• bi noktasına kadar hak verilebilir bi isyan evet. tüketmeyin, az tüketmek için ne yapabilirim diye düşünün. şapkayı herkes önüne koyacak tabi.
    iyi güzel diyosun da, yıl olmuş nerdeyse 2015; elektrik üretmek için hes kurmak nedir? hadi onu da geç, termik santral nedir arkadaş? e ama nükleer demeyin ağzınıza terlikle vururum, onu da geç. güneş enerjisine, rüzgar enerjisine yatırım yapmak, bunları yaparken de hassas davranmak (orman dışı arazi ya da tarım arazisi dışında seçim yapmak) bu kadar mı zor? bu kadar mı çalışmıyor kafanız? hadi kafa çalışmıyo az çok biliyoruz onu da, arkadaş hepiniz mi vicdansızsınız?

    edit: güneş enerjisi nedir, nasıl üretilir? bunları biliyorum ben. güneş panelleriyle donatılmış bi binanın projesinde de görev aldım. çevre mühendisiyim. bir enerji santrali kurulacağında yer seçimi nasıl yapılır, nelere dikkat edilir bunları da biliyorum. rica ediyorum bana bunları sağdan soldan topladığınız cümlelerle anlatmak için enerjinizi harcamayın. ama faturalarımıza yansır ühü, gibi laflar da etmeyin gerçekten komik oluyorsunuz. adam dünyayı, diğer canlıları, geleceğini düşünmüyor ama faturalar :( diyor. ya ben neyse bişey demiyorum.
  • yeni moda.

    kışın tişörtle otur, ısıtıcıyı sonuna kadar aç,
    evin bütün ışıklarını 7/24 yak,
    her gün çamaşır/bulaşık makinesi çalıştır,
    buzdolabını ağzına kadar doldur sonra soğutmak için yırtınsın,

    bilgisayar/monitör/tv sürekli açık sosyal medyada santral istemiyoruz diye zırla.

    ondan sonra zeytin ağaçları niye kesildi.

    bunların çoğu az elektrik harcıyor olsa da milyonlarca kişi aynı anda yaptığında sarfiyat ciddi şekilde artıyor.

    o zeytin ağaçları sen instagram'da yediğin sikindirik yemeği paylaştığın için kesildi. dekolteleri mini etekleri giyip üşüyorum diye ufoları sonuna kadar açtığın için kesildi. her seferinde farklı bardaktan su içtiğin için kesildi.

    tasarrufu öğrenin artık. elektriğe talep oldukça ağaçlarınızı kesip santral yapmaya devam edecekler.

    bilinçlenin.

    aşırı sarfiyatı olan fabrikaların ürünlerini aldıkça dereler baraj olacak. çevre örgütleri bu konuda çalışsın. hangi ürün ne kadar elektrikle üretiliyor, kim bunu kısmak için yatırım yapıyor buna bakın.

    tüketmeyin.
  • kişi kendinden bilir işi dememe sebep olan başlık.

    evime gelirim yemeğimi yerim. kazağımla otururum. kaloriferi kolay kolay yakmam. lazım değilse ışık açmam nitekim monitörün ışığı yeter. zaten ışık açsam da ampulleri çıktığı gün led lerle değiştirdim. ısıtıcı kullanmam, klima sevmem.
    bunları neden yapıyorum kısmına gelirsek; param var şükür tükettiğimi öderim. ama lüzumsuz olan her şeye karşıyım. tabağıma yiyemeyeceğimden fazla yemek almam, alırsam da yerim.
    bunları yapıyorum ki doğanın içine etmesinler, ağaçları kesmesinler. göller, nehirler, denizler kirlenmesin.
    burada kaç yazar var dere dendiği zaman aklına içinde balıklar yüzen, etrafı ağaçlık, çiçekli böcekli, kendi habitatı olan canlıların yaşadığı tertemiz sular gelen?

    ayrıca bu tüketimi yapanların kesilen ağaçlar için zerre kadar üzüldüklerini sanmıyorum.
    daha fazla söze gerek yok kaçak elektrik tüketimi
  • kendi argümanını haklı çıkarmak adına yanıltıcı şekilde oluşturulmuş başlıktır.
    kimsenin -ister hidroelektrik olsun, ister termik, isterse nükleer santral- elektrik ihtiyacını karşılamak adına santral kurulmasına karşı çıktığını sanmıyorum. elimizdeki teknolojilerin her birinin ayrı ayrı avantajları ve dezavantajlarını sıralamak çok kolay ama durum, kağıt üzerinde artı ve eksileri değerlendirmekten biraz daha karmaşık.
    yıllarca hidroelektrik santrallerin temiz ve doğa dostu bir enerji üretim yöntemi olduğu söylendi durdu. fakat hangi şartlar altında yapılması gerektiği, akarsuyun debisinin çevresindeki yaşam alanları ile birlikte değerlendirilmesi gerektiği falan anlatılmadı. akarsu yatağını kuruttuktan sonra ürettiğin enerjinin ne anlamı var?
    termik santralde kurabilirsin mesela. sorun mu? değil. ama sen baca gazı emisyonlarını düşürmek için gerekli önlemleri alırsan, soğutma suyu ihtiyacını insan gibi değerde tutacak bir kapasitede santral kurarsan geçerlidir bu. (maliyet arttığı için kimse uğraşmıyor, çevre bakanlığı da değerleri sallamıyor.)
    nükleer santral kur. fakat bunu en temiz enerji diye millete yutturmaya kalkma. sonradan atık olarak çıkacak olan radyoaktif maddenin bertaraf edilmesinin, kendi ülke koşullarında imkansız olduğunu da söyle. ekonomik ömrünü tamlamamış olan nükleer santrallerin en düşük radyasyonlu atıklarının bile ne kadara bertaraf edildiğini bil. enerji maliyetine bir zahmet bunu da ekle. deniz ya da akarsu suyunun sıcaklığını ne kadar artırdığını ve o artışın su içerisindeki yaşamı nasıl etkileyeceğini öğren.
    rüzgar mı dediniz, pekala. ama bunu da olur olmaz noktalara yerleştirecek olursanız, doğayı ve hayvanların yaşamını mahvedebileceğimizin farkında ol.
    dolayısıyla tamamen kötü veya iyi enerji kaynağı diye bir şey yok. olay, değerlendirmeleri adam gibi yapabilme beceresinde. çevre etki değerlendirmesi diye bir rapor ya, işte onu sabunlamadan yapmakta. bir kere bir yere endüstriyel bir tesis yapılacaksa, yerel halkın da fikrini alma zorunluluğu var. o tesisin neden yapıldığını, ne gibi riskler taşıdığını ve bu riskleri en aza indirmek için ne gibi önlemler aldığınızı anlatmanız gerekiyor.
    uzun lafın kısası, kimse santrale karşı çıkmıyor. yapılış yöntemine güvenmiyor o kadar. türk tipi iş yapımının ne olduğunu bildiklerinden, bugüne kadarki örnekler üzerinden yine doğayı mahvedeceğinizi seziyor. yapabileceğinizin en iyisini yapmaya çalışmadığınızı biliyor millet.
    yürütmeyi durdurma kararını beklemeden, apar topar kesilmesini bir kenara bıraktım; örneğin 6000 zeytin ağacını mal gibi dozerlerle sökmeye kalkacağınıza, tutma olasılığı düşük bile olsa, para harcayıp o ağaçları başka bir araziye taşımaya çalışmadığınız için doğanın umurunuzda olmadığını anlıyor o köylü.
    günümüz koşulunda her sorunun bir çaresini bulmak iş değil. sen yeter ki işi doğru düzgün yapmak iste. (öte yandan fizibilite dediğin şey, öyle sadece yatırım maliyeti üzerinden çıkartılan bir rapor değil. işi doğru yapmak için, endüstriyel tesisle ilintili olmayan ek masrafları ekleseler, belki o yatırım mantıklı olmaktan çıkacak. ama işte üniversite yıllarında fizik laboratuvarında çıkan sonuçları sabunlayarak rapor hazırlayan gençlikten çıkan bakan ancak bu kadarını becerebiliyor. derdimiz haklı olmak çünkü, doğru olmak değil.)
  • gerçeklerle alakası olmayan bir hayvan yorumu. kimsre santrale karşı değildir, ağaçların kesilip santral yapılmasına karşıdır insanlar. ağaç kesilmeden de bina yapmanın mümkün olduğunu bilmeyen cahillere cahil kalın diyorum sadece
  • az gelişmiş toplumlarda sık rastlanılan ve aristo mantığını esas alan davranış modeli. köprüye karşıysan üzerinden geçme; metrobüse ve marmaray'a binme. elektrik tüketiyorsan enerji üretiminde yanlış seçilen yola karşı çıkma.

    öncelikle aynı aristo mantığını kullanıp hayvanların elektrik tüketmediği yorumunu yapsam, bu başlığa aynı düzeyde yanıt vermiş olurum.

    türkiye'nin enerji potansiyeli içinde su kaynaklarının olduğu muhakkak. ama fırtına deresi gibi doğa harikalarının su debisi göz önünde bulundurulduğunda çok ta fizibil olmayan projelerle yok edilmesi doğru değildir. ayrıca manisa'da tarım alanlarını yok ederek köylüyü işsizleştirip kente sürerek ülke kalkınmaz.

    gelelim enerji politikalarına: güneş enerjisi, mevcut teknolojilerle henüz fizibil değildir. almanya bu konuda ikerleme sağlamıştır ama çok büyük miktarda sübvansiyon söz konusudur. elektriğin kwh'ini yanılmıyorsam 28 euro cent'e geri alıyorlar. türkiye böyle bir parasal güce sahip değil.

    rüzgar daha verimli bir alternatif ama onunda amortisman suresi uzun. ayrıca yılın her gününde rüzgar olamayacağı için ( tıpkı güneş gibi) konvansiyonel enerji santralleri her koşulda gereklidir.

    türkiye'nin etkin kullanmadığını düşündüğüm enerji türü jeotermaldir. bu potansiyel etkin kullanılırsa, küçük dereleri, doğa harikası vadileri yok etmeye gerek kalmaz.
  • adam kısmen haklı... sadece elektrikte değil birçok şeyde tasarruf etmemiz lazım.
    şunu da unutmamak gerekir; elin oğlu atom bombası düşmüş de verimini tamamen yitirmiş misali işe yaramayan yerleri değerlendirirken, bizimkilerin ısrarla ağaç kesmesi düşündürücüdür.
    şimdi bunu uefa türkçe yazılan tapeleri nasıl anlayabilir zekasıyla söylemiyorum. bildiğiniz gibi avrupa'da nükleerin en yaygın olduğu ülke fransa'dır. 2013 senesi itibarıyla çalışan reaktör sayısı 59, elektriğin ülke elektriğindeki payı % 78'dir. fakat santral için 6000 ağaç kesmeyi bırak, 6 ağaç kessen adamın götünden kan alırlar..
  • santral yapılması başka bir şeydir, tarım toplumunu bitirip, köyden kente göçü arttırıp ucuz işçi yaratmak için, bilinçli olarak verimli tarım arazilerini ve ancak yıllar içinde olgunlaşan zeytin ağaçlarını kesmek ise 3. dünya ülkesi yaratma politikasıdır. arkadaşlar bunu hala göremeyecek kadar salaksanız size zaten hiç bir şey anlatmamak gerekir ama belki bir kaç kişi anlayabilir diye şansımı deneyeceğim.

    bilal' e anlatır gibi anlatıyorum; bir ülke tarım toplumuysa, o ülkeyi bitirmenin en kolay yolu tarımı bitirmektir(eğitim tabi her şeyin başı). önce köylüyü cahil bırakırsınız, (bkz: köy enstitülerinin kapatılması), cahil köylü su çıkartayım derken, yer altı kaynaklarının su yollarını tahrip eder ve kuraklık döneminde ona hayat verecek, kaynakları da yok edip kendi fişini çeker.

    hadi köylü bunu yapmadı az daha bilinçli, ya da toprak/iklim olarak daha şanslı ise( ege/ iç anadolu iklim-toprak ilişkisi gibi) bu sefer gider, tarım arazilerini satın alır, üzerlerine saçma sapan şeyler yaparsınız. tabi bu arazileri satın almak için köylüyü, o arazisinden vazgeçecek kadar zor durumda bırakmalısınız. peki köylü yine de kar ediyor, arazisini satmıyorsa gider '' lan ben devletim '' diyip, bütün yasalara rağmen arazisini gasp edersiniz. çünkü zaten yasa da sizdiniz değil mi ?

    peki köylü ne yapar, gider şehre aç biilaç durumda mal gibi kalır. orada çalışabileceği her işte ölene kadar çalışır ve ölür de. o ülkede zaten eğitim bittiyse, alın size nutella, adidas, toyota fabrikaları kurabileceğiniz ucuz ve ölü işçilerden oluşan bir toplum. en kıyak marka kıyafetlerinizin nerede yapıldığına bakın, oraları yavaştan anlamaya çalışın. bir de üstüne 3 çocuk yapın, 3 çocuk yapın muhabbetini hatırlayın, ortada dinle, muhafazakar olmakla alakalı gerçekten hiç bir şey yok, hiç bir şey hem de. sadece kalabalık, genç nüfuslu, eğitimsiz, topraksız cahil bir toplum yaratma kaygısı var.

    anlamadınız değil mi yine ?
  • güneşlenme saati 900w/m2 olan almanya'nin, bizim toplam elektrik uretimimizin 2/3'ü kadar ürettiğini bilmeyen denyolarin varlığını göstermiştir. bizim en kötü yerimiz rize ve o da 1100w/m2 bu arada.
hesabın var mı? giriş yap