• yunanca hyle kelimesinin arapçası. heyula'nın biçimi yoktur. her biçimi alabilir. kelime anlamı madde olarak geçmekte, fakat islam felsefesinde madde'nin öncülüdür (kendisi değil, öncesi, habercisi, önceki hâli). dolayısı ile maddi bir kavram değildir. suret heyula'nın biçim kazanmış halidir. sami bey güzel açıklar bu durumu:

    "bir heyuladan zuhur eyler nice suret bana"
  • komunist manifesto'nun eski baskilarindaki ilk cumlede "hayalet" yerine kullanılan kelime:

    "avrupa'da bir heyula geziniyor, komunizm heyulası(..)"
  • korkunç görüntülere, hayâllere, devasa boyutlardaki nesnelere de "heyula gibi" denir.
  • xix. yy. feylesoflarından olan mahmut sadık'a göre de maddenin anası olan tözdür heyula.. belki bir zihin formudur, belki de değildir tabii, zihne bağlı.. misal bir kalem, bir pergel, bir de çikolatayı ele alalım efendim.. hepsinin bağlandığı ana trafonun şalterlerini kapatırsak ne olur? zihnin elektrikleri kesilir değil mi, off bir bakınız her yer zifiri karanlık olma mı: anılar, bilgiler, kişi adları, telefon numaraları, biyografik öğeler, otobiyografik eğeler birbirine girer hasıl-ı kelam..

    işte bu yüzden, deli heyula'ya yamuk yapmaya gelmez, maazallah madde-i kudasai..
  • aristo'nun felsefi literatüre kazandırdığı ve ilk madde anlamına gelen hyle kavramının arapçası olarak bu terim, islam felsefesinde önemli bir yer teşkil eder ve meşşailik geleneği için kritik bir önem arz eder. (bkz: kindi) (bkz: farabi) (bkz: ibn-i sina) (bkz: ibn-i rüşd)

    yürümek anlamındaki meşy kökünden türetilen meşşailik geleneğinin, antik yunanda aristo'nun öğrencilerine verilen isim olan ve çevresinde dolaşanlar anlamı taşıyan peripatetiklerin izinden gittiği söylenebilir. aslında bu yürürken öğrenme meselesi sadece keyfi bir olay değil, aristo'nun felsefi yaklaşımına da birebir uygundu, zira aristo varlığı (ousia) içerikten tümden soyutlanan bir mekânda, mecazi olarak ifade edersek gökte değil yerde, yani içeriğiyle beraber incelemeyi tercih etmişti. onun biyolojiden, politikaya, fizikten retoriğe kadar uzanan yazılarındaki bu gözlemci havayı hem felsefesinin çıkış noktası, hem de yaşayış biçimiyle beraberce ele almak onun yaklaşımını bir bütün olarak görebilmek adına faydalı olur. heyulâ kavramı ise ilk madde olduğu gibi, bu felsefi bütünün de hammaddesidir desek yanlış olmaz.

    bu anlamda heyulâ hem soyut, hem de somut bir tarafı barındırır.

    soyutlandığı nokta, onun herhangi bir maddeyi ifade etmemesinden kaynaklanır. örneğin, heyulâ, tales'tekine benzer bir şekilde her şeyin kökeninde bulunan bir madde olarak su değildir. daha ziyade tüm maddelerin maddeliğidir, diyebiliriz. yani, taş toprak, hava, su gibi spesifik bir madde değil de, tüm maddelerin var olabilmesinin koşulu olarak mevcuttur. bu soyut tarafıyla heyulâ, aristoteles yorumculuğu niteliğindeki meşşailiğin yanı sıra, platon yorumculuğu niteliğindeki işrakiye ekolünde de belli karşılıklar ve yakınlıklar bulur. örneğin ibn arabi için heykel, şihabuddin sühreverdi içinse berzah kavramları, ruhun ve onun aydınlığının dışında yer alarak somut, yani varlığı duyu düzeyinde algılanan ve belli bir büyüklüğe sahip, yani varlığından bir cisim (eski yunancadaki biçimiyle soma) olarak söz edebileceğimiz maddi şeyleri işaret etmek için kullanılır. heyulâyı bu anlam ufkuna yakın bir yerden itibaren tesis ettiğimizde onun metafizik bir karakter taşıdığını görürüz.

    diğer taraftan heyulâ oldukça somuttur. zira o bir cismin temel maddesi olarak bu temel fikrinden ötürü bizi metafizik bir derinliğe sevk ediyor olsa da, aslında cismin temel maddesi olan bu heyulâ da bir cisimdir. ilk madde de bir maddedir. peki ilk madde veya cismin temel maddesi heyulâ ise, gözümüze ilişen rastgele bir cisim ve herhangi bir madde heyulâ dışında başka neyi içerir?

    kendi başına heyulâ belirsiz (latin kökenli olarak ingilizce literatürdeki yaygın felsefi kullanımıyla indefinite) ve belirlenimsiz (indeterminate) bir karakterdedir. bu durum her ne kadar negatif ön-ekler ile belirtiliyor olsa da aslında cisimlerin faal, potansiyellere açık ve hatta biyolojik olandan daha farklı olarak canlı bir karakter taşımasını sağlar. bu faal karakteri sahibiyle de belirlenimsiz olan şey, belirlenebilir olma imkânına sahiptir. işte bir önceki paragrafta sorduğumuz ve bir cismin sahip olduğu o başka şey de, heyulâyı belirlenimli hâle getiren, ona biçim veren suret, yani formdur. (morphe)

    hilomorfizm olarak adlandırılan bu aristocu yaklaşıma göre, varlık (ousia) hyle ve morphe'yi beraberce barındırmak zorundadır.
  • bak şimdi nasıl isabet ettireceğim.
    (bkz: teşekkül)

    korkuyla ilişkili anlamı da aynı isabetten.

    dille şerh edilmiş formu da şu *
  • maddenin her sureti kabul ediş kabiliyeti.
  • felsefede bütün cisimlerin ilk maddesi olarak varsayılan madde.
  • aklıma kocaman dev gibi heybetli bir adam getiren kelime.
hesabın var mı? giriş yap