• yaklaşık 3 bin resmi olduğu söylenir. kalender peyzaj ressamlarımızdandır. severim. kollarını sıvayıp allah der, işine başlarmış. zamanı iyi kullanma üstadı olduğu söylenir. mesela dindar birisi olmakla beraber resim çalışmalarını sekteye uğrattığı gerekçesiyle bayram ziyaretine gelenleri filan kibarca kışkışlamaya çalışır imiş. prensip olarak eşeğine biner, üsküdar'ın sırtlarında uygun açılar arar, resmini çizermiş. pek bir kibar olduğu anlatılır. torununun naklettiğine göre evdeki hizmetçiyi işten çıkarmak icab etmiş, zira karısı tutturmuş artık bunu gönderelim diye. neyse, hoca'nın bunu açık açık söylemesi zor, hatta mümkün değil. bir formül düşünmüş ve şunu bulmuş. kıza "biz taşınıyoruz, daha küçük bir eve geçeceğiz yeni evde hizmetçiye ihtiyaç olmayacak" demiş. senaryoyu da basbaya uygulamış, eve boşaltılmış denkler filan hazırlanmış, arabalar yola koyulmuş, zavallı kızcağız evi terkedince arabalar üsküdar'da bir tur atıp geri dönmüşler. yani hizmetçi herhalde gerçeği öğrenice daha bir içerlemiştir ama, adam da böyle bir adam işte.
  • hoca ali rıza (1858 - 1930 )
    yağlıboya, suluboya, özellikle karakalem yapıtlarıyla türk resim tarihinde, düzeyine henüz erişilmemiş bir ressamdır.

    hoca ali rıza'nın konuşmalarından:

    "resim yapmak demek yalnz parmakları, elleri, kolları faaliyete getirmek değil, ruhun hemen bütün melekatını, melekatı fikriye, hissiye ve iradesini faaliyete getirmek demektir."

    "can sıkılınca resim yapmayı bırakmalıdır. istek baki iken terkolunursa yine istekle çalışmak müyesser olur."

    "resim insanın dikkat nazarını artırır."
  • efendim eski bir mecmuada şöyle bir başlık gördüm; "belki o da hevese gelir, ressam olur" beni çok etkilediği için yazının devamını okudum. iç yüzü şu imiş; resim yaparken seyre gelip yanıbaşında oturanlara engel olduğu hemen hemen hiç görülmemiş. nedenini sordukları zaman, "ne malum? böyle göre göre belki içine bir heves gelir*, bakarsın, o da ressam olur" demişlerdir. kişiliği ve resimleri ile beni etkilemiş bir ressamdır.
  • "biz, muhteşem bir mirasın üzerinde oturan, fakat bu mirasın büyüklüğüne nisbetle küçük ve fakir bir ülke, ruhunu ve içinden geldiği me deniyetin dilini unutmuş, anahtarlarını kaybetmiş bir toplumuz. bu yüzden çok zaman yapmaya çalışırken yıkıyor, düzeltmeye çalışırken bozuyoruz.

    olabilecekleri on dokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren fark eden ve kalemine, fırçasına, fotoğraf maki nesine sarılan bir avuç aydın, bu mirası kayda geçirmek, hiç olmazsa görüntü olarak kurtarmak için insanüstü bir gayretle çalıştı. ressam üsküdarlı hoca ali rıza bunlardan biriydi.

    hayatı boyunca istanbul’un tarihî ve tabii güzelliklerini yağlıboya, suluboya, karakalem gibi çeşitli tek niklerle bıkıp usanmadan tuvaline aktaran hoca ali rıza’nın en büyük arzusu, milletinin hayatına kendi ifadesiyle “sadık ve hakiki tercüman” olmaktı. bunun için istanbul’un sokaklarını, evlerini, mescitlerini, çeşmelerini, servili mezarlıklarını, boğaz’ı ve boğaz sırtlarındaki benzersiz manzaraları, mehtaplı geceleri, karakteristik ağaçları, özellikle çok sevdiği fıstık çamlarını, kır kahvelerini, kahve içlerini, günlük hayatta kullanılan eşyaları, resmin diline bir fotoğraf makinesi sadakatiyle aktardı.

    hoca ali rıza’nın sanatı, aslın da memleketin güzelliklerini küçümsenip aşağılayanlara efendice bir meydan okuyuştu. yanından hiç eksik etmediği kalemleri, fırçaları ve boyalarıyla sürekli resim yaparak istanbul’un yakında kaybolacağını hissettiği güzelliklerini ve değerlerini üsküdar penceresinden bakarak ölümsüzleştirdi.

    aslında bir hekim olan a. süheyl ünver de, hoca ali rıza’nın talebesiydi."
  • ankara devlet resim ve heykel müzesi’nden kendisine ait karakalem çalışması 13 eserin çalınıp, yerine fotokopilerinin konulduğu tespit edilmiş.
  • trt 2'nin ressamın yolu serisinde* kendisi için hazırlanan video :
    üsküdarlı hoca ali rıza efendi
  • kendisine atfedilen 1919 tarihli iftar sofrası adlı şahane tablo aslında bir başka ali rıza'ya, öğrencisi ali rıza toroslu'ya ait.
    ayrıntılar için (bkz: #106992724)
  • üsküdarlı ali rıza namıyla da tanınır. talebelerinden ressam sami yetik şöyle anlatır.

    "yapacağı resim elindeki kağıtta da mevcut imiş de güya bizim göremeyen gözlerimize göstermek için üzerlerini örten sihirli perdeyi kurşun kaleminin ucu ile bir bir tutarak kaldırıyor ve meydana çıkarıyormuş gibi insana hayret hissi vererek çalışır. bizim elimizde yürümek istemeyen kalem ve fırça onun eline geçer geçmez diri ve çevik bir hal alır..."

    edip abdülhak şinasi hisar rıza bey(farkındayım ismi uzun araç misal) şöyle tarif etmiş:

    "bu resimlerde parlayan güneş güya o zamanlardan kalma o eski günlerin ışığını veren o eski ikindi saatlerini ısıtan muayyen bir zamanın güneşidir. bu resimler geçmiş zamanın öyle enstanteneleridir ki bunlarda o yavaş geçen ve geçtiğini halen duyurmayan geçmiyor hissini veren asude saatlerini görüyoruz."
  • dolmabahce sarayinda ki sergi pek mufassal olmus, sadece resim sevenlerin değil istanbul un eski halini merak edenlerin ve uskudar sevenlerin de mutlaka gezmesi gereken bir retrospektif.
  • boyut yayınlarında resimlerini içeren kitabı çıkmış ressam.
hesabın var mı? giriş yap