• bu hayal için yaşıyorum. asla bulamadığım huzurum sanki orada gülümseyerek beni bekliyor.
  • her insanın hayatında en az bir kere, özellikle de tatilden sonra şehrin pası, kiri, iş hayatının stresi karşısında düşündüğü konsepttir.

    bunu yapan insanlar yok değil gerçi. lakin özellikle denetim duygusu fazla yetiştirilmiş memurlar ve memur çocukları için bir nebze daha zor bir karardır.

    güzeldir ama hayali bile. deniz kıyısında bahçeli bir ev, genişçe bir bahçe, envai çeşit bitki, meyve, sebze yetiştirirsin. geçinir gidersin. bir tane ufak yelkenli. her akşam salarsın oltaları denize. çipura, levrek, karagöz, kefal... inceden koyarsın rakını, bir tabak denizde soğutulmuş buz gibi kokulu çeşme kavunu... mis gbi imbat.

    (bkz: hayallerde yaşıyor bazı ibneler)
  • her şeyi bırakıp egeye yerleşmiş bir ailede büyüdüm.

    sonuç: her şeyi bırakamıyorsunuz.
  • ege'ye yerleşmekten kasıt izmir'e falan gitmekse mantıklı olabilecek bir aksiyon.
    ama her şeyi satıp savıp bir ege köyüne yerleşmekten falan bahsediliyorsa, klasik beyaz yakalı hayali, ama esasında kendini kandırmasından başka bir şey değildir.
    burada ve çeşitli mecralarda romantik romantik ege'ye yerleşme hayali kuran arkadaşlara sormak gerek:
    - toprak işlemekten, ya da hayvan beslemekten anlıyor musun? yoksa just google it gibi bir düşüncen mi var? pişt, hayvancılık yorkie'ni bebek veteriner kliniğine götürüp oradaki veterinerlere işini öğretmeye pek benzemiyor, şimdiden haberin olsun. ya da ekin ekmenin, çiçek aranjmanı yapıp instagram'da paylaşmakla pek alakası yok.
    - partnerin (eşin, sevgilin) de seninle aynı hayali paylaşıyor mu? partnerin yoksa ya da seninle gelmiyorsa, tek başına tüm işlerin altından kalkacağına mı inanıyorsun?
    - köye yerleşir, toprakla hayvanla falan uğraşmam, bu zamana kadar biriktirdiklerimi harcar, parası neyse veririz diyorsan, birikimin bayağı sağlam demektir. ki ayrıca, mal mısın, böyle bir birikimin varsa ne işin var, her ne kadar güzel yerler de olsa türkiye'nin bir parçası olan ege'de?
    - iki gün sonra, yapacak hiçbir şey bulamayıp, akşama kadar kitap okuyup pedal çevirmekten sıkılınca ne yapacağın konusunda bir fikrin var mı? kahveye gider misin, gidersen oradaki dayılarla muhabbet edip kağıt-tavla-okey oynayacak kadar beyaz yakalarını mavileştirmeye hazır mısın? hişt baksana, o dayıların seninle hiçbir ortak özelliği yok, ne sandalyeden yuvarlanır ne de game of thrones izlerler, ne konuşacaksın onlarla, ki onlar, sürekli küçümsediğin, eğitilmesinin şart olduğunu bar masalarında haykırdığın adamlar.
    - özellikle istanbul'da iş yaşamının uzunca bir süre parçası olduysan, hayattaki tek amacın önüne gelen insanları sikmek ve bunu yaptığın için kendini haklı görmek olmuştur büyük ihtimalle. bu hırsla, toprak ekince ne yapacaksın? senden fazla mahsul alan komşunun tarlasını kundaklayıp, fazla doğuran komşu keçilerin (komşu keçi ney lan) memelerini mi keseceksin?
    - kıyı köylerine yerleşip balıkçılık mı yapacaksın? ne anlarsın satılıp karın doyurulacak miktarda balık tutmaktan? tek başına bu kadar balık tutman çok zor, balıkçı teknesine ne olarak katılmayı düşünüyorsun, bembeyaz yakalarından dolayı seni direkt kaptan yapacaklarını mı zannediyorsun berke bey - şule hanım?
    - henüz keşfedilmediğini zannettiğin bir yerde salaş lokanta mı açacaksın? hiç kimse bilmiyor, ama 3-5 yıla patlayacak orası, değil mi, tüm türkiye'de sadece sen fark ettin oranın özelliklerini ve gelecekte patlayacağını. koskoca lokantayı 50 bine mal edip sonra keyfini mi süreceksin? peki, özellikle kıyı ege'de arsadan gelen paralardan dolayı pek çalışmayan köylülerin yerine doğudan gelen kavruk gençleri çalıştırmak zorunda kalınca ne diyeceksin? hani, tiksintiyle baktığın, otopark mafyası, pkk destekçisi, 15 çocuk yapıp sokağa salan, eğitilmesi şart olan gençler var ya, işte bunlar da onların kuzenleri.

    daha çok uzar bu. kendini farklı göstermek için etrafta dile getirilen boş hayallerden, hatta hayal değil palavralardan en çok tutan ikincisidir bu. sağda solda egeye yerleşme geyiği yapan 1000 adamı alın, o köylere yerleştirin, 1 yıl sonra 5 tanesi orada kalırsa ben de bu ülkenin insanı hakkında hiçbir şey bilmiyorum.

    o kadar yazdık, bir numarayı da söyleyeyim, senin benim hepimizin hayali tabi ki kafe açmak.
  • her sabah gözümü açmaz ankara bağlarına bakarak hayal ettiğim şey. 5 sene ege'de olup sonra bozkıra gelince insan özlüyormuş.
  • bundan tam 3 sene önce yaptığımdır.

    istanbul, ankara ve bursa tecrübelerinden sonra hiç bilmediğim, kimseyi tanımadığım, harita üzerinden "bura olur" diye seçtiğim şehre geldim. pişman değilim. yine olsa yine yaparım. kimse sizi sizden fazla düşünmez. aileniz bile.

    hayat geri dönüşü olmayan, sadece bir kez yürünen bir yol.
  • hali hazırda ege'de olduğum için beni etkilemeyen durum. hoş iç ege'de olduğumuzdan denizimiz yok ama bol yeşilliğimiz, zeytinyağlı yemeklerimiz, samimi ege teyzelerimiz, emmilerimiz var.

    -------------- reklamlar ----------------

    bizim köye de geçen yıllarda bir kadın geldi. şehir hayatından bunalmış. sanırım dünyadan sıkılıp gelinebilecek en güzel yerlerden biri bizim ilçe ve köyleri. çünkü türkiye'den tamamen kopuğuz.

    jeotermalle ısınıyoruz. konuştuğumuz dil türkçe'den farklı gibi. biraz japonca bile olabilir.

    bitki örtümüz şahane. kışları kış gibi kar, yağmur, bol soğukla geçiriyoruz. yazları ise en sıcak günlerde bile akşamlarıı hırkasız üşüyoruz. burada "esmiyor." , "nem var kuzum." gibi kavramlar yok. çünkü yazın da kışın da esiyor mis gibi.

    özellikle bizim köyün 4 tarafı dağlarla çevrili olduğundan şahane serin.

    gelen kadından bahsediyordum. sıkılmış. geldi yerleşti. ev kirası zaten aylık 100 lira mı ne. tavukları var. şalvarını giyip köylülerin peşine takılıyor. tarla tarla geziyor. çapa yapıyor.

    toprakla uğraştığına seviniyor. belli mutlu burada. dert yok tasa yok. parasız kalsa gider tarladan bir şeyler araklar en kötü ihtimalle. aç kalmaz. zaten aç bırakmazlar.

    -------------- reklamlar ----------------

    yani demem o ki burada ağlanacağınıza kalkın gidin. zor bir şey değil. illa ev almanıza gerek yok. biri size kiralar. şimdi oturduğunuz 2+1 minicik evlerden daha geniş evleri 100 liraya bulabilirsiniz.

    hiçbir şey yapamazsanız 3 tavuk alır köy yumurtası yersiniz. domates ekersiniz. ara sıra köylülerden keçi alır doya doya et yersiniz.
  • yaptığım ve bana iyi geldiğini düşündüğüm, eylem.
    ıstanbul'da doğdum, istanbul'da okudum, istanbul'da büyüdüm ve çalıştığım yerler büyük ölçüde istanbul'da oldu. ailem yine istanbulda. 2019 yılının sonlarında radikal bir karar alıp, ege'ye yerleştim. çünkü istanbul gün geçtikçe daha kötü bir yer haline geliyordu.

    önce insanları kutuplastirdilar. sonra kentsel dönüşüm ile komşu kavramı ortadan kalktı. sokak, mahalle kültürü yok oldu. bildiğiniz muhitte, tanımadığınız insanlarla bir arada yaşar oldunuz.

    trafikte stres, araba park etmede stres, kalabalık stres, otobüs, çalışılan yer, sokak, pazar her yer stresli ve tahammülsüz insanlarla doldu.

    kontrolsüz göçmenler, göçmenlerin yarattığı talep, kötü para/maliye politikası, plansız şehir ve sonunda kontrolden çıkacağını düşündüğüm fiyatlar ve insanlar. işte tam da bu sebeplerden 2019 yılında istanbuldan uzaklaşmam gerektiğini düşündüm. önümde amerikaya yerleşmek gibi seçenekler olsa da, ben turkiyede kalıp, daha az stresli ve sakin bir hayatı tercih ettim.

    ilk zamanlar zor olsa da ilk 6 aydan sonra bir şeyler yerine oturmaya başladı. geldiğim yer küçük bir bölge olması kaynaklı beni finansci olarak değil, marangoz olarak tanıyorlar. ve en önemlisi insanlarla iletişim kurmak, konuşmak, selam vermek daha kolay.

    yaşadığım yer, şehir merkezi diyebileceğimiz küçük ilçeye 10km uzaklıkta. burayı tercih etmemdeki sebep, etrafında ağaç, orman, dağ taş dışında pek bir şeyin olmaması. kısacası köyün bir kosesindeyim...

    yaban domuzlarıyla bile arkadaş oldum. geceleri geliyorlar, ellerimle domuz besliyorum. yeni yeni şeyler öğreniyorum. mesela domuzların egitilebildigini gözlemledim. bu konuya başka bir başlıkta değinirim...

    ege'de hayat istanbula göre daha ucuz. kiralar çok daha makul. ( en azından benim yaşadığım bolgede) kafası çalışan ve çalışkan insana iş var. girişimci ruhlu insana zaten illaki fırsat var. buradaki insanlardan gözlemlediğim yenilikçi değiller. yapılan ve tutan iş üzerine yoğunlaşmışlar. ve genel olarak çoğu yazın parayı kazanır, kışın da yerim kafasindalar. ve bu sebeplerle biraz tembelliğe alışmışlar.

    bugün yasadigim yerde emlakcilar dukkan kapatsa, dukkan kiraları ortalama %50 den fazla düşer. çünkü herkes kolay ve büyük paranın peşinde. iddia ediyorum bakkaldan çok emlakci vardır. hatta marangoz atölyesi bakarken evime yakın olsun diye, köyde dukkan bakayim dedim. toplam 5 dukkan vardı. 1 bakkal, 1 nalbur, 3 emlakci. tabi haliyle dükkanımi daha merkezi bir yerde tuttum. merkezi diyorum ama buranın en merkezi yeri, istanbulun en ıssız semtinden daha az nüfusa sahiptir.

    bulunduğum bölgede çiftçiler üretmeyi bırakmış, o güzel arazilerini iyi fiyatlara sattıklarını düşünüyorlar. geçen sene 200 bine sattığı yer için adam " çok iyi paraya sattım" diyorken, şimdi aynı yerin yanındaki arazisini 1 milyona satiyor. ve yine " çok iyi paraya sattım " düşüncesine sahip. bana kalırsa ne kadara satarsa satsin, hep kötü paraya satıyor.

    burada arabanizla geçerken 100 kg zeytin toplasanız bir allahını kulu gelip de " kardeşim hayırdır " demez. çünkü ellerindekinin değerini bilmiyorlar. elindekinin değerini bilen de zaten ürünlerini çok güzel paralara istanbula satıyor.

    market/pazar fiyatları istanbula göre daha ucuz. ıstanbulda 30 liraya aldığınız domatesi burada 15 liraya yersiniz. muhtemelen daha da iyisini yersiniz çünkü pazarda genelde köylüler satış yapıyor. ama tabi gidip migros gibi yerlerden alışveriş yaparsanız, çok da bir şey değişmez.

    burası istanbula göre daha sıcak bir yer olduğu için ısınma konusunda daha az para ödersiniz. kasım ayında denize girdiğinizi dusunurseniz, aralik ortasından mart ayının başına kadar bir kış yaşarsınız. tabi ona da kış demek çok doğru değil, zira kar yağmaz en fazla 1-2 kez dolu yağar. su ısıtma konusunda neredeyse tüm binalarda güneş paneli vardır. ve sıcak su için bir para odemezsiniz.

    belediye, vergi dairesi, tapu gibi yerlerde genelde fazla sıra beklemezsiniz. hatta coronadan önce size çay bile ismarliyorlardi.

    neredeyse denizi gördüğünüz her yerden, denize girip yuzebilirsiniz. su temizdir. ama illaki plaja/beache gidicem derseniz, oradaki fiyatlar da bodrum gibi olmasa da biraz yüksektir. tabi bu yükseklik algısı burda yaşayana göre yüksek. bir istanbullu kendi semtinde bile çok fahis fiyatlara alışık olduğu için burası tatil sezonunda normal gelir.

    yani üç aşağı beş yukarı buralarda hayat böyle. daha az kazanır, daha iyi yaşarım mantığıyla çıktığım bu yolda; ne marangoz olduğuma pişmanım ne de her şeyi bırakıp buraya geldiğime...

    -daha sonra ekleme yapacagim.
  • guzel fikir..
    gencecik insanlara emekli hayali kurduran bu kapitalist duzen... amaaaan bana ne be!
  • 1 hafta içinde karar vererek gerçekleştirmiş olduğum, her allahın günü 'oh iyi ki gelmişim' diyerek 1. yılını kutladığım hareket.

    sahane hareket, söylemiş oliim!
hesabın var mı? giriş yap