• bu kişileri eleştirmek isteyenler hemen "dünyada bu kadar aç çocuk varken üç beş balinanın peşinden.." diye başlayan cümleler kurarlar. o insanların böylesine haksız ve ağır bir eleştiri altında bile hala inandıkları şeyler arkasında yürümesi takdir görmez, aksine alaylı bakışlarla küçümsenir, hayatın gerçeklerine uzak olmakla suçlanır.

    bu eleştiren kitle, yani hayvan haklarının insan haklarından sonra gelmesi gerektiğini düşünen, tüyü bitmemiş yetim (insan olanı), afrika'da aç bilaç gezen hasta çocuklar ya da sokakta yaşamaya mahkum insanlar için mangalda kül bırakmayan insanlar ne yapar? onlar bir kuduz köpeğin hayatını kurtarmak isteyene o köpekten daha çok köpük salarak kızmakla birlikte, maç izlerler, kantinde takılırlar, arabayla sokakta turlarlar, starbucks'ta otururlar, tavla oynarlar, sözlükte takılırlar, porno izlerler.. yani normal yaşarlar.

    mangalda kül kalır, çocuklar aç gezmeye devam eder, kuduz köpek kurtulur. o beğenmedikleri, hayat gerçeğine uzak insanlar o köpeğin hayatını kurtarmak için gerçekten birşeyler yapar.

    "ama ülkemizin ekonomik durumu, işsizlik, zaten bize yetmiyor bik bik bik"..
  • dunya uzerindeki her canlinin yasam hakkı nın kutsalligini dusunen ve gerek belediyelerin gerekse bazi sirketlerin hayvanlari yokedilmesi gereken nesneler olarak gormesine karsi duran insan grubudur. hayvanların kendi yasam haklarını savunma olanakları olmadıgı icin vicdan sahibi insanların olusumlarına verilen genel isim.

    birileri cikip da "insanlar aclik cekerken it köpek için uğraşmak salaklıktır" gibi yorumlar yapmadan once , bu dunyadaki bir canli (insan ya da hayvan) icin kılını kıpırdatıp ne yaptigini kendine sormalıdır. hayvan hakları savunucularını salaklıkla suclayan zihniyetin kendisi insanlik ve vicdandan nasibini almamistir zira. sokak cocukları ya da tinerciler icin ugrasanlarla da dalga gecer cunku bu zihniyet. konu insan yerine hayvanlar icin biseyler yapilmasi degildir. bu dünya icin bir sey yapmaya calisanlarla dalga gecmektir bu zavalli zihniyetin yaptigi. bu miyop bakış açısını surada gormek mumkundur: (bkz: itler uruyor hayvanseverler yuruyor)

    zira begensek de begenmesek de o hayvan hakları savunucuları 1 tanecik bile canlinin ölümünü ya da eziyete maruz kalmasını engelleyebiliyorlarsa dünya icin guzel bir sey yapiyorlardir. sokaktaki tinerciler icin ugrasan gonullu insanlar kadar guzel guzel.

    toplumda " isi gucu olmayan kokonalar" olarak algilanmasi belki anlasılabilir. zira medya hayvan haklari denilince bu tip kokonolara daha fazla yer ayırmaktadır. ya da işi vejeteryanlıga kadar goturen asiri hassasiyet de cok goze batiyor olabilir. oysa temelde hayvanların yasam hakkını savunmak yeterlidir hayvan haklarına sahip cikmak icin. bu sizin sucuk yemenize mani bir durum degildir.

    oysa mahallenizdeki sokak kopegini koruyan ona yemek ve su veren yasli bakkal amcanız da, camın onune kuşlar yesin diye ekmek kırıntısı serpen anneniz de hayvan haklarının savunucusudur. hayvanların yasam hakkını savunur ve onlara ellerinden geldigince destek olurlar cunku.
  • bazen bu savunma konusunda ipin ucunu kaçırıp ''hayvanlara işkence '' durumunu ''insanlara işkence'' haline getiren insan modelidir. şöyle ki:
    - pardon çok merak ettim, siz ne yapıyorsunuz?
    - salyangozları topluyorum.
    - aaa! salyangoz koleksiyonu mu yapıyorsunuz? ne güzeeğl! ben de küçükken kelebekleri yakalardım. ehheh!
    - yağmurlu havalarda yollara dökülüyor da bu kuzucuklar, insanlar görmeyip üzerlerine basıyor. ben toplayıp ağaçlık alanlara geri bırakıyorum, yaptığım tam olarak bu! siz niye yakalardınız kelebekleri? hıı? niçin yakalardınız dedim size!
    -eöö! ben... arkadaşlarım zorla yakalatırdı. valla! ben hep ''geri bırakalım.'' derdim, çok üzülürdüm, yeminlen. böyle biraz oynar bırakırdık.
    - oynamak? kelebekler narin hayvanlardır! zaten ömürleri çok kısa, sizin gibiler yüzünden doğdukları gibi ölüyorlar!
    - ama ben... ben küçüktüm, bilmiyordum. çok özür dilerim! çok acelem var, iyi akşamlar!
    -gel buraya bitmedi daha! önüne bak, yerde salyangoz var!
  • kanımca hayvacıkların naifliğini ve doğallıklarını, hayatın ve gerçekliğin korunması olarak gören insanlardır. hayvanları seven ve haklarını koruyan insanlar yaşamı ve insanları da seviyorlardır büyük bir oranla. (en azından benim gözlemlediğim ve tecrübe ettiğim kadarıyla) evet sokaklarda insanlar öldürülüyor, tinercler beyinlerini zehirliyor veya açlıktan insanlar kırılıp gidiyor; ne yazık ki. ama bu durum bile dünyayı paylaştığımız diğer canlıların hayatlarını yaşama özgürlüğünü kısıtlamıyor. ve evet ben de hayvanlar için gözümü kırpmadan bir çok şey yaptım, yapıyorum, yapacağım. ne koca parası yiyen bir kokonayım hatta ne de bir kadınım. can sıkıntısı için vakti bile olmayan, sosyetik olmakla da uzaktan yakından alakası olmayan, hayatı ve canlıları seven bir "hayat severim".
  • birşeylere yardım etmeye gayret eden savunuculardır. hiç bir sosyal dayanışma kampanyasına katılmamış, ne insanlara ne de dünyada bulunan diğer unsurlara yardım etmemiş insanlar tarafından eleştirilmeyi asla haketmemişlerdir. sen ne insanlara ne de hayvanlara yardım etme, sonra hayvanlara yardım edenlerin arkasından atıp tut, olmaz olsun böyle anlayış.

    (bkz: #6252328)
    (bkz: #6375459)
  • toplumdaki en zayıf halkanın yaşama hakkını korumaya çalışan insanlar kümesidir.

    kabul etmek gerekir ki, hayvan haklarını savunma çabası bütün mücadelelerin içinde en geniş alana sahip olanıdır. çünkü savunduğumuz hayatlara 24 saat aralıksız saldırı vardır. çünkü her saldırının toplumda kabul edilmiş güçlü gerekçeleri vardır. çünkü her saldırıda insan unsurunu öne alarak sanki mağdur olan insanmış gibi karşı argüman hazırdır. çünkü saldırıların çoğunda hayvanları savunmaya çalışanlara karşı saldırı da vardır.

    hayvanları savunanları ‘adil ve merhametli’ oluşları onlara karşı kullanılarak köşeye sıkıştırmak; kaypak alanlara çekerek etkisiz hale getirmek konusunda toplumda adeta ağız birliği yapılmış gibidir. sokaklarda kedi, köpek, kuş perişan olmasın diye çabalayan; onlara yuva yapan, besleyen insanlara doğrudan “ama sen de dana köfte yiyorsun” diyerek akıllarınca saldırırlar. bunu yapanlar da ne hayvana ne başka bir canlıya küçücük faydaları olmayanlardır çoğunlukla. tespiti yapılan çelişki doğrudur evet, ama bunu tartışmanın pratikte bir faydası yoktur. herkesin anlama eşiği farklı bir zamanda ve mekanda oluşur. bu nedenle hayvan hakları mücadelesinin artık ‘parça tesirli’, ‘uzmanlaşmış gruplarca sürdürülen’ bir düzene girmesi gerekiyor.

    sokak köpeklerine yoğunlaşan insanların; kutuplarda derisi canlı canlı yüzülen foklarla sorguya çekilmesi adil değildir. fiilen mümkün de değildir. teorik olarak elbette tüm hayvanların haklarını savunuyoruz, bu tartışma götürmez. ancak somut saha çalışmalarında mutlaka uzmanlaşmak ve çalışılan alanda ciddi güç kazanmak gerekiyor. bu sahalar, sokak, orman, deney merkezleri, eğlence sektörü, basın, adliye, yasama çalışmaları olarak yüzlerce başlıkla belirlenebilir. mesela bir grup sürekli ‘av’ denilen hayvan katliamına yönelse ve zerresine kadar karşı duruşun tüm yollarını bulmak, kullanmak için çalışsa; diğer bir grup ‘deney’ vahşetine; bir diğeri ‘atlara yapılan resmi zulme, at yarışlarına’; diğerleri yine çerçevesi belirli envai çeşit zulme karşı odaklanarak çalışsa inanıyorum ki çok daha etkin ve hızlı yol alınabilir. eskiden ‘köpek sevenler derneği’, ‘kedi sevenler derneği’ gibi özel dernekler vardı. yine olmalı. çünkü böyle spesifik alanlar kesinlikle bütünsel çalışmaları da hızlandıracak ve başarıya hızla yakınlaştıracaktır.

    ülkemizde en yakın, en güncel ve ağır ihlal sokak hayvanlarına ve özellikle köpeklere karşı gerçekleşmektedir. sanki insanın gücünü sınamak için var olmuş bir canlı gibidir o muhteşem köpekler. araçlarla sürükleyen, sopayla döverek öldüren, zehirleyen, tecavüz eden, yakan, aç bırakarak işkence eden, üzerinde deney yaparak parçalayan, eğlence için kurşunlara hedef yapan tüm insanlar köpeklere zulmetmektedir. ne yazık ki, toplumda artık kanıksanmış gibi hayat kaldığı yerden devam etmektedir. oysa biraz üstünde düşünüldüğünde, kendini koruyamayan bir canlıya böylesine zulmeden insanlarla aynı toplumda, aynı toplu ulaşımda, aynı okulda, işte hayatı paylaşmak başlı başına bir sorundur.

    az sayılmayacak sayıda hayvan seven insanın olduğu ülkemizde hayvan hakları konusu neden bu kadar ağır yol alabiliyor? bunu hepimiz zaman zaman derinlemesine düşünürüz. ancak vicdan ve yönelim tüm hayvanlara olduğu için kısa sürede kendimizi gelen yukarıda bahsettiğimiz sahalarda bulur ve dağılırız.

    organize olmak, projeler yapmak vs gibi alt yapı çalışmalarına girişmek çoğu kez mümkün olmaz. başlasak da bir yerden gelen ‘toplu vahşet, katliam gibi zehirlemeler, akıl almaz yeni bir zulüm örneği’ gelince hemen ona yönelme refleksi ile yarım kalıyoruz. hayvanları korumak diğer mücadeleler gibi, gündüz çalışıp eve gidince biten, dinlenilen bir mücadele değildir. vahşetin ortasından hasta, çaresiz, sakat, kazalı, engelli olduğu için korumaya alınmış olanlar da evde bekler bizi. başkalarının üzerinden atlayıp geçtiği bu hayvanları da bırakmayız. o nedenle mücadelemiz evde de 24 saat devam eder. hatta sokaktan gelen acı dolu bir ses her an yeni uzun soluklu bir mücadelenin sesi bile olabilir.

    işte tam da bu nedenle artık bizim ‘parça tesirli’ etki yaratacak; alanında tecrübe ve güven kazanmış, konu odaklı çalışan gruplara ihtiyacımız var. bu meşaleyi artık yakalım derim. ormanlarda, şehir dışlarında, kentten uzak alanlarda, otoyollarda besleme ve tedavi yapan gruplarla sokaklarda kedi ve köpekleri yaşatmaya çalışanlar özel bir topluluk olmalı mesela. tek hedefleri bu hayvanları sağlıklı, tok, güvende ve hayatta tutmak olmalı. gerektiğinde yasal çalışmaların zemini olmak üzere tecrübelerini belgelemeli; afrika’daki aslan avından, deney masasındaki farecikten sorumlu tutulmamalıdır. yeri geldiğinde “ben köpek koruma grubuyum, başka ihlal alanında tartışmaya girmem” diyebilmelidir. ki doğrusu da budur. bu, diğer ihlallere karşı değil, onları destekliyor anlamına gelmiyor elbette. doğal olarak tüm hayvan hakkı ihlallerine karşı olmakla birlikte bir ucundan tuttuğu bölüm ‘köpeklerin yaşam hakları’dır. ve doğrusu da budur.

    bizler parça tesirli, her parçası aynı oranda güçlü ve kararlı topluluklar olarak çalışmak zorundayız artık. ancak bu şekilde yeryüzünün en ağır hak ihlaline maruz kalan hayvanlar için iyi bir şeyler yapma çabamız karşılık bulmaya başlayacaktır. bence bunu bir düşünmeliyiz; hatta düşünmekten öte bir araya gelip bunu ciddi ciddi konuşmalıyız. önümüzdeki sert yasama süreci ve toplumsal dönüşüm için en yakın hedefimiz budur.
  • ne yazık ki toplumda "agresif ve itici fanatikler topluluğu" olarak tanımlanan kişilere mal olmuş bir ünvan. oysaki tanıdığım o kadar sempatik, hayatla barışık, güler yüzlü hayvan hakları savunucuları var ki, asıl onların bu ünvanı hak ettiklerini düşünüyorum. üstelik bu kişiler kimsenin vicdanını sömürmeden, kötü görüntüler ve acıklı hikayeler paylaşmadan ve hayvan istismarlarını kendilerine malzeme yapmadan savundukları hayvanların haklarına sahip çıkıyorlar. bu şekilde diğerlerinden de başarılı olduklarına inanıyorum.

    hayvan haklarının sağa sola sataşarak, kendi içinde hayvan sevgisi taşıyan insanlara çeşitli sebeplerle sert çıkışlarda bulunarak korunabileceğini ya da savunulabileceğini düşünmüyorum. bir insanı eleştirerek onun bakış açısını değiştirmeyi ya da ona saldırarak "bilinç uyandırmayı" düşünüyorsa bir kişi, sadece kendi egosunu tatmin ediyordur ve savunduğunu iddia ettiği hayvanlar için harcadığı emekte ciddi bir performans kaybı yaşanıyordur.

    ve nedense çok azı çözümleriyle beraber gelirler. pek çoğu ise dünyayı hayvanlarla ve bitkilerle paylaştığımızı, alışkanlıkları, kültürleri hiçe sayarak hayvan merkezli bir dünya isterler. oysaki dünya merkezli bir düşünceye sahip olanları, ekoloji, biyoloji, sosyo-biyoloji, psikoloji gibi alanlarda bilgi sahibi olanları pek azdır. bu nedenle toplumun yüksek kesimlerince pek de ciddiye alınacak önerilerle gelmezler. kapitalist sistemlerde insanın insana bakışı belliyken bu düşünce yapısının hayvana ayrıcalık tanımasını umarlar ki bu da kendi iç huzurlarını bozar pek çoğunun. bir çoğu da kendi aralarında örgütlenip diğer örgütlenmelerle "hayvanseverlik" yarışına girerken ciddi performanslar kaybederler.

    yukarıda saydığım bu ve bunun gibi pek çok nedenden dolayı mutsuzdur pek çok hayvan hakkı savunucusu. mutlu olmak ve mutlu etmek yerineyse politikalarını "mutsuzluk" üzerine kurmuşlardır.
  • bazi ilgincler tarafindan laf atilan ve sonuna kadar icinde bulundugum ve bulunmaktan da gurur duydugum gruptur.
    lan sen savunmuyorsun ustune bir de et yiyorsun, ustune bir de sivrisinek olduruyorsun. daha mi iyi oluyor savunmamaktan? mantiga bak amk. ya hep a hic onun disinda her sey sacma, malca, aptalca seyler oyle mi?

    ayrica bocek filan da oldurmuyorum ben. alip atiyorum bir kagitla cok rahatsiz olursam. sizin gibilerden doguyor kediyi damacanayla ezip bagirsaklarini desenler. ınsanligini sevdiklerim.
  • insanı dünyanın merkezi sayanlarca yaptıkları birçok aktivite faydasız veya insana işkence olarak nitelendirilen eylemci topluluğu.
    zira insanlar çevresinde bir şeyler yapan, gerçekten birilerini (insan/hayvan/bitki/doğa/whatever) kurtarmaya çalışan birilerini görünce tedirgin olur.
    bir yandan ''ben yapmıyorum, madem ben yapmıyorum o da yapmasın'' diyerek kendilerini temize çıkarmak adına ''insan varken daha aşağı seviyeli bir canlıyla uğraşılması'' durumunun gereksizliğinden/anlamsızlığndan dem vururlar. vicdanlarını rahat ettirmenin iyi bir yoludur bu, o kişinin yaptığının ne kadar ''gereksiz'' ve ''faydasız'' olduğuna kendini inandırmak.
    öbür yandan da pür ve net olarak insanın egosudur, saf bencilliktir, benmerkezciliğin son haddidir. yukarıda sözünü ettiğim ''ben yapmıyorsam o da yapmasın ki benim yapmadığım belli olmasın'' zihniyeti yine bir yerlerde duruyordur. ama daha da ötesinde ''ben öyle mükemmel bir varlığım ki zaten yapmama gerek yok''a gelinir. birkaç salyangoz için kafa şişiren insanlar anlaşılamaz örneğin. çünkü salyangoz seviye olarak insandan çok aşağıda bir canlıdır, hayatının kurtarılması da ne demektir? çünkü doğa harmonik bir bütün bir denge filan değil, insan merkezli bir sistemdir bu düşünceye göre. ve maalesef yazıktır çünkü doğayı kendinden aşağıda görmeye devam ettikçe de felaketten kurtulamayacaktır insan, hükmetmeye değil barış içinde yaşamaya çalışmaktır gereken.
  • tv'de sürekli olarak kavga ettiklerinden insanın hayvan savunucuları yerine savaş filminin karakterleri sandıkları topluluk üyeleri. kavganın belli bir süresinden sonra ne için kavga ettiğini unutma özelliği olan insanlar bütünü.

    hayvanların, belkide sorsalar haklarını savunlarını istemeyecekleri teşkilat üyeleri.
hesabın var mı? giriş yap