• bir joseph de maistre sözü. tarih boyunca doğruluğu defalarca kanıtlanmıştır.

    sebebi basittir:layık olduğundan daha kötü yönetilen milletler isyan eder, kendilerini yöneten hükümeti devirir. isyan etmeyen milletlerse hallerinden memnun demektir.

    1789 fransız ihtilali, 1917 ekim devrimi, birçok sovyet ülkesinde gerçekleşen 89 devrimleri * 1920 meksika devrimi, irlanda bağımsızlık savaşı gibi örnekler gösterilebilir.
  • post-modern bir zırvadır.

    metafizik yöntemsizliğin dört ilkesi vardır:

    1. özdeşlik -- "güneşin altında yeni bir şey yok".

    bir konunun veya durumun tarih, zaman, tür, yapı ve yapılar arasındaki ilişkileri gözetmeksin her zaman, her yerde, aynı şekilde ve özdeş halde var olduğunu savlar.

    örnek; "insanlar hep aynı. cahiller, kabalar. geçmişte de kötü yönetiliyorlardı. bugün de kötü yönetiliyorlar, kötü yönetilmeyi hak ediyorlar. ne var ki?"

    2. yalıtılmışlık - "şeylerin ayrı ayrı durması"

    fakirlik ile sömürüyü, sömürü ile siyaseti, siyaset ile egemenlerin sınıfsal çıkarlarını birbirleri ile ilişkilendirilmez. post-modernlere, liberallere, göre bunların her biri ayrı ayrı ele alınmalıdır.

    o yüzden, kontrolü elinde tutmak için post-modernizm olaylar ve olgular arasındaki ilişkileri birbiri ile ilişkilendirmez.

    oysa ki, her şey ideolojiktir, her şey siyasidir ve her şey her şey ile ilişkilidir. kaldı ki, bu ilişkilerin yapısalllığı gerçek yaşamın dinamiklerinin ve bilimsel ilkelerin sonucudur, biz öyle istediğimiz için ve istediğimiz gibi gerçekleşmez.

    3. öncesizlik-sonrasızlık ve aşılmazlık

    örnek; "zenginler hep var. yoksullar hep var. şaşa ve gösteri hep vardı. kötü yönetilmeyi hak eden halk hep vardı".

    bu da bir "şartlanma" olarak emekçi sınıflara dayatılır ve denir ki, "böyle geldi böyle de gidecek. sen işine bak, koçum! gemisini yürüten kaptan bu devirde".

    4. karşıtların karşıtlığı (karşıtlar, karşıt olarak vardırlar)

    örnek; kötü yönetilmeyi hak eden kaba ve cahil halk ve onları kötü yönetmeyi hak eden egemenler.

    post-modernizmin topluma dikte ettiği şey şudur: "hayatın içinde olan her şeyi olağan karşılamak; ve aslında geçmişten bugüne bunun böyle süre geldiğine inanmak; dolayısıyla ahlaki olarak insanların bu yaşanılanlara maruz kalmasının insani ve ahlaki herhangi bir sonuç ve sorun yaratmadığı; bu yüzden de bu alçaklığa karşı konulamayacağı, bunun faydasız olduğu" sonucuna varıyorsunuz.

    "her millet layık olduğu şekilde yönetilir" de bu post-modernist çürümenin insana dayattığı ahlaksız ve eylemsizliktir. topluma yapılan kötülüğü meşrulaştırma ve yutturmaktır.

    ne demek her millet layık olduğu şekilde yönetilir? siz ahmak mısınız?

    bu zırvaları bir yana bırakacak olursak, hegel'in önemli bir ilkesi vardır: "gerçek olan şey akılcıdır. akılcı olan her şey gerçekliktir". hegel'in bu ilkesini tamamlayan cümle de şudur: "gerçeklik, kendi gelişimini aynı zamanda bir zorunluluk olarak dayatır".

    bunu hep aklımızda tutalım, gerçekliğin gelişimi dışında kalmayalım ve aklın "aydınlığına" güvenelim.

    kaynaklar;

    - daha geniş açıklamalar ve diyalektik materyalizm serisi için; https://www.youtube.com/watch?v=aroyv7k-owc
    - marksist yöntem üzerine; https://gelenek.org/marksist-yontem-uzerine/
    - tarihsel materyalizm; https://gelenek.org/…ateryalizmin-dogusu-ve-dogasi/
    - materyalizm ve yöntem; https://gelenek.org/tarih-praksis-ve-yontem/
    - postmodernizm; https://gelenek.org/postmodernizm/
    - karşı saldırının zamanı geldi; https://gelenek.org/karsi-saldirinin-zamani-geldi/
  • milletler öyle veya böyle yönetiliyorlar. keşke biz de millet olabilsek de yönetilsek.
  • sözlükte nedense churchill'e, hegel'e atfedilmiş olan sözdür. oysa orijinali büyük olasılıkla joseph de maistre'nin "toute nation a le gouvernement qu'elle mérite." vecizesidir.

    maistre savoie dükalığı kökenli bir diplomattır. işin ilginç yanı, "toute nation a le gouvernement qu'elle mérite." diyen maistre'nin azılı bir monarşizm taraftarı olmasıdır. haliyle asıl sorulması gereken soru, fransızın fin de siecle olarak tanımlayabileceği, aydınlanmacılığın ve devrimin yükseliş döneminde, progresivizmin karşısında duran maistre'nin halkların kendi kaderlerini tayin edebilmelerini engelleyecek gerici sistemlerin avukatlığını yaparken o meşhur sözünü nasıl söyleyebildiğidir.

    bunun izahı da şu olabilir:

    maistre'ye göre tanrı her şeyin nedenidir. ilahi takdir doğanın modus operandisidir. varlıklar tanrı'nın kendilerine verdikleri doğaya göre hareket ederler lakin insan pek çok zaafları olan, aciz bir varlıktır. dolayısıyla, kitlelerin tepelerinde katolik bir yönetim olmalıdır ki bu yönetim bir tamirci işlevi görsün.

    öyle ki, maistre haçlı seferleri'ni de tamirat misyonları gibi yorumlar. hatta saraybosna üniversitesi'nden joseph j. kaminski'nin maistre ile günümüz islami fundamentalistlerinin retoriklerini birbiri ile kıyasladığı bir çalışması vardır. kaminski, ışid ve el kaide'nin retoriklerinin maistre ile ne kadar benzeştiğini analiz eder.

    21. yüzyılda, kalitesiz siyasetin doruklarında olunan bir dönemde, aklı başında bir insanın televizyonu açıp, gördüğü bir kravatlıya sinirlenmemesi zor olabilir. ancak "her millet layık olduğu şekilde yönetilir." gibi beylik laflar etmeden evvel bu lafları zamanında kimler hangi amaçla söylemişler bunları da irdelemekte fayda vardır.

    günümüz demokrasilerinin patolojilerle dolu olduğu aşikar iken, demokratik sistemlerin tek bir mutlak uygulanma biçimi olmadığı göz önünde bulundurulmalıdır. demokratik sistemler reforma açıktır.

    gelgelelim, "her millet layık olduğu şekilde yönetilir." aforizması felaketleri meşru kılmaktan, bireyi adil dünya inancına kurban etmekten öteye geçmez, ilerlemeci bir çözüm önerisi de sunmaz.
  • tam bir özlü söz niteliğini haizdir. tabii ki sırf bu önermeye dayanarak analiz yapmaya engel bir durum yoktur ama bazen sayfalarca yorumun yerini tutabilecek derinliktedir.

    konuyla ilgili en güzel açıklamalardan birini de ilk meclis milletvekillerinden tahir efendi yapmıştır.

    tahir efendi, seçim bölgesine gidiyor ve tıpkı bugün olduğu gibi, seçmenleri tarafından zaman zaman eleştiriliyor. şikâyetlere cevap vermek üzere diyor ki tahir efendi: "beyler, sizler bizi seçtiniz, yani müntehipsiniz, seçicilersiniz. biz de seçildik, bize de müntehap derler. seçilip gönderildiğimiz yere meclis, yani müntehebunileyh denir. sizin yaptığınız bu işe de intihap denir. intihap ise arapça'da "nuhbe," kelimesinden gelir. nuhbe kaymak demektir. sütün üstünde süt kaymağı, şapın üstünde de şap kaymağı vardır. siz ne iseniz meclisiniz odur. beyler, beni böyle anlayın."

    kaynak : https://www.tbmm.gov.tr/…19811&p5=b&page1=8&page2=8
  • "her toplum devletin başına geçirmek için ya büyük insanlar ya da gereksiz ve beceriksiz kişiler yetiştirir. bu tamamen halkın manevi durumuna bağlı bir şeydir.
    millet kendi değerlerine sahip çıkıyor mu, çıkmıyor mu?
    milletin zekası, iradesi ve vicdanı gelişiyor mu, yoksa sefil, utanç verici bir varoluşa dönüşüp çürüyerek mahvolup gidiyor mu?
    bütün mesele bu."

    beyaz zambaklar ülkesinde
  • toplumları pasifize etmeye yarayan söz. fransız halkı bunu söyleyip monarşiyi yıkmasaydı fransız ihtilali diye bir şey olmazdı. veya rus halkı bunu düstur edip çarlık rejimini devirmeseydi komünist devrim diye bir şeyden bahsedemezdik.

    toplumlara bunu aşılayıp her türlü yozlaşmaya, sefalete, kösnüllüğe alıştırabilirsiniz. kafasına vurup elindeki ekmeği alan hükümetleri hoş görmesini sağlayabilirsiniz. uygulamaya geçirilen her vergi, açığa çıkan her yolsuzluk için "demek ki bunu hak ediyoruz" demesini sağlayabilirsiniz.

    kısaca böyle gelmiş böyle gider mantalitesinin ürünüdür.
  • böyle bir düşünce aslında küçük burjuva pesimizimidir. sınıfsal yenilgiliri açıklamayanlar, genele kaçarak soyutlamaya girişirler.

    ülkedeki iktidar olan sınıfın örgütlenme güçü, ülkeye hakimiyeti, işçi sınıfının örgütlüğünün güçü gibi unsurların, o ülkede kimin hakim olacağı kavgasında hakim olanın ülkenin kaderini eline almasıdır.

    yani her millet layık olduğu şekilde yönetilmez, her millete yakışmayacak durumda olan burjuvanın ülkeleri yönetmesi vardır. savaş çıkartmaları, emek sömürüsünü derinleştirmesi, çevreyi yok etmeye devam etmesi, çektiği sınırlara göre, yabancı gördüklerini düşman ilan etmeye çok yakın olması gibi unsurları ağır basar.

    yani türkiye'yi burjuvazisinin ağır basan tarafı yönetmektedir, kah zor ile kah miliyeticilik ve dincilik söylemleriyle. her millet layık olduğu şekilde yönetilir söylemi burjuvanın sorumluluğunu muğlaştırıyor, halk ile iktidar arasındaki ilişkiyi çarpıttığı için.
  • hakeden hakkini arar, hakkini aramiyorsan mevcudu hakediyorsun demektir. avrupa demokrasiye burjuvanin halkin ibtiyaclarini onemsemesiyle mi geçti? ya da krallari halkima bir guzellik yapayım mi dediler? adamlar kral asti, avrupa'nin yarisinin sahibi olan aileyi alasagi ettiler. bunlari yaparken yeri geldi insanlar olumu goze aldi, katliamlar yasandi. ama bugunku avrupa mutlu ve refah icinde yasaybiliyor. ıngiltere'de kralin haklarini kisitlamak icin ne savaslar yapildi. ama adamlar bugun huzurlu bir topluma sahip. malesef bizim turk milleti kendi cabalamadan cumhuriyete kavustu. kendin mucadelesini vermeden elde ettigin seyin degerini de pek bilemiyorsun. ataturk bu millete cumhuriyeti hediye etti ama bedava gelen cumhuriyet 100 sene sonra halkin kendi eliyle otokrasiye donustu boylece. demem o ki; halk neyi hakediyorsa basina onu secer, bir topluluk nasilsa basina basina o gelir.
hesabın var mı? giriş yap