• babası 53, annesi 21 yaşında iken dünyaya gelen, sekiz yaşında yatılı bir okula verilip, altı yıl süreyle hiç evine gelmeyen; doğal olarak keskin kişiliği eserlerine ve sözlerine de yansımış yazar. ne acı.

    ''napoleon'un kılıcıyla yaptığını, ben kalemimle tamamlayacağım.''/ honore de balzac

    toplu olarak ''la comedie humaine'' (bkz: insanlık komedisi) adını verdiği dizi içinde, 137 roman yazmayı tasarlamıştı. buna ömrü yetişmediyse de; yarım yüzyıl ancak süren bir ömrün son yirmi yılı (1829-1848) 100'e yakın eser vermeye yetmişti.

    balzac öldüğünde 91 eserini tamamlamıştı, geri kalanlar ise karalama halindeydi ve sonradan yayınlandı; kimisinin de daha ancak taslağı çizilmişti. bu yüze yakın romanın içindeki karakterlerin sayısı 2200 küsur kadar hesaplanır. bunlardan başka, eserlerde adı belirtilmeyen daha 600 kadar kişi; bir hayli de tarihi kimlikler vardır.

    kendisi ''ben nüfus kütüğüyle yarış ediyorum!'' derdi.

    çala kalem yazarlığa son vererek, kendi adıyla yayımlatabileceği değerde bulduğu ilk romanı ise le dernier chouan ( chouan'ların sonuncusu) dır.. 1827 yılında tamamlamış ve 1829'da çıkmış olan bu roman daha sonradan, 1834'de les chouans (choan'lar) adıyla yayınlanmıştır.*
  • bir kaç güzel sözü de söyle sıralanabilir.

    "iyi dostluklar hesapsız kurulur."
    "iyiliği gizli yapanlar, tanrıya inananlardır."
    "felaketin bir iyiliği varsa hakiki dostlarımızı tanıtmasıdır."
    "kötülüğe engel olmak da iyiliktir."

    ve en bilineni
    "ayakkabılarım olmadığı için üzülürdüm, ta ki sokakta ayakları olmayan adamı görene kadar."
  • fransız yazarı.mutsuz bir çocukluk dönemi geçirdi, hukuk öğrenimini yarım bıraktı.başlangıçta hiçbir sanat değeri olmayan kitaplar yazdı.1825'te bir yayınevi kurdu.1827'de iflas etti.son isyancı adlı eseriyle üne kavuştu.20 yıl içinde yaklaşık 100 roman ve öykü yazdı.bunların çoğunu insanlık komedisi adıyla yayımladı.bir kalp krizi sonucu öldü.başlıca yapıtları: otuz yaşındaki kadın, goriot baba, eugenie grandet, kibar fahişeler, vadideki zambak, tılsımlı deri.

    editçiğim,canım:sanki kendim görmüşüm de mutsuz çocukluk dönemini.hey gidi hey ne üslupmuş be.yirim kendimi.
    ve itiraf:tabii ki kitabın arkasından geçirmiştim bunu.
  • kahve zehirlenmesinden olmustur. gunde 40 fincan kahve ictigini anlatir kimileri. kahve uzerine iki guzel yazisi vardir. birinde iyi kahve yapmanin kurallarini sayar ve nihayetinde kahveyi icmenin en iyi yolunun icmek degil kahve tanelerini yemek oldugunu savullar. diger yazisinda napolyon'un suvarilerinin atlarinin kosusturdugu sanal ortamlardan bahseder, ki bu ortam kafasidir, kafeinsiz kaldiginda kafasiz olduguna karar verir.
  • dönemine göre efsane olan (hatta 20. yüzyıl ortalarına kadar) ancak, günümüzde eski değerini kısmen yitirmiş fransız yazar.

    orta karar bir aileden gelmesine karşın balzac, şatafata/gösterişe düşkün bir yazardı. romanlarının satışından kazandığı parayı sosyete partilerinde harcamaktan kaçınmazdı. hatta fransızca'da sadece soylulara has bir ön ek olan "de" ekini kendi adına ekleyerek sosyete çevrelerinde soylu görünmek istemişti. işte bu sosyete çevrelerindeki günleri onun gözlem gücünü arttırmış ve bunu romanlarına ustalıkla yansıtmasını bilmiştir. balzac akşam sosyete partilerinde dolanır, geceleri ise romanlarını yazardı. en büyük dostu kahveydi. gecede 20 fincandan fazla kahve içtiği söylenmektedir. kahve onun tüm yorgunluğunu alır ve uyanık kalmasını sağlardı. bu bol kahveli geceler ona insanlık komedisi üstbaşlığında doksanbeşten fazla roman kazandırdı.

    bir yazarın değeri yaşadığı çağa etki etmesinin yanında, sonraki kuşakları etkileyebildiği ölçüde artar. balzac'ta ise tam tersi bir durum mevcut. balzac yaşadığı çağda (19. yüzyılın ilk yarısı) özellikle realistler tarafından baş tacı edilmiş bir yazardı. müthiş derecedeki üretkenliği, en uç ayrıntıları bile yansıtmadaki başarısı, okuru romanın içine hapsebilecek güçteki kurgu sağlamlığı ve elbette çok az yazara nasip olmuş bir biçimde hemen her sınıftan/kesimden/tabakadan karakter yaratmadaki yeteneğiyle döneminde bestseller bir yazardı. bu 20. yüzyılın ortalarına, yani aşağı yukarı ikinci dünya savaşına kadar böyle devam etti. ancak ikinci dünya savaşının psikolojik etkileri edebiyata ve sanata beklenildiğinden çok daha fazla etki edince realist yazarların değeri birdenbire azaldı. özellikle charles dickens ve honore de balzac gibi daha birçok realist yazar bir anda edebiyat çevrelerince sorgulanmaya başlandı. eserleri "kuru" olarak kabul edildi. dickens'in kendini tekrar etmesi, balzac'ın ise kahramanlarının tek yönlülüğü eleştiri konusu oldu. oysa o döneme kadar hemen hiç tanınmayan franz kafka, büyük bir yazar olduğu kabul edilse de şimdiki değerinin çok altında değer verilen dostoyevski gibi yazarlar birdenbire edebiyatın en üst katına dante ve shakespeare'in yanına taşındı. edebiyat değerleri hemen hemen tamamen değişti. tabi bu değişimde james joyce, marcel proust ve virginia woolf gibi modernist yazarların da kuşku götürmez derecede büyük payları var.

    netice itibariyle balzac artık bir klasik..yapıtları hala tüm dünya dillerine çevriliyor. ama eskisi kadar okunmadığı ve değer verilmediği aşikar.

    (bkz: fransız edebiyatı/@kafkaesque)
  • ''geleceği merak etme,
    nasıl olsa gelecek.
    ama geçecek olanı iyi düşün,
    çünkü aklından silinmeyecek.''

    sözleriyle saygımı kazanmıştır. böyle cümleler kurabilmek için ömürler harcanıyor. seviyoruz seni büyük kalem. cennette görüşürüz. birinci kat, koridor sonu.
  • butun eserlerindeki kisilerin soyagacini yapmis ve bunlari birbiriyle iliskilendirmis yazar.
  • tuğba özerkin lo lo lo isimli şarkısında da kendisinden bahsedilir
    şöyle ki:

    honoré de balzac, vadideki zambak
    çok uzun bir hikaye, kaldır başını bak

    edebiyat ve müziğin kaynaştığı noktada da kendine bir yer bulmuştur bu büyük insan
  • balzac'ın günümüzde bilinen ve doğrulanmış tek fotoğrafı, fransız fotoğrafçı louis-auguste bisson tarafından modern fotoğrafçılığın ilk biçimi olan daguerreotype tekniği ile 1842 yılında çekilmiştir: görsel
  • balzac, insanın birçok katmandan oluştuğuna inanırmış. zamanının ünlü fotoğrafçısı nadar'la dostluğu (belkide sadece tanışıklığı vardır, bilemiyorum) olan balzac, bir insanın fotoğrafı çekildiği zaman, bu katmanlardan birinin o kişinin derisinden ayrılarak çerçeveye hapsolduğunu düşünürmüş. yani balzac'a göre fotoğraf çektirmek insanı "azaltan" bir etkinlikmiş. (şimdiki "düşünme! çek!" sloganlı sony cybershot reklamlarını görse kahrından bir deri bir kemik kalırdı sanırım.)
    fazlasıyla cüsseli (günde 40 kahve içerdi, bir oturuşta bütün domuzu yerdi gibi iddialar asılsız olmasa gerek) olan balzac'ın bu naif düşüncesine nadar'ın tepkisi "o, katmanlarını rahatlıkla çarçur edebilir çünkü kaybettikleri onun için kazanç olacaktır" olmuş. şimdi bu durumdan şöyle iki sonuç çıkarabiliriz: ya nadar ve balzac'ın arasında enseye şaplak bir muhabbet vardı; ya da nadar pek sivri dilli bi insanmış. (bkz: kıllanan adam)
hesabın var mı? giriş yap