• steven roger fischer'e ait dilin tarihine odaklanan bir kitap. aslında bir üçlemenin ilk kitabı. diğerleri sırasıyla, history of writing ve a history of reading. chomsky cancağız da "fischer, insan doğasının ve başarılarının temel ve özgün yönlerine ilişkin zorlu sorular ortaya atıyor. heyecan verici ve son derece bilgilendirici bir araştırma." diye not düşmüş. sanırsam genel dilbilim dersleri kitabı kadar önemli bir dilbilim kitabı.
  • birçok hayvanın dil kullanımından insan diline yapılan ilginç yolculuk.

    sadece dilbilim üzerine düşünmek ve gelişmek isteyenlerin değil, herkesin zorlanmadan sindirebileceği bir çalışma.
  • dil bilimle ilgili okuduğum en keyifli kaynaklardan bir tanesi. konuyla ilgili teorik ve sıkıcı bir sürü makale ve tez okuduktan sonra ilaç gibi geldi resmen. hayvanlar arası iletişim kısmı gerçekten ilgi çekiciydi. (ben daha önce konuyla hiç ilgilenmediğim için ekstra ilgimi çekmiş olabilir.) dil bilim, genel dil bilim denilince alana hitap ediyor gibi algılana bilir kesinlikle öyle değil.
    `:dilin tarihi, steven roger fischer, iş bankası kültür yayınları`
  • steven roger fischer’ın yazdığı bu kitap, hayvan dillerinden insan dillerine uzanan, dilin tarihsel arka planını, günümüze gelene dek dilin aldığı şekil ve gelecekteki dil ile ilgili teorilerden bahsetmektedir. yazar, kitabın ilk bölümünde hayvanlar arası iletişim ve dilden söz etmiş,sırasıyla; karıncaları (formicidae), bal arılarını (apis mellifera), kuşları (aves), atları (equus caballus), filleri (elephantidae), balinaları (deniz memelileri), yunusları (delphinidae), orangutanları (pongo pygmeus), gorilleri (gorilla gorilla), şempanzeleri (pan troglodytes), bonobonoları (pan paniscus) hem tür hem de dilleri yönünden ele alarak bize dil ve iletşime farklı bir açıdan bakma imkanı sağlamıştır. ikinci bölümde, “konuşan maymunlar” olarak adlandırılan homo erectus, neandertaller ve homo sapiens’lerin dilsel özelliklerinden bahsedip ilk insanlarında dilleri ve iletişim biçimleri hakkında fikir edinmemize olanak tanımıştır. üçüncü bölümde, yapıları ve kökenleri bakımından ilk dil ailelerinin tasnifi üzerinde durulmaktadır. dördüncü bölümde logografik, hecesel ve alfabetik yazı dillerinin, çeşitli örneklemeler ve karşılaştırmalarla, geçmişten günümüze nasıl şekillendiği açıklanmıştır. beşinci bölümde, dört çeşit temel dil değişiminin varlığından söz edilerek, sırasıyla, kelt dilleri, italik diller, germen dilleri, bantu dilleri, çin dilleri, polinezya dillerinin soyağaçları çıkarılmıştır. altıncı bölüm, dil ile ilgili çalışmaların, hindistan ve yunanistan’da m.s. ilk birinci bin yıldan başlayıp, kesintisiz bir şekilde ve zenginleşen bir gelenekle bir bilim olarak ele alındığından ve günümüze gelene dek dilbilim üzerine yapılan çalışmalardan bahsetmektedir. yedinci bölümde toplum ve dil çatısı altında; dil değişimleri, toplumlar arası ortak dil, irtibat dili; yapay, ulusal ve etnik diller; cinsiyet, dilde saflaştırma, propaganda, işaret dili, yok olma tehlikesindeki diller ve sözlü mizahtan söz edilmektedir. sekizinci bölüm ise, dilin gelecekte hangi alanlarda, nerelerde daha işlevsel kullanılacağına ve programlama dillerine değinmektedir. bu bölümün içeriğini oluşturan diğer bir konu ise, dilin internetteki işlevi ve kullanım amacıdır öylelikle gelecek dilleri açısından da fikir sahibi olmuş oluruz.
    kitabı oluşturan 8 bölüm ise ayrıntılı olarak şunlar anlatılmaktadır;
    birinci bölüm: hayvanlar arası iletişim ve ‘dil’:
    bu bölümde, dilin, “bilgi alışverişi aracı” olduğu şeklinde bir tanım yapılmış ve bu tanımın sadece insanları değil, insan dışındaki diğer canlı türlerini de kapsadığının altı çizilmiştir. yine “dilin tarihi” denilince sadece “insan dilinin tarihi” değil, bugüne kadar göz ardı edilen tüm dil biçimlerini de kapsayan bir alan olması gerektiği belirtilmiştir. diğer canlı türleri arasında, iletişim ifadelerinin, sadece insanlar arasında olduğu gibi sözcüklerle değil, salgı veya mırıltı şeklinde de olabileceğinin anlatılmıştır. bütün bunların yanı sıra, hayvan iletişimi veya dili denildiğinde, bahsedilen hayvan türleri arasında; karıncalar, bal arıları, kuşlar, atlar, filler, deniz memelileri, ve maymun dilleri şeklinde bir sınıflandırma yapılmıştır. ilk olarak karıncalardan (formicidae) söz edilmiş ve onların, iletişim kurarken, hem beden dilini hem de feromonları kullandığı ve bu feromon dilinin yeryüzünün ilksel dili olabileceğinden söz edilmiştir. kuşlar ile ilgili çeşitli fizyolojik bilgiler verildikten sonra hem kuşlar hem de memeliler ile ilgili olarak yapılan biyo-akustik araştırmalar üzerinde durulmuştur. fillerin dili de frekans değerlerine göre anlamlılık bakımından değerlendirilmiştir. fiziksel olarak insanlara benzeyen orangutanlar (pongo pygmeus), goriller (gorilla gorilla), şempanzeler (pan troglodytes) ve bonobonolar (pan paniscus) üzerinde yapılan deneysel çalışmalar anlatılmış ve bu çalışmalar sayesinde her bir türün “işaret dili” kullandığı gerçeğine ulaşıldığına değinilmiştir.
    ikinci bölüm: konuşan maymunlar :
    yazar, bu bölümde, iklim şartlarının ve coğrafi koşulların öncelikle canlıları etkilediğinden ve tabii ki buna bağlı olarak da onların hem bedensel hem iletişimsel hem de dilsel yapılarının değiştiğinden söz etmektedir. insanın arasında sözel dilinin ilk olarak “homo” türüyle ortaya çıktığını birçok ayrıntısıyla açıklamaktadır. buna göre, modern bilim homo türünü evrimsel sıraya göre; habilis, erectus ve sapiens olarak üçe ayırmaktadır. bu üç tür ile ilgili çeşitli modeller bulunmaktadır. bu modellerden birine göre de, homo erectus afrika dışına göç eden ilk insansıdır. yazar bizlere, homo erectus’un tarihsel gelişim evrelerini teorik olarak açıklamış, bir de günümüzdeki sınırlarını gösteren kronolojik alanını harita üzerinde göstermiştir. yazar, chomsky’nin dil evrenselleri üzerinde yaptığı saptamaları, doğal cümle kullanımlarını açıklamış ve örneklendirmiştir. dil evrenselleri üzerine işlevselcilerin ve doğuştancıların görüşleri de ayrı ayrı ele alınmıştır.
    steven roger fischer, bu bölümde homo erectustan sonra neandertallerden bahsetmektedir. ayrıca neandertallerin bizimkine yakın temel bir dil kullandığı vurgulanmakta, onların üretim gücünün ve üst düzey toplum yapısının iyi bir iletişimin en önemli unsuru olan dilden başka bir şekilde açıklanamayacağının altını çizmektedir. yazar homo sapienslerin bazılarının “evrimsel bir sıçrama” yapmış olabileceğini aktarmakta, bu nedenle de evrim geçiren sapienslerin (evrimleşme sonucu) modern insana dönüştüğünü söylemektedir.
    üçüncü bölüm: ilk aileler :
    yazar, bu bölümün başlığı olarak “ilk aileler”i kullanmış olsa da, dünyanın ilk dil ailelerini tespit etme konusunda, “ilk” teriminin bir “metafor” olduğunu belirtmiştir. dil ailelerini, ortak ataları bulunan diller olarak tanımlamakta ve bunların sistematik benzerlikler gösterdiğini ileri sürmektedir. diller arasında benzerlik yaratan üç etkenin olduğunu söylemekte ve bunların, “kökensel paylaşım”, “alansal dağılım” ve “tesadüfi tipolojik ortaklık” şeklinde ayrılan kıstaslar olduğunu aktarmaktadır. ayrıca dilbilimsel sınıflandırmaya göre de diller, yapı ve köken olarak ikiye ayrılmaktadır: tek heceli diller, bükümlü diller, çekimli diller ve eklemeli diller.
    dil ailelerinin ortaya çıkışı göçlere bağlanmıştır. bu bilgiler verildikten sonra afrika, afro-asya, asya, amerikan, sahul (tasmanya, avustralya ve papua dilleri), avustronezya dilleri, hint, avrupa dilleri kökenlerinden günümüze kadarki süreç içerisinde geçirmiş olduğu değişimleriyle birlikte ele alınmıştır. yazar, dil farklılaşmalarına değinirken, 10.000 yıl önce sona eren son buzul çağı’nı dönüm noktası olarak düşünmektedir. son buzul çağı ile birlikte gerçekleşen nüfus artışı sonucunda gitgide büyüyen homojen dil birimleri ortaya çıkmıştır. büyük dil aileleri de nüfus artışıyla ortaya çıkmış, sayıca çok büyük kitlelerin konuştuğu dillerin de doğmasını sağlamıştır. bu sinerjik yapılanma hızla büyümüş ve bunun sonucunda çok sınırlı sayıda dil ve dil ailesi yok olmadan kalmıştır. tüm bu nedenlerden dolayı, bahsedilen dönem, zengin dil ailelerini anlama açısından oldukça kritik bir dönemdir. çünkü bu dönem yaşayan tüm dillerin geçtiği geniş bir huni olarak görülmektedir.

    dördüncü bölüm: yazılı dil:
    yazar, bu bölümde, yazı ile ilgili olarak, yazının insan konuşmasının görsel ifadesi olarak birden doğduğunu ve bu niteliğini de günümüze kadar koruduğunu söylemektedir. elbette nasıl ki tek bir insan konuşmayı icat etmediğine göre, yazı da tek bir insan tarafından icat edilmemiştir. yazar üç genel yazı türünden bahsetmiştir. logografik yazı, hecesel yazı, alfabetik yazı. ayrıca bu yazıların ortaya çıkışlarının ne şekilde olabileceği üzerinde de durulmuştur. ayrıca dil ile yazı arasındaki farklar da ele alınmıştır. bununla birlikte afro-asya yazısı, asya yazıları ve mezoamerikan yazıları ile ilgili oldukça detaylı bilgiler verilmiştir. mısır hiyerogliflerinin nasıl okunduğuna çin yazısı ile ilgili şematik örneklere de yer verilmiştir. alfabetik yazılarda bulunması gereken fonetik özellikler üzerinde de durulmuştur.
    dilin tarihsel serüveninin en iyi şekilde aktarımı yazı ile mümkün olmuştur. dünyadaki yazı sistemleri ve türleri de örneklerle anlatılmıştır. yazının tarihsel süreci üzerinde durulduktan sonra, 21. yüzyıla gelindiğinde ortaya çıkan bilgisayar programlama dillerine de değinilmiştir.

    beşinci bölüm: soyağaçları:
    bu bölümde dilin tarihsel gelişimi bağlamında her dile adapte olabilecek genellemeler yapılmış; dil değişimleri “fonolojik, morfolojik, sözdizimsel ve semantik” şeklinde dörde ayrılmıştır. daha sonra kelt dilleri ve kapsadığı alanlar, italik diller, germen dilleri, bantu dilleri, çin dilleri, polinezya dilleri ayrı başlıklarla ele alınmıştır. bu bölümün sonunda, yine, paradoksal olarak insan sayısı arttıkça, dillerin sayısının azaldığına dikkat çekilmiştir. bunun altında yatan en temel neden olarak görülen ise, 19. yüzyılın başlarında sanayi devrimi’nin sonucu olarak başlayıp, hala devam eden, “şehirlere akın” faktörüdür. bu sürecin de, standart bir ulusal dile ihtiyaç duyan, siyasal merkezileşmeye dayalı ulusal devletleri meydana getirdiğine değinilmiştir. insan dillerinin tarihini, dil değişiminin öyküsü olarak gören fischer, dünyanın her yerinde ve çağında dillerin ilişki ve değişim tarzlarına ilişkin birtakım genellemeler yapılabileceği üzerinde durmuştur. bütün bunların yanı sıra yeryüzündeki hiçbir dilin diğer dillerden eski olamayacağının da altı çizilmiştir. bu nedenle yazar, şu anda konuşulan bütün dillerin aynı yaşta olduğunu kabul etmektedir.

    altıncı bölüm: dilin bilimine doğru:
    dil üzerinde yapılmış ciddi ve düzenli çalışmaların anlatıldığı bu bölümde yazar, dilbilim çalışmalarının, hindistan ve yunanistan’da, m.s. birinci bin yılda başladığı ve kesintisiz bir şekilde günümüze kadar gelindiği bilgisi üzerinde durmuştur. eski hindistan’da dilbilim uzmanları sanskritçe temelinde fonoloji ve semantik üzerine derin araştırmalar yapmışlardır. fakat, yunanistan’daki dilbilim çalışmaları m.ö. 5. yüzyılda başlamıştır. dolayısıyla dilin bilimi bir grek sütunu üzerine kurulmuştur. daha sonra yunan dilbilim çalışmalarının bir uzantısı olarak romalıların dilbilimi, daha önceki çalışmaları bir araya getirmiştir. islam dünyasına bakıldığında, kutsal kitap kur’an-ı kerim’in arapça olması sebebiyle, arapça öğrenme ihtiyacı doğmuştur. yazar, fars asıllı sibeveyhi’nin, m.s. 8. yüzyılda yazdığı “el-kitab” adlı grameri dışında, arap dilbiliminin ortaya koyduğu, bu derece mühim bir eserin henüz yazılmadığı görüşündedir. latin ortaçağı’na bakıldığında yapılan çalışmaların yenilikçi değil gelenekçi bir bakış açısıyla devam ettirildiği görülmüştür. 19. yüzyıla gelene dek, avrupalı araştırmacılar, dilbilim çalışmalarını yunanca ve latincenin hakimiyetinden almış, dilin kendisini inceleme konusu haline getirmişlerdir. 18. yüzyılın sonlarına doğru, dilbilimciler, dillerin tipolojik karşılaştırmasını yapmışlar ve dillerin birbirlerinin ürünü olmalarından ziyade “ortak kökenden geldiği” görüşünü ortaya çıkarmışlardır. bilimsel temelleri güçlenmiş bir dilbilim 19. yüzyıla gelindiğinde oluşmaya başlamıştır.
    bu yüzyılda dil aileleri karşılaştırmalı ve tarihsel olarak incelenmiştir. bu çalışmalar farklı bakış açılarının çıkış noktasını da oluşturmuştur: “yeni gramerciler”. 20. yüzyılda saussure’dan chomsky’e yani “dil ve söz” ayrımından, “dönüşümlü üretici dilbilgisi”ne uzanan çalışmalar yer almakta, günümüze gelen süreçte bilişimsel dilbilimin çıkışı ve bu çalışmaların bilim dalı olarak dilbilime yaptığı katkılar üzerinde durulmuştur. ayrıca fischer, dilbilimin gelişimini içeren bir şematik şablon oluşturmuş, bu sayede dilbilimin tarihsel görünümünü daha anlaşılır hale getirmiştir.

    yedinci bölüm: toplum ve dil :
    bu bölümde ise, toplumda ortaya çıkan irili ufaklı her konunun, her zaman, dil kullanımına yansıdığını savunan yazar; dili, toplumun mimarisinin ve yeniden biçimlendirilmesinin ölçütü olarak kabul etmiştir. ona göre, tarihsel süreç içerisinde insanlar, başkalarını, onların toplum içerisindeki statülerine göre değerlendirmişlerdir. bu değerlendirmeler dilsel olarak yapıldığı için, dilsel hükümler, insanlık tarihinin tümünü şekillendirmiştir. yaşayan bütün diller sürekli değişim içerisindedirler. dildeki en belirgin değişimler, konuşma dilinde daha hızlı olurken, yazı dili içerisinde daha açık görülür. yazar, dil değişimlerinin nedenlerinin her bireyin yaşamı kadar çeşitli ve karmaşık olduğunu söyler: yabancılarla temas, çitfdillilik, altkatmanlar, yazı dili, sürekli olarak simetri anlayışında olan fonolojik sistem ve başka nedenler. ortak diller, tarih boyunca, özellikle ticaret güzergahlarında gelişen dillerdir: koine dialektos, lingua franca, lingua geral. yazar bunlara değindikten sonra, birkaç değişik dil konuşurlarının birbirleriyle uzun süre temas kurduklarında yapay “pidgin” (karma bir dilin) ortaya çıkabileceğini söyler. daha sonra, ana dili haline gelen, creole (kreol, kırma dil, melez dil) dilinden söz etmiştir. ilk yapay dil “volapük”, esperanto, idiom neutral, ınterlingua, ıdo dili, occidental dili, novial dili, ınterglossa ile ilgili ayrıntılı açıklamalarda bulunmuştur. bütün bu açıklamalardan sonra, “ulusal ve etnik diller”, “cinsiyet ve dil”, “dilde saflaştırma”, “propaganda ve dil”, işaret dili”, “tehlikedeki diller ve dilin yok oluşu” ve son olarak da “sözlü mizah” ayrı başlıklarla ele alınmış, ayrıntılı tanımları ve açıklamaları yapılmıştır. sonuç olarak, dilin birçok açıdan insan toplumunun vazgeçilmez değeri olduğu ve yine insani açıdan, bizlere kim olduğumuzu, nereye gittiğimizi gösterdiği ve en önemlisi, ne demek istediğimizi en iyi anlatan şeyin dil olduğu vurgulanmıştır.

    sekizinci bölüm: geleceğin ipuçları:
    fischer bu bölüme “dünya dilleri nasıl şekillenecek?” sorusuyla başlamış ve dilin geleceğinin öngörülemeyeceğini; çünkü dilsel olmayan pek çok faktörün toplumun dilini sürekli ve yeniden şekillendirdiğini kanıtlamaktadır: ekonomik dönüşümler, başkaldırılar, kitlesel göçler, etkili ulusların aniden ortaya çıkışı, yeni teknolojiler, toplumsal modalar ve diğer pek çok olgu sözü edilen değişimin bir parçası olmaktadır. fakat geçmişteki tarihsel sürece bakılarak, dil ile ilgili bazı senaryolardan bahsedilebileceğini düşünmektedir. özellikle “dil” sözcüğünün anlamının yeniden bir değerlendirmeye tabi tutulduğundan bahsetmektedir.
    ayrıca programlama dilinin, bilgisayar dili programlama teorisine göre, başlıca üç yönü olduğunu görmekteyiz bu bölümde: “sözdizim”, “semantik”, “dil modeli”. dil modelleri de kendi içerisinde çeşitli gruplara ayrılmış ve tanımları yapılmıştır: komut dili, nesneye yönelik dil, mantık dili, fonksiyonel dil, paralel ya da eşzamanlı dil, bildirimsel dil, script dilleri. daha sonra “internet, e-posta ve haber grupları” başlığı altında yazar, internetin evrensel dilinin “uluslararası standart ingilizce” olduğundan bahsetmektedir.
    son olarak “dilin geleceği”nde, dil değişiminin ‘öngörülemezliğine’ rağmen, geçmişte yapılan dil çalışmalarını inceleyerek, bütün dilbilimciler, doğal dillerde meydana gelecek değişikliklerin, tamamen değilse de, büyük oranda, bilinen fonolojik, morfolojik, sözdizimsel, sözlüksel ve semantik parametreler içerisinde kalacağı konusunda birleşmektedirler. bütün bunların yanı sıra yazar, gelecek iki yüzyılda, dillerin ve dil ailelerinin yaşayacağı değişim ile ilgili öngörüde bulunmakta, bunlara örnekler vermekte, özellikle de dünya dili olarak kabul edilen ingilizcenin değişim süreciyle ilgili verilere dayalı bilgiler vermektedir. sonuç olarak steven roger fischer, insanlık evrim geçirdikçe, dilin de evrim geçireceği, çünkü dilin kimyasal iletişimden, sözlü konuşmaya; yazıdan, bilgisayar diline varana dek doğanın ve doğada iletişim kuran yaratıkların aralarındaki temel bağı olduğu görüşündedir.
  • bunu yazan adamın öğrencisi olaydım, bana ders anlataydı da ben de bıkmadan dinleyeyim. keşke öyle bişey olsaydı...
  • "balina sesleri 250.000 hertz'e kadar ulaşabilir - insan kulağının duyabildiği seviyenin on iki katı." steven roger fischer - dilin tarihi

    "kambur balinalardan farklı olarak, katil balinalar çok uzun süre, belki de ömürleri boyunca kasıtlı bir değişim yapmaksızın kendi lehçelerini korurlar."

    "genellikle infra-seste olan mavi balina şarkıları aralıkları mükemmel ayarlanan notaları içerir, bu notalar 128 saniyelik aralıklarla tekrarlanır. yılın büyük bir kısmında, bir mavi balina, değişik kombinasyonlarda bu periyodik notaların yalnızca beş tanesini tekrarlayarak aralıksız sekiz gün şarkı söyler."

    "koko yalanları esas olarak suçlanmaktan kurtulmak için söylüyor, ama aynı zamanda espri yapmak ve küstahlık etmek için de kullanıyordu."

    "habilis'in hiç silahı yoktu, daha hızlı ve güçlü etoburların avlarının artıklarından besleniyordu. bununla birlikte habilis taş, çekiç gibi basit aletler yaptı. habilis, ayrıca ateşi kontrol eden ilk yaratıktır."

    "erectus, kendinden önceki tüm hominidlerden daha zayıf, daha uzun, daha hızlı ve daha zekiydi."

    "dil evrenselllerinin dört temel tipi olduğu söylenebilir. mutlak evrenseller arasında, örneğin her dil sisteminin en az üç ünlüyü içermesi ve renk yelpazesi içerisinde siyah ile beyazın bulunması yer almaktadır. eğilimsel evrenseller arasında şu kabul yer alır: [p t k] 'çoğunlukla' süreksiz patlamalı ünsüzlerdir (nefesin geçişini engelleyen ünsüzler) ve başka duraklar [p t k] mevcut değilse dile eklenmez. içerimsel evrenseller, ancak belirli koşullar yerine getirilirse geçerlidir. örneğin, eğer kırmızı, dil içerisinde bir renk ise, orada aynı zamanda siyah ve beyazın da mevcut olduğu beklenmelidir. içerimsel olmayan evrenseller, herhangi bir ön şarta bağımlı değildir, ayrıca mutlak ya da eğilimsel olabilirler: bütün insan dillerinin en azından üç ünlüyü içerdiği yolundaki evrensel bunun bir örneğidir."

    "yalnızca üç ünlüye sahip olan dillerin istisnasız hepsinde [i], [a] ve [u] ünlülerinin bulunduğu hesaba katılmalıdır. (son çalışmalar, neandertal'lerin bile anatomik olarak homo sapiens'e özgü ünlü sesleri çıkarma kapasitesinden yoksun olduklarını göstermiştir.)"

    "insan beyninin zihinsel süreçleriyle ilgili olan başka bir örnek de, bütün dillerde, tekillerin çoğullardan ve çoğulların ikililerden [duals] daha sık olmasıdır. yani, insan beyni, gruptan önce tekili ve grup türünden önce grubu kaydeder."

    "jestler, yalnızca muhatabı bilgilendirmekle kalmaz, aynı zamanda konuşmacının düşünmesini de sağlar."

    "anlaşılan, aşağı yukarı 30 kişiden oluşan gruplar şeklinde yaşayan neandertal'lerin sayıları belli bir anda hiçbir zaman birkaç on bini geçmemiştir."

    "neandertal'ler ölülerini gömerlerdi; topallara özen gösterirlerdi; süslenmekten hoşlanırlardı. çoğunlukla deri kazıyıcıları olan aletleri tam usta işiydi. neandertal'ler, son derece incelikli bir teknoloji olan çakmaktaşı yontuculuğunda uzmandılar."

    "büyüyen beyin, eklemlemeli konuşmanın gelişmesini, eklemlemeli konuşma, beynin daha da büyümesini sağladı."

    "düşünce ve dil sistemi kendi kendine göndermede bulunabilen bir duruma gelmelidir. insan dilinde, bunun başarılması için, "[bir şeye] doğru" ile "hangisi", "çünkü" ve"neden?" gibi özel sözcüklerden oluşan bir kategori geliştirilmiş olabilir. (...) modern insan dili sözdizimle doğmuştur."

    "mesela, avustralya yerlileri ,özgül erectus özelliklerini korumuştur."

    ['ilkel bir dil' olmadığı gibi, 'ilkel bir yazı' da yoktur. (...) aynı şekilde, hiçbir 'edilgin yazı' yoktur: konuşma yazıyı etkilediği kadar, yazı da konuşmayı etkilemiştir; eski mektuplar okununca bu durum daha iyi anlaşılmaktadır.]

    "geçmiş edebiyatın okunması, yaşayan herhangi bir söz dağarcığını zenginleştirir. yazılı dil, ayrıca belirli bir dilin kullanımını da yüzyıllarca düzene sokabilir."

    "dillerin gelişmesi, gerilemesi ve değişmesi daima hem zamanın etkisiyle hem de bir toplumun gücünün veya zayıflığının bir sonucu olarak meydana gelir."

    "gelecek yüzyıllarda, dünyada geçmişte görülen muazzam dil çeşitliliği kesinlikle görülmeyecek."

    "türkçe, tüm eklemeli diller gibi, kelime kökleriyle kelime ekleri belirgin bir dildir, dolayısıyla morfemler arasındaki sınırlar kolayca belirlenebilir." steven roger fischer - dilin tarihi

    "bir dil genellikle, uygun koşullar altında, 2000 yıl içersinde, yaşayan 8-15 akraba dil doğurur -batı germen, roman ve doğu polinezya dilleri buna birer örnektir."

    "kafkas dağları'nda ve civarındaki geniş ovalarda konuşulan yaklaşık 40 adet kafkas dili çok kadimdir (yani, herhangi bir başka dilin yerini almamışlardır)."

    "ainu olarak adlandırılan ve kökeninin çok eskilere dayandığı anlaşılan japonya'nın yerli dili, bilinen hiçbir dille ya da yeniden inşa edilmiş dil ailesiyle ilişkisi kurulamayan izole bir dildir. tamamen farklı bir dil olan japonca, ainu'yu son birkaç binyıldır marjinalleştirmiştir. (ainu, bugün sadece japonya'nın kuzey adası hokkaido'da konuşulmaktadır)."

    "24 heceyi kapsayan mısır hiyeroglif sistemi belki de, 22 heceden oluşan batı sami yazısının kaynağıdır. söz konusu batı sami yazısı akrofoniktir, yani kelimenin ilk ünsüz harfini göstermek ilkesine dayanır. batı sami hece alfabesi, daha sonra arap, moğol, mançu, süryani ve pehlevi yazılarını doğurmuştur."

    "... en büyük dil çeşitliliği genellikle anavatanın yakınında ve en sınırlı dil çeşitliliği de anavatandan en uzak bölgede görülür."
    (bkz: dilde merkezkaç)

    "metin analizinde, bir metnin tanımlanan bir bağlam içinde yorumlanması için 'dil çerçeveleri' kavramı; bir konuşmada, konuşma sonuçlarını bildirme sistemlerini belirtmek için ya da dinleyiciliğe işaret etmek için 'sıra alma' ya da 'söz söyleme hakkı' kavramları kullanılır. ayrıca, 've', 'o', 'pekala' ve ''fakat' gibi konuşmayı bölen ve sözlük tanımlarının dışındaki konuşma ilişkilerini anlatan 'konuşma işaretleri' kavramı ve bir önermeye iltifat etme, kendini sevdirmeye çalışma ya da dolaylı olarak hakim olma gibi, bir ifadenin anlattığını araştıran 'söz eylem analizi' kavramı kullanılır."

    "ingilizce argo yalnızca 18. yüzyıldan itibaren olumsuz bir şey olarak görülmeye başlandı: chaucer, shakespeare, dryden ve pope gibi pek çok yazar eserlerinde argoyu sanatsal ifadenin ayrılmaz bir parçası olarak kullanmışlardır."

    "en uç örneği verelim: tahitililerde ise ibadet esnasında argo kullanmak, kafaya indirilen sert bir darbeyle sonuçlanır."

    "belgelenmiş en erken ortak dillerden biri hellenistik çağa (m.ö. 323 - 27) ait olan koine dialektos yani 'ortak dil'dir."

    "pidgin oluşum süreci genellikle portekizce, ispanyolca, fransızca ve ingilizce gibi kolonyal dillerle bağlantılıdır."

    "eğer doğal yerli bir dilin yerini karma bir dil alırsa, o zaman bu karma dil (pidgin), creole (kreol, kırma, melez dil) adını alır."

    "orta ingilizce, 1066'dan sonra fransız normanlar tarafından kirletilmemiş ya da tahrip edilmemiş, tersine olağanüstü ölçüde zenginleştirilmiştir."

    "germen kökenli eşseslisinin yanına eklenen argodaki 'cool' sözcüğü, belki de 'büyüleyici, mükemmel' anlamındaki batı afrika kul sözcüğünden alınmıştır."

    "fransızca gibi yalnızca iki cinsiyeti kullanan galcede, eril gwaith 'iş' ve dişil gwaith zaman anlamındadır."

    "ingilizce 'human' sözcüğünün bir erkek sözcüğü olduğunu düşünen kadın savunucuları, örneğin bunu 'huperson' ile değiştirmeye çalışmışlardır."

    "15. yüzyılın sonlarında, londra'da matbaacı william caxton "herkes tarafından anlaşılmayan garip terimlere" itiraz etmiştir. o sırada fransızcadan alınmış yüzlerce sözcük yerli ingilizce sözcüklerle rekabet ediyordu: rock/stone (taş), realm/kingdom (ülke, krallık), stomach/belly (mide, karın), velocity/speed (hız), aid/help (yardım), cease/stop (durmak), depart/leave (ayrılmak), parley/speak (konuşmak). ingilizcenin buna getirdiği çözüm ise, her ikisini de kulllanmak fakat her birini ufak farklara göre ya da toplumsal değerlere göre ayırmak oldu."

    "dil arıtımcılarının hatası, başka bir dilden unsurlar almanın bir dilin en büyük gücü olduğunun farkına varamamalarıdır."

    "bir dilin yerine başka bir dili koymanın bir alternatifi, sürekli bir çift-dilliliktir."

    "ibranicenin modern dönemde diriltildiği iddiası sık sık dile getirilir. oysa ibranice hiçbir zaman ölmemiştir. dinsel ve etnik nedenlerle konuşanları arasında bir prestij dili olan ibranice, yahudilerin ibadetlerinde yazı ve müzik diliydi, dolayısıyla bu dil daima işitilip konuşulmuştur."

    "ne var ki antik çağlardan günümüze ulaşan mizahın büyük kısmının cinsellikle ilgili olduğu görülür - belli ki sözlü mizahın evrensel bir biçimidir bu."

    "avrupa'nın bilinen en erken sözlü mizah örneği, odysseus'un tepegöz polyphemos'a adının "hiç kimse" olduğunu söylediği homeros hikayesidir."

    "bana gel sevgili yarim - ah ile! oh ile!
    beni gör, ne kadar da mutlu olacaksın - ah ile! oh ile! ah ile! oh ile!...
    arzuyla ölüyorum - ah ile! oh ile!"

    "shakespeare, kral lear adlı oyununda (1606), soytarı'nın ağzından mizahın en derin amacını açıklar: yaşamın en çirkin gerçeklerinin etkisini azaltmak." steven roger fischer - dilin tarihi
hesabın var mı? giriş yap