• ses hızının 5 ve çok daha üzeri hızlarda akış oluşturmakta mahir olan tünellerdir. özellikle atmosfere giriş yapacak olan sistemlerde kullanılan malzemelerin testleri başta olmak üzere birçok hipersonik sistemde aerodinamik veritabanı çıkarılması süreçleri de dahil olmak üzere çok ciddi testlerin yapılmasına imkan tanırlar.

    gel gelelim son derece pahalı sistemlerdir. küçük çaplı bir tünelin maliyeti bile 10 milyon dolardan başlar ve üst limit olarak ihtiyaçlara göre şekillenmekle beraber 300 milyon dolar seviyesinde maliyetlere bile rahatlıkla çıkılabilir. son derece yüksek miktarda güce ihtiyaç duyduklarından dolayı, hem pahalıdırlar hem de interdisipliner düşünme yeteneğine sahip iş gücü gerektirirler.

    düğmesine basılmasından, hizmet verir hale gelene kadar geçen süreçte bir hipersonik rüzgar tünelinde,

    1) makina mühendisliği
    2) elektrik mühendisliği
    3) plazma fiziği
    4) havacılık ve uzay mühendisliği
    5) kimya mühendisliği
    6) metalurji malzeme mühendisliği

    profesyonellerinin uyum içerisinde çalışması bir mecburiyettir. tabii bunlara ek olarak inşaat sürecindeki inşaat mühendisleriyle temel işi koordinasyon olan proje mühendislerini de garnitür olarak ekleyebilirsiniz. bu uzun peşrevden sonra gelelim olayın benim için en zevkli yanına, teorisine!

    klasik hikayeyi biliyorsunuzdur. dünyamızı çevreleyen atmosfer ona çarpan gök taşlarını sürtünme sayesinde parçalayarak bizlere güvenli bir ortam sağlamaktadır...

    işte bu güvenli ortam uydu fırlatma araçlarından tutun da, iss'den dünya'ya astronot taşıyan sistemlere kadar birçok alandaki mühendislik uygulamalarında yüksek sıcaklıkların sıradanlaşmasına ortam hazırlayarak bu tarz sistemler için oldukça güvensiz bir ortam hazırlamaktadır.

    o zaman şu soruyu sormak lazım. insanları içine bindirip ne olacağını görmek yerine, içinde insan yokken bir test yapalım ve neler olduğunu görelim. bunun içinse bize bir rüzgar tüneli gerekir. sistemi tünelde sabitleriz ve üzerine hava göndeririz. üstündeki sıcaklık, basınç vs. bütün gerekli verileri topladıktan sonra durumu değerlendiririz.

    geçmişte atatürk'ün emriyle kurulmuş ankara rüzgar tüneli bu amaçla kullanılan sistemlerden biridir. bugünse, odtü havacılık ve uzay mühendisliğinin yanı başında bulunan rüzgem'de bir rüzgar tüneli bulunmaktadır.

    tabii bu tünellerin hiçbiri hipersonik değildir. bu yüzden öldürücü maliyetlerle kurulmadılar. şimdi rüzgar tünelinin hangi ihtiyaca cevap verdiğini anladığımıza göre hipersonik olanlarının yapısına değinmeye geçebiliriz.

    bir tünel içinde hava akışı sağlamak istiyoruz ama bu havanın hızının saniyede 6-7 kilometrelik hızlara çıkmasını istiyoruz. kuşkusuz bunu pervanelerle yapamayız. bu noktada aerotermodinamik bilgisine ihtiyacımız oluyor. bu kadar yüksek hızlara çıkmak için gereken durma noktasındaki enerjiyi hesaplamanız gerekiyor. ama öz ısı oranının sabit alındığı izentropik bağıntıları kullanamazsınız çünkü durma entalpisi sadece sıcaklığın değil aynı zamanda basıncın da bir fonksiyonu olur.

    bu durumda, kütlenin ve enerjinin herhangi bir tünel alanı için korunduğu bir durumu basitleştirerek ele almalıyız. diyelim ki saniyede 5 km'lik bir hızı kesit alanı 1 metrekare olan bir tünelde yakalamak kararlılığı ve azmindeyiz ve bu performansı da, 50 kilometre irtifaya karşılık gelen 80 pa atmosfer basıncı ve 270 kelvin atmosfer sıcaklığında yapacağız. bakalım neler olacak.

    bu koşullar altında havanın ses hızı, öz ısı oranı x spesifik gaz sabiti x sıcaklık değerinin karekökü gelecektir, ki o da 329 m/s eder. hızı 5 km/s aldığımıza göre mach sayısı 15.18 eder.

    bu tünelde, ideal gaz denklemi kullanılırsa bize gereken kütle debisi m_dot,

    m_dot=rho*alan*hız=(p/rt)*mach*sqrt(gamma*r*t)*alan olacaktır. seçtiğimiz noktalara karşılık gelen değerleri kullanırsak, ihtiyaç duyulan kütle debisi 5.16 kg/s olarak karşımıza çıkar.

    durma entalpisini, h_stag, hesaplarsak,

    h_stag=h_inf + v^2/2= 12.8 mj/kg olarak hesaplanır.

    bu durumda, eğer hiçbir kayıp olmadan bir rüzgar tünelimiz olsaydı bu tünelin ihtiyaç duyacağı enerjiyi tam olarak durma entalpisiyle kütle debisini çarparak hesaplayabilirdik. güç= 15.2 mj/kg * 5.16 kg/s=66 mw güç çekecek bir rüzgar tüneli gerekiyor.

    durma entalpisi üzerinden devam edelim. 12.8 mj/kg'lık bir entalpi güneş'in yüzeyinden bile daha sıcaksınız demektir. bu entalpiye karşılık gelecek sıcaklığı izentropik varsayımla hesaplamak için birçok kimyasal reaksiyonu modellemek gerekir ama yine de en kaba şekilde denebilecek olan şey buna karşılık gelecek olan durma sıcaklığının yaklaşık olarak 7000 derece olduğudur. ilgilenenler ekteki makaleyi okuyabilir.

    hava sıcaklığı 7000 dereceye nasıl çıkartılır?

    ya da soruyu tersten ele alalım.

    saniyede 5 kilometrelik bir hıza çıktığınızda, yüzünüze çarpacak olan havanın sıcaklığı ne olur?

    saniyede 5 kilometrelik bir hızla ankara-istanbul arasını 90 saniyede alırsınız. 90 saniye boyunca suratınıza 7000 derece sıcaklığı olan bir hava çarpar. tabii atmosferin tamamen dışına çıkarsanız hava olmazsa bir şey de çarpmaz. yüksek irtifada atmosfer çok düşük yoğunluktayken yüzey sıcaklığınız çok daha yavaş artarak bu sıcaklığa çıkar dolayısıyla ölmezsiniz. daha doğrusu ölmeniz için gereken süre çok uzar.

    havanın sıcaklığını 7000 dereceye kadar çıkarmak istiyoruz, hem de havanın kimyasal bileşenlerini bozmadan. yani herhangi bir yakıt ile yakmadan bunu yapmak zorundayız. adiabatic flame temperature denen kavram nedeniyle zaten böyle bir yakıt bulmamız da imkansız denecek noktada.

    bunu nasıl yaparız sorusunun cevabı aslında tam olarak başlangıç kısmına neden elektrik mühendislerini de eklediğimizin açık bir göstergesidir. bunu ark oluşturarak yapabiliriz. yazının bu kısmı için weirdfish tarafından düzeltmeler gelirse memnun olurum.

    ark nedir?

    havayı iletmeyen birtakım gazların, kırılma voltajından daha yüksek bir voltaja maruz kalınması durumunda birden iyonize molekül, atom ve elektronlardan oluşan bir forma, yani plazmaya evrilerek havayı iletir hale gelmesidir. bu kadar yüksek voltaja genellikle voltaj bandı geniş olan trafolarda rastlanır. amacın ark oluşturmak olmadığı ise açıktır. bu nedenle trafolarda ark oluşturmayacak şekilde tasarım yapılması önemlidir. ark olursa böyle bir görüntü oluşur.

    plazma, akışkanın debye uzunluğunun belirli bir limitin üzerinde olduğu ve tamamen ya da kısmen iyonize moleküllerden oluştuğu özel bir durumdur. havanın plazma oluşturduğu durumlarda sıcaklığı 30 bin dereceye kadar yükselebilir. doğadan buna en net örnek yıldırımdır. aşırı yüklü yağmur bulutu, toprakla arasında kırılma voltajına karşılık gelecek kadar düşük bir basınç alanı bulursa o hat boyunca hava iyonize olur ve yıldırım olayı gerçekleşir. kırılma voltajı basınç arttıkça yükselen ve her gaz için paschen kanunu ile hesaplanabilen bir voltaj değeridir.

    şimdi kafanızda havanın sıcaklığının nasıl 7000 dereceye kadar yükseleceğine dair bir fikir oluşmuş olması gerekir. eğer kontrollü bir şekilde bir ark oluşturabilir ve o arkın üzerinden hava geçirirsek, arkın ve havanın özelliklerine bağlı olarak teorik olarak hava sıcaklığının 7000 dereceye kadar yükselmesi mümkün olacaktır.

    bu nasıl yapılabilir?

    bunun için bir plasma üretecine ve o üretecin de kaynak olarak havayı kullanmasına ihtiyacınız var. eğer mars gibi atmosferi son derece ince olan bir gezegene insan ya da araç taşıyacaksanız, inductively coupled plasmaya ihtiyacınız olur çünkü sıcaklıklar daha yüksek ama yoğunluklar çok düşüktür. geçen hava debisinden bağımsız olarak voltaj tamamen endüksiyon ile yaratıldığından dolayı geniş bir debi aralığında çalışabilirler. mamafih, icp'lerin verimi son derece düşüktür. harcanan elektriği bobinleri soğuturken geri almak zorunda kalırsınız. verdiğiniz elektrik enerjisinin yaklaşık %85-90'ını soğutma sistemiyle atarsınız. von karman institute esa'nın fonuyla bu tarz bir sistem üretmiştir. bu altyapı 1050 kw'lık bir soğutma sistemiyle çalışır, yani sistem verimi %10'dan hallicedir.

    şimdi gelelim, daha kalın atmosferlerde çalışacak olan sistemlere. bunlar için kuşkusuz verimi daha yüksek ama entalpisi daha düşük sistemler gerekir. yani bir ark oluşturmanız gerekir ama ark gönderdiğiniz havanın düşük bir kısmıdır. diğer kısımlar ark üzerinden aktıkça ısınarak havayı istediğiniz sıcaklığa çıkarır.

    peki bu sistem nasıl tasarlanmalıdır?

    bu noktada amerikalılarla rusların ekolleri farklıdır. ruslar genellikle daha karmaşık bir yapıdan oluşan ac tipi üreteç kullanırken, amerikalılar dc kullanmayı tercih eder. nasa'nın langley research center'da kullandığı üreteç doğru akımla çalışır. sistem verimleri yaklaşık olarak %50'dir. daha stabil ve uzun ömürlüdürler, yalnız kullandıkları akımın doğrultulması şarttır. bu da ciddi bir maliyet getirir.

    ruslar ise alternatif akımı tercih ederler. üreteç elektrotlarının soğutulmasında manyetik çevreleme tekniğinden faydalanırlar. manyetik çevreleme tekniği, tokamaklardan vasimr motorlarındaki manyetik lülelere kadar oldukça geniş bir uygulama alanına sahiptir. eksenel kuvveti, toroidal geometri olmadan da periyodik bir moda sokarak manyetik çevreleme yapılabilir. birbirinden belli bir uzaklıkta ve üzerinden aynı yönde geçirilen 2 adet dairesel iletkenin yaratacağı manyetik kuvvet birbirine zıt yönde olacaktır. çok fazlı alternatif akımlarda faz farkını 180 derecede sabit tutmaya çalışırlar. bunun için çevrelemeyi elektrot dışından yaparak faz gecikmesini istedikleri doğrultuda seçecek şekilde ters manyetik alan uygulamaya çalışırlar.

    doğrultma maliyeti olmadığından ve ruslar genel olarak uzun ömürlülükten ziyade işlevselliğe odaklandıklarından dolayı amerikalılara göre daha ucuza ve daha yüksek verimle çalışacak şekilde üretirler fakat tasarım ömrü kısa olur sürekli parça değişimi gerektirir. rusların sistemlerinde termal verim %70'in üzerine rahatlıkla çıkmaktadır, en azından yazdıkları makaleleri karşılaştırınca böyle bir sonuç çıkıyor.

    tabii en baştaki hesaplamayı sadece belirli bir irtifa için belirli bir hızda yapmıştık. sistemcilerin ise test yapmak istedikleri tek bir nokta çoğu zaman olmaz. arkın stabilitesini ömür kaygıları nedeniyle farklı döngülerde çalıştırmak akıllıca olmadığından dolayı kısmen daha yüksek kapasiteli ama daha düşük debili bir ark sistemi kullanmak ve bundan üretilen sıcak havayı herhangi bir kompresör kullanarak farklı debi oranlarında görece çok daha soğuk olan bir havayla karıştırarak bir lüleyi tünele bağlamak akıllıca olacaktır. tabii düşük basınçlara inmek için de, tünelin çıkışına bir vakum sistemi eklemek ve basınç ile oynamak gerekebilir.

    bu arada, bütün bu elemanlarda da kayıp olacaktır. bu nedenle sistem toplam verimi en iyi ihtimalle %50 ile çalışan bir tünel tasarlanmış olsa ihtiyaç duyulan güç 130 mw olacaktır. türkiye'nin kurulu elektrik gücü 90720, ankara'nınki ise 2568 mw'tır. böylesi bir altyapının neredeyse şehirdeki kurulu gücün %5'ini sömüreceği açıktır. buna bir de tünel alanını artırmaya karar verdiğinizi ekleyin. 5 kat artırmak isteseniz şehir altyapısının 4'te biri tünele gidecek. rusların bu konuda aşmış olmasına şaşmamak lazım. nasıl olsa enerji bedava neredeyse ve istediği kadar büyük tünel yapabilir çünkü operasyon maliyetleri onlar için ruble, bizim içinse enerji demek dolar demektir. abd'nin ise petrol dolarla satıldığı sürece bunu pek sorun edeceğini sanmıyorum. sanırım nasa dışında bizim bilmediğimiz onlarca hipersonik rüzgar tüneline sahiplerdir.

    ark üretecini aslında,nasa'da da dendiği gibi, workhorse olarak nitelemekte sanırım bir beis yoktur. ihtiyaç duyulan sıcak gazın toplandığı kazan ise tünele bağlı bir lüleye açılmalıdır. lülenin çıkışına tünel eklenmeli ve bu tünelde de basınç vakum sistemi ile düşürülebilmelidir ama buradaki soru şu olmalıdır:

    lüle nasıl tasarlanmalıdır?

    kazanda 7000 derece olan karışımı bir lüleye sokarak hızlandıracaksınız. hızlandıkça soğuyacak ve o kadar hızlanacak ki sıcaklığı 7000 dereceden 270 kelvine düşecek ve böylece tünel içi hızı da saniyede 5 kilometre olan bir hava akışına sahip olacaksınız. bu noktada şunu kabul etmek önemlidir. havanın hızlandığı durumdaki kimyasal bileşenlerinin kimyasal denge durumuna, yani atmosferdeki kimyasal bileşenlere kadar gerilemesi önemlidir.

    öte yandan, 7000 derece sıcaklığa sahip kazanın içinde de havanın kimyasal bileşenlerinin her biri ayrı telden çalacaktır. gelin sıcaklık artırıldıkça havadaki n2 ve o2 gazlarının başına neler gelecek bir bakalım. öncesinde biraz kimyaya odaklanmak gerekir.

    azot'un 7 oksijenin ise 8 protonu vardır ve buna karşılık olarak normal durumda eş sayıda elektron taşımaları beklenir. apolar kovalent bağ oluşturarak n2 ve o2 gazı formunu alırlar. yörüngelerinde oktet kuralını işlemek istediklerinden dolayı ise bunu ortak elektron kullanarak gerçekleştirirler. bu nedenle, n2'de üç adet bağ kurulurken o2'de 2 adet bağ kurulur. ayrıca azot son p orbitallerinde birer adet elektron bulundururken, oksijen 3+1 elektron bulundurur. bu azotu yarı kararlı yaparken oksijeni yapmaz. bu nedenle oksijenin elektron kaybederek o- olmak için ihtiyaç duyduğu enerji azota göre daha düşüktür.

    o zaman sıcaklık artırıldıkça ilk önce o2 atomlarına ayrılacak, daha sonra n2 ayrılacak, daha sonra elektronlarını yitirmeye başlayacaklar. tabii bu arada farklı reaksiyonlar da tetiklenecek ve no, no2, no-, n2- gibi molekül ve iyonlar da oluşacaktır. bu reaksiyonları doğru anlayabilmek içinse quantum chemistry, kinetik teori, maxwell davranışına sahip chemical degeneracy dağılımı gibi oldukça uzun bir sürece başlamak gerekir. kuşkusuz bu noktada janaf tabloları yardımcı olacaktır.

    ama eğer iş en kısa bilgiye gelip dayanacaksa, o noktada yapılması gereken adım kesinlikle lülenin sesüstü konturlarının genişleme yönündeki türevini sıfıra yakın tutarak geometrik kesitten kaynaklanan prandtl meyer genişlemesinin düşük tutulması önemlidir. böylece kimyasal reaksiyonların dengeye kavuşması için gereken zaman adımı daha küçük olacaktır. yine de birtakım kayıplar yaşanması kaçınılmaz olur.

    bunun önemi ablasyon testlerinde ortaya çıkacaktır. malzemenin yüksek sıcaklıklarda yanmaya başlaması beklenir. öyle ki yanan bu malzeme kontrollü bir şekilde yüzeyden ayrılarak o bölgede sıcaklığın belirli bir bandın altında kalmasını sağlayarak sistemin taşıdığı faydalı yükü korur.

    başa en bela olan gaz ise o2 dissociation'ı olur. ortaya çıkan atomik o gazı kimyasal olarak çok kararsızdır. bu nedenle yüzeye çarptığında daha hızlı bir reaksiyon başlatır. tünelde hızlı genleşme yaşandığı zaman sıfır olması gereken molar o gazı konsantrasyonu daha yüksek olacaktır. bu da, hem gazın öz ısı oranını hem de ablasyonun olması gereken düzeyin çok üzerinde olmasına yol açacaktır. doğru bir numerik analiz yöntemi ile tünelde beklenecek olan o gazı konsantrasyonu hakkında fikir sahibi olunabilir.

    ezcümle, milyonlarca dolarlık maliyeti ve son derece interdisipliner çalışma gerektiren uygulamalar nedeniyle hipersonik rüzgar tünelleri maliyeti son derece yüksek olan sistemlerdir. devletin projeleriyle sermaye biriktiren şirketlerden ziyade bizzat devletin öncülüğünde üretilmiş olduğu gerçeği abd ve rusya örneklerinde alenen görünmektedir. bizde de kurulacaksa, bunun devlet tarafından teşvik edilmesi elzem hale gelecektir.

    bugün gerek libya'da, gerekse suriye'de özellikle iha ve sihalarla ciddi bir şekilde askeri literatüre girmeyi başarmış olan ülkemizin eğer 10 yıl önce inşa edilmiş bir tüneli olsaydı bugün neler değişebilirdi diye düşündüğümüzde çok farklı bir alternatif bugün ve gelecek tahayyülü olacağı ise aşikardır.

    neden geçmişte yapılamamıştır?

    aslında bu sorunun cevabı ekonominin ve dolayısıyla da siyasetin iç dinamiklerinde gizlidir. sofistike denebilecek sistemler için neredeyse ön şart haline gelmiş bu tarz yapıların yapılması için gereken kaynak sadece ekonominin iç dinamiklerinden ve devlet tarafından kaynak aktarımından ibaret değildir.

    zaman ilerledikçe her toplum kendi dinamiklerine göre bir refah üretir ve bu ürettiği refahı ise katma değerle yayarak toplumun genel refah düzeyini iyileştirmeye çalışır. ekonomisi çevre kapitalist diyebileceğimiz gelişmekte olan ülkeler ise iktisadi verimliliklerinin düşük olması nedeniyle borçlanarak ürettiği refahtan daha fazla katma değer yaymak isterler. bu davranış özellikle türkiye'de çok güçlüdür.

    gel gelelim görece düşük yatırım kalemi isteyen siha gibi alanlara yapılan yatırımların ise konvansiyonel orduları ve yerleşik kültürün de bir fonksiyonu olan kurmay kümülatif zekası gibi son derece kıt olan bir coğrafyada türkiye'yi kuşkusuz game changer bir noktaya taşımıştır. çünkü savaş sadece sofistike silahlarla kazanılmaz. öyle olsaydı tarihte de ordular hiç savaşmazdı.

    daha çok silahı ve daha çok askeri olan taraf yapılan sayım sonrasında galip ilan edilirdi. oysaki yerleşik kültür, kurmay zekası, operasyon tecrübesi ve sair unsurlar da askeri hayatiyet üzerinde önemli rol oynamaktadır. bunların üzerine dikkat çekici yönü olmayan ve çok fazla denenmemiş iha/siha teknolojisi getirildiğinde denklem bozucu etkisi çok ciddi düzeyde görüldü. aslında ilk olarak en temel etki pkk ile yurt içi mücadelede görülmüştü.

    muhtemelen başka birçok unsur da vardır ama gayri nizami harpte siha gibi operasyonel maliyetleri görece daha düşük olan bir yöntemin başarı kazanması bugün özellikle 2005-2012 arası dönemde çok sık yaşanan karakol baskınlarının artık neden olmadığını bize gösteriyor. tabii uluslararası arenada orta doğunun kaotik yapısı gereği her konuda yüksek başarı gösterilememiş ve bu yüzden pkk ve türevleri suriye'de güç kazanmıştır bu ayrı konu.

    denklemi, sihalardan balistik füzelere taşıdığımızda ise farklı noktalar üzerinden türkiye ekonomisinin dengelerine ve bu dengelerin siyasetle ilişkisine bağlamak artık bir mecburiyettir. bu tarz sistemler çok komplike bir yapıya sahip. bu alanda bilgi üretimini gerçekleştirmek için çok fazla nitelikli emeğe ihtiyaç duyulacaktır.

    nitelik emek sahiplerinin talep fonksiyonu türkiye ekonomisinde ithalat damarı üzerinden beslenir. ekonominin verimi her geçen düştüğü için de aslında fazla ücret kazanmanız bile gerekmeden biraz düşününce almak istediğiniz çoğu şeyde deli gibi bir dolar hakimiyeti olduğunu fark edebilirsiniz.

    bu kadar güçlü bir sisteme devlet tarafından kaynak aktarımı para döngüsünü sadece dış denge üzerinden vurmaz. aynı zamanda, talep fonksiyonu üzerinden de vazgeçiş maliyetleri gerektirir. sermaye biriktirme yöntemi hali hazırda dövize endeksli olan bir sistemin bu talep vazgeçişini kabul ederek kaynak aktarımına gitmesi o kadar da kolay alınacak bir karar değil.

    çünkü bu kadar keskin sonuçları olacak olan bir talep düzenlemesinin siyasi tercih dengelerinde de özellikle kültürel iktidar ve kültürel sermaye birikimi üzerinden daha keskin baskılar yaratması kaçınılmaz olurdu. daha spesifik olarak ifade etmek gerekirse, bu kaynak aktarımı birtakım kaynakların kesilmesini zaruri hale getirerek sermaye birikim modelinde gecikmeler yaratmakla kalmaz, keskin kutuplaştırma ortamında birtakım muhalif damarların belirginleşmesine de yol açar.

    bu hem nitelikli emek kesimi ile kaynak paylaşımı zarureti ile sonuçlanırdı, hem de nitelikli emek talep fonksiyonunun dolar bağımlılığının artması sonucunda sermaye birikim modelinde daralmayla sonuçlanırdı. bu koşullar altında, iktisadi refah dengelerinin korunması amacıyla kaynak aktarımını, bir skaler olarak ele alırsak, bunun gradyanının ekonomik sistem üzerinde oluşturacağı vektör alanında zamana bağlı bir değişim yaşanmamıştır denebilir. bu nedenle de, projelerin hayata geçme aşamasında relaxation faktöründe bir değişim yaşanmamıştır.

    öte yandan, 2018 yılındaki faiz artırım süreci sonrasında çakılan istihdam ve beraberinde verilen cari fazla dönemiyle beraber türkiye ekonomisindeki para devir hızı düşse de, stratejik nitelikli emek sahiplerinin refah fonksiyonunun ekonomideki ağırlığı da yükselmiştir denebilir.

    öte yandan, yerleşik kültür ve bu kültürün otoriteyle olan ilişkisi bağlamında ele alınması sırasında emek ve dar tabanlı nitelikli sermaye sınıfları arasındaki gelir dağılımı fonksiyonlarının standart sapmasının da ayrıca bir kırılım değeri olduğu da aşikardır. dolayısıyla, hükumetten ziyade temel kaynak aktarım mekanizmasını piyasadaki tek alıcı olan bizatihi devletin belirlemesinde bu kadar şaşırılacak da bir şey yoktur.

    devlet devlet olabildiği kadar devlet olduğuna göre, devletin devlet olabilme fonksiyonunun onlarca parametresinden biri olan talep taksim fonksiyonunun farklı parametreleri de bize ekonomideki gini katsayısı için zamana bağlı başka bir fonksiyon parametresi üzerinden devletin devlet olabilme fonksiyonunda yer ettiğini gösterebilir.
hesabın var mı? giriş yap