• ellerinize bakın.. durağan ve katı gibi görünüyorlar, ama gerçekte öyle değiller. ellerimize elektron mikroskobu ile baktığımızda, titreşen bir enerji kütlesi olduklarını görüyoruz. (bob proctor) elleriniz, bir okyanus, ya da bir yıldız, ne olursa olsun evrendeki her şey tam olarak aynı malzemeden yapılmıştır. (john assaraf) her şey enerjidir. evrendeki her şey aslında enerjidir.
    gelin size insanın evren'in en kuvvetli yayın merkezi sayılmasının nedenlerini açıklayalım. basitçe söylemek gerekirse, her enerji belli bir frekansta titreşir. siz de bir enerji olduğunuza göre, siz de belli bir frekansta titreşim yayıyorsunuz. bu frekansı belirleyen ise, herhangi bir zaman diliminde düşündükleriniz ve hissettiklerinizdir. ulaşmak istediklerinizde bir enerji olduğuna göre onlarında yaydıkları bir titreşimleri var. gördüğünüz gibi enerji herşeyin hammaddesini oluşturuyor.
    size "vay bee" dedirtecek husus şimdi geliyor. ulaşmak istediğiniz şeyi düşünüp, o frekansı evren'e gönderdiğinizde, istediğiniz o şeye ait enerjinin istenen frekansta titreşmesini sağlayarak, onu kendinize getiriyorsunuz. istediğiniz şeye odaklandığınızda, odaklanan şeyin atomlarındaki titreşimleri değiştirerek, "size" doğru titreşimlerini sağlayabiliyorsunuz. evrendeki en etkili yayın merkezi sayılmamızın nedeni, size enerjinizi düşünceleriniz aracılığı ile odaklama ve odaklandığınız şeye ait, titreşimlerini değiştirme gücü verilmiş olmasıdır. çünkü bu titreşimler o enerjiyi manyetik olarak size çekecektir.
    ulaşmak istediğiniz güzellikleri düşünüp hissettiğinizde, o an kendinizi derhal o frekansa geçirmiş olursunuz. bu da o güzel şeylere ait enerjinin tümünün size doğru titreşmesini sağlar ve istekleriniz hayata geçer.
    çekim yasası, benzer benzeri çeker der. hepimiz birer mıknatısız ve elektrik yükleyerek oluşturduğumuz mıknatısın etkisiyle, istediğimiz her şeyi kendimize çekeriz, kendimizi de onlara doğru çekeriz. çekim yasası bağlamında buna örnek verecek olursak, sürekli hastalıktan şikayet eden birisi hastalıkları üzerine çekecektir. mutlu olmanız, ve kendinizi mutlu hissetmeniz mutluluğu üzerinize çekecektir. sevgiyi elde etmek için... içinizi onunla öyle bir doldurun ki; sevgiyi çeken bir mıknatıs olun.
    insanlar kendi manyetik enerjilerini kendileri yönetirler çünkü frekansı yaratan unsurlar duygu ve düşüncelerdir. ve insan bir başka kişi için, onların yerine düşünüp hissedemez.
    rohanda byrne (the secret kitabından..)

    evren düşünceden doğmuştur. bizler sadece kendi kaderimizi oluşturmakla kalmıyor, etrafımızdaki kişilerin de kaderini oluşturuyoruz...
    olduğumuz her şey, düşünmüş olduklarımızın sonucudur... (buddha)
    yapabileceğini de düşünsen, yapamayacağını da düşünsen; her iki durumda da haklısın... (henry ford)
    bir insanın kendini değiştirmesi, ... ve kaderini yenmesi, doğru düşünmenin etkisini kavramış her beynin ulaşabileceği bir sonuçtur... (dr. joe vitale)
    hepimiz birbirimize bağlıyız ve hepimiz bir'iz...
    gücünüz düşüncelerinizdedir, bu farkındalığı kaybetmeyin. diğer bir deyişle "hatırlamayı hatırlayın"...
    bireysel akıl, evrensel akıla dokunduğunda güç elde eder...
    yalnız ve tek gerçek, tanrısal akıldır... (charles gillmore)

    evet.. bu özlü sözler ile bir giriş yaptıktan sonra, the secret (sır) rohanda byrne kitabında anlatılan, sır'ra ait "yaratım süreci"nin adımları aşağıda verilmiştir.
    1. adım: istemek... evren dostunuzdur... evren'e güvenin, inanın ve inanç duyun. evren'den bir şey istediğinizde, evren'in cini şöyle der: "dileğin benim için bir emirdir"... bu mutlaka böyledir ve % 100 doğrudur... ne dilerseniz o gerçekleşir. çekim yasasına göre, bizler birer mıknatısız... örneğin "kendimi kötü hissediyorum" dediğinizde, evren'in cini hemen şöyle der: "dileğin benim için bir emirdir"... ve "kötü hissetme" ile ilgili frekansı üzerinize çekersiniz... başka bir örnek: "bugünkü sınavım çok iyi geçecek"... yine evren'in cini:"dileğin benim için bir emirdir" diyecektir. tabii bunun şartları var... bir sonraki adımlarda bunu anlatacağım...

    2. adım: inanmak... mutlak inanç, görünmeyene inanmak... evren'in cininden bir şey istediğinizde, henüz gerçekleşmemiş olan dileğinizin tastamam gerçekleştiğine, elde ettiğinize kayıtsız şartsız inanmanız gerekir.

    3. adım: hissetmek... evren'den bir şey istediniz... buna inancınız mutlak... istediğiniz gerçekleşmiş şeklinde düşünerek, kendinizi çok iyi hissetmeye başlayın... istediğiniz gerçekleştiği için evren'e şükretmeyi unutmayın... şükretmek, yaşamınıza daha çok şey katmanın mutlak yollarından birisidir. (marci shimoff)... sezgisel ve içgüdüsel hisleriniz olduğunda bunları izleyin...

    minnettarlık duygusunun, beyninizin evren'in yaratıcı enerjisiyle uyum sağladığı düşüncesi sizin için yeniyse, onu iyi kavrayınız; doğru olduğunu göreceksiniz (dr. joe vitale)... bu sebeple yapılan en küçücük bir iyiliğe dahi "teşekkür etmeyi" ya da "şükretmeyi" unutmayınız... bu çok önemlidir... pozitif frekans oluşturur... bol keseden teşekkür etmek, sizi ve karşınızdakini mutluluğa götürecektir...

    sır'a dair bir sır... sizi yaşamak istediklerinize götürecek kısayol... şu an "mutlu olmanız" ve mutluluğu hissetmenizdir !!.. istediğiniz herşeyi hayatınıza çekmenin en kestirme yolu budur... zengin mi olmak istiyorsunuz?.. kendinizi zengin hissedin, bunu isteyin, buna inanın, bunu hissedin, bunun gerçekleştiğine inancınızı sürdürerek mutlu olun... evren'in cini:"isteğiniz benim için bir emirdir" diyecektir... düşünce ve frekanslarınızı mutluluğa ayarlayın... içinizdeki mutluluk ve neşe duygusunu dışarıya yansıtarak, bu sinyalleri tüm gücünüzle evren'e iletin, dünya üzerindeki gerçek cenneti yaşadığınızı göreceksiniz...

    olmasını istemediğiniz şeyleri belirtmeniz normaldir, tamam; çünkü bu, "istemediğim şey şu" demenin tersi, ama, burada başka bir olgu daha var; siz istemediklerinizden konuştukça, bunların ne kadar kötü olduğunu anlattıkça, sürekli bunlara dair konularda yazılar okudukça, sonra da bunların korkunç kötü şeyler olduğunu söyledikçe, aslında bunları çoğaltıyor, yenilerini yaratıyorsunuz... (jack canfield) çünkü çekim yasası devreye girecek... evren'in cini bunları yaratacaktır... örneğin, savaştan bahsetmektense, barıştan bahsetmek daha iyidir... dünyayı yönetenler sır'rı çok iyi bilir ve bunun böyle işlediğini bilir...

    sır'rın anahtarı, aslında tüm yaşamınız boyunca siz'inleydi... sadece siz bunun farkındalığında değildiniz...

    unutulmaması gereken bir husus da... vermek ve fedakarlık etmek arasında çok fark vardır. vermek, bir şeyleri kalpten vererek, dolup taşmaktır ve çok güzel bir duygudur... fedakarlık etmek ise insana kendini iyi hissettirmez. vermek, yetip arttığı sinyalini, fedakarlık eksiklik sinyalini yayar, içerleme duygusuna yol açar...

    artık sır'ra siz'de vakıfsınız... bu anahtar ile ne yapacağınız size kalmıştır... ne isterseniz, o olacaktır... bunun bir sınırı yoktur... para mı?.. aşk mı?... mevki mi?... sevgi mi?.. iyilik mi?.. sağlık mı?.. yoksa bunların tam tersi, yoksulluk mu?.. kötülük mü?.. hastalık mı?..

    evren'in cini kitapta bir benzetmedir... gerçekte bunun ne olduğuna siz karar verin... ister evren'in cini deyin... ister evren'in yaratıcısı deyin... ister tanrısal güç deyin...
  • (bkz: herşeyin fazlası zarar)
    yazı dahil..
  • her şey enerjidir ve her şey yalnızca bundan ibarettir. sahip olmayı istediğimiz gerçekliğin frekansına uyumlandığımızda artık yapacak bir şey yoktur, o gerçeklik size ait olur. bundan başka bir yol yok. bu felsefe değildir. bu fiziktir.

    (bkz: albert einstein)
    (bkz: self-fulfilling prophecy)
    (bkz: #70500689)
  • eğer oyle bir anahtar varsa, endişeyi ortadan kaldırın gerisi gelir, sadece bunu bilirim.
  • ölünce elde edeceğimiz anahtardır.
  • yoktur.
    hayatın sırrı da yok zaten.
    bilinen şeyleri farklı sözcüklerle bize pazarlayan cingözler var sadece.
    hayatın sırrı ölüm, onun da sırrı hayattır. ikisi birbirini götürür, ortada bilinmeyenli denklem, onu çözecek anahtar filan kalmaz.
    böyle bir anahtar vadettiğinizde sonsuz hayat vadetmiş olursunuz. bu olanaksız. dünyanın ve evrenin bir ömrü var.
    bir de çok istesen de her şey sana gelmiyor. onun da seni çok istemesi gerekiyor. bu durumda evrene, onun frekansına enerji yollama zahmetine girmene gerek kalmıyor. söylemen yetiyor.
  • sozluk'te direkt olarak sonuca odakli soyle bir basligimiz mevcuttur:
    (bkz: evrene pozitif enerji gönderip para istemek)

    su da kafanizi acsin diye:
    (bkz: tam kontrol reçetesi)
  • fizik bilimini bu bilim dalını bilmeyen insanlara anlatınca böyle deli saçması şeyler çıkıyor işte ortaya. alıyor kendi kafasına göre yontup bambaşka, anlamsız, bomboş çıkarımlar yapılıyor. richard feynman'ın fiziği halka ulaştırmaya çalışma çabası pek de iyi bir şey değil sanırım. bir bilim dalını bile metafizik öğeler ile süsleme çabası, ona ve kendine (insana) özel anlamlar yükleme çabası asla bitmeyecek sanırım. evrendeki en yüce varlığın insan olduğunu söylemek, ima etmek bile en hafif tabiriyle hadsizlik ve cahilliktir benim nazarımda.
hesabın var mı? giriş yap