• 'bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen hiç ol. menzilin yokluk olsun. insanın çömlekten farkı olmamalı, nasıl ki çömleği ayakta tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil hiç' lik bilincidir.'

    hz. mevlâna
  • ulaşılabilecek son yerdir, son mertebedir.
  • anlatılana göre osmanlı mısır'a bir vali atıyor ve vali görev yapacağı bölgeye geldiğinde oranın eşrafı en güzel kıyafetlerini giymiş şekilde valiyi karşılamak için yola diziliyorlar. vali atının üstünde eşrafı salamlayarak kalabalığın yanından ilerliyor derken ileride yolun ortasında yere oturmuş üstü başı pek düzgün olmayan uzun ve dağınık sakallara sahip bir adam görüyor. bu görüntü sinirini bozuyor haliyle vali beyimizin, sürüyor atını bu adamın üstüne ve tam yanında duruyor.

    -sen kimsin be adam hangi cüretle benim önümde böyle saygısızca durabiliyorsun ?
    +ben mi ? ben bir hiçim efendim. siz kimsiniz ?
    -ben osmanlı'nın atadığı mısır valisiyim.
    +peki valilikten sonra hangi makama yükseleceksin ?
    -beylerbeyi olurum.
    +peki ya sonra ?
    -kısmetse vezir olurum.
    +sonra ?
    -belki sadrazam.
    +ya sonra ?
    -sonra mı ? hiiiç.

    bunun üzerine bizim yerdeki adam valiye bakar ve der ki: "senin benim makamıma gelebilmen için daha çok yol alman lazım. o yüzden ben kalkıp sana saygı göstermem."

    hiçliğin ulaşılacak son mertebe olduğuna dair yukarıda değinildiğini görünce ben de bu hikayeyi anlatayım istedim. sonuç olarak hiçlik "bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir." diyebilmektir veya bilginin sonsuz ama kendi bilgisinin sınırlı olduğu bilincine sahip olup mütevazılığı elden bırakmamaktır.

    en ufak bir karşıt görüşe tutarlı tutarsız ağzına geleni söyleyerek saldıranın veya bilip bilmeden her konuda ahkam kesenin harcı değildir hiç olabilmek. okuyup özümsemeden, başkasının çizdiği yolda sorgulamadan bağnazca tapınan kişi bir hiç bile olamaz.
  • varlığın içinde bulunan incecik kırmızı çizgidir.
  • astor piazzola'nın oblivion adlı eserini dinlediğinizde, sizi sarıp sarmalar bu hissiyat.

    [https://www.youtube.com/watch?v=0blvlfzvf6m https://www.youtube.com/watch?v=0blvlfzvf6m]
  • bize yakışan aynı zamanda sahip olduğumuz yegane hede.

    belli bir rengi cismi ismi yok, tarifi de pek mümkün değil. kimisine göre yapacak bir işi yokken dalıp gittiği yer kimisine göre hayatın varoluşun anlamı kimisine göre kaçış noktası kimine ise herşey.

    bana herşey olan tek şey kendileri de. konuyu okuyup denk gelince hissettim, tıpkı mevlana'nın da dediği gibi, beni ben yapan içimde olan şey hiçliğin ta kendisi. çömlek çamurun veya harcın nasıl birbirine yapıştığı ile değil içindeki boşluğu ile varolur. ben de biz de öyleyiz.

    çoğu sefer düşündüğüm bu kavramda okuyup bana ışık tutabilecek, o çömleği çatlatmadan içindeki boşluğa şekil verebilecek nietzsche'ci arkadaşların varolduğu aşikar. mesaj kutumu tavsiye edecekleri yayınlar ile yeşillendirmeleri dileğiyle.
  • budizm de derinlemesine işlenen konudur. özellikle theravada kanonunda hiçlik buddha'nın " boşluk uzaydır, uzay ise boşluk " önermesi ile üzerine kafa yorulur.

    boşluk uzaydır, uzay ise boşluk. " space is emptiness, emptiness is space "

    yarısına kadar dolu bardak dolu mu yoksa boş mu sorgusundan tutun da hacim sadece hissedilen kadar mı sorunsalına kadar oldukça derin bir konudur başlangıçta basit, çalakalem bir önerme gibi gelse de.

    yani hiçlik olmasa idi, boşluğu algılayamazdık. boşluk olmasa idi yaşayamazdık. bedensel algımız bile boşluktan ibarettir. kendi derimizin yüzeyini ve nöronlarımızın ulaştığı boşluğu algılarız. yine de bu boşluk içerisinde kimyasal tepkimeler vuku bulmaktadır. yaşanılan hem boştur, hem boşlukta yaşanmaktadır hem de yaşandığından kelli, hiç değildir, yok değildir. yaşanmaktadır.

    boşluk uzaydır, uzay ise boşluk.

    sessizlik, stabilite boştur, tükenmişliktir. bu hiç içerisinde var olunur. bu " hiç " içerisinde var "olunur". hiçlik içerisinde var olunur. olaylar hiçlik içerisinde vuku bulur. boşluk, ya da hiçlik kontrastı olmasaydı hiçbir şey yükselip alçalmaz, hiçbir koşul vuku bulmaz tamamıyla tükenmişlik hakim olurdu doğaya.

    yin - yang ı düşünün. ortasından geçen eğri siyah ve beyazı ayırır. belki de sadece boşluğu ikiye bölen bir dikkat dağıtıcı unsurdur o eğri, fakat bölmesiyle birlikte iki kontrastı fark etmeden durmaz zihniniz, bir taraf beyazdır, bir taraf siyah. bir taraf boştur , bir taraf dolu. bir taraf algı süzgecinize göre iyidir, bir taraf kötü. ve kötü ve iyi iç-içe var olur; ikisi birbirinin nedenselliğidir.

    hiçlik üzerine yapılacak meditasyonun türlü yararı vardır. zihin dinlenir ve algı genişler.

    (bkz: sunyata)
  • hiç oldugumuz çok aşikar oldugu halde, ironik olan kısmı bunu kabullenmiyor oluşumuz. insan olmanın özünde bunun oldugunu düşünüyorum. aslında insan olmaktan çok yaşama dürtümüz de diyebiliriz. kendimden örnek verecek olursam; agır depresif zamanlarımı hiçe en yakın olarak geçirdiğimi düşünüyorum. iletişim yok, yeme içme arzusu yok, duygular yok vs. sadece ölmek istiyorsun ama ölemediğin için de hiç olmuş olmuyorsun. sadece hiçe yakınsamış oluyorsun kendini. evet, intihar etmek tam olarak hiçlik diyebilirz. varoluş sancısının ilacı diyenler de vardır ama ben öyle düşünmüyorum. bir insanın hayatını devam ettirme arzusu, istese de istemese de topluma aidiyet hissiyatı; kendiliğinden dediğimiz olayı inkar ediyor çünkü.
  • motoru yakandır.

    bir süredir kapı pece arkasından belirip pis, sinsi bir ifadeyle "naber" deyip kayboluyor. istiyor ki peşinden gideyim. öyle bir ifadesi var ki peşinden gideceğimden de son derece emin. tuhaf olan durum ise her şeyin farkında olan benin de bile bile onun peşinden gidecek olması. nasıl bir zirtapozsa bu hiçlik fena halde zevk verdiği de bir gerçek.

    bakalım neler olacak..
hesabın var mı? giriş yap