• vay arkadaş millet amma romantik ya.

    pastel renkler mi aklına gelen dersin, film aklına gelen mi dersin, buddha mı diyen dersin her şey var. anadolu köylüsüne hürmet edip elini öpmek gibi..

    hindistan'ın özü pisliktir arkadaşlar.

    gemi personelimiz hintli.
    daha geçen gün umumi tuvaletin fayanslarını tuvalet fırçası ile temizlerken yakaladığım gemicimize hijyen anlatmaya çalıştım. bembeyaz dişlerini gösterir halde gülerek ve boynunu sağ tarafa kırarak "ok sir" dedi.

    o gülüş ne biliyor musunuz. hindistan'ı bok götürüyor, sen hayırdır dayı gülüşü bu.
    2 ay önce de bir personeli dizanteriden acil olarak indirdik gemiden.

    (bkz: dizanteri)
    teknolojik bir fasilitenin orta yerinde dizanteri kapacak kadar tabiri caizse bokuyla oynayan bir toplumdan bahsediyoruz. kendi imkanlarıyla dizanteri olabiliyor.

    evet ya baharatlar. hı hı. tabi.. budizm, tütsü, pi'nin yaşamı, 3 idiots falan, pastel renkler, ganj nehri evet.. böyle devam. allah o gerçeği yaşattırmasın size.

    tanım: (bkz: gaita)
  • ben hindistanda yaşıyorum. yukarıda yazılanları okudum yok tuvalet terliği, yok dünyanın anüsü, pisliği cart curt. hindistan kesinlikle öyle bir yer değil arkadaşlar. daha kötüsü. sadece pislik değil, insanları da çok yozlaşmış durumda. rüşvet, adam kayırma, tecavüz, hırsızlık, zengin-fakir arasındaki uçurumun devasa boyutta olması ve bunun kimsenin umursamaması gibi aklınıza gelebilecek bütün pisliklerden daha pis bir yer. büyük şehirlerde olan hava kirliliğine girmiyorum bile.
  • iş gereği ne yazık ki sürekli gittiğim yer ve 2 tane küçük şehrinde ofisimiz var dolayısıyla hikaye çok ama beni en çok vuranı anlatayım.

    kaldığım otelin önünde bekleyen 2 kadın var sürekli oradalar kucaklarında bebekleri ile çıplak ayakları ile. bir gün 50 mt ilerideki alışveriş merkezine giderken karşıma çıkıp yiyecek istediler gittiüim yerden bişiler alıp dönüşte verdim. neyse artık dönüş vakti geldi oradan son birşey daha alıcam işte bunlar yine karşıma çıkıp yiyecek istediler. dedim şu an acelem var size para vereyim alın siz, yok dedi olmaz yemek ver. dedim al işte para istediğini al. gelen cevap ile boyut değiştirip nerede olduğumu unuttum;

    bizim sınıftan olanları hiçbir dükkana almiyorlar.

    yani abd de hatta türkiye de zor şartlarda doğabilirsiniz ama her zaman hayatınızı düzene koyma fırsatı vardır. burada ise sıfır koca bir sıfır
  • aşırı steril sokak yemekleri
  • adamlar sokağın ortasına sıçıyor ama utangaç insanlar yazan var.
  • hindistan'da geçirdiğim 4 günde dikkatimi çeken konular şunlar;

    taj mahal: hindistan'a sadece bu harikulade yapıyı görmek için gidebilirsiniz. bir erkeğin eşi için yapabileceği en üst nokta budur, net. çıtayı çok yükseltmiş zamanında. sadece taj mahal'i görmek için bile hindistan'a gidilebilir.

    agra fort: taj mahal'e oldukça yakın saray. dışarıdan güzel görünüyor ama içini dolaşmaya vaktimiz kalmadı.

    koku: new delhi indira gandhi havaalanına indiğiniz anda maruz kaldığınız koku ilk başlarda nefes almanıza engel oluyor ama neyse ki sonrasında alışıyorsunuz nefes almamaya. orada geçen 4 günde ciğerlerimi geliştirdim ve suyun altında daha fazla nefesimi tutabilme yetisi kazandım.
    havaalanı şehrin oldukça dışında olmasına rağmen koku oralarda dahi var. havası çok çok nemli olmasından kaynaklı olsa gerek, koku resmen her şeye ve her yere sinmiş. bu kadar çok kokmasının sebebi de insanların yolları ve kaldırımları wc olarak kullanması. nereye baksanız yol kenarında tuvaletini yapan insanları görüyorsunuz. son gün yadırgamayı bırakmıştık. hatta taj mahal'den new delhi'ye dönerken tesis sıkıntısı sebebiyle biz de ortama ayak uydurup otoban kenarını sulamıştık.
    ağır kokunun bir diğer sebebi de hintlilerin devamlı baharatlı yemesi ve sıcak hava sebebiyle de terleyip bu baharatın terle atılması ve de ter kokusuyla birleşen baharat kokusunun burun direklerini sızlatacak kadar keskin olması.

    din: hindistan'da en çok ne karışık diye sorsalar din kavramı derim. hindistan halkı en çok hinduizm, islam, budizm ve hristiyanlık dinlerine mensup. ama bunun dışında ziyaret ettiğimiz fabrikalarda bir tabloya, bir kılıca, yanan ateşe tapan freelancer takılan insanlar da gördük. budist tapınağı görünce girelim bir görelim dedik ama üzerimizdeki bütün deri eşyalardan kurtulmamız gerektiğini söylediler ve tapınağın girişindeki suya çıplak ayaklarımızla basmamız istendi. mantar kaynağı suya basmak yerine tapınağı dışarıdan izlemeyi tercih etmiştik. tapınak gerçekten de dışarıdan çok sıradışıydı. dışarıdan bol bol fotoğraf çektik ama biz fotoğraf çekmeye dalmışken etrafımızı çeviren 20 kadar tek tip kıyafet giymiş budist arkadaşımız çok da hoşgörülü değildi. fotoğraf makinelerimizin vücudumuzun birer parçası olmasına gerek kalmadan ortamı terk ettik.

    ganj nehri: ganj nehrine giderken yanımızdan, kasasında büyükçe metal bir kutu taşıyan bir kamyonet geçti. sonrasında nehre vardık ve panayır yeri gibi bir yerle karşılaştık. bir inek ve çırılçıplak soyunmuş bir amca beraber yıkanıyorlar. inançlarına göre de ganj nehrinde yıkanınca günahlarından arınıyorlarmış. biraz ileride duman dumana giden bir yer vardı. merak ettik gidip baktık, meğer az önce yanımızdan geçen metal kutuda ceset varmış ve cesedi yakıyorlarmış. biz de her meraklı türk gibi oturduk izledik. en son gördüğüm cesedin eli koptu aşağı düştü ve bir köpek aldı götürdü. ondan sonrası bende flu.
    nehir resmen kahverengi akıyor. daha doğrusu çok kirli suyu. nehre girip hastalık kapmamak imkansız sanırım. en son nehrin kenarından ayrılırken bizi gezdiren şoförümüz, "ben de bi girip çıkayım abiler" bakışı attı, "tamam bekliyoruz" demeye kalmadan attı kendini suya. adamlar meğersem antrenmanlıymış. arabada yedek kıyafet havlu falan taşıyormuş.

    kadınlar: 4 gün boyunca bir tane bile güzel kadın görmedim. geleneksel kıyafetleri olsa gerek bütün kadınların göbekleri açıkta. herhalde doğum yaptıkları ve bebek taşıdıkları karınlarını göstermeyi uygun buluyorlar.

    yiyecek: a'dan z'ye her şey baharatlı. ilk gece bizi götürdükleri mekanda mönüye baktığımızda ekmek dahil her şeyde baharat olduğunu gördük. her şeye o kadar çok acı katıyorlar ki, ayıp olmasın diye birer kaşık/çatal aldığım yiyecekleri bile ateş yutmuş gibi yedim. çorba, pilav, yemek hiç farketmez; her şeyleri aşırı baharatlı. basur sıkıntısı olan hindistan'da aç kalır. haklarını yemeyeyim, pasta ve tatlıları mükemmeldi. zaten onlarla hayatta kaldım diyebilirim.

    trafik: trafik kuralı diye bir olay yok. kamyon, otobüs gibi büyük araçların arkasında "gündüzleri korna çal, geceleri selektör yap" yazıyor. toplu taşıma araçları ve yük taşıyan araçlar seyyar lunapark gibi. üzerinde ne renk istersen var. tek gidiş tek geliş yollarda farklı bir durum var. mesela bir araba sağlamaya çıktı (hindistan'da trafik soldan akıyor) karşı istikametten gelen bir minibüs ya da otobüs/kamyon da sağlamaya çıktı, araba kaçacak yer bulmak zorunda. yazılı olmayan kural şu; karşıdan gelen araç senden büyükse yol vermek zorundasın. yol boyunca birkaç yerde otobüs-kamyon ya da kamyon-kamyon kafa kafaya girmiş kazalar gördük. hangimiz daha büyük diye karar veremedikleri için kimse kenara kaçmamış; sonuç da kaza olmuş.
  • 1.5 milyar insan bu pisliğin içinde nasıl ölmüyor hayret ediyorum.

    goa, pastel, arınma, yoga diyenler hindistanı kolay yoldan deneyimlemek istiyorsa ağızlarına sıçabilirim. aynı şey hahahsaj :)
  • pislik, yoksulluk, yoksunluk, tüm ülkeyi kaplayan bok kokusu, çiş kokusu, esrar kokusu, çürüyen et kokusu, hayvan kokusu, sokaklarda parasızlıktan yakılmayıp hayvanların yediği insan ölüleri, sokağa işeyip sıçanlar, pis pis sırıtan sarı dişli kapkara adamlar, mahsun bakışlı bahtı kara kendi kara kadınlar, yükselen hint milliyetçiliği, ülkeden siktir olup gitmek isteyen milyonlarca genç, en zengininden en fakirine herkesin skik kast sistemini savunması, skik hindu kast sistemi, skik hindu felsefesine para kaptıran avanak batılılar, skik hindu felsefesi aşkıyla yanıp tutuşan müptezel batılı gençler, her yerinden cehalet ve fukaralık fışkıran, yakın gelecekte düzelmesi mümkün olmayan y@rrağı yemiş bir memleket.

    dünya barışı için hasbihal eden otantik hindu gurular;
    https://encrypted-tbn0.gstatic.com/…p3f2zbvvcc4mkhn

    edit: hindistan'ı terkedip yurtdışına göçen hint gençleri kendi işlerini kurup çok başarılı olabiliyor. demek ki sorun hintlilerde değil hindistandaki sikko ötesi sistemde.
  • öncelikle (bkz: doğu kültürü) yani gösteriş budalalığı, her şeyin abartısı, keskin sosyal sınıflar, zalım bakışlı adamlar.

    ikinci olarak (bkz: açlık). hayır oradaki insanların açlığından bahsetmiyorum. yiyecek doğru düzgün bir şey bulamamanızdan mütevellit kendi yaşadığınız açlık. kaldığınız lüks beş yıldızlı otelin büfesinde bile yiyecek bulamayıp meyvelere abanmak, akabinde motoru bozmak da cabası.

    son olarak (bkz: bok kokusu). nüfusunun çok önemli bir kısmının tuvalete erişimi olmayan hindistan'da sokak ortasına, çalılıklara, derelere, deniz kenarlarına, velhasıl aklınıza gelebilecek her yere sıçmak gayet normal karşılanan bir davranıştır. dolayısıyla sıcak günlerde ya da yağmurlu günlerde burnunuza çalınan kesif ve baharatlı bok kokusu hafızanızda en çok yer eden şeylerden birisi olur.
  • dini ritüel olarak cesetlerin sahile bırakılması gibi bir durum söz konusu olan ülke. sahile bir bakıyorsunuz her yerde insan cesedi. cesetleri hayvanlar falan yiyor. denizde sürüklenen ölü bedenler şişmiş karşı sahile vuruyor. her yerden insan kolu bacağı fırlıyor ama kimsenin umrunda değil.

    düşünün hindistan'a gitseniz biri sizi soysa ve öldürüp bu sahile cesedinizi atsa asla dikkat çekmezsiniz. işte o yüzden buraya giden insanların aklını muhtemelen deli silkmiş.
hesabın var mı? giriş yap