• geriye dönüp bakınca geneli aile ile yaşanan anlardır. zira aile dediğin, candır canandır, yakınında bile olsa hasret kalınandır. şöyle ki;

    bcd'nin her gece alkol alıp "haydar haydar"* türküsünü söyleyerek eve gelen babası, "sensiz bogazımdan gecmedi" diyerek getirdiği ocakbası mamullerini gecenin bir yarısı bcd'yi uyandırmak suretiyle yedirmektedir. o zamanlar bcd icin babasını, işkembe çorbası yüzünden sarımsak kokan, kendi havasında, gecelerin adamı bir ademoğlu zannetmektedir. zaman zaman geceleri eve gelmemesini istemekte, bu şekilde annesini üzdüğü için kendisinden zaman zaman nefret etmektedir. zira küçük bcd için alkol alıp eve gelen baba modeli, dizilerin kötü karakterlerine yakışmaktadır, bcd'nin gözünde büyüttüğü mühendis babasına değil... sonra şiddetli geçimsizlikten ayrılırlar anne ve baba.

    bir gece bcd her akşam duymaya alıştığı baba türkülerini özlediğini fark eder, hatta bazen kabus gördüğünde koynuna girdiği rakı kokulu kolları genzini yakar. o saniye aklından geçer babası. ağlamaya başlar, akabinde telefon çalar. bodrum'dan arayan babadır telefondaki, candır. "merhaba" bile vermeden başlar;

    "akşam oldu hüzünlendim ben yine,
    hasret kaldım gözlerinin rengine.
    gel mehtabım, gel sevdiğim, gel yine,
    hasret kaldım gözlerinin rengine."

    şarkıyı bitirir ve telefonu kapar, bcd'nin gözleri kapanır o şarkıyla. huzurla dalar uykuya. hayattaki nadir huzur dolu anlar, birbirini yürekten seven kişilerin, birbirlerini aynı anda düşünüp sıkıntılarını anlayıp hissedip birbirlerine tek söz etmeden destek çıktıkları anlara tekabul eder. adına ne derseniz deyin artık, "hayatta kopmaz" dediğiniz bağların, gerçekten kopmayacağının anlaşıldığı anlardır o huzur dolu anlar.

    edit : iki gün önce içime doğmuş olacak ki yazmışım. ben dün babamı kaybettim.
  • bir çocuk için:
    - azarlanmadığı an.
    bir öğrenci için:
    - okulun tatile girdiği an ama sadece o an...
    bir kadın için:
    - duşta olduğu an.
    bir erkek için:
    - arabasına ilk adım attığı an ama sadece o an...
    bir insan için:
    - yalnız olduğu an.
  • hiç tanımadığınız bir çocuğu mutlu ettiğiniz andır.

    yine günlerden bir gün üsküdar sahilinde bir bankta oturmaktasınızdır. canınız çok sıkkın, kafanızda türlü dert cirit atmaktır zaten sizi o banka getiren sebep de budur. siz bu dertlerinizle otururken bir çocuk yanaşır. üzerinde eski püskü, kahverengi, pis bir ceket, altında kumaş pantolon. bu 4-5 yaşlarındaki çocuk size seslenir:
    - abi
    dönüp şöyle bir bakarsınız, sonra:
    - bozuğum yok diye kestirip atarsınız, tekrar denize doğru bakarken çocuk tekrar seslenir:
    - yok abi, para istemicem.
    tekrar bakarsınız çocuğa, biraz şaşkın ve biraz da merak içinde sorarsınız:
    - ne istiyorsun peki?
    - bana tutki alır mısın abi?
    - tutki mi? o ne?
    küçük çocuk yandaki büfeyi işaret ederek:
    - büfeci abi biliyor
    hiçbir şey düşünmeden ayağa kalkarsınız, tutkinin ne olduğu konusunda en ufak bir fikriniz dahi yoktur, büfeciye gidersiniz, çocuğa dönüp tekrar sorarsınız:
    - ne istiyordun?
    - tutki
    büfeci hafif bir gülümsemeyle tutku adlı bisküviyi uzatır size. kendi kendinize gülüp, parasını ödersiniz. çocuğa tutkuyu uzatıp:
    - al bakalım tutkini
    - saol abi der küçük çocuk. tutkisini açar, afiyetle yemeğe koyulur ve yiye yiye sizden uzaklaşır.

    tekrar bankınıza dönersiniz. gözleriniz dolmuştur, bir yandan da yüzünüzde aptal bir gülümseme. işte o an canınızı sıkan tüm o dertler birden birer gider, aslında ne kadar önemsiz şeyler için tasalandığınızı fark edersiniz. fark edersiniz ki siz bunca bolluğun içinde kafanızda büyüttüğünüz şeylerle tasalanırken, o yokluk içindeki küçük çocuğu bir ufak bisküvi mutlu etmektedir. size bilmeden çok büyük bir hayat dersi vermiştir ve gene bilmeden çok büyük bir iyilik yapmıştır.
    o küçük çocuğun "tutki"sini aldığı anki heyecanı gözünüzün önünden gitmez, o küçük çocuğu mutlu etmenin verdiği huzuru başka hiçbir şey veremez.
  • sabah erkenden kalkıp etrafta hiç kimse yokken denize girmek.
  • örnek olarak rüzgarsız bir gecede lapa lapa kar yağıyorken sokaklarda amaçsızca dolaşılan anları verebiliriz.
  • o an orada olmaktan memnun olup, başka bir yerde olmak istenilmeyen zamanlardır.
  • bu anlar genellikle bitmis bir iliskiden sonra yeterince rahatlatici bir zaman araligini takiben baslar ve yeni bir iliskinin temellerinin atilmaya baslandigi zamana kadar da hukum surer. artik kafanizda size arsizca kendi varligini hatirlatip duran, davranislarini, sozlerini en ince ayrintisina kadar analiz etme zorunlulugu duydugunuz baska birisi yoktur. yalniz kalmak istediginiz anlarda bile onun niye yalniz kalmak istedigini sorgulayip, hakkini vererek kendinize zaman ayirmaktan aciz oldugunuz anlar gitgide daha silik bir ani olarak hafizadan silinmeye baslar. huzur belki de insanin kendisiyle isteyerek ve severek yalniz kalabilmesi kadar basit bir kavramdir. kendinizi, zalimce elestirilen yanlarinizi, herseyinizi yeniden sever ve bir baskasi icin onlardan vazgecmenin esigine gelmis olmaniz fikri karsisinda dehsete dusersiniz, ta ki...
  • dışarıda bolca kar, evimde sevdiklerim varken işe gitmediğim ve "sen bize hiç pasta yapmıyorsun, hep başkalarına yapıyorsun" diye isyan eden aile fertlerine pasta yapmak için mutfağa girdiğim andır benim için.

    tabi bu anı kusursuz kılan olmazsa olmazlar var:

    1) fırındaki kek ve ocaktaki kremadan gelen, mutfaktan taşıp bütün evi saran vanilya kokusu,
    2) "pişti mi? kekinden artacak mı? bana biraz pandispanya'dan kessene" diye etrafımda dolaşan bir baba,
    3) "bunun içine fındık da koyabilirsin, üzerine hindistan cevizi de serpebilirsin" gibi alternatif tarifler üreten bir anne,
    4) krema tenceresinin dibini sıyırmak için dört gözle kremayı farklı kaba almamı bekleyen bir ağabey,
    5) hiç tatlı sevmemesine rağmen, mutfak kapısından kafasını uzatarak "ooo pasta mı yapılıyor?" diye soran, sonra da bir dilim pastayı ince belli bardağındaki çayla birlikte afiyetle yiyen ve yalandan da olsa çok sevdiğini defalarca söyleyen bir dede.
    6) "acaba keki keserken yere de bir parça düşürür mü? içine koyduğu meyvelerden bana da verir mi?" diye ayak altından ayrılmayan bir köpek.

    adı üzerine "nadir" bir an olduğu için tadı sonuna kadar çıkartılmalıdır, ilk bakışta çok sıradan gelen bu altı maddeyi gün gelip de bir araya toplayamayacağını unutmadan...
  • yağmurdan sonra güneşin açtığı an
    sabah uyanıp da tatil olduğunu hatırladığın an
    bir bahçenin önünden geçerken hanımeli kokusu duyduğun an
    bir köşede sarılıp uyuyan kedi yavrularını gördüğün an
    sabahları kızarmış ekmek kokusuyla uyandığın an
    "artık bitti" derken seni aradığı an
    gece boğaz köprüsünden geçerken herşeyi bir kenara bırakıp sadece yanan ışıkları ve denizi izlediğin an
hesabın var mı? giriş yap