• fernando pessoa'nın aforizmalarını içeren kitabı.

    "anlaşılmayı her zaman reddettim. anlaşılmak kendini satmaktır. âşık olmak yalnızlıktan usanmaktır; bu yüzden bir korkaklıktır, kendimize ihanettir. geçmişim, olamadığım her şeydir. hep uyanmanın sınırındaymışım gibi hissediyorum. japon çay fincanlarımdan birisi kırıldığında, gerçek nedenin bir hizmetçinin özensiz ellerinin değil o porselenin kıvrımlarına yerleşen desenlerin kaygıları olduğunu düşünürüm."
  • zeplin kitap'ın derlediği ince kitap. bazı aforizmalar şahane ve pessoa'yı (benim gibi) tanımayan kişiler bile bu ince kitapla zatın içe kapanık, düşleri yücelten, toplum yerine bireyin önemini vurgulayan ve tanrı ile ilgili sıkıntıları olan karamsar biri olduğunu görüyor.
    günümüze de uyan birçok alıntıdan biri ile süsleyelim girdimizi: 'birkaç kişi mutluluğu bulabilsin diye birçokları acı çeker.'

    buralara uğrayanı varsa yayınevine samimi not: daha önce yine kendi yayınlarından okuduğum kafka'nın aforizmalarını içeren yalnızlık sahip olduğum tek şey adlı kitaptaki kusurlara benzer hatalara rastlayınca (yaptıkları işin hakkını yememe sınırları içinde) belirtmek isterim ki birazcık daha özen gösterilmesi gerekir. nitekim aynı aforizmayı iki sayfa sonra bir daha görebiliyorsunuz.
  • nihilizm, buhran, içe kapanıklık gibi etkilerde yazılmış aforizmalar içeren fernando pessoa eseri.
    ilk birkaç aforizmasına göz attıktan sonra bir hevesle okumaya karar verip satın aldım bu kitabı.
    başlarda etkileyici geldi ancak bir yerden sonra, aynı temanın ve aynı sığlığın tekrar etmesi, ailesiyle problemler yaşayan ve sevdiği çocuğa kavuşamayan on dört yaşındaki bir kız çocuğunun twitter hesabını okuyormuşum hissiyatına kapılmama sebep oldu.
    siz siz olun hiçbir kitabın ismine aldanmayın.
  • “anlaşılmayı her zaman reddettim. anlaşılmak kendini satmaktır.” (s.11)

    “insanları sevmeyiz. sevdiğimiz; birisi hakkında oluşturduğumuz fikirdir. uydurduğumuz bir kavramı – aslında kendimizi – severiz.” (s.11)

    “aşık olmak, yalnızlıktan usanmaktır; bu yüzden bir korkaklıktır, kendimize ihanettir.” (s.12)

    “hayata ve diğer insanlara tahammül edemem. gerçekle yüz yüze gelemem. güneş bile umudumu kırar ve moralimi bozar. sadece geceleyin, tümüyle yalnızken, içime kapanmışken, unutulmuş ve kaybolmuşken, gerçek ve yararlı hiçbir şeyle bağlantım kalmamışsa, ancak o zaman kendimi bulur ve huzurlu hissederim.” (s.12)

    “en çok acıtan hisler, en çok yakan duygular, en saçma olanlardır. imkansız şeylerin arzusunu duymak kesinlikle imkansız oldukları içindir; geçmişe olmayan şeyler için duyulan özlem; olmuş olabilecekler için duyulan arzu; başka birisi olmadığın için duyulan pişmanlık; dünyanın varoluşundan duyulan tatminsizlik. bütün bu ruhun bilincinin ara tonları, bizi, kendiliğimizin sonsuz bir gün batımında acı dolu bir manzaranın içinde yaratır.” (s.13)

    “geçmişim, olamadığım her şeydir.” (s.14)

    “erkenden kalktım ve var olmaya hazırlanmak için çok zaman harcadım.” (s.14)

    “hep uyanmanın sınırındaymışım gibi hissediyorum.” (s.14)

    “kaçtığım bütün kavgaların yaralarını taşıyorum.” (s.14)

    “başımıza gelen şeylerin değeri, sürece uzunluklarıyla değil yoğunluklarıyla ilgilidir. bu yüzden unutulmaz anlar, açıklanamayan şeyler ve bizim için eşsiz insanlar vardır.” (s.15)

    “hayal etmekten başka bir şey yapmadım. bu, tek başına, hayatımın anlamı oldu. tek gerçek ilgim, içsel hayatıma olmuştur.” (s.15)

    “her zaman alaycı bir hayalperest olmuşumdur, kendime verdiğim sözün aksine.
    tamamen dışlanmış birisi gibi, geçici bir gözlemci olduğumu düşünerek her zaman gündüz düşlerimin hezimete uğradığını izlerken eğlenmişimdir. inandığım şeye aklım yatmadı hiçbir zaman. ellerimi kumla doldurdum, altın olduğunu söyledim ve avuçlarımı açarak akmalarına izin verdim. kelimeler tek gerçeğimdi. doğru kelimeler söylendiğinde her şey tamamdı; kalan her zaman olduğu gibi; kumdu.” (s.16)

    “çok hayal kurdum. artık hayal kurmaktan yoruldum ama hayal etmekten yorulmadım. kimse hayal etmekten yorulmaz çünkü hayal etmek unutmaktır ve unutmak üzerimizde ağırlık yaratmaz, uyanık kaldığımız rüyasız bir uykudur. hayallerimde her şeye ulaştım. uyandığım zamanlar da oldu ama ne önemi var?” (s.20)

    “geçmişte hissettiğimizi bugün hatırlama yalnızca geçmişin kayıp hayatını yaşayan cesetler olduğumuzdandır.” (s.20)

    “bütün yaptığım hayal kurmak. varoluşumun anlamı sadece bu olmuştur. kendimle ilgili önemsediğim tek şey içsel yaşantımdır. iç dünyama pencereyi açıp seyrederken kendimi kaybettiğimde en büyük üzüntülerim yok oldu. asla bir hayalperestten başka bir şey olmaya çalışmadım. gidip hayatımı yaşamamı söyleyen insanları asla önemsemedim. daima benden uzak olan şeylere ve olamadıklarıma ait oldum. benim olmayan her şey daima şiirsel göründü. hep sevdiğim tek şey saf hiçlikti.” (s.24)

    “henüz yazılmamış bir romanda havada süzülen bir karakterim ve içime hayatı üflemeyi tam olarak becerememiş birilerinin hayalinde var olmadan önce yok oldum.” (s.26)

    “kutsanmış olanlar hayatlarını hiç kimseye emanet etmeyenlerdir.” (s.28)

    “birbirimize görmeden bakıyoruz. birbirimizi dinliyor ve sadece içimizde kendimizi dışa vuran bir ses duyuyoruz. diğerlerinin sözleri bizim işitme duyumuzun hataları, kavrama gücümüzün enkazlarıdır. diğer insanların sözleri üzerine bizim anlamlandırmalarımıza nasıl güvenip inanabiliyoruz.” (s.30)

    “düşüncelerin gözyaşları için değil, ama gözyaşlarının düşünce için çok derin olduğunu sık sık düşünürüm.” (s.38)

    “tanrı ekonomik bir kavramdır. gölgesinde bütün dinlerin din adamları kendi metafizik bürokrasilerini oluşturur.” (s.38)

    “yazmak kendime yaptığım resmi bir ziyaret gibidir.” (s.43)

    “düşünmeyen insan mutludur.” (s.43)

    “bir hata ve sapma olduğumun, asla yaşamamış olduğumun, akıl ve fikir ile zaman doldurmak üzere var olduğumun farkına vardım.” (s.44)

    “çalışma masama hayata karşı bir sipermişcesine yaklaşırım.” (s.50)

    “sanat yalnızlıktır.” (s.51)

    “yalnızlık beni kederlendiriyor, topluluk beni bunaltıyor.” (s.51)

    “bazı duygular zihni bir sis gibi kaplayan uykulardır, düşünmemize engel olan...” (s.53)

    “hayalperestin eylem adamından üstünlüğü hayal etmenin yaşamaktan çok daha pratik olması ve hayalperestin hayattan daha çok ve çeşitli zevkler çıkarabiliyor olmasıdır. daha iyi ve daha doğrudan sözcüklerle; asıl eylem adamı hayalperesttir.” (s.53)

    “vatanım portekizcedir.” (s.56)

    “sanat, hissettiğimizi başkalarına da hissettirmeyi içerir.” (s.56)

    “koku almak ilginç bir görme yeteneğidir. bilinçaltının âni bir taslağı aracılığıyla duygusal manzaralar çağrıştırır.” (s.57)

    “hayat, birilerinin dolaştığı bir ipliktir.” (s.58)

    “hep içeride yaşadım. hayata hiç dokunmadım. ne zaman bir eylemin izini sürmeye başlasam, onu düşlerimde tamamladım, kahramanca. gerçek bir kılıç, bir kılıç hayalinden daha ağırdır. büyük ordulara kumandanlık yaptım, büyük savaşlar kazandım, koca mağlubiyetlerin tadını çıkardım- tamamı zihnimdeydi.” (s.61)

    “sarayın arka tarafındaki geniş ve loş koridorda sıka nişanlımla gezindim. asla gerçek bir nişanlım olmadı. sevmeyi asla öğrenemedim. sadece sevmeyi hayal etmeyi öğrendim.” (s.61)

    “din insan soyunun duygusal gereksinimidir. akılcı bu gereksinimi duymayabilir ama başkalarının duyabileceğini kabul etmek zorundadır.” (s.68)
    hiçbir şey istememenin mutluluğu
    fernando pessoa
  • doğayla bütünleşildiği vakitlerde en güzel deneyimlenen.
  • asgari şartlar dışında (kötü yaşam standardından, fakirlikten bahsetmiyorum) yani şöyle:

    - faturalara ve karnımı doyurmaya yetecek asgari miktarda bi para
    - idare edecek bi pc
    - işimi görecek bi telefon
    - kışın üşümeyeceğim bi ev

    şunlar dışında hiçbir şeye ihtiyacım yok hayatta. bazen varmış gibi yapıyorum ama o kadar ihtiyacım yok ki. insanlar (onları suçlamıyorum) arabalardan, evlerden, kıyafetlerden, yemeklerden bahsediyor bazen kıramıyorum ben de "aaa ne güzel olur, aaa tabi canım ben de isterim... aaa tabi tabi büyük ihtiyaç şu zamanda" falan diyorum. (ne yapayım yabani de değilim insanları sevmesem de sevdiğim insanlar var -ikisi ayrı şeyler elbette-) ama hiçbir şey istemiyorum, hiçbir şeyi de beklemiyorum. hayattan beklediğim şeyler/istediğim şeyler nesnelerin içinde değil.

    bu beni çok huzurlu kılıyor, rahat hissettiriyor. sakin olmak, nesnelere-insanlara-işlere karşı bir hırs duymamak, "bunu kesinlikle almalıyım" "bu işe kesinlikle sahip olmalıyım" demiyorum. elbette özgürlük geyiği yapmayacağım özgürlük falan hikaye ama insanı rahat hissettiren bir şey işte. olsa hayır demeyeceğim ama olması için çırpınmayacağım şeyler işte her neyse, çok büyük bi konfora sahibim bunu bilerek yaşamam gerek hepsi bu.

    "böyle başladı ve sürdüydü önümdeki katışıksız
    yokuş: sandım ve inandırdım belki,
    gönlümü ve aklımı dağlamamış hiçbir işarete
    oysa inanmadım. hazırdım her an
    kurduğum çadırı söküp yolcu çıkmaya,
    kaldım burada: iğne ve ağ, ipek ve masal,
    sis ve köpük arası yazdım öykümü defterden
    deftere: aradım bulamadım altın anlamı,
    ama farkettim altındaki anlamı -- uyanıp
    kan içinde bir gece, sivrilttim öteki ucu
    iyice:

    biraz daha arınmış ışık gerek bana,
    biraz daha koyu bir mürekkep,
    biraz daha felç sağ elim ve parmakları için,
    biraz daha zaman ve bu zamandan geçmek:
    birkaç soluk boyu belki, belki birkaç çağ için
    biraz daha cüret
    ve korku,
    tılsım ve trajedi gerek."
  • "kendi kendimeyken, hiç kimsenin söylemediği sözlere her türden zekice yorumu yapabilir, yerinde cevapları düşünebilirim ve onunla nüktedan bir sosyallik yaşayabilirim. ama bütün bunlar canlı kanlı bir bedenle karşılaştığımda yok olur: aklımı kaybederim, daha fazla konuşamam ve yarım saatten sonra yorgun hissederim. insanlarla konuşmak uykumu getirir. sadece ruhanî ve hayalî arkadaşlarım, sadece hayallerimdeki konuşmalar gerçektir ve somut olarak vardır."

    (bkz: fernando pessoa)

    böyle içe kapanık, asosyal bir insanken(reelde), şimdi öğrencilerime, altı saat boyunca ders anlatır hale geldim. hem de birkaç gün içinde uyum sağladım bu duruma. insan gerçekten ilginç bir varlık, sıkışınca içindeki bütün yapabilirlikleri ortaya çıkıyor. belki de en güzel özelliğimiz, hangi durum ve koşul içindeysek, ona uyum sağlamamız. yeter ki o işi yapma istediğimiz ve içsel motivasyonumuz olsun..
hesabın var mı? giriş yap