• 2000 yılında, daha lise son sınıfa geçtiğim yaz tatilinde ilk yurtdışı seyahatimi yapmış amsterdam'a gitmiştim. ilerleyen dönemde şehir çok aklımda kalmış olmalı ki bir ara (sanki ailede karşılayabilecek kadar para varmış gibi) universiteyi amsterdam'da okumayı bile düşündüğümü hatırlıyorum. sonra istanbul universitesinde pek de ilgim olmayan bir bölümü okuyup bitirdim. 3 yil kadar o sektorde calisip zevk almadigimi anlayinca hobi olarak gordugum grafik tasarım işine girmeye karar verdim.

    25 yaşında hic egitimini almadığınız bir işe sıfırdan başlamaya heves etmek hiç kolay değil. her gün kendi kendime tasarımcı olacağım, eski isimi yapmayacagim diyip, tasarım kitapları/dergileri okuyor, kiytirik bir sirket bile olsa bir tasarım ajansında is bulmak icin yanip tutusuyordum. ufak tefek bir portfolyo olusturup tecrubesizligimden ve ilerlemis yasimdan olsa gerek 3 kurus para veren bir sirkette en alt seviyeden basladim ise. beni arayıp iş teklifi yaptıklarında ne kadar heyecanlandığımı hala hatırlıyorum. gün oldu sabah 3'e kadar çalıştım, haftasonu işe gittim ama orada cok keyifli bir 1,5 yıl geçirdim.

    kiz arkadasim vardi o donem, universitede ogrenciydi. cebimizde fazla para olmadigindan genelde salas yerlere takilirdik. birkac ayda bir kendimizi simartir butcemizi zorlayacak daha guzel yerlerde yemek yerdik. hic unutmam bir 19 mayıs günü adalar turu yapmış, aksam da cebimizdeki son parayla heybeliada'da deniz kıyısında bir balık restoranında yemek yemiştik. hayatımda geçirdiğim en güzel günler sıralaması yapsam ilk 5'e girer.

    aradan zaman geçti, şimdi amsterdam'a 20 dk uzakta yaşıyorum, hollanda'nın en büyük tasarım ajansında tasarımcıyım. saat 18:05 i gösterdiğinde bilgisayarı kapatıp evin yolunu tutuyorum. buna rağmen ay sonunda bok gibi de para veriyorlar.

    gel görki ne amsterdam 10 yıl önce verdiği zevki veriyor, ne şu anki iş hayatım o 3 kuruşa sabahlara kadar çalıştığım şirketteki kadar keyifli, ne de gittiğim herhangi bir restoranda o heybeliada'da yediğim balığın tadına yaklaşacak bir yemeğe rastlayabildim. sikerim böyle hayatı, afedersin...
  • bir bıçak saplı durur göğsünde
    hangi su tasına uzansan boş
    hangi pencereye koşarsan koş
    aynı siyah güneş gökyüzünde*
  • zevk alacak bir hayata sahip olmamaktır. ya da zevk alamamaktır, hayat değildir mesele.
    hayatın sıkıcı bir oyun halini almasıdır. daha fazla oynamak istemezsiniz, ama o ana kadar emek vermişsinizdir, bırakıp gidemezsiniz, hem beraber oynadığınız kişilere de ayıp, sonuna kadar dayanayım bari dersiniz, hem vakit geçer bir şekilde, oyalanırım, gitsem de nereye giderim zaten, gidecek bir yer var mı, bunu düşünürsünüz, oturursunuz oturduğunuz yerde, ve saatler geçer.
    bu şekilde bir hayattan zevk alamamak normaldir. onu değiştirmeye çalışmayı düşünürsünüz bazen. ama eşek şakası ya, birileri bağlamışlardır sizi oturduğunuz koltuğa. aileniz sarmıştır ipi, sevdikleriniz atmıştır düğümü, ve yıllar içinde kurtulmak istedikçe dolanmışsınızdır daha çok iplere.
    şimdi bir işiniz var, şanslı olmalısınız, her sabah kalkıp gideceğiniz bir yolunuz var, eliniz ayağınız tutuyor çok şükür, oturduğunuz yerde kalmalısınız.
    böyle bir hayattan zevk alanlara, niyeyse, yine de acırsınız.
  • yastığa başı gömerek uyumaya çalışıp uzun süre debelendikten sonra bunu başarmak fakat bu sefer de uyanmak istememek, mecburen uyanmaya başlandığında ise her şeyin akla gelmesi fakat bu sefer de bir türlü yataktan bacağı çıkartıp yere basmak istememek..sanki yere basmadıkça hayat devam etmeyecekmiş gibi bir hissin gelmesi..ve bunun istisnasız her gün tekrarlanması
  • hayatınızın en kötü günlerini yaşadığınızı düşünürsünüz. sağlığınız yerinde, aileniz arkadaşlarınız yanınızda ya daha ne olsun diye avutulmaya çalışılırsınız. oysa ki aradığınız şey bunlar değildir. çok şükür dersiniz bunlar var; ama birşeyler eksik işte. kimi zaman işinizden, okulunuzdan memnun değilsinizdir. gelecek kaygısı yaşarsınız. kimi zaman aşk hayatınız istediğiniz gibi değildir. rutin bir hayatınız vardır. hareketlilik, değişiklik ararsınız. ama kişilik meselesidir bu. genelde kafayı herşeye takan, alıngan, sıkılgan insanlar hayattan uzun süre zevk alamama durumunu yaşarlar. sakın anormal gibi düşünmeyin. normal şeylerdir bunlar. sizin yapınız böyledir ve değiştirmeniz neredeyse olanaksızdır. evet depresyonda olabilirsiniz. tedavi de görebilirsiniz ama geçici bir rahatlama sağlar bunlar sizin için. bu sizinle beraber yaşayacak belli aralıklarla tekrarlayacak kronik bir problemdir. bu sıralarda yaptığınız herşeyden pişmanlık duyarsınız. keşkelerle geçer günleriniz. yapmayın!

    yapmanız gereken hayata koy vermektir. kimseyi umursamamak; dünyayı, sik yapıp üstüne oturacak kadar büyütmemek ve yalnız kalmamaktır. eve kapatmayın kendinizi. gezin, tozun anın tadını çıkarın derim.
  • hayatin sizden zevk aldiginin gostergesidir.
  • insan zamanında kendini başkalarına adak gibi adamışsa normal bişeydir.
  • insan sürekli olarak hayattan zevk alamıyorsa tedavi görmesi gerekir.
    insan çoğunlukla hayattan zevk alamıyorsa dingildir.
    insan bazı bazı hayattan zevk alamıyorsa normaldir.
    insan çok az derecede hayattan zevk alamıyorsa kördür
    insan sürekli hayattan zevk alıyorsa sikilesidir.

    (bkz: hayatı olduğu gibi kabul etmek)
    (bkz: kavramların sürekliliğinin olmaması)
    (bkz: mutlulukta süreklilik arayışı)
  • okulun* hayatınızda ki yerin önemliyse ve okul boka sarmışsa ortaya çıkan durum. bunalım*
  • birine aşık olunduğunda ve o kişi uzakta olduğunda içinde bulunulan durum.
hesabın var mı? giriş yap