• hiç numara yapmayın:bir tek bana olmuyor biliyorum. bir çoğunuzu iş üstünde yakaladım, gözlerimle gördüm (hatta yetmedi astral seyehatte başkasınıng gözleriyle de gördüm, teyid aldım). hayvanları severken (bilhassa kedi köpek gibi hayvanları) mıncıklıyor, sarılıp sıkıyor, yavaş yavaş zıvanadan çıkıyorsunuz. hatta öyle oluyor ki severken dişlerinizi sıktığınızı, gözbebeklerinizin büyüdüğünü de görüyorum, benden kaçmaz.

    ama yalnız değilsiniz... ben de hayvanları severken dayanılmaz bir şiddet arzusu duyuyor, ben de hepsini oracıkta severken öldürmek istiyorum. bazı kedi, köpek, ewok severken öylesi sıkmak istiyorum ki kemikleri çatırdayıversin, canı çıksın ölsün gitsin elimde. sonra istiyorum ki bıraktığımda hop diye kendine gelsin, kemiklerin çatırdata çatırdata bir daha sıkayım öldüreyim sevdiğim hayvanı.

    bu içgüdü, bu bastırılamaz şiddet dürtüsü nereden ve neden geliyor bilemiyorum, tahmin etmek de istemiyorum. ama yalnız değilim, biliyorum. en azından milyonlarca ayı yanılıyor olamaz.

    (bkz: ayı yavrusunu severken öldürürmüş)
  • dupeduz elmayraliktir*. ben de istemez miydim bir kediyi, ku$u ya da kopegi insan evladi gibi sevebilmeyi? fakat mumkunati yok olmuyor, cok denedim; illa ki sevmenin bir noktasinda $irazeden cikiyor, direkt siddet sayilmasa bile tek elimle patilerini tutup diger elimle yuzunu yogururken, psikopatca "se-ninnn o pa-ti-leri-nii ma-kas-la ke-se-rimm!!" turevi seyler soylerken buluyorum kendimi. demek bir de direkt siddeti tanimlasam neler diyecegim, allahlar korusun. uzatmadan buradan kisisel tarihe giriyorum.

    anaokulu oncesi donem -uc yas civari olsa gerek- anneannem bakiyor bana, bornova'daki eski evi daha yikilmamis ve yari evde- yari bahcede kalan tekir bir kedisi var, adi da tap$in; ki bir kediye verilebilecek daha harikulade bir ad dusunemiyorum. boyle "tap-$$iinnnn!!" diyerek kulaklarini gozlerine dogru bastirarak, "gerzeksen gerzegim de!" diye elini yuzunu sikistirip sevmenin hakkini vererek sevilesi bir admis gibi tinlamiyor mu? (delirmis). sonra vay efendim bu kedi denen mahlukat nankor ne buluyorsunuz bunlarda. aslinda biri bizim de kulaklarimizi gozlerimize dogru cekistirip bastirsa, o esnada da embesilsen embesilim de turevi seyler soylese, allah mi yaratti demeyiz, birbirimizi yemeyelim burda.

    neyse hikayeye donersek, tap$in hatirladigim ilk hayvan. o zamanlar hayvanlarla cok icli disli degilim, zira risk almaktan hoslanmayan bir tipim, sadece oda oda takip edip arada elimi kuyruguna degdiriyorum, geriye donecek olursa da ayaklarim kicima vura vura kaciyorum, tapsinle tum iliskimiz bundan ibaret. bu baglamda zannimca tap$in hayattaki ilk platonigim diyebiliriz, fakat daha sonra birgun karanlik holde kistirdigim bir vakit cesaretimi toplayip ustune oturmaya calismam olayin gidisatini bok etti sanirim. ho$, kicimin ustune yere oturdugumla kaldim, ayri. da o yasin en buyulu hayaliydi benim icin tap$inin sirtina binip gezmek. sonucta tapsin birgun bahceye cikti ve bir daha donmedi, yillar sonra ogrendim ki yola cikmis ve araba altinda kalmis ama bana soylenmemis. sirf iki dakika aglayacaklar diye yetiskinlerin cocuklari gerizekali yerine koymasina bugun bir yetiskin olarak hala isyanim var; cocugunuz varsa lutfen bu gibi durumlarda insan evladi gibi cocugu olumden haberdar edin; iki dakika aglasin, hem kavramla tanissin, hem de vedasini edebilsin.

    bu arada ben eve kedi alinsin diye deliriyorum, ve sansa o siralar evli olan teyzemle amcam (annemin ikiz kiz kardesiyle babamin kucuk kardesi evli, ilkokuldayken aciklamam dakikalarimi aliyordu) es durumundan tayin sonucu nihayet izmir'e donuyorlar, ve gelirken de bir van kedisi getiriyorlar: prens. tabii bembeyaz olmasi, bir goz mavi bir goz yesil olmasi derken, anneme en "nooooolurrrrr" israriyla yalvariyorum. hakikaten harika zamanlar, gecen diyaloglar uc asagi- bes yukari soyle: "noolur alalim- olmaz/ neden ama? -kizim olmaz cok seviyorum ama dokunamiyorum kedilere/ noolur ama? -procum dinlemiyor musun beni istemiyorum diyorum a-aa/ ama ne olur istesen, iste hadi! hadi- hadi!!". fakat hayatimda ilk defa bir israrim ve mantiksiz "iste hadi" dileklerim yanit buluyor ve prens eve geliyor. gercekten olesiye mutluyum, ki nasil mutlu olmayayim soruyorum; tavsandan bozma kedi mi olur ulan? iste bu noktada prens'le ilk fiziksel temas basliyor, cenesinin altini seviyorum tirmalamiyor kafayi egip bakiyor filan, olucem serotoninden. derken ikinci gunun aksami eve geldigimizde halinin her bir cicek motifine denk gelen diskilarini gorunce annem cinnet geciriyor (sesi hala kulaklarimda: al-lahimm, bunyan ha-limmm, al-la-himm, gitti guzelim halimm!) ve prens ertesi sabah anneanneme postalaniyor. mutlu musun mine soruyorum? ben de yaptim guzelim annemi masallardaki uvey anne profili; hem kedi fobisi olan insana kedi aldir, hem halisina pisleyince geri verdi diye yillarca unutma, duygu somurusu yap, benden de korkulur. bunu artik entrylerimi nasil okuyacagini kesfetmene bagli bir yalakalik olarak yapiyor degilim, teessuf ederim.

    bu zamana kadarki kedi muhattabiyetim bu kadar ve henuz psikopata baglamis degilim, sirtlarina binip gezmek disinda bir severken olusan siddet istegi henuz yok. ilkokul ortasina kadar hayvanlarla tek munasebetim anneanneme gittikce, ya da kuzenim can'in arada aldigi papagan, yilan, hamster, kertenkele benzeri orijinal hayvanlar, ki degil siddetli sevgi gostermek, mumkunse yanlarindan yorelerinden gecmiyorum. derken ilkokul ucteki dogumgunumde amcam kesekagidinin icinde yesil-sari bir muhabbet kusuyla geliyor; sımır. sımır'la birlikte benim icin yepyeni bir donem aciliyor, cunku ilkokul bitiyor ve ben hayatimda ilk defa bir hayvanla icli disliyim. surekli omzumda, elime aliyorum, sakallarini kasiyorum, gagasindan opuyorum, bana misin demiyor. iste o aralar sirazeden cikis basliyor.

    hemcinsler kesinlikle hatirlayacaklardir, dikilerek hortum sekli verilmis kumas parcalarinin icinden lastik gecirilerek yapilan tokalar modaydi o siralar. hah, iste o tokalarin tulden yapilmislari da vardi, onun gevsek lastikli bir versiyonunu sımır'in kafasindan gecirip gevsekce boynuna doluyor, es zamanli olarak da kursun kalemle gagasina vurup "seni sör ilan ediyorum" diyorum. allah kurtarsin'da son nokta bu degil ama, hayvani o tokayla sör ilan ederken kucagimdan masaya dusurup balin icine mi dusurmedim, annem oyar korkusuyla temizleyeyim derken siyah beneklerini mi yolmadim, sen affet beni bir guc. boyle bir bes sene gecirdikten sonra bir gun babamin kafes kapisini acik birakmasi, simir'in kacmasi ve hemen ardindan izmir'e yagan sayili dolulardan birinin yagmasiyla simir ya kargalara ya kedilere, o olmadi beynine yedigi buz parcalarindan birine kurban gitmistir saniyorum. simdi boyle artistce konusuyorum tabii de, iki ay agladim arkasindan ayri mesele.

    bundan su ana kadar olan surecte evden muhabbet kusu eksik olmuyor, her kacista ayni rituel, ayni aglamalar feveranlar, ayy ne guzel adimizi soyluyordu filan (bkz: muhabbet kusunun evden kacmasi/@procastinator) sonra yenisini aliyoruz, ve kisa surede unutuyoruz. bundan sonraki tum kuslarin adi bebek ku$ artik. fakat arada severken cikan alternatif isimler var ki, iste o da hayvan sevmeyle ilgili en ilginc seylerden biri, hani baskasi duysa utanctan yerin dibine gireceginiz sekilde sevmeye basliyorsunuz bunlari. yok hamunson kru-zooo deyip gagasinin altini opmeler, yok go-goc go-goc diye sesler cikartip karsilikli kafayi bir asagi bir yukari sallamalar, o olmadi kafasini yanaginiza surtmesine "hoyyyyy" benzeri sesler esliginde cevap vermeler, boyle exorcist gerektiren haller icinde buluyor insan kendini bazi bazi, ki iste bunun bir doz fazlasi el kadar hayvani "eh beeh yeter, gel ulan buraya!" deyip elinize alip sikistirarak opmek. iste o noktada kendinize hakim olup, elinizdeki gagali ve tuylu ibi$in sizin yuzde biriniz kucuklugunde oldugunu unutmamak gerek. kaldi ki agiz tadiyla orseleyemedigim, yerlerde yuvarlayamadigim hayvani ne yapayim ben diye dusunerek kediye kopege geciyor insanlar, iddia ediyorum. yalniz kerpeten gibi gaga var ayri, isterlerse gozunuzden yas getiriyorlar o cusseyle it kuzulari.

    amerika'ya gelisle birlikte kediye kopege verdim kendimi diyebiliriz, ki severken siddet istegi de, hakkini vererek bu noktada vucut buldu. hadi kediyi geciyorum, kedi firtinali ask gibi bir sey, ilgilenmiyorum diye gozumun icine baka baka televizyonun ustunde durdugu dengesi yitik ince uzun sehpanin ortusunu cekistirip televizyonu dusurmeye calismasini mi anlatayim, verandada (ve-ran-daaaa) sohbet ederken merdivenlerden kemirerek paramparca ettigi parmak arasi terliklerimi agzinda sallayarak inisini mi, banyodayken gerilip gerilip kocmuscasina kapiya toslamasini mi bilemiyorum. fakat itiraf etmeliyim ki hayvan durup dururken delirmedi, beklemedigi anlarda biyiklarini da cekistirdim, kulagini gozlerine bastirip es zamanli patilerini de sikistirdim, yeri geldiginde kafasina corap ya da metal toka da firlattim, yaptim bunlari. yani demeye getiriyorum ki, insan kediye gosterdigi siddetten vicdan azabi duymuyor, "ulan zaten gozumun icine bakiyordu bir kavga etsek nasil egleniriz" der gibi diyorsun. sizsiniz "o da istiyordu hakim bey" diyen tacizci gibisin, o da istiyordu diyorum!

    ama kopek oyle degil iste, kopekte muthis bir naiflik ve tesmiliyet var ki, insani delirten yani da o. boyle dil disarida pati verip gozunun altindan bir size- bir yere, bir size- bir yere baktiginda $irazeden cikar gibi oluyor, sonra "allahim neden bu kadar kuzusunnn!!" diye elleriniz ve disleriniz kamasarak daha fazla hirpalayamiyorsunuz. bebek sevmek gibi bir sey aslinda, bebek de ayagini agzina sokup akabinde "bi-ga-haa!" diye bagirdiginda da elini kolunu isirasiniz geliyor ama yapmiyorsunuz. ha ama kendi cocugum olunca, istersem kicini istersem kolunu isiririm ayri mesele, yok oyle agza ayak sokup anlamsiz sozcukler soyleyip de karsiliginda ama sayin kirca ben sizi dinlemistim lutfen gibi efendi bir tavir beklemek, benim de sabrimin bir siniri var.

    tum bunlardan cikartabilecegimiz, hayvan severken olusan siddet istegini bastiramiyorsaniz, tez zamanda ya cocuk ya kedi sahibi olun. kedi daha iyi sanirim, zira rol model alma teorileri seyrinde giderse gelisim sureci, anaokulu toplantilarinda "hanimefendi, kiziniz oglumun kicini isirmis diyorum, nasil cocuk yetistirme bu?" sorulariyla bogusmak var. ama kedi oyle mi? bir kere kafadan bir "nankor" sifati var basinda, eve gelen misafirin ka$ini yarsa, kedi iste deyip gecebilme gibi bi serbestisi var.

    son olarak sunu soylemek istiyorum ki, kedinize kiyafet giydirmeyin, cunku bu kiyafetlerle ibi$e donen kedinizin sonu olur o kiyafet. bir arkadasim polar kedi kazagi giydirdigi fotograflarini koymus kedisinin facebook'a, ki bence kediye kazak giydirmek dupeduz manyaklik, da yemin ediyorum hayvan hayallerimi susluyor, tum emelim ilk tr'ye gidiste evlerine gidip agzini burnunu sikistirarak sevmek. zaten o kazakla rulo pasta gibi gorunmus, boyle pasta gibi kostumlu olarak dilimlenesi bir goruntusu var. ya da bir baska kediyle kafalari tost makinasinda birbirine basmak da guzel olabilir. iste eylem olarak olmasa da sozlu sevislerde bu noktaya geldiysek de, anliyoruz ki ilacli tedavi zamanimiz gelmis. de, kedinin coraplari da varmis, eger o corapli patileri isirma istegi duyuyorsak tum suc bizde mi, burada tahrik yok mu soruyorum? sonra vay efendim manyak misin, patileri niye agzina soktun bokluydu onlar. bakin rica ediyorum, lutfen kedinize kazak corap giydirmeyin, yoksa bir gun birinin elinde kalacaklar. hayvanlari siddetle sevenler icin insanlik disi bir uygulama, olmaz olsun boylesi kedi sahipligi.
  • sevgi olayi esnasinda hayvanin yuzunde olusan bi siktir git ifadesi bu istegi artirmaktadir. hem bu kadar sirindir, hem de sizin sevgi gosterinizi salakca bulmaktadir. bu sikintiyi kedi hayvani kalkip giderek, kopek hayvani ise esneyerek belli eder. iste o zaman daha bir sevesiniz gelir. patilerini, agzini burnunu isirmak, sarilip sikmak istersiniz. kopekler asiri sevgi gosterilerine pozitif yaklasirlar ancak kedilere tedbirli yaklasmak gerekir. su hayvanlarini akvaryumdan cikarmamalidir. fare, hamster gibi hayvanlari siddetle severken dikkatli olmak gerekir cunku insanin agzina ya da burnuna kacabilir. at, deve gibi hayvanlari uzaktan sevelim.
  • ben bir defasında yavru bir kediyi severken kafasını ısırmak istemiştim. netekim "gel lan buraya eşşeoğlueşşek" diyerek kafasını şefkatle ısırmıştım. sonra ağzım tüy olmuştu. hoş bişii değil.
  • "ankara hayvanseverler derneğinde ele geçirilen 37 kalaşnikof, 43 el bombası, çok sayıda roket, roketatar, tabanca, mançika, kız kaçıran ve çeşitli patlayıcı mühimmat, dernek mensupları ve yöneticilerinin tevkif edilmesine ve derneğin kapatılmasına sebep oldu.. dernek başkanı hilmi ayıboğan, "nasıl böyle oldu anlamıyorum.. ne güzel kedileri mıncıklıyor, japon balıklarını okşuyor ve fillerle saklanbaç oynuyorduk.. sonrasını hatırlamıyorum" dedi.. dernek mensupları halk tarafından linç edilmekten antiloplar sayesinde kurtuldular.."

    zihniyet gazetesi, 30 şubat 2007
  • - canııım, aman da benim güzel kedoşum... (kedi sakin sakin okşanır)
    - mırr...mııırrrrrrr.....ay burası da sıcacık, ne güzel...

    - ne tatlı bişisin sen ööleeee....
    - mırrrrr.... mıırrrrr..... biraz sol tarafı kaşı, hah şööle, biraz yukarı şimdi...

    - ayh! yerim ulan ben seni! (kafasına, poposuna minik minik vurulur)
    - ?!?! nooldu lan, ne vuruyosun? ne güzel seviyodun mırlıyoduk işte! (kedi hafiften hareketlenir, kaçmaya çalışır)

    - gel bakiim buraya, kaçamazsın bendennn! (kedi çekilir, sıkıştırılır)
    -hırrrrrr.....mauuuwwwww....hırrrr.. bırak lan gidecem!

    -nihohahahahaha! sinirlenince çok seksi oluyosunuz baayannn!
    -kıhhhhhhh!!!! tıssssss!!!! çek lan elini şerefsizim ısırırım!
  • amk bunu düşünebiliyorum diye yıllarca ben psikopat mıyım, ben sadist miyim, ben manyak mıyım diye sordum kendime. geçenler de okuduğum kadarıyla psikoloji de buna "intrusive thoughts" deniyormuş. yani sizin kontrol edemediğiniz düşünceler gibi şeyler. sadece hayvanlar hakkında değil, küçük bir bebeği severken "lan seni öldürmek ne de kolay aslında, küçücüksün" diye düşünmek, ya da "şimdi bu uçak düşse, kanat kopsa, direk karnımı ortadan ikiye keser, böyle bağırsaklarım falan hep ortaya saçılır" ya da işte "şimdi ofisin ortasında şu kızın eteğini indirsem, ikimiz de rezil oluruz ama komik olur be" ya da bir almanla konuşuyorken, "almanlık çok güzel di mi, belki bilardo daha güzeldir, ama yok yok almanlık daha güzel" demeyi düşünmek bunun kapsamındaymış.
  • sarılmanın dozunu ayarlamak için büyük bir savaş vermeye sebep olan istektir. kedi koşup gelmiş kucağına, sarılıyorsun. bir yere kadar onun da gönlü var fakat sıkmaya devam ediyorsun, kediden ciiyyk diye ses geliyor bazen. üzülüyorsun. üzülünce daha sıkı sarılmak istiyorsun. pati darbeleriyle hemen olaya müdahale etmese belki de sevilirken gidecek öteki tarafa yavrucak. tamam bu biraz fazla ama en azından başını severken hafif bastırıyor insan. ya da sallana sallana yürüyen hayvanın arkasından koşup gel buraya yicem seni, diye bağırarak poposuna bi şaplak atıp kucağına aldığında sözcükleri heceleyerek mıncırıyorsun. gelin itiraf edelim. bunlar oluyor.
  • varlığıyla beni inanılmaz rahatlatan başlık. ha belki hepimiz komple ruh hastasıyız, orasını bilemem.

    ama en son evimize dahil olan şu varlıktan sonra acayip derece yaşadığım bir hissiyat.

    hikayesi şöyle, veterinere gitmiştik, evde hali hazırda olan kedime yemek almak için, kafeste bir anne kedi, bir de yavrularını gördük. annem "kimin bunlar ?" dedi, veteriner "sokak kedisi abla, doğum yapmış, ev arıyoruz" dediği anda ben gözümü kestirdim bu salağa, annem de "alalım mı bunu" dedi, orda bitti olay. iki haftalıkken aldım, dana kadar oldu, hala bırakamıyorum.

    hayvana takmadığım isim kalmadı, yere bir garip yapışıyor yatarken, kafa, göz, pati, herşey komple halıda. "ayy sümük gibi yarabbim adı sümük olsun" dedim babam "siktir git" dedi annem "hey yarabbim dedi" sonra "aaaaaayyy böceğim benim canım benim" diye sevmeye başladım hayvanı, adı böcek oldu, nerden içime doğduysa sümbül demeye başladım. "iiiieeee" falan gibi garip sesler çıkartarak seviyordum hayvanı. kedi benden korkmaya başladı. yanlış anlaşılmasın, asla canını acıtmıyordum, ama annem bile endişelenmeye başladı hayvanı seviş tarzımdan, "evladım manyak mısın sakin ol" falan dediğinde anladım bende de bir manyaklık olduğunu.

    son durum, hayvan benden köşe bucak kaçıyor, ama böyle bir yumuşak tüy, böyle bir şirinlik yok kardeşim. severken sıkıp parçalayasım geliyor hayvanı, kendimden korkuyorum. ne kadar sevsem, ne kadar sıksam yetmeyecekmiş gibi. başlıkta bahsedilen şiddet hissi bu olsa gerek.
hesabın var mı? giriş yap