• haftalık nature bilim dergisinin son sayısındaki (derginin 7243. sayısı oluyor kendileri!), homo floresiensis'in günümüz pigmeleriyle bağlantılı olmadığını ve ayrı ve yeni bir insan türü olduğunu anlatan iki makale yayınlandı. internet sitesinin üyeliği paralı (ve gayet pahalı) olduğundan yazıların sadece girişlerini görebiliyoruz ama en azından kaynak vermiş olalım:

    http://www.nature.com/…/n7243/full/nature07922.html
    http://www.nature.com/…/n7243/full/nature07989.html

    neyse ki bbc konuyu güzelce toparlamış:
    http://news.bbc.co.uk/…i/science/nature/8036396.stm

    özetle, adaya bir milyon yıl kadar önce gelip orada günümüzden 12.000 yıl öncesine kadar yaşayan ve homo erectus'un torunları olduğu düşünülen flores insanları, island dwarfing veya insular dwarfism denen ve daha önce başka türlerde de rastlanmış bir sürece bağlı olarak küçülmüş olabilir. yani homo erectusların bir kısmı homo sapienslik yolunda ilerlerken, izolasyonda kalan bir kısmı floresiensisliğe doğru ilerliyor.

    aşağıda, vaktiyle akdeniz adalarında yaşamış* 1 - 2 metre arasında boylara sahip bir fil türünün insanla ve diğer fillerle karşılaştırması bulunabilir (çayırlarda otlayan minifillerimizin olmasını çok isterdim):
    http://america.pink/insular-dwarfism_2091104.html
    http://hubpages.com/…n/examples-of-insular-dwarfism
    bilimsel makalesi:
    http://discovery.ucl.ac.uk/…3456/1/133456_vol.1.pdf

    flores insanlarını, madagaskar hipopotamlarını ya da akdeniz fillerini hayatta kalmak için ufalmaya götüren sürecin farklı şekilleri de var elbette. konuya ilgi duyanların google seansları için anahtar kelimelerimiz "island gigantism" ve "deep sea gigantism" olacak.
  • yeni bir teoriye göre küçülmeleri iyot eksikliğine bağlı olabilirmiş.
  • ilk örnekleri 2003 yılında bulunmuş olan hominid.

    küçük bir hominid iskeletinin keşfi sonucu insanların derhal yeni bir homo türünün keşfedildiğine karar kılması çok ilginç. belki de insan ırkı halen 1979 yılında keşfedilen laetoli ayak izlerinin heyecanını yaşıyor ve aynen australopithecus afarensis’in keşfinde olduğu gibi kendine benzeyen, yani “zeki” bir tür bulunduğuna inanmak istiyor.

    homo floresiensis’in kafatasının içi doldurularak beyninin kalıbı alındığında ise, beyninin beklenenden küçük olduğunu görenler hemen hayal kırıklığına uğruyor çünkü büyük beynin büyük zekaya işaret ettiğine körü körüne inanıyorlar. halbuki her canlının beyni kendi vücuduna orantılıdır ve zeka açısından karşılaştırılması gereken beynin boyutu değil, beynin bedene olan oranıdır. tabi ki kesin olarak bedenine oranla büyük bir beyne sahip olan canlıların zeki olduğunu söylemek ve zekayı sadece beyin boyutuyla ölçmeye çalışmak da yanlış olur çünkü zeka aynen doğa gibi dinamik ve değişime açıktır; bir benzetme yapmak gerekirse: en önemli olan şey büyük ya da küçük bir kovaya sahip olmak değil de sahip olunan kovanın doldurulabilir olmasıdır.

    homo floresiensis’in kalıntıları arasında ustaca yapılmış aletler mevcut, bu da yeni keşfedilen hominidin beyninin boyutuna rağmen alet yapabilecek kadar zeki olduğuna işarettir. bu da hominidin yeni bir homo türü olduğunu gösterebilir ama her keşfedilen tarihi mezarın yeni bir insan türüne ait olduğunu söylemek bilimsel bir yaklaşım olmaz. kalıntılarda dna olsa bir karşılaştırma ile bunun sonucuna varılabilirdi ama tarihi kemiklerde dna kalıntısı bulunamadı.
    floresiensis hakkında bilim insanlarının dikkatini çeken bir nokta daha vardı: hominidin beyni normal bir beyinden daha az girintiye sahipti...aynen günümüzde görülen microcephaly hastalarında olduğu gibi!

    microcephaly, gelişim döneminde beyindeki kök hücrelerin ölümünden kaynaklanır ve yeteri kadar beyin hücresi üretemeyen insanların beyni normalden çok daha küçüktür – ilginç olarak bu indanların vücutları da beyinlerine oranla küçük gelişir. yani zihinsel olarak deha olmasalar da ortalama insan zekasına sahip olan bu bireyler ortalama insanda daha küçük bir vücüda ve beyne sahiptirler. pigme gibi.

    peki, patolojik vakalarla dolu bir insan tarihine sahipken, minik bir iskelet bulunduğunda bunun yeni bir tür olması mı daha büyük bir ihtimaldir yoksa bu hominidin microcephaly hastası olan ve önceden keşfedilmiş bir türün örneği olması mı daha büyük bir ihtimaldir? tartışılır.

    bence, yeni bir türün keşfi insan ırkının kendi evrimini tanıması açısından inanılmaz bir fırsattır. özellikle de sahip olduğu zekanın nereden nasıl filizlendigini öğrenme yolunda büyük bir adımdır. bu açıdan homo floresiensis’in keşfi heyecan verici bir olay. ama floresiensis yeni bir homo türü olsa da olmasa da, zekanın evrimine şahit olmak ve microcephaly gibi genetik varyasyonların evrim süreci içerisinde rol oynamış olabileceğini görmek bence daha ilginç.
  • bulundukları adadan esinlenerek bu adı aldı.ama biz bunları yüzüklerin efendisi kitabından esinlenerek verilen hobbit ismiyle biliyoruz.
  • (bkz: http://www.mq.edu.au/newsroom/2012/08/20/35427/)

    gerçi yetkili abilerimiz-ablalarımız hobbit demiyor fresh buluntu için. lakin batı avrasya'daki çağdaş buluntulardan farklı olduğunu eklemeyi unutmuyor.
  • yaradılışçıların, mikrosefalik normal insan diyerek aradan sıyrılmaya çalıştıkları lakin sözkonusu mağarada bulunan 8 ayrı kişiye ait kemik parçalarının hepsi de mikrosefalik insan ise neden normal insan fosili olmadığı konusuna açıklık getiremedikleri olay. mikrosefali hastalarında aslında sadece kafatasının küçük, diğer kemiklerin normal olduğu olayına hiç girmiyorum bile.
  • yok olmuş bir homo cinsi. biz homo sapiens'lerden farklı olarak belki sadece bir adada yaşamış ve yok olmuşlar. peki haklarında bildiklerimiz neler?

    flores adası'nda bir zamanlar yaşamış olan cüce insanlar. en fazla bir metre boyunda ve en fazla 25 kg ağırlığındadırlar. buna rağmen taştan aletler yapabiliyor ve adadaki filleri avlayabiliyorlardı. belirtmekte fayda var; adadaki filler de cüce bir türdü.

    kaynak: hayvanlardan tanrılara sapiens - yuval noah harari

    not: kilisenin imamına teşekkürler. cep telefonundan enty girmeye çalışınca, yanlış yazımlı yeni bir enty açmışım. o enty birazdan silinecek.
  • animal planet kanalında 2 saatlik bir belgeselde hala yaşıyor olabileceğine dair kanıtlar sunulan akrabalarımız. bölgede çalışmalar sürmekte. bazı mağaralarda ırkın devamı konusunda kanıtlar bulunmuş. eğer canlı olarak yakalanabilirse evrim tartışmalarında efsane olur.
  • yecicle mecüc deyip yine kur'an'da yazıyordu hadis var ayetler var ayetler ortalığı ayağa kaldıracak akitçilerin henüz saldıraya geçmemesini tavsiye ettiğim evrim kanıtları. yalnız hala yaşıyorlarsa tam bu tanıma uyuyorlar. hadi hayırlısı.
hesabın var mı? giriş yap