• önce tanım: bir çok insanın başına gelen çok üzücü olay.

    2011 yılına kadar toplumun bütün istediklerini yaptığım gibi askerlik sonrası iş hayatına da atılarak görevimi yerine getirdim. güzel bir lise iyi bir üniversite okumuş askerliğimi yapmış ve artık her gün tıraş olmaya ve hayatımın geri kalanını aynı günmüş gibi yaşamaya başlayabilirdim. her gün tarzım olmamasına rağmen 17. yüzyıldan kalma geleneklere göre giyinecektim. normalde hiç bir şekilde selam dahi vermeyeceğim insanlarla uzun bir süre sabah 9dan akşam 6'ya kadar görecektim. hatta bazılarının evine gidecek bazılarının düğününe gidecektim hatta hızımı alamayıp doğum yapan eşine çiçek gönderecek altın bile takacaktım. olm siz bana böyle bir şeyden bahsetseydiniz inanın bitirmezdim o okulu.

    4 yıldan fazla zaman geçirdim burada girerken 2 3 ay sonra istifa eder çeker giderim yurt dışına diyordum. 4 yıl geçti. güneş görmeden geçen kış ayları ahmak ıslatan yağmurunu görmeden geçen bahar ayları, yaprakların solduğunu görmeden bahar ayları geçirdim. bir maden işçisinden çok farkımız yok sadece onlar evlerinden kaliteli yemek getirip yiyorlar bizler ise avmlerdeki yemekleri yemek zorundayız ya da yemekhanede sürekli gördüğünüz insanları daha fazla görüyorsunuz. bahar ne zaman gelir onu bile bilmiyorum artık.

    üniversite yıllarında 50 tl ile bütün bir gece içer yemek yer ve eğlenirdik. 1 ay bu ortamı çekip aldığım maaş sadece 15dk içerisinde hesaptan çıkıyor. ve her sene daha çok borçlanıyorum. tam tersi olmalıydı çalıştıkça varlıklarımın artması gerekirdi. 50 tl ile bütün bir gece vehbi koç gibi takılan ben bir gecede 400 500tl harcayarak sıkıntıdan ölüyordum. travestilerin pazarlık yaptığı şimdilerde küçük beyoğlu denen mekanda hönönö içerken aslında bunları unutmak istiyordum.

    gençler bir sıkıntı var cidden bir sıkıntı var. gencecik insanlar, kafası zehir gibi çalışan mehmet, teknoloji düşkünü fırat, kedilerine aşık özlem, annesinin yemeklerini özleyen alp, bir gün köye dönüp kendi ineğini yetiştirmek isteyen burak, geçen sene amsterdam macerasını düşünen pınar lan gençler hayal kurmayı bırakın hayaliniz için uğraşmaya başlayın. evet bunu söylemek istiyorum ama onun yerine size sigaraya çıkalım mı diyorum. evet sigara da içmiyorum ben yancıyım.

    aldığın maaşı kıyafetlerine yatırma artık selen, kamil güzel kardeşim hala iphone mu samsung mu diyorsun para harcama bunlara, sana lafım yok hande sen kendine alış veriş yapmayıp çocuklarına alarak sistemin açığını zaten bulmuşsun. cidden tyler reyisin dediği gibi ihtiyacımız olmayan şeyleri olmayan paramızla alıp sevmediğimiz insanları etkilemeye çalışıyoruz.

    10 yıl sonra kendinizi nerede görüyorsun dediklerinde köye yerleşmişim ve inek sağıyorum demek isterdim. dünyaya klavye başına geçmek, her gün tıraş olmak ve 17. yüzyıldan kalma kıyafetler giymek için gelmedim. geçenlerde bir belgesel kanalında 60 küsür yaşında alaskada yaşayan bir amcanın sözleri geldi kulaklarıma; bazı insanlar hayatlarında hiç macera olmadan yaşıyorlar.. bu çok üzücü.

    not: berkecim sen doğru yoldasın canım kardeşim sen sakın starbuckstan, binlerce lira harcadığın takım elbiselerinden, ipek kravatlarından vaz geçme. senin yerin orası tam ortası, sen buradan yürü canım.

    düzeltme: taylor değil tyler *olacaktı kitabını çok fazla okumuş filmini çok çok izlemiş olmama rağmen sanırım gözümden kaçmış. uyarana teşekkürler.*
  • (bkz: okumadık kardeş imanımız yoktu)

    başkasının hayatlarını nasıl harcamaları gerektiğine dair çıkarımda bulunan tespittir. ilginçtir ki bu tür tespitleri yapanların aslında hayatlarını boş beleş şeyler için harcadıkları görülmüştür. (not:plaza çalışanı değilim)

    bir keresinde bir arkadaşımla evlilik hakkında şöyle bir diyalog yaşamıştık:

    arkadaş: ben henüz evlenmeyi düşünmüyorum, hayatımı yaşamak istiyorum.
    ben: yaşıyor musun peki?
    arkadaş: valla bu aralar işler çok yoğun ama mesela güney amerikaya uzun bir seyahate çıkmak istiyorum.
    ben: öyle mi ne güzel. ne zaman çıkıyorsun?
    arkadaş: şimdilik vaktim yok. bakalım.
    ben: ne güzel. gittiğin yerlerden fotoğraflarını bekliyorum.
  • türkiye ve gelişmiş ülke örneklerinde fazlasıyla karşılaşılan durumdur. çünkü, kişinin bilinçaltına yerleştirilen şeylerin çok büyük bir kısmı hatta neredeyse tamamı para odaklıdır. şöyle ki, şu abin bankacı oldu, şunun kızı leventteki plazada çalışıyor, 5000 maaşla başlamış, çok para alıyor bravo, onlar 3 yılda ev aldı, onun çocuğu girer girmez yazlığı alıverdi, arabaları da pek güzel vs. gibi milyonlarca söz öbeğine maruz kalınca beyin ister istemez kendini para kazanmaya odaklıyor. bizler, hiçbir ekonomik güvencesi olmayan memur, işçi çocukları güzel okullarda okuyalım diye 18 yaşına kadar hayatı heba ederiz. üniversiteye girer girmez 3 kuruşluk parayla hayatımızın en güzel günlerini geçiririz taa ki son yıla kadar. son yıla kadar az para ile mutluluk tavan iken son yıl bir gelecek kaygısı bastırır. ya iş bulamazsam? hemen hiç ayırt etmeden milyonlarca başvuru içlerinden en yüksek maaş vereni kabul edip. hayatını plazada sabit maaş uğruna hiç etmek sarmalına girilir.

    buraya kadar anlatılanlar, hepimizin içinde bulunduğu alt ve orta gelirli aile çocuklarının gelişmiş ülkelerde yaşadığı dramdır. plazada uzun yıllar iş deneyimi olan biri olarak hiç plaza hayatından şikayet eden zengin aile çocuğu arkadaşım olmadı. onlar nedense hep memnundu çünkü bir çoğu için kira ödemek değil, mobilyanın nereden alınacağı sorundu. ya da tatile denize gider miyim değil, hangi beach e gitsem sorunu vardı. bu yüzden istisnaları ayırarak tanıdıklarım içinde hepsi sadece tüketen, spor salonu üyeliği, kahve check-in leri, festivale festival dolaşan bir çoğunluktan başka bir bok değilsiniz. 23 yaşında kurumsal davranan, içtenliğini yitirmiş, sanatsal ya da fikirsel düşünceleri kanyon sinemasından oluşan tam bir aylak sınıfsınız. (bkz: sözlükte nefret kusmak)

    işin gelişmiş ülke kısmında özet geçmek gerekirse; insanlar iş seçmek yerine 1 yıl ara vererek hangi alanda uzmanlaşmalıyım diye kasıyor. çünkü gelecek kaygısı minimum düzeyde. çat diye işe ya da okula ara verip tatile gidiyor. yani asıl sorun sırtımızı dayadığımız bir sistem ve cesaret eksikliği.
  • işte sırf bu yüzden devlet bünyesinde çalışan bir mühendis oldum. evet zordu ilk mezun olmuşsun bi de bilgisayar mühendisisin , kpss ye hazırlanıyorsun falan hep sıkıntı. arkadaşlarım bi yandan plazada çalışıyorum gayet ortam şekil diye havasını atarken ben atama bekliyordum.
    evet gün geldi sonuçlar açıklandı ve ben karadeniz'in bir iline atanmıştım ilk zaman'lar baya üzüldüm ama şimdi hem para kazanıp hem de tadını çıkarıyorum
    plazada çalışan arkadaşlarımın yerinde olmayı istemiyorum.iş görüşmelerine çok gittim o büyük plazalara ama yok ben burada mis gibi karadeniz havasıyla yemekleriyle gayet de mutluyum. herkese tavsiye ediyorum
  • "derdi dünya olanın dünya kadar derdi olur." kelamının kanıtıdır bu durum.
  • üstün liderlik kabiliyeti ya da müthiş bir bilimsel zekâya sahip olmayanlar için ideal kariyerdir. iş yerinde kendini eğlendirip, iş sonrası aktivitelere odaklanır yaşar gidersiniz. mutlaka torunlarınıza anlatacak bir kaç okul, bir kaç da askerlik anınız olacaktır. hobilerinize vakit ayırmak ve ailenizle zaman geçirmek yeterlidir. bu arada eğer prensip sahibi, ilkelerine bağlı bir insan olarak yaşarsınız sizinle gurur duyan bir çevreniz olabilir.

    herkes yerçekimi dalgalarını keşfetmek ya da ordular sevketmek için doğmamıştır. kendinize çok da fazla yüklenmeyin. yaşayabileceğiniz hayatın tadını çıkarın.
  • bu tür insanlara plaza insanı ırkı denir. bunların bazıları para için her şeyi yapmaya hazır insanlıktan nasibini almamıştır.
    genellikle patron yalakasıdırlar. sadece kendilerinin anlayabildiği bir dilleri ve kültürleri vardır. kelimeleri kendileri icat ederler ingilizce türkçe ve microsoft dillerinin karışımı şeklinde konuşurlar.
    marka giyinmeye çalışırlar kıyafetleri le birbirlerinden üstün gelmeye çalışırlar. genelde senede en az iki kere yurt dışına çıkmaya özen gösterirler. facebook ve instagram gibi sosyal mecrada kendilerini teşhir etmeye bayılırlar.
    otomobillerini hep sıfır yada sıfır ayarında dır. çocukları var ise en iyi okullarda züppece kendilerine benzeyecek şekilde ceo, genel müdür vs olacak şekilde yetiştirirler.
    genel de lüks semtlerde siteler de yaşamaya çalışırlar.

    (bkz: plaza ırıkı insanı)
    (bkz: plaza dili)
  • eğer, doktor, dış hekimi, madenci, veteriner, ziraatci vb. değilseniz, işletme okumuş mesleksiz bir kisiyseniz mesela benim gibi, hayatınızı idame ettirmek, kiranizi ev taksidinizi, çocuğunuzun masraflarını karşılamak için sabit bir gelir mecburiyetimiz var. girişimci ruhunuzu bir kenara koyup, emekliliginize kadar gençliğinizi rehin bırakıyorsunuz, iade aldığınızda elinizde kalanla yetinmek üzere..mantıklı önerisi olan varsa yarın işi bırakabilirim.
  • tabi ki kapitalizm modeli modern kölelik giderek vahşileşiyor. çin mallarının ucuz olmasını açıklayan şu örnekle de kıyaslayın. çinde devasa fabrikalar var. binlerce kişi çalışıyor buralarda. yemekleri burda çıkıyor. yatakhaneler var. tahta bir ranza üstüne yorgan kalınlığında bir şilte konmuş. bizde ceza evleri daha konforlu ise şaşmam! şimdi arttı mı bilmem ama burda çalışan işçilerin günlük geliri ise bir dolar civarı. ve bu tür bir işe girmek için can atan milyonlar kapıda bekliyor!
    hani böyle bir adama plazadaki işinizden şikayet etseniz size n'apar bilmem ama gene de haklısınız. köle gibi, mahkum gibi hissettikten sonra ha kapalı cezaevi ha açık.
  • haftada iki kere midpointte yemek yiyip, haftasonu bi defa nusret veya benzer bi yerde görünmek, senede bir defa da bodrum veya çeşmede trend beachlerden birinde check in yapıp boy gösterebilmek icin ruhunu satmak gibi bişey. paran olur bu dediklerimi tadını çıkara çıkara yaparsın bunu anlarım. gider en pahalı beachte 500 liraya lahmacun yer günlerce denize girip alkol alır eğlenirsin, daha kaliteli diye tüm yemeklerini pahalı restoranlarda yer ve oturduğun yere yakın diye en trend mekanlarda olursun hepsine tamam. ama bu plaza insanlarını anlamıyorum. sadece bir kahve içebilmek icin şehrin bir ucundan öbür ucuna gidip ertesi gün ac kalma pahasına 5 dakikalık bi ego tatmini icin parasını harcayanların kesinlikle çocukluktan kalma çözülmemiş sorunları olmalı. zaten haftada 1, senede de 4-5 gün kölelikten azad ediliyorsun, onda da gerçekten eğlenmek varken bunlara ne diye tüm birikimini harcıyorsun. gerçi şimdi aklıma başka bir örnek geldi cuk oturuyor. futbolcular da böyle. adamlar tüm hafta antrenman maç falan derken sabahtan aksama bedensel olarak calıstırılıyorlar. kalan ufacık vakti icin de gidip kazandığı tüm parayla ferrari falan alıp bebekte turluyorlar. kalan azıcık vaktinde maksimum tatmini yasamak istiyor olmalılar. halbuki baksan kendisinden kat be kat zengin is adamları o arabaları almaktan imtina ediyor. çogu da zaten 30 undan sora aç kalıyor. modern köleliğin götürüleri olmalı.

    neyse her ne kadar minili plaza kızlarıyla yoğun mesai ardından bi mekanda shot yaparak kafa dağıtmak cazip gelse de onlar sadece filmlerde oluyor. böyle bi hayatım olacağına gider köyde yaşar tarımla uğraşırım daha iyi. köyde yaşayan insanların bile hayat standartları plaza kölelerinden kat be kat yukarda.
hesabın var mı? giriş yap