• dunyanin en buyuk mecidiyekoy'u.
  • turizm sektörünü canlandırma ve ziyaretçileri şehre geri çekme çabalarının bir parçası olarak "hello hong kong" adlı bir kampanya ile 500.000 ücretsiz uçak bileti dağıtmayı planladığını açıklayan ülke.

    biletler şehrin üç havayolu şirketi olan bayrak taşıyıcı cathay pacific, hk express ve hongkong airlines aracılığı ile veriliyor.

    hong kong'a seyahat etmek isteyen turistler 1 mart'tan itibaren world of winners sayfasını ziyaret ederek uçak bileti çekilişine katılabilirler.

    biletler üç aşamada dağıtılacak: 1 mart'tan itibaren güneydoğu asya'da yaşayanlara, 1 nisan'dan itibaren çin anakarasında yaşayanlara ve 1 mayıs'tan itibaren dünyanın geri kalanında yaşayanlara.

    bununla birlikte ziyaretçiler ayrıca şehirde kupon ve indirimlerden de faydalanabilecekmiş. her biri yaklaşık 12 euro değerinde bir milyon adet yiyecek, içecek, ulaşım, otel, alış-veriş ve turistik mekanlarda indirim sağlayan kupon havaalanlarındaki sınır kontrol noktalarında şehre giriş yapan turistlere verilecek.

    şansınız bol olsun. ha bu arada vize derdiniz de yok. t.c vatandaşları 90 gün süreli kalışlarda vizeden muaftır.

    kaynak
  • - cantonese bildiğiniz için mandarin biliyor gibi yapıyorsanız ve insanlara bunu söylüyorsanız

    - 5 yaşınızdan beri karaoke yapıyorsanız

    - mahjongun piriyseniz

    - hesabın %10'unu bahşiş olarak bırakıyorsanız

    - tercihiniz sony ise

    - 30'dan fazla kuzeniniz varsa

    - welcome'ı wellcome ile karıştırıyorsanız

    - bir sürü kredi kartınız varsa

    - evinizde 2'den fazla dvd playerınız varsa

    - dkny, versace, chanel, polo gibi markalar giyiyorsanız; ama bütün polo tshirtleriniz ladies market'tansa*

    - cep telefonunuz en son çıkan modellerdense

    - badminton oynuyorsanız

    - vitasoy içiyorsanız

    - yum chaya gitmeyi seviyorsanız

    - arkadaşlarınız hong kong'un bir ülke olup olmadığını soruyorsa

    - birçok arkadaşınıza fei jai* diyorsanız

    - mark six* oynarken bir sürü para kaybetmişseniz

    - çok sık noodles yiyorsanız

    - saçınızı daha önce boyadıysanız

    - mühendislik, hukuk veya işletme okuyorsanız

    - world journal veya china press okumak yerine tsing tao okuyorsanız

    - her zaman ama her zaman orjinal software ve dvd alıyorsanız

    - restoranlarda hiçbir zaman iştah açıcı sipariş etmiyorsanız

    - çince el yazınız gerçekten kötüyse

    - pizza hut'ta yemek yerken salatadan gökdelen yapıyorsanız

    - insanlar sizde sars var diye sizi itham ediyorsa

    - yabancı arkadaşlarınız kung fu biliyorsunuzdur diye size bulaşmıyorlarsa

    - yaptığınız veya yapmak için hazırda beklettiğiniz model robotlarınız varsa

    - birisi bir şey satın alınca, hong kong'da o aldığı şeyin ne kadar ucuz olduğu hakkında böbürleniyorsanız

    - hong kong'dan ayrılıyorken havaalanında illa duty free'ye takılıyorsanız

    - dim sum öncesinde, yemeden önce tabaklarınızı sıcak sudan geçiriyorsanız

    - kemik ve yemek artıklarını sofrada tükürüyorsanız

    - evinizin girişini terlik ve ayakkabılarınız bloke etmişse

    - onlardan birisi olduğunuz halde nerd'lerden nefret ediyorsanız

    - "hong kong'a ne zaman gidiyorsun?" diye sormak yerine "hong kong'a ne zaman dönüyorsun?" diye soruyorsanız

    - sadece hong kong'da yiyip içebileceklerinizi özlüyorsanız

    - walkman, discman, mini disc'iniz mp3 player kullanıyorsunuz diye evin bir köşesinde duruyorsa

    - piyasaya çıkmış bütün bilgisayar oyunlarını oynamışsanız

    - street fighter oynuyo... eeaaö... şampiyonuysanız

    - hong kong'dan "ucuza" aldığınız cep telefonunuzla hava atıyorsanız

    - bavulunuz geldiğinizde bomboşsa; ama ayrılırken tıklım tıklım doluysa

    - octopus card* ile başka ülkelerde de toplu taşımalara binebileceğinizi umuyor; ama bunun sadece hayal kırıklığından öte olduğunu biliyorsanız

    - erkekseniz ve askerlikle iligli şeylere (silahlar, tanklar, uçaklar) merakınız varsa; ama askerlikten korkuyorsanız

    - tamagotchiniz olmuşsa

    - playstation, gamecube, xbox, wii'niz varsa ve xbox360'ı yakın bir zamanda alacaksanız

    - önünde hong kong yazan en az 1 tshirtünüz varsa

    - tuvalet kağıdında indirim var diye boş bir odaya yüzlerce tuvalet kağıdı stoğu yapıyorsanız

    - salonunuzda piyano varsa

    - kırmızı barbunyalı buzlu şekerlerden yiyorsanız

    - dans partisine gittiğinizde pistin çevresini cool görünmeye çalışan erkekler çevrelemişse

    - insanlar size "hong kong'da ağaç var mı?" diye sorunca "hong kong'un %74'ü yeşil" dediğinizde inanmıyorlarsa

    - mercedes benz'iniz varsa iyi olduğunuzu; ama bir statü belirleyicisi olarak çim biçme makinanız varsa durumunuzun süperse

    - erkekseniz pijama altlığı olarak basketbol shortları giyiyorsanız

    - çocukken anneniz tavuk tüyünden yapılma toz bezi ile dövmüşse

    - çatal yerine chopsticklerle yumurta çırpıyorsanız

    - başka bir ülkede işlerin ne kadar yavaş ilerlediğini düşünüyorsanız

    - hatunsanız ve david beckham'a aşıksanız (işin garibi erkekler de beğeniyor)

    - sınırsız sushi yemeye gitmeden önce açlıktan kendinizi öldürecek kadar kendinizi aç bırakıyorsanız

    - elektronik alışverişlerinde sizin için iyi pazarlık yapacak insanları tanıyorsanız

    - çin yemeklerinin başka ülkelerde doğru tatta yapılamadığını biliyorsanız

    - aşk hayatınızı asla ailenizle tartışmıyorsanız

    - aileniz aldığınız notlardan asla memnun olmuyorsa

    - mcdonalds'dan snoopy oyuncağı almışsanız

    - alkol aldıktan sonra açık kırmızı rengine bürünüyorsanız

    - 16 yaşında gibi görünüyorsanız

    - evinizde 5'ten fazla uzaktan kumandanız varsa

    - aileniz veya en azından akrabalarınızdan birinin restoranı veya manavı varsa

    - anneniz sizinle çince konuşuyor; ama siz ısrarla ingilizce cevap veriyorsanız

    - alan wong isimli en az 3 kişi tanıyorsanız

    - 28. katta oturduğunuza insanlar inanmıyorsa

    - babanız mühendisse

    - başka bir ülkeye gittiğinizde -hassktir! o da ne!- şehiriçi telefon görüşmesine para ödemek zorundaysanız

    - pazarlık etme konusunda master yapmışsanız

    - en sevdiğiniz film shaolin soccer olmuşsa

    - geri gittiğinizde yapılacak ve alınacak şeylerin listesini yapmışsanız

    - herkes sizin matematekte çok iyi olduğunuzu düşünüyorsa

    - "üniversite matematiği mi? biz onu orta sonda gördük lan?!" diyorsanız

    - kumarın tanrısı/tanrıçası olmuşsanız

    - yabancı arkadaşlarınıza jackie chan ile akrabalığınız olduğunu söylüyorsanız ve onlar da harbi yiyorsa

    - çince karakter gördükleri an arkadaşlarınız sizden tercüme etmenizi istiyorsa

    - mcdonalds'ın diğer ülkelerde pahalı olduğunu düşünüyorsanız

    - rush hour 2'yi izlediğinizde memleket hasreti ile yanıp tutuşuyorsanız

    - evinizdeki mobilyalarınız duvar kağıdı, halı, dekorasyon ve hatta diğer mobilyalar ile uyuşmuyorsa

    - kendi pilav pişirme makinanız varsa

    - arkadaşlarınız hong kong'un japonya'da olup olmadığını soruyorsa

    - edison chen*'in bütün çıplak fotoğraflarını görmüşseniz

    dostum, siz de hong konglu olmuşsunuz demektir!
  • 99 seneligine ingiltere'ye kiralandiktan sonra buyuk torenler ve tereddutlerle ait oldugu cin'e 97'de geri devredilen yer..ticaretin dunyada en gelismis oldugu mekanlardan
  • daha birkaç yıl öncesine kadar asya'nın new york'u gözüyle bakılan dünya kenti.
    bu konuda olası tek rakibi singapur olarak gösteriliyordu fakat şehirdeki liberal ortam ve singapur kadar katı olmayan, özgürlükçü yasalarla hong kong asya kıtasında bambaşka bir dünya gibiydi.

    peki şimdi ne oldu? aslında tüm bunlar değişmedi. en azından kağıt üzerinde. hong kong kendi içinde tamamen ayrı bir şekilde idare ediliyor, savunma ve dışişleri haricindeki konularda çin'e bağlı değil. (çin egemenliği altında özel idare bölgesi) çin'le arasında sınır var, hatta sıradan bir çinli için hong kong'a vize almak aşırı kolay değil. mutlaka bir turla gitmesi gerekiyor vs vs. 1997 öncesi ingiltere yönetimi altındayken süregelen kanıksanmış alışkanlıklar çok da değiştirilmedi. "hong kong kültürü" denilen ingiliz-çin karması yaşam stili benimseniyor. trafik ingiltere'deki gibi soldan akıyor, beş çayı içiliyor, at yarışı oynanıyor. ingilizce çince ile birlikte resmi dil.

    (ayrıca kendi bayrağı, para birimi, kendi borsası var. uluslararası spor etkinliklerine, olimpiyatlara kendi bayrağı ile katılıyor. "milli takım" diyebileceğimiz futbol kulübü ve futbol ligi bile var.)

    peki tüm bu olaylar niye oluyor? geçen ay çıkartılmaya çalışılıp vazgeçilen, bütün olayları tetikleyen yasa hong kong ile çin arasında suçlu iadesini kolaylaştırıyordu. başka bir ülkede olsa bu kadar olay olmazdı. ama hong kong zaten çin devrimi sonrası 1950'lerde kente kaçmış çinliler sayesinde 7 milyonluk bir metropol oldu, yoksa belki hiç de önemsenmeyen, kimsenin umrunda bile olmayan minik bir ingiliz sömürgesi olarak kalırdı.

    haliyle 1997 öncesi orada yaşayan hong kong'lu çinlililer (kendilerine hong kong people diyorlar, çinli diyen az) aslında çin'le taban tabana zıt görüşte olan insanlar. hal böyle olunca özellikle son 5-6 yılda inanılmaz artan çin etkisi, okullarda çin milli marşının okunmaya başlanmasından tutun da, çin'e direkt karayolu bağlantısı olarak köprü inşa edilmesi gibi,ufak detaylar birikip birikip onlarca olunca olaylar patlak verdi gibi görünüyor. bizim "ee yani adam çinli sonuçta abi normal böyle olması" diyeceğimiz şeyler, "hong kong kültürü" için anormal.

    (burada parantez açmak gerek: elbette büyük gerginlikler de oldu. mesela çin aleyhine yayın satan birkaç kitapçının aniden ortadan kaybolması çok büyük olay olmuştu geçtiğimiz yıllarda)

    peki gelecekte ne olur? hiçbir şey olmaz. böyle devam eder. hong kong'ta kocaman garnizonu var çin ordusunun. üstte birileri çin asker yığıyor falan demiş ama askerler zaten orada çünkü 1997'de ingiliz ordusu gidince oraya çin ordusu geldi. çin'in hong kong'a özerklik vermesini mecbur kılan anlaşma 2047'de bitiyor. sonrasında ne olacağını kimse bilmiyor. yani bütün şartlar çin'in lehine gözüküyor.

    güncel olaylar hakkında bilgi almak isterseniz kentin 100 yıllık ingilizce gazetesi south china morning post'u öneririm.

    edit: bu entry'de bahsettiğim "hong kong kültürü" ve kentteki 156 yıllık ingiliz hakimiyetinin etkileri üzerine vox harika bir video hazırlamış. tavsiye ederim.

    üç yıl sonra gelen edit: üstte yazdığım tüm bilgiler kağıt üzerinde hâlâ geçerli olmakla birlikte, bu entry'i yazdığımdan beri her şey ışık hızında değişti... hong kong'ta çin egemenliği tartışılmaz bir şekilde sağlandı. bahsedilen ulusal güvenlik yasası geçti, muhalif gazete kalmadı, seçim yasası bile değişti. hong kong'un kendine özgü yaşam tarzı diye bir şey kalacak mı, buna zaman ve çin karar verecek gibi.
  • aman allahım ya...
    ben bu kadar yapmacık bir şehir görmedim. sebebini daha sonra anlatacağım.

    shenzen'de hong konglu bir çok arkadaşım olmuştu. böyle kemik büyük gözlüklü, renkli saçlı erkekler ve tipi koreliye kaçan ciddi manada güzel çin kızları... arasıra eğlenmek için bizim mekanlarımız olan richbaby ve babyface'e takılıyorlardı. bir de ne hikmetse ktv'lerin burada daha eğlenceli olduğunu söylüyorlardı. bunun için de geliyorlarmış. neyse... popüler muhabbetlerimiz arasında bu kentin nasıl bir yer olduğu, daha da çok, neden hong kongu çin'e yeğledikleri vardı.

    + shenzen çok tehlikeli...
    + shenzen insanının dili dişi anlaşılmıyor. (amına koyim sizin lehçeniz azınlıkta, ne bu artizlik?)
    + çin insanı görmemiş. (sonradan görme diyorlar yani)

    bu adamlar, kadınlar cidden eğlenceli, ingilizceleri gayet iyi ve espritüllerdi. çin insanını kendimce ikiye ayırıyordum. yabancılara alışık olanlar, sarışın görünce malak gibi bakanlar... ikinci grup da iyi hoş ama birinci grubu tercih ediyordum. kendileriyle dalga geçebilen kral adamlar birinci grupta bulunuyordu çünkü. bakın bakın ne anlatıcam:
    yine bir gün eğleniyoruz hong konglu elemanlarla, konumuz ne sürprizdir ki çinli kız bulmak kulüpte. her gelen kızı bana paslıyorlar. anlam veremiyorum.

    (+:ben -: hong konglu eleman)
    + olm yakışıklı adamlarsınız, niye hepsini bana paslıyorsunuz bu kızların?
    - abi çinli kızlar çinli erkekleri sevmiyorlar, sen yabancısın, hepsini götürürsün bunların.
    + nasıl sevmiyorlar ya, 1 milyar kişisiniz olm, aranızda büyük bir aşk olmuş olmalı tarihin en az bir parçasında... bir milyar, dile kolay...
    - abi biz eskiden japonlara bu kadar benzemiyormuşuz biliyor musun?

    bir kahkaha kopartıyoruz. doğru veya yanlış, kendisiyle dalga geçebilen adama hayranım ben ya. neyse konuyu dağıtmayayım. şehirden bahsedecektik.

    bu keyifli arkadaşların da ricasıyla işbu kente gitmeye karar verdim en sonunda.
    her faninin yapacağı gibi metro ile tsim sha shui'ye geldim öncelikle. kültür merkezinden sahil boyunca yürüdüm.

    - nehrinizi çok beğendim...

    bu lafa çok kızıyorduk değil mi boğazımıza dendiği zaman... ama amına koyim adamlar haklıymış. bizim boğazın iki katı genişlikte, aynı feribotlar ve çevresi çok daha modern... hani o çarpık sikimsonik yapılaşma da yok; expoya bile ilham olan yapılar süslüyor gerdanını denizin. aynı "karşı" muhabbetleri burada da var. hongkong island ve kowloon diye... anadolu, avrupa timsali...

    kanım ısınıyor haliyle. zaten denizin o yapışık sıcaklığını yüzümde hissetmeyi özlemişim memleketten uzakta; aynı hissi yaşayınca evimde hissediyorum kendimi.

    dostlarla devam ediyorum yolculuğuma. çin'den alışık olduğum bembeyaz tenli hurilerin ingilizce konuşabilenlerinden onlarcasıyla tanışıyoruz starbucks soğukluğunda... ingilizce önemli abi. çin'de hatunlarla yaşayabileceğin en büyük zorluk bu zaten. burada, bahsettiğim zorluk ortadan kalkıyor. süper. reklam panolarında da beni destekler nitelikte bir reklam: çinli bir hatun, dilini einstein style çıkarmış, dili ingiliz bayrağına boyanmış, tek gözünü kırpıp ağzını açıyor. (adriana lima style). yani diyorlar ki, ingilizce öğrenin, dil dile değmeden dil öğrenilmez. evet böyle diyor.

    reklam dedim de; kevin costnerlı turkish airlines reklamları var her otobüsün üstünde. arkadaşlarıma "bakın türk hava yolları ehehe" diyorum, gülüyorlar, iyice seviyorum lan bu kenti.

    stanley'e gidiyoruz gün ışığında. sarı denize açılan sahiller gayet güzel. zaten merkeze 15 dakika uzaklıkta kullanılabilir sahiller olması büyük şans. denizden tuzlu tuzlu çıktıktan sonra üzerimdeki hongkong doları fazlalıklarımı stanley market'de bırakıp peak'e doğru yola çıkıyorum aceleyle. daha gün ışığı ve boğucu bir sıcak var; şehrin güzelliği piyasada değil. peak'e vardığımızda akşam güneşi güzele vurmaya başlıyor. güzel dediğim şehir değil lan, sevgilim. ehehe. tamam tamam hong konga da vuruyor...allah var, o da güzel şehir şimdi.

    neyse... peak'de uzunca bir kuyruğu beklemeye başlıyoruz. herkesin "hacı peak tram'e gitmek lazım, 45 derece dik çıkıyormuş, süpermiş, harikaymış" dediği kadar olmasa da hakkını vermek lazım tuhaf bir yer. en azından tarihi önemine puan vermek lazım. japonlar bunları tek bir tepeye çıkştırmış victoria kıyılarından gelerek. bu gariplerim de tek bir tepeye sürekli lojistik destek vermek zorunda. son çare olarak bu kadar dik bir yol seçerek tramvay hattı döşemişler. çok kereler benzinsiz, tütünsüz kalmışlar ama burada kendilerini savunmayı başarmışlar. bir nevi küçük çanakkale diyebiliriz aslında buraya. o yüzden buraya da kanım ısındı bir nebze. sonra başım dönmeye başladı. amına koyim cidden dik tırmanıyoruz, etraftaki gökdelenlerin hepsi yan yatmaya başlamış, bir taraftan fotoğraf çekmeye çalışıyorum; nasıl dönmesin... döner tabi.

    en sonunda peak tower'a ulaşıyoruz. güneş de iyiden iyiye batmış. artık hong kong'un kendini gösterme zamanı... manzara cidden göz alıcı. ama ne bileyim bir şeyler eksik işte. insanı tatmin etmiyor. panaromik fotoğraflardan görüp hayran kaldığın yerleri kendi gözünle görüyorsun ama olmuyor işte... olmuyor... neden mi? bak şöyle anlatayım. başka bir kenti geziyorsun. viyana diyelim. hep tarih kokar değil mi? buram buram ortaçağ kokar orası... alır götürür seni. ama burada turlarla gezdiğin zaman -big bus tours- rehberden duyacağın tek söz şudur: "solda gördüğünüz eşeğin siki metre uzunluğundaki bina bilmemne şirketinin binası olup dünyanin siktirinci en uzun binasıdır". eee? ne amına koyim ya? bu mudur? tatmin etmiyor işte. valla.

    peak tower'da adet gereği fotoğraflarımızı çektirip feribotla geçiyoruz tekrar tsim sha tsui'ye. kowloon'da birkaç tur atıp gece mekanı seçmeye çalışıyoruz.

    aman allahım ya... insanlar, 20 katlı binaların içindeki kulüplere girebilmek için emekli maaşı kuyruğu gibi kuyruklar oluşturmuş. en seksi hatunlar kaldırımlarda oturuyorlar, sıranın gelmesini bekliyorlar. içim acıyor, eh ulan yapaylığınızı, "diğer çinliler"i küçük görmenizi sikiyim diyerek biz de sıraya giriyoruz. sırada hiç konuşmuyorum. çünkü sabah da moda sokağında insanların alışveriş merkezine girebilmek için sıraya girdiğini, kaldırımlara oturduğunu görmüşüm. mağazaların önünde bir tabela: "herkesin rahat rahat gezebilmesi için parça parça girilmesi gerekmektedir. verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz"... aman be. bu ne lan?

    yarım saatlik suskun sıra beklemenin ardından güzelce bir kulübe giriyoruz. abooo. dumanaltı... çok fena. kimsenin sigara içmediğini düşünüyordum bu kentte. çünkü sokaklarda bile sigara içmek yasak. her bulvarın başında "bulvar boyunca özel kısımlar hariç sigara içmek yasaktır, karşı gelenlerin götüne 5000$ girecektir" diye uyarılar var. denedim, giriyor da hani... :((

    bak bu yapaylığa da sinir oluyorum. her şeye para cezası... bu sigara izmariti kutusuna başka çöp atanın anası ölsün, buradan karşıya geçen top olsun, buraya çöp döken eşektir... her şeye resmi uyarı, para cezası... ulan zaten herkes para babası burada, kimi korkutuyorsun amına koyim?

    gerçi adamlar da haklı... çin halkı iş yerinde çöp kutusuna balgam atabilen hayvanları muhteva ediyor. bir şekilde adam etmeye çalışmak lazım. da hacı araya gümrük koymuşsun işte, yetmedi mi?

    bunları artısıyla eksisiyle değerlendiriyorum ve sonuç: yapay. yalan dolan bir şehir. bir de taklitçiler ya... star avenue nedir abi? yok ünlü yıldızlar ellerini bassınmış yola, millet burayı gezsinmiş. aman ne yaratıcı anasını satayım... zaten bunların tarihi de böyle. ta 1500lerde başlamışlar japonların gemilerini taklit edip gemicilikte gelişmeye çalışmaya. maritime müzesinde gördüğüm bir örneği anlatayım size: bir kore gemisi gelmiş, top saldırısından korunmak için üstü tahta bir siperle tamamen kapatılmış bir gemi bu. arkadaşlar bunu taklit etmişler ve bir sefer sırasında tüm mürettebat havasızlıktan ölmüş. bir kişi de çıkıp "lan olm bişi unutmuş olmayalım:(" dememiş yahu.

    demem o ki, "diğer çinliler" ne kadar taklitçiyse hong kong çinlisi de o kadar taklitçi. diğer miğer diye bir durum yok yani ortada.

    paranın köpeği olmuş bir halk, her sokağı mücevharat, saat, moda, elektronik dolu bir şehir. açık hava alışveriş merkezi olmakla övünen kopmuş gitmiş insanlar. yapay, yapay, yapay...

    hong kong halkına açık mektup:

    "bu derece bir tüketim çılgınlığının bağrında yaşamak size, sizden olmayanları "diğer çinliler" diye nitelendirme hakkı vermiyor. gerçekten.

    yarın sizi tekrar shenzen kulüplerinde onbinlerce yuanı harcarken gördüğümde, "adamlar eğlenmesini biliyor be" demeyeceğim, "vay görmemiş ayılar" diyeceğim. emin olun."
  • yasamak icin de turist olarak gitmek icin de gercekten cok zor bir yerdir hong kong...
    gunun her saatinde her yerde bir insan seli uzerinize akar. ne oldugunu bildiginiz yemekleri yemek icin inanilmaz paralar vermek zorunda kalabilir, geleneksel cin yemegi yiyecegim derken zamaninizin onemli bir bolumunu tuvalette gecirebilirsiniz. sokaklar alismamis bunyelerin kaldiramayacagi kadar agir kokar. yuksek binalar bir sure sonra uzerinize yikilacakmis izlenimi verir. yerlere tukurmeyin levhalarina tukuren cinliler turk halkina haksizlik ettiginizi dusundurur. kawloon tarafindaki dukkanlar kazikcilikta bir ekoldur.
    halki kaba ve uyaniktir. dikkatli olmazsaniz onunuzdeki sira bir turlu ilerlemez ornegin, surekli birileri pismis kelle gibi siritarak kaynak yapacaktir. uyardiginiz takdirde kavgaya hazirlikli olmaniz gerekir, hong konglular isik hiziyla cirkeflesebilirler.
    sizin sweatshirtle terlediginiz havalarda hong konglularin burberry atkilarina sarilip gezindiklerini gormek sizi sasirtmamaya basladiysa, bu insanlarin ne kadar gosterise merakli olduklarini anlayacak kadar uzun sure orada kalmissiniz demektir.
    herkes marka gosterme ihtiyaci icindedir ama ozellikle giyecek ve saatte gunluk hayat cogunlukla taklit urunler uzerine kurulmustur. rolexten l. vittona kadar hemen herseyin kotu taklitlerini bulabilirsiniz. eger hong kong`ta aradiginiz taklit marka ve urunleri bulamazsaniz, trenle 40 dakikalik bir yolculuk yapip cine gecerek shenzren`den alabilirsiniz. bu sehirde tren garinin hemen cikisinda sadece taklit urunler satan devasa bir alisveris merkezi hong koglular ve gosteris meraklisi turistler icin kurulmustur. (10 amerikan dolarina iki saat masaj yaptirmak icin super bir yer oldugunu da soylemem lazim bu arada)
    gosteris meraki araba tercihlerinde de kendini gosterir. toplasan 1000 kilometrekarelik bir alana yayilmis bir ulke olan hong kong`u bir bastan bir basa uc dakikada gecebilecek spor arabalar anormal trafikte hareketsiz beklemektedirler. yaslilar ise rolls royce ve klasik jaguardan vazgecmezler.
    bazilari bu kadar sefa surerken on dakikalik bir kara yolculugu yaparak sefaletin ne demek oldugunu gorme sansina da erisebilirsiniz isterseniz. fakirleri gercekten de cok fakirdir hong kong`un...
    elektronik esya nispeten ucuzdur. ama alisveris yaparken uluslararasi garanti de dahil olmak uzere bir suru seye dikkat etmek zorunda kalirsiniz. bazi dukkanlarda ise acik acik uluslararasi garanti icin ekstra ucret odemek zorunda kalacaginizi soylerler. bu arada, kawloondaki hemen her dukkanin adi sonydir ya da levhasinda sony yazisi gorunmektedir.
    yazlari asiri sicak ve nemli havasi soluk aldirmaz insana. kisin ise sisten gorebildiginiz tek sey yuksek ve ruhsuz binalarin alt kisimlaridir.
    geceleri hareketli olmakla birlikte kendilerini koloni valisi olarak goren yabancilarin -cogunlukla ingilizler- ortasinda kalirsiniz. hong konglularda yabancilara ozellikle de ingiliz ve amerikalilara karsi vicik vicik bir hayranlik vardir. yabancilarla hong konglularin gittikleri yerler arasindaki cizgi cetvelle cizilmis kadar kesindir. ve daha kotusu beklentilerinizi cok asagida tutmazsaniz her ikisi de size hitap etmeyebilir.
    gezip gorulecek tarihi yer sayisi bir elin parmaklarini gecmez. ayni yerleri donup durmak zorunda kalirsiniz. alternatifi ise kalabalik alisveris merkezlerinde vitrinleri seyretmektir. siz seyredersiniz, hong konglular deli gibi alisveris yaparlar. ocean park, 42 metrelik buda heykeli gibi gercekten gorulmeye deger yerlerde haftasonu saatlerce sira beklersiniz.
    cinden hong kong`a para harcamaya gecenler ise sonradan gorme kavraminin ayakli ornekleri olarak dolasirlar etrafta. hong konglular bu insanlari asagilar ve karsidan geldiklerini ozellikle vurgularlar.
    scuba icin guzel bir yerdir. bir de bilgisayar parcalari ve monitorler turkiye ile kiyaslandiginda gercekten ucuzdur.
    uzak dogu ziyareti icin harcayabilecek parasi ve yeterli zamani olanlar icin tek alternatif olarak gorulmemeli, tayland ve cin arasinda kisa bir sure ugranmalidir.
  • denizden babam ciksa yerimcilerin 'babam ciksa bundan daha az garipserdim' diyebilecegi deniz urunlerini yiyebilecegi sehirdir.
  • yarın sabaha hong kong'da olacağım. hızlı bir şehir turu için aldığım birkaç notu buraya ekliyorum. belki ekstraları olur ama mümkünse bunlar muhakkak olsun dediğim destinasyonlar.

    •victoria limanı gece ışık gösterilerinin olduğu, görülmesi gereken yerlerden diye bahsedilmiş.
    görsel görsel görsel

    •victoria zirvesinde peş peşe adaların üzerinden gün batımı fotoğrafları dikkatimi çekmişti. şehir silüeti ve sahil manzaraları ile bilinen 360 m yüksekliğinde bir tepe. şehrin zirvesi… buraya the peak tram olarak bilinen tren ile çıkılır. görsel görsel görselgörsel

    •ngong ping; 25 dakika süren bir teleferik yolculuğu. sonunda bigg budha heykeli ve bir budist tapınağa varılıyor. görsel görselgörsel
    görsel görsel

    •sky 100; ileri teknoloji teleskoplar ile gözlem yapabilme imkanı sunan, etkileşimli sergilerin bulunduğu bir kapalı seyir terası.

    •hong kong museum of history; tarih öncesi çağlardan modern zamanlara kadar hong kong tarihinin sergilendiği girişin ücretsiz olduğu büyük müze. 18.00 kapanış olarak belirtilmiş.
  • dunya ticaretinin, global finans sektorunun belki de en onemli "hub"i ve bir expat cenneti oldugundan, her turlu kulturden insani bunyesinde barindiran, rahat, ulasimin kolay oldugu, olaysiz, cin'e bagli ozerk bolgelerden biridir. orada maas almiyorsaniz veya ingiltere, isvicre, dubai, singapur vb. piyasasi orayla denk olan yerlerden gelmiyorsaniz, sizin icin pahalidir.

    benim kici kirik tecrubeme gore, uluslararasi bir sirkette profesyonel kariyeri olan bir kisinin, calisma hayatinin belli bir donemini burada gecirmesinin, uluslararasi tecrube edinmek bakimindan kendine cok sey katacagi yerlerden biridir. butun hayati gecirecek bir yer degildir ama ozellikle gencken 2-3 sene calismak icin yasanacak bir sehirdir ki zaten gordugum kadariyla buradaki expatlerin yas ortalamasi oldukca dusuktur.

    yukarida bahsettigim yonlere gore, buraya muadil dubai ve singapur vardir. fakat bana gore ikisinden de daha guzeldir, orjinaldir, insanlarin daha icice oldugu bir yerdir, yani daha "sehir"dir. belli donemlerde bol yagis alan bir bolge. genelde nemli havasi var. ama oyle bir malezya, singapurunki kadar insani nefes almaktan sogutan cinsten bir hava degildir.

    turistik pek bir numarasi yok. ama yol duserse gorulmeye degerdir. the peak'e cik, budist tapinagina git gibi turistik seylerden bahsetmeyeyim. onlari butun rehberlerde bulursunuz. aklima gelen, kendimce gozlemledigim birkac farkli seyi aktarayim:

    bu bircok kisinin basina geliyor sanirim. ilk gittiginizde sanki hicbir sey yiyemeyecekmis gibi hissediyorsunuz. goruntu itibariyle, hicbir yemek sanki sizin damak tadiniza uygun degilmis hissini veriyor. fakat bu hic dogru degil. ben rahatsiz edici seviyede yemek secerim mesela ama burada cok farkli ve cok lezzetli yemekler tatma firsati buldum ve ilk seyahatimden sonra hic yiyecek sikintisi cekmedim. sonradan da canton mutfaginin aslinda cok meshur oldugunu ogrendim. o yuzden farkli gorunen yiyeceklere karsi onyargili olmamanizi tavsiye ederim. "hayir, ben yiyemiyorum onlardan" demeniz halinde, dunyanin her mutfagindan her turlu yemegi de bulacaginiz surusuyle restoran mevcut.

    sehrin bazi bolumlerinde, sicakliga ve nem seviyesine gore farklilik gosterdigine inandigim bir koku var - sokakta pisirilen yemeklerden kaynaklaniyor olabilir. bu da ilk basta biraz farkli gelip, rahatsiz etse de, sonrasinda eser kalmiyor ve koku hic anlasilmiyor.

    amerika'daki 7eleven'lar burada bizdeki tekel bayileri + bakkallar gibidir. neredeyse her sokakta, her kose basinda, ufakli, buyuklu bir 7eleven bulabilirsiniz. kasiyerler cinli oluyor genelde. ingilizce ne dediginizi anliyorlar, cevap da veriyorlar. fakat sizin onlari anlamaniz imkansiz, ugrasmayin. anakara cin tarafini ziyaret edenler de iyi bilirler. cinliler jest ve mimik ozurlu olduklari icin, bizim yorelerde oldugu gibi el kolla anlasmaniz da mumkun degildir. uzun kalacaksaniz, buralardan kayitsiz, kefilsiz pre-paid sim kart alabilirsiniz telefon/internet ihtiyacini karsilamak icin. bazi oteller, kaldiginiz sure boyunca kullanabileceginiz, lokal konusmalariniz ve disarida da internete erisebilmeniz icin ucretsiz cep telefonu veriyorlar. evet, yanlis okumadiniz.

    batili expatlerin yogunlukta oldugu bolge, tam merkez olan hk adasindaki central ve cevresidir. zaten pahali olan sehrin, daha da pahali olan bolgesi burasidir. bircok luks magaza, restoran, otel, avm ve uluslararasi sirketlerin ofisleri bulunur. unlu barlar sokagi lan kwai fong, daha spontane eglence arayanlar, sokakta takilmayi, sokak partilerini sevenler icin dunya'daki en ideal yerlerden biridir. kimsenin kimseyi darlamadigi bir yerdir. civildir. cevresinde bircok unlu gece kulubu ve teras lounge'lari barindirir. gece kulubu konseptini sevmedigim icin gitmedim hicbirine bilemiyorum nasillar. lounge da yasli isi eglence gibi geliyor bana. ama iyi dedilerdi. ben barciyim. buranin biraz ustunde (ustu diyorum cunku hong kong'un ozellikle ada bolgesi, bir anda yukselen tepeleriyle doludur. yani yokusu boldur. o yuzden yaya kalabaliginin oldugu yerlere yuruyen merdivenler, bantlar yerlestirilmistir insanlar rahat tirmansinlar diye) soho bolgesi var. cok guzel restoranlar, butikler, magazalar barindirir. bizim karakoy, nisantasi, cihangir karmasi gibi bir yer. lan kwai fong daha turistikken, soho bolgesi barlari daha cok expatler tarafindan tercih ediliyor. benim tecrubeme gore, genelde genc ve acik fikirli olan bu insanlarla tanismak ve iletisim kurmak oldukca kolay. bircok tecrubeden yararlaniyor ve degisik insanlar tanima sansini yakaliyorsunuz - burada aksam yemegi sonrasi demlenmek icin rummin'tings adli bari oneririm. sonrasi size kalmis. bizim yoreler gibi ego, kezbanlik ve artistlik egilimi olmadigindan, hic tanimadiginiz bir kisiyle saatlerce sohbet edebilirsiniz. bekar arkadaslar icin; kizlar kesinlikle kendileri soruyorlar.

    sohbet etme firsati buldugum insanlar arasinda ortak olarak soyle bir sonuca vardim: aslinda bu expat yasaminin getirdigi genel bir sonuc, fakat bu hong kong'da cok belirgin. insanlar goreceli olarak kisa sureligine buralara geliyorlar ve hong kong, expatlerin disinda cok sayida ziyaretci de alan bir yer. bu baglamda en cok yakindiklari sey, cok fazla arkadaslarinin olmasi ama bunun tersine kendilerini biraz yalniz hissetmeleri. cunku bir gelen cok uzun yillar kalmadigindan, yani sirkulasyon bol oldugundan, devamli yeni insanlarla kaynasmak ve birlikte takildiklari arkadas gruplarini modifiye etmek zorundalar. ama bu da bir kafa rahatligi, acik fikirlilik ve gercekten onemli bir hayat tecrubesi getiriyor.

    normalde bir sehrin ne kadar pahali veya ucuz oldugunu on plana cikarmayi sevmem ama bu sehir kasiniyor. burasi icin ornek vermek gerekirse, soho'da, ortalama bir restoranda yiyeceginiz, bir ana yemek ve bir kadeh saraptan olusan gayet mutevazi bir aksam yemegi, size kisi basi 200 tl ve ustune patlayacaktir. ama tabi ki bu tek seceneginiz degil. daha ucuz alternatifler yok degil veya baska yerde yemek yiyip, buranin barlarinda takilmak da bir secenek.

    soho'nun da biraz ustunde ve batisinda mid-levels kismi var. sokaktan rasgele bir batili bir eleman cevir. nerede oturdugunu sor. mid-levels der. bir espirisi yok ama neredeyse butun expatlerin tek bir semtte yasamasi ilginc.

    hk adasinin dogusuna dogru gidildiginde wan chai diye bir semt var. burayi ayri anlatmak lazim. cunku fazla benzeri oldugunu sanmiyorum. herkes bir kereligine gitmeli. burasi central'a gore biraz daha les gorunen bir semt. bir cok irish pub ve bar bulunmakta. buranin 2 olayi varmis: birincisi hk'ya, amerikan veya ingiliz savas gemisi geldiginde, denizci askerler direkt buraya gelip takiliyorlarmis. orada basta filipinli olmak uzere degisik asya ulkelerinden gelen les kadinlari veya fahiseleri kovaliyolarmis. burada takilan ve fahise olmayan kadinlarin bircogu hk'daki zengin ailelere bakicilik, hizmetcilik yapan kisiler. bu bakicilarin tek haftalik tatil zamanlari pazar gunduz oldugundan, gruplar halinde ogle vakti partilemeye cikmaktalarmis. bazilari eglenirken, bazilari da ekstra para yapmak veya tamamen eglence icin erkeklere yavsiyormus. genelde parali gorunen ve yasli olanlara. bunlar gezi yazilarinda yazanlar ve pub'daki amcanin anlattiklarindan derleme. biz pazar gitmedik. biz bu bahsettigim bilgileri ve fazlasini edinmemizi saglayan bir cumartesi aksami gittik. pub'da biralandik. iste o amcayla tanistik. bize hemen orada bir yer onerdi. canli muzik caliyorlar cok guzel diye. hakkaten guzel bir mekan, cok iyi bir canli muzik vardi. zaten asyanin bircok yerinde bu canli muzik isini iyi yapiyorlar. fakat bolgenin ikinci olayi su: bardaki kadin nufusunun cogu bir nevi bagimsiz konsomasyon isindeler. benzeri daha sonra kuala lumpur'da basimiza gelmisti. orada karisik grup oldugumuz icin rahatsiz edilmemistik. cok da guzel eglenmistik. fakat burada acik hedef oldugumuzdan, olaya uyandigimiz gibi, olasi bir dalavereye yem olmadan hemen cikip soho'ya geri donduk. heyecanli erkekler icin bir uyari: bu bolgede kapisi bacasi perdeyle kapali, onunde kadinlarin musterileri iceri sokmaya ikna etmeye calistiklari mekanlar var. mafyanin kontrol ettigi bu yerlerde, acayip dolandiricilik ve hirsizlik donuyormus, bizim aksaray, istiklal gibi. sakin kanmayin.

    mong kok bolgesi daha bizim sirkeci, eminonu tarzinda carsinin pazarin bol oldugu, filmlerden gordugunuz bol tabelali, isikli caddelerin bulundugu bir bolge. sokaklarin bu kadar tabela dolu olmasini sebebi, semtte bulunan is hanlarinda onlarca magaza var ve buralar avm tarzi degil. bildigin yazhane yazhane bolunmus daracik koridorlu, 20ser katli, apartman tarzi binalar. yani teker teker iclerinde avm gibi dolasacagin ferah ortamlari yok. onun icin sokakta tabela seli; bir ilan ilgini cekti diyelim. diyor ki, bu binanin, su katinda, su dairesindeyiz. direkt asansore binip cikiyorsun. alisverisini yapiyorsun. yani baska turlu, gezilerek rastlanip bulunma sanslari zor. o tabelalar ondan. ama alisveris sevenler, orjinal seyler satin almak isteyenler icin suprizlerle dolu yerler. bu bolge ayni zamanda elektronik esya satan carsilariyla da unlu. ucuz oldugu iddia ediliyor tabi ama kuru oynak ulkeler icin cok asiri bir avantaji yok. devlet kdv uygulamadigi icin bircok urun baska ulkere gore daha ucuz, orasi dogru. fakat, turkiye'de devamli doviz kuru arttigi icin, dun orada ucuz olan sey, bugun siz gidene kadar kur arttigindan orada daha pahaliya geliyor. cogu marka turkiye'de gecerli garanti veremedigi icin de yaptiginiz alisverisin riski fazla oluyor. o yuzden bir urun alacaksaniz, garantisinin hangi ulkeleri kapsadigini sorun mutlaka. mesela, mong kok'taki magazalardan veya hk'daki apple store'dan bile alsaniz, sim kartli apple urunlerinin donanim garantisi turkiye'de desteklenmiyor.

    hediyelik esya satan sokak pazarlarinda 1'e 3-4 kurali gecerli. yani saticinin size soyledigi fiyati once 4'e sonra 3'e boluyorsunuz. o iki deger arasinda pazarlik yapiyorsunuz. o bile fazla ama 3'e boldugunuzden daha fazla para vermeyin derim.

    tsim sha tsui, "şim şa şui" gibi eglenceli bir telaffuzu var. buraya central'dan vapurlarla gecmenizi oneririm eger o tarafta kaliyorsaniz. burasinin da sahile yakin kisimlari luks mekanlardan olusuyor. fakat cok sokak saticisi var. sahilinden rehberlerde bahsedilir. iste "avenue of stars", hong konglu unlulerin heykelleri filan diye. buranin bence en guzel tarafi, gun batimi manzarasinin cok guzel olusu. ole salt doga manzarasi degil tabi ki ama ufku, deniz tasitlarini ve hong kong adasinin diger taraftan yavas yavas isiklanmasini izlemek cok keyifli gercekten. eger hava guzelse buraya kesinlikle gun batimindan hemen once gidin. starlarin heykellerini gorun sonra oturun bir banka ve gun batimini izleyin.

    son olarak hong kong'da en populer aktivitelerden biri doga yuruyusleri. millet bayiliyor dere tepe yurumeye. buraya yaptigim butun seyahatler is icin oldugundan firsat bulamadim ama fotograflar cok guzel gorunuyor. bunun disinda, denizinin bir numarasi yok ama repulse bay, stanley, sai kung gibi yerlerdeki kumsallar seviliyor.

    bunlar benim tecrubeledigim yerler. genel olarak guzel ve tabi ki farkli bir yer hk. eminim gitmedigim diger bolgelerde de guzel yerler vardir. simdiki aklim olsa mezun olduktan sonra bu taraflara calismaya gelmek icin elimden geleni yapardim. ingilizce'ye hakim, ozellikle finans, ticaret, ithalat/ihracat, lojistik, bilgi guvenligi gibi sektorlerde calisan arkadaslara olasi bir firsati degerlendirmelerini siddetle tavsiye ederim. cogu sirket is ilanlarinda ingilizce yaninda cantonese (hong kong'un konustugu simplified chinese) ve mandarin (anakara cin'in konustugu cince) aradigini soyluyor ama oraya gitmeden bu dillere hakim olan expat sayisi cok cok az. o yuzden takilmayin derim.
hesabın var mı? giriş yap