*

  • terry eagleton'ın 2015'te kaleme aldığı son kitabı. emine ayhan türkçesiyle yakında ayrıntı yayınları'ndan çıkmakta.
  • iyimserlikle altyapısız özgüven arasında doğru orantı olduğuna inanmış biri olarak bir solukta okuduğum, dahiyane tespitler içeren kitap. etrafınızdaki mediocre'ların üst düzeyde memnun olduğu hayatları, katlanılmaz derecede yapay ve rasyonel hiçbir şeye dayandıramadıkları iyimserlikleri hakkında eleştirel bir fikriniz varsa okumanız gereken kitap.

    "hani şu meşhur bardağın yarısını boş gördüğü yetmiyormuş gibi, diğer yarının da tadı berbat bir şeyle dolu olduğundan neredeyse emin biri olarak, umut üzerine yazmak için biçilmiş kaftan değilim muhtemelen." diye başlıyor kitabın ön sözüne eagleton. subjektifliğe dayanan "iyimserlik" kavramıyla gerçeklerle beslenen "umut" kavramını net bir şekilde ayrıştırıyor.

    ve kitaptan birkaç alıntı:

    "bir durumun iyiye gideceğine inanmak için birçok makul neden olabilir ama sırf siz iyimsersiniz diye bunun böyle olmasını beklemek bunlardan biri değildir.

    çilli ya da düztaban olmak ne kadar erdemden sayılabilirse, "profesyonel iyimserlik" de ancak o kadar erdemdir.

    bir muhafazakarın ille iyimser olması gerekmese de, kanımca bir iyimserin muhafazakar olması hayli muhtemeldir. iyimserler muhafazakardır çünkü iyi bir geleceğe duydukları inanç, şimdinin özünde iyi olduğuna duydukları güvenden kaynağını alır.

    hükümetler yurttaşlarını korkunç bir felaketin pusuda beklediğine inanmaya teşvik etmiyorsa, bunun nedeni kısmen, neşeli bir yurttaşlığın alternatifinin siyasi hoşnutsuzluk olmasıdır.

    2 tür neşe vardır. bunlardan biri korkunç olanla trajik bir karşılaşmanın esinlendiği neşeyken, diğeri, canlılığını telafisizliğin farkındalığından alan sığ ve göstermelik bir coşkunluktur ve dövüşüyormuş gibi yaptığı canavarların doğrudan gözünün içine bakma cesaretine sahip değildir."
  • terry eagleton'ın ayrıntı yayınlarından çıkan kitabı. iyimser ve kötümser kavramlarının civarlarında dolaşarak başlıyor kitap. umut kavramını irdeliyor yazar. muazzam tespitlerde bulunarak ufkumuza hayat öpücüğü veriyor. ingiliz edebiyat'ında iyimserliğin yerini inceliyor. müzmin iyimser diyerek banal bir neşeliliğe kafa tutuyor. aynı şekilde de kötümsere yaklaşıp ensesinden üflüyor. bir alıntı yapacak olursak

    "hükümetler yurttaşlarını korkunç bir felaketin pusuda beklediğine inanmaya teşvik etmiyorsa, bunun nedeni kısmen, neşeli bir yurttaşlığın alternatifinin siyasi hoşnutsuzluk olmasıdır."
  • iyimser olmayan umut:

    -hala umudu olanlar ve umuttan bütünüyle vazgeçenler için-

    yenilenler için tek bir kurtuluş kaldı: hiçbir şey ummamak. (vergilius)

    ***

    insan, ancak, adaletsizliğin olup da isyanın olmadığı yerde umutsuzluğa kapılır. (brecht)

    ***

    ulaşabileceğimiz tek mutluluk, mutluluğa ulaşabileceğimiz umududur. (aiskhylos)

    ***

    umudun boşa çıkması, tükenmesi kadar kötü değildir. (samuel johnson)

    ***

    hiç doğmamış olmayı isteyebilir ama umamazsınız.

    ***

    suya düşmemesi için, umudun içeriksiz kalması gerekir ve bizi hayal kırıklığına uğratma ihtimali olmayan tek mesih, hiç gelmeyendir.

    ***

    umutsuzluk, kaderci bir eylemsizlik biçimi olabildiği gibi, gözü kara bir eylemlilik biçimini de alabilir.

    ***

    umudun karşıtı umutsuzluk değil, tevekküldür.

    ***

    kişi, bir hayvanı mutlu olarak hayal edebilir. peki, umutlu olarak hayal edebilir mi? neden edemez? (wittgenstein)

    ***

    (terry eagleton, "iyimser olmayan umut")

    dc2l
  • siz bardağın yarısı dolu, yoksa yarısı boş diyenlerden misiniz? eagleton, yarısı boş üstelik diğer yarının tadını bok gibi bulduğunu söylerek açıyor sohbeti.

    benim ilgimi en çok birinci bölüm çekti. iyimserlik ve umut arasındaki farkları net çizgilerle göstermek için oldukça çaba harcamış yazar ve katıksız bir iyimser olarak safdilliğim hakkında gözlerimi açtı. teşekkürler kardeş.

    sonraki bölümde, umut üzerine söylenmiş her şeyi bir araya getirip, umudun bir duygu mu, bir edinim mi, bir tutum mu, bir erdem mi, bir hayal mi yoksa başka bir şey mi olduğuna dair sorulacak bütün soruları sormaya çalışmış.

    ardından kitap, edebî inceleme odağına daha fazla kaymaya başlıyor, bloch ve marks karşılaştırmalarına daha detaylı eşinmeye başlıyor, kral lear oyunu üzerinden trajedi ve umut ilişkisi inceleyerek, en nihayetinde umudun umuda karşı savaşı bölümüyle son buluyor.

    yazar, sıklıkla belirttiği üzere, umudu bir inanç olarak görerek, hiç bir dayanağı olmadan her şeyin daha iyiye evrileceği görüşüne gıcık oluyor:)) umudun, her türlü yıkım ve felaketler sonrası insanı devam etmeye iten bir güç olduğunu vurguluyor. gerçek bir umut ancak, gerçek yıkımlar sonrası erişilebilir.

    ben öyle anladım en azından. bir de, felsefi bir okuma hevesiyle girişmiştim, başlığa bakıp, ancak bu kitap bir inceleme metni. zaten hayret ermiştim, edebiyat eleştirmeni olan bir adam felsefe yapıyor ha diyerek.
  • ''her muhafazakar iyimser değildir ama her iyimser muhafazakardır.'' gibi muazzam bir genelleme içeren kitap. ilk kısmı güzel. eagleton her ne kadar umut kavramına soğuk olsa da objektif biçimde hakkını veriyor en azından. iyimserlik veya müzmin iyimserlik ile arasındaki farkına da değiniyor umudun. neticede umut ekmek gibi su gibi bir şey. insan bütün kavramlar için umuda sahip olamaz, olmamalı da zira bu iyimserliğe giriş olur.
    (bkz: her şey çok güzel olacak)

    ama en azından bazı şeylerin daha iyi olabileceğine dair isyankar bir umut her zaman dolaşmalı kılcallarda.
hesabın var mı? giriş yap