• aslında her şeyin başlayacağı andır. du bakalım daha sikertecek hayat seni. yok öyle taam ya bi şey beklemiyorum deyip köşeye çekilmek.
  • umudu kutsamayanların ulaşmak istedikleri an/yerdir.
    zaman/mekan bağlamı önemli.

    hayattan beklentilerin bittiği an, zihnin aydınlanıp, özgürleştiği andır.

    beklenti, umut, arzu, istek... bunlar insanı kısıtlayan ve belli hedeflere kitleyen içsel motivasyonlar.
    bu tip hedefler olmadan da yaşanabileceği ve hatta iç huzurun bu tip hedeflerden arınmayla sağlanabileceği ihtimalini uzak doğulular binlerce yıl önce keşfetmişler, ama ne yazık ki, batı kültürü bunun tam tersini beyinlerimize aşılayıp durmakta.

    10 sene sonra kendini nerede görüyorsun sorusu mesela?
    kaç kişi kendisini 10 sene sonra hayal ettiği yerde buldu ve bundan da memnun oldu?
    ya da 10 sene sonrası için hayal edilen ile gerçekte bulunulan yer arasındaki farklar bizi hep mutsuz mu etmek zorunda?

    bu hiç bitmeyen 10 sene sonrası hayallerini acaba gerçekten biz mi kuruyoruz yoksa o hayallere kitle hipnozu dediğimiz eğitim sistemi, mahalle baskısı, ailelerimizin bizden beklentileri filan mı etki ediyor?
    eğer zekiysen üniversiteye gitmelisin.
    üniversiteye gittiysen kurumsal bir şirkette çalışmalısın.
    kurumsal bir şirkette çalışıyorsan, marka ürünler kullanmalı, hayatını trendlere göre yaşamalısın.
    bu sayede bir eş bulabilir ve yuva kurabilirsin.

    bu ne boktan hayal be!
  • 2006 aralık ayı, kardeşimin askerden izine gelmesine 2 gün kala, gece yarısı çalıyor telefon, "rüya bu kesin rüya" diyorum, içimde birşeyler cız ediyor, hayır değil olmamalı diyorum, değildir diyorum, defalarca çalıyor telefon, hayır diyorum ilaçlarını aldım yarın götürücem diyorum.
    annem açıyor telefonu.
    "hıhı tmm sağol, uyuyor sabah geliriz tamam" diyor.
    koşarak alıyorum telefonu elinden, başın sağolsun babanı kaybettik diyor hala kızı.
    yere fırlatıyorum telefonu....

    2 gün sonraysa kardeşim geliyor, havaalanından aldım.
    yolda gelirken arabada, deli gibi neşeli, bitlis'den izmir'e gelmiş. tekrar hayat dolmuş neşe dolmuş içi.

    kardeşimin, babamın hastalandığından, felç geçirdiğinden, öldüğünden hiç birşeyden haberi yok.
    izmir'e gelmiş daha ne istesin.
    arabada teybin sesini son ses açıyor. yerinde duramıyor.

    annemle babam yıllar önce ayrılmıştı. babam hep savruk, serseri bir hayat yaşadı. öyle de öldü.*...
    kardeşim normalde çok annecidir. annemde en çok kardeşime düşkündür.
    evde börekler, sarmalar, deli gibi yemekler pişiyor.
    sanki 2 gün önce babam ölmemiş gibi.

    kardeşim birden "abi hadi babama gidelim"diyor.
    "gidemeyiz" diyorum.
    "neden" diyor
    "boşver önce ev annem o kadar hazırlık yaptı" diyorum.
    "dükkana gider birer bira içer öyle dönerdik eve" diyor.
    "keşke" diyerek yutkunuyorum, boğazım düğüm düğüm. gözlerim doluyor, bir abi olarak ağlamamalıyım biliyorum.

    eve gidiyoruz, yemekler yeniyor, askerlik anıları anlatılıyor, annemin dizinin dibnde annem sürekli saçlarını okşuyor.
    saat gece 11 falan.
    bizimki tutturuyor. "abi kalk babama gidelim", "olmaz" diyorum "yaa kalk birer bira içer döneriz, özledim" diyor.
    tutamıyorum kendimi salya sümük ağlamaya başlıyorum.
    masmavi gözleri, tıpkı küçükkken onu döverken baktığı gibi korkak, endişeli bakıyor.

    "bana sakın bir şey oldu deme, bana sakın senden bir şey saklıyorum deme, amına koyayım deme, siktir git deme deme" diyor.
    "diyecem kardeşim" diyorum, sarılıyorum, iktiriyor.
    "hasiktir" diyor.
    "kardeşim babamı kaybettik diyorum.
    inanmıyor, koşuyor telefona sarılıyor. halamı arıyor.
    halam gerçeği söylüyor ve telefonun diğer ucunda bayılıyor.
    kardeşim telefonu yere fırlatıyor.

    işte o an hayatta dair hiç bir beklentim kalmıyor.
    tam da bu anda ben de ölmeliyim diyorum.
    2 hafta sonra buruk bir vedayla, tekrar askeri birliğine dönüyor kardeşim...

    şimdi ben bu kadar özelimi neden mi anlattım?

    peki hayattan beklentiler bitmeli mi sizce?
    bitmiyor, şu hayat denen şey gerçekten çok ilginç.
    3 ay sonra aşık oluyorum.
    şimdi o aşık olduğum kadınla evliyim ve bir çocuğumuz var. mutluyuz çok şükür.

    kardeşim mi? sağsalim dönüyor askerden ve şimdilerde hiç görüşmüyoruz.

    hayat, gerçekten çok garip.
    ne olursa olsun yaşamaya mecbursun
  • kayıplarınız kazançlarınızdan fazla çıkıyor ve sık sık 'ne umdum ne buldum' cümlesini kullanıyorsanız 'o an'a yaklaşıyorsunuz demektir.
  • olmayan andır.

    eğer kendiniz için yaşamaktan vazgeçerseniz, hayvanlara, bitkilere yani doğaya yapılan eziyeti bir görün; sonra zaten insansanız ve güzel bir yüreğiniz varsa, sırf bu şerefsizlere inat yaşamaya ve sizden zayıflar için savaşmaya karar verecek ya da devam edeceksiniz.
  • şans oyunlarının artık oynanmadığı an.
  • öldüğün andır, çünkü insanoğlunun umudu beklentisi hiç bir zaman bitmez bitemez...
  • "hayatın pençelerini cıkartıp sanki bir kelebek gibi..."

    degil anam o. aynaya dogru domal bak bakalım kıl var mı?
    varsa ne renk?

    beyazsa bukle bukle kadayıf formunda mı?

    cevapların var-beyaz-kadayıf gibi

    seklindeyse mujde, hayattan beklentilerin bitmis. oyle penceyle kus pipisiyle falan olmuyor o edebiyatla falan.
  • evrende artık sadece hacimsel olarak *bir alan kapladığınızı gösterir.
  • olmayan an..

    okul, iş, aşk, çocuk, ölüm. ölümü bile beklersin.
hesabın var mı? giriş yap