• hayatında kendini geliştirmesini çekemeyen insanlar vardır. anlattıklarıyla sürekli dalga geçilmiş, çevresi tarafından küçük görülmüş ve hayatında sürekli yıkıma uğramıştır. hayatında olan olumlu gelişmeleri birine anlattğında her şeyin boka saracağına inanır. o yüzden bu tarz insanlar kapalı kutu gibidir. içinden ne çıkacağı belli olmaz. sürekli her olaya temkinli yaklaşırlar.
  • akıllı insandır
  • etrafindakiler kendisini takdir etmek yerine kiskanacagi ya da illa kötü/olumsuz bir sey söyleyip keyfine limon sikacagi icindir.

    maalesef bizim insanimiz basarili insani (kendisi o kisiden cok daha iyi konumda olsa bile) kiskanir, onu asagiya cekecek seyler söylemekten geri durmaz. bunu sadece güzel gelismeler olunca da yapmaz, basina kötü bir sey gelen arkadaslarina bakarak "cok sükür bana degil de ona oldu" diye icten ice sevinirken gider bi de utanmadan o kisiyi avutur.
  • çünkü insanların hayatlarındaki gelişmelerin beni ilgilendirmediği gibi benim hayatımdaki gelişmelerinde insanları ilgilendirmediğini düşünüyorum.

    yapılan şeyi o kadar önemli bulmuyorumdur. yani paylaşmaya değer bir şey olduğunu düşünmüyorumdur.

    paylaşmaya değer biri yoktur ve buna alışmışımdır.

    kimi zaman nazar değmesin diye kimi zaman yaptığım şeyin hevesi kaçmasın diye kimi zaman da yapacağım işi başkalarının beğenisini kazanmak amaçlı yapıyormuşum havasına girmemek için bahsetmiyorum bile.

    ve bunu zamanla kendime kazandırdım güzel bir özellik bence tavsiye ederim.
  • tek cocuk olmanin getirisidir. cok da bilincli yaptigimi dusunmuyorum, sadece aklima gelmiyor.

    ben genelde moralim bozukken bir seyler anlatma ihtiyaci hissederim. bi kere cok salak bir sey oldu, sanirim iki sene once falan. nşa'da moralimi bozacak bir konu degildi, ama olayin arka planini anlatayim. su hayatta, kimseden bir onay almadan giristigim ilk buyuk is lazer goz ameliyatimdir. bir anda, bir doktor buldum, gittim konustum, parayi pulu ayaraladim hop ameliyat oldum. ama hic degilse, ailemin "dur yapma bir dusun" bile demesine izin verecek zamani vermedigim icin, oyle tetikte bekliyorum kesin basima bir is acilacak ve ailem kafamda konusacak. bizim aile biraz seydir, memur. bir seyi asla onlarin rizalariyla yaptigimi bilmem; yani on bes yasina kadar falan baktim, dinledim bunlari, ulan hicbir seye izin vermiyorlar, ne desem hayir, ne desem olmaz. bir de bunu acimasiz bir sekilde yapiyorlar yani altindaki mesaj hep "baskasi yapar da senden bi bok olmaz kizim bosa cabalama" o yuzden, kafasi bana soyle on besten sonra geldi, aileye ragmen bir seyleri yapmaya basladim, ama o huzursuzlugu da hic atamadim.

    neyse, icim icimi yiyor. goz kontrolu icin doktora gittim. zaten tetikteyim, doktor da bir tuhaf adam. dedi "sende goz tansiyonu" varmis. heh, tamam goz tansiyonu varmis ama nasil, ne demek goz tansiyonu? doktor bir gizem kasiyor, "neyse baska testler yapariz. bakariz... daha erken... ameliyat da mi var? hm" falan. zinhar agzindan neyin yolunda gitmedigine dair bir aciklama alamiyorum. yani, aptallik adetimdir, ama boylesi hic adetim degildir; aptalligim kalitelidir genelde. neyse, uzun lafin kisasi, ben interneti bi actim. sonra olanlar oldu, aglaya aglaya alti nokta korler dernegine uyelik formu dolduruyorum.

    o ara dunyanin en buyuk salakligini yaptigimi bilmeden annemi aradim. ama nasil agliyorum, icim sokuluyor. ana tema ben kör olacagim. annem boyle bir iki dinledi falan, sonra dedi ki "ay sen boyle aglarken benim moralim bozuluyor, beni bi daha boyle arama"

    bir de bana derler ki "gamsiz" e... anasinin kizi be iste. benim gotum atiyor, annemin derdi sey "onun morali bozuldugu icin, onu aramamam gerektigi" e tamam. olur. aramam. neyse ana yuregi, dayanamamis, telefonu kapattiktan sonra istanbul'da benimle related ne kadar insan varsa hepsini aramis "gidin bakin" diye. benim telefonlar susmuyor, insanlarin diline dustugum de artisi oldu.

    zaten pek bir sey anlatmazdim, bu olaydan sonra iyice koptum. simdi de diyorlar ki "e sen hic bir sey anlatmiyon" lan... ben su hayatta, koseden koseden yuruyup bize ayrilan surede basimi belaya sokmadan ne bileyim, iste oyle dumduz yasayayim gideyim derdindeyim, peki, siz beni delirtmeye mi calisiyorsunuz?
  • iki çeşidi vardır; kendi kişiliğinin farkındadır ve öz güveni yerinde akıllı bir insandır. insanlara kendini boş laflarıyla ispat etme tutkusundan yoksundur. başarıları onu zaten anlatır. diğeri çeşidi ise; korkularıyla veya cahilliğinin vermiş olduğu batıl inançlarla yaşadığı için kimseye kendini açamaz ve açmak istemez.
  • biri ile bir gelişmeyi paylaşmamızın sebebi, onun bu konu hakkında görüşünü veya deneyimini merak etmemizdir ama ne yazık ki paylaştığımız insanı biz bile çoğu zaman tanıyamadığımız için gelişmeyi paylaşmamız boşa kürek sallamaktan ibarettir. bu yüzden anlatma şevki kırılır içimizde. haaa bu eğer sevgilimiz vs ise ve hayatımız hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyorsa yine de bazen kapalı kutuyu oynamak daha doğru tercih olur. zayıf anımızda veya çok mutlu bir anımızda paylaştığımız bir deneyim, gelişme karşı taraf için aynı şeyi ifade etmez çoğu zaman. ediyorsa da o kişiyi hayatımızdan çıkarmamız gerekir. doğru kişidir. aslında benim çoğu zaman paylaşmamamın sebeblerinden biri, karşı tarafın benle aynı bilişsel veya duygusal zekaya sahip olmadığını düşünmemdir. çoğu zaman “kime ne anlatıyorum” tarzı serzenişlerde bulunurum içimden. iyi bir çevreye sahip olan insanın da bu kadar kapalı kutuyu oynamayacağını düşünüyorum.
  • derdinizi burada mı sikelim paket mi istersiniz?
  • sadece çok samimi olduğum kişiler ile paylaşıyorum. gerisi gereksiz çünkü
  • "gez ve kimseye söyleme; gerçek bir aşk hikayesi yaşa, kimseye söyleme. mutlu ol, kimseye söyleme; insanlar güzel şeyleri mahveder."

    halil cibran

    güzel şeyler için bu böyle.
hesabın var mı? giriş yap