şemsiyesi düşer o da bir tarafına girer.

    * hayat hep yolunda gider.
    ama sana ters yol denk gelmiş olabilir. şansın varsa dolanıp dolanıp tekrar normal yola çıkarsın. şansın yoksa dolanmayı boşverip ters yoldan da bir yere varabilir, huzurlu olabilirsin.

    * hayat hep normal akışındadır.
    ama senin araç az basıyor olabilir, yetişemeyebilirsin, sonradan şansın dönerse aston martin alıp yakalayabilirsin, dönmezse kaçırabilirsin. (bkz: hayatı kaçırmak)

    velhasıl;
    önemli olan kişisel şanstır.
    kişisel şansınız, kendinizin ve yakınlarınızın sağlığı varlığı yerindeyse hayat size güzeldir. "hayır hiç de bile" diyorsanız o sizin kendi sıkıntınızdır, hayatın çirkinliği değil.

    edit: uyarı üzerine kelime hatası düzeltmece.
hesabın var mı? giriş yap