• böyle önemli bir konu ve özgün bir hikayeye göre kötü bir film ama kötülüğü için filmin ekibini eleştirmek imkansız. ward churchill'in a little matter of genocide kitabında dediği gibi yahudi soykırımı dışındaki tüm soykırımlara abd'nin bu kadar mesafeli yaklaşmasının tek sebebi bizzat yahudi lobisi. yahudi soykırımının yarattığı özgün mağduriyet lobiye öyle güçlü bir el veriyor ki soykırım enflasyonu tercih edilmiyor, oluşmaması için de çalışılıyor. abd'de ermeni soykırımının resmen tanınmamış olmasının sebebi de büyük ihtimalle bu.

    abd'nin ruanda soykırımına müdahaledeki mesafesinin de yahudi sermayesi kontrolündeki hollywood'a aynı oranda nüfuz etmesi dolayısıyla bu filmin de etkileyici denebilecek kadar iyi ama box office'i patlatacak devamlarını ve yan ekonomileri besleyecek kadar muhteşem olmaması da bundan dolayı garip değil.

    film senaryosu da bu tezi doğruluyor zira abd sanki nüfuzu ve gücü eşdeğermişçesine diğer tüm ülkelerle "batı" parantezine alınıyor ve adı bile zikredilmeden tüm bu olaylardan "ya evet ah biz batı" diyerek sıyrılıyor. ruanda soykırımıyla ilgili daha gerçekçi bir film yapılacak idiyse o birikimi boşaltıyor, yenisi için "abi o yapıldı zaten"i getiriyor. yenilenmesini ve düzeltilmesini de imkansız kılarak elindeki kiri hızlıca yıkıyıveriyor. abd ile ilgili filmden aklımızda geriye sadece "abd'li gazeteciler çok vicdanlı ve çok etik" kalıyor. hatta o kadar ahlaklı ki adam utancını konuyla alakalı kimse etrafında yokken dahi bağırarak söyleme gereği duyuyor. öyle bir erdem ahlak. hani olur ya bazen istiklal'de yürürken bağırırız "oh god i'm so ashamed!" diye öyle.

    neticede bütün olan biteni doğru yorumladıysam bu film ruanda soykırımını açan değil, kapayan eserdir. üstüne bir bardak su içebiliriz.

    not: tutsiyim.
  • konunun carpiciligindan istifade etmeye calismayan, mutevazi capta fakat etkileyici bir film.

    en carpici (ve beni resmen isyan ettiren) sahnelerin birinde, otelden goturulurken, otobusun icinden geride kalanlara aciyarak bakan yabancilar gosteriliyordu.. ve otobusun en arkasinda, en sonda gordugumuz kadin, kucaginda kopegiyle camdan bakiyordu. evet belki klise bir fikir ama en azindan yonetmen mal gibi zoom filan yapip, daannn dunnn diye ses efektleriyle bize aptal muamelesi yapmamis, bir saniyeligine gosterip gitmis; lakin bu bile sahnenin filmin bir ozeti olmasina yetmis.

    ruanda katliamini en kapsamli yahut carpici sekilde anlatan bir film degil, belgesel hic degil; onun yerine bir adamin, ailesinin ve kurtardigi insanlarin hikayesi ama elbette, az miktarda da olsa, genis capta olan bitenler hakkinda da fikir veriyor. sonuc olarak mutlaka izlenmeli.

    simdi gelelim filmden alinacak derslere. bu noktada yine esseogluesseklik edip, marjinal olmaktan ziyade dogru olduguna inandigim bir iki gozlem yapacagim, zamaninin otesine gondermeden once okumayi bitiriniz: bu filmi izleyip de tepkilerini "kahrolsun bati, boyle medeniyetin icine sicayim" hizasinda dile getirip, batidan baska suclu gormemekte israr edenleri kiniyorum ve onlara laflar hazirladim.

    hicbirimiz mr spock degiliz; film boyunca kac litre gozyasi doktum, dvdsinde bulunan ve gercek hotel sahibinin bizzat anlattigi anilarini dinleyince kac kere o fransizlara sovup saydim belli degil. ama insaniyetten nasibini almamis birkac noronum hala direnc gostermekte herhalde ki, en buyuk nefreti "bati"ya degil, o hutu maymunlarina ve onlari manipule eden guc delisi generallere duyuyorum. cocuklari, hamile kadinlari kasaturalarla dograyan hamamboceklerini ve bunlari kontrol eden, soykirimdan zevk alan liderlerini gormezden gelip, sadece kendi vatandaslarini kurtaran avrupali kuvvetlere, insaniyet namina teziyle demedigini birakmamak nasil bir mantik isleyisidir?

    sokakta biri adam oldurse, buna dur demeyenleri asip, katilin adini anmayacak misiniz? o halde nasil olur da cikip, bu vahseti onlemeyenler onu gerceklestirenlerden daha sucludur denebilir, bu hutular melek midirler?

    haa, bu noktada biri cikip da "ulan batinin tek sucu olayi durdurmamak degil, daha oncesinde bu adamin katil olmasina yardimci olacak ortami yaratmak" diyebilir, iyi de eder. yani analoji kurmak istedigim nokta, belcikanin gelip tutsi/hutu ayrimciligini yaratmasi, sonra da ortaliga sicip sivayarak elini kolunu cekmesidir. evet, belcika ve ilgisi olan her ulke bu suctan sorumlu tutulmalidir. lakin, buradan gazi alip ilk - ve cogu zaman tek- sorumluyu bati yapmamizda iki sakat nokta var.

    birincisi bu durumda bile belcika tek suclu degildir. bakiniz benzeri bir durum 19.yyda ve 20.yyin basinda ortadoguda yasandi. dunyada cogu noktada birtakim guc dengeleri kurulmus, kaotik rekabet bitmisken, ortadogu gorece halen bakirdi. sozde oralar osmanli topragiydi [600 yil dunyaya hukmetmisiz diye atip tutulsa da imparatorlugun son 150-200 senesinde, bircok musluman topraginda sultanla alakasi olmayan yerel kuvvetler ve yabancilarin sozu geciyordu] neyse efendim, kisacasi ingilizler ile fransizlar geldiler, haritada halen bizim gozuken yahut yeni yeni "bagimsiz" olmus bircok bolgeyi bir guzel paylastilar. cogu zaman insani cildirtan hatalar, amatorlukler yaptilar; hic gitmedikleri gormedikleri yerlerin haritalarini masa basinda yeniden cizip, ulkeler yarattilar. ozellikle ingiltere, londra, misir ve hindistandaki gorevlilerin farkli cikarlari ve idari yetenekleri olmasi yuzunden, sonuclari pahaliya patlayacak sayisiz hata yapti. konunun ayrintilari icin guzel bir kitap a peace to end all peacetir.

    simdi denebilir ki ortadogunun bugunku durumu tamamen ingilizlerin eseridir. e be kardesim, bu ingilizler ve fransizlar yerine baska biri gelseydi cok mu farkli olacakti. kimse gelmezdi demeyin, almanya, italya hatta rusya sirtlan gibi dolaniyorlardi. yine de diyelim kimse gelmedi ve bu osmanli da eninde sonunda coktu. bu yerel krallarin, ordu komutanlarinin, dini liderlerin, tarikatlarin ertesi gun toplanip, parmak kaldirma yontemiyle sinif baskani secer gibi bir ortadogu baskani sececegine ve herseyin gulluk gulistanlik olacagina kimse inanmiyor herhalde. dahasi zaten ingilizlerin bu isin altindan kalkamayip, cekip gitmelerinden sonra ortaligin bu kadar kizismasi da durup dururken ortaya cikan unsurlar yuzunden degil, bu halihazirda varolan irili ufakli guc odaklari yuzunden degil midir?

    sonucta hicbirseyin tek bir nedeni yok. ortadogunun bugunku halinden salt avrupayi sorumlu tutmak, yahut ruandadaki soykirimin tek sorumlusu batidir demek, turkiyedeki sag sol catismalarinin nedenini soguk savastan ibaret gormeye benzer.

    ikinci sakat nokta ise aslinda epey basit. ne dedik simdiye kadar? hutular vahsi hayvanlar gibi bir milyon kisiyi keserken, sirf bunu engellemedi diye batiyi tek suclu laf etmenin yanlis oldugunu soyledik. madem ki batiya bu kadar laf edilecek, bunun nedeni, tarihsel olarak bu olaylara onlarin neden olmasi iddiasi olabilir dedik. ve bunun da gorundugu kadar basit olmadigini soyledik. fakat atladigimiz sey, bu ikinci bahsettigimiz ve daha ciddi olan suclamanin hedefinin tum bati olmamasi gerektigi. evet, amerikanin gercekten insaniyet namina adam gondermesi lazimdi ama eger ki olaylarin baslangicindan sozediyoruz, nasil oluyor da denklemimiz belcika = bati dunyasi oluyor bir anda? misirdaki, ingiliz emelleriyle, lubnanin kurulmasiyla, ispanyanin, isvecin ne alakasi vardi?

    simdi burada kadar soylenilenleri unutun veya bir kenara koyun ve farzedin ki kahrolsun bati diye bagiriyoruz hayali bir mitingde. yahu birader, niye bir allahin kulu da cikip kahrolsun japonya demiyor? yoksa japonya da serbest piyasa ekonomisi ve endustriyellesmesi yuzunden, tarihine ve kulturune bakilmaksizin batinin icine dahil edildi de bizim mi haberimiz yok. yani bati derken, insanlar amerikaya ve japonyaya esit derecede kufur ediyorlar.. mi? yahut cin! artik onlar da bati degiller degil mi ama tanesi 10 sente satmislar o kasap bicaklarini. arap ulkeleri ne alemde? sonucta irakin isgali gibi bir ise girisilecekse elbette abd'deki kadar kaynak olmali elinizde ama tutsilere yardim etmek icin de 500 milyar dolar ek savunma butcesine gerek yok.

    artik bu noktada turkiye desek cok mu abartmis oluruz? bugun milletin gotunde don yok, egitim, adalet, saglik hizmetleri sicmis, bu kimsenin turkluk onurunu zedelemiyor ama bir bayrak olayinda sahin bakisli, temiz uniformalar ataturkten, turk milletinin ne kadar guclu oldugundan dem vuruyorlar yine. ruanda olaylarinda kac tanesi cikip, ulan turk milleti hayvan midir, buna seyirci mi olacagiz diye kukredi? hadi mudahaleyi birak, en azindan milletin bu konuda bilinclenmesi icin bile bir apolet goremedim televizyondan bize yardimci olacak, oysa ki laiklik ve cumhuriyet hakkinda 100 sene durmadan nutuk atacak derman var herkeste.

    dedim ya, filmde bahsi gecen, o otel sahibinin gercek hayattaki karisi, fransizlarin nasil da hutulara gozyumdugundan hatta onlari desteklediklerinden bahsederken insanin siniri tepesine cikiyor. binlerce cesedi alip toplu mezarlara gommusler, ustlerine cim ortup bir de utanmadan voleybol sahasi dikmisler kimse duymasin diye. bir de bunlarin ustune, ertesi gun gazeteyi acinca zibidi bir fransiz milletvekilinin bizim demokrasi anlayisimiz hakkindaki fikirlerini, insan haklari ihlalleri elestirilerini dinlemek cildirtiyor insani. ama bu ikiyuzluluk, entryde bahsedilen goruslerin dogru olmadigi anlamina gelmez; bir katliamdan bahsederken kimsenin hutular da ne hayvanmis diye dusunmeden, tepki gostermeyen ulkeleri bati ulkelerinden ibaret sanip, herkesi belcikayla, fransayla ayni kefeye koymasinin yanlis oldugunu anlamak gerek.

    en son bu kanadada ki fok baligi avinda da benzer goruntuler yasanmisti zaten; bir firsat olsun da kulliyen su bati "medeniyetini" yerin dibine sokalim... neyse ayni seyleri yazmayalim tekrar, ilgili yerde belirtmistik bu tur bilincsiz tepkilerin tehlikelerinden (bkz: icine resmi vahset karistirilmis kanada uygarligi)

    simdi entry uzadikca, bitirmeye de pek yanasmiyor insan, bakiniz aklima ne geldi. kurtulus savasindan bahsedelim azicik. son sahnelerini hatirlayin, inonu muharebeleri bitmis, yunan ordusu dengesiz yakalanmis, amansizca geri cekiliyorlar. bazi generalleri yakalaniyor, bitikler (bizim yuzbasilara teslim oluyorlar). zamani olan kuvvetler, geri cekilirken koyleri yakiyorlar, can havliyle kacanlari ise buna vakit bulamiyor. sonucta izmire geliyor ordumuz, "izmirin kurtulusu". simdi o izmirin kurtulusu denen sey, aslinda izmirin ve tarihinin yakilip kul olmasidir. bizim ordular gelirken, halk ve serseri gruplari azitiyor, tipki o hayvandan asagilik hutular gibi, sehrin dortte ucunu yakiyorlar. elbette musluman mahalleleri saglam ama yunan olsun olmasin ne kadar yabanci yeri varsa yaniyor, mallar mulkler yagmalaniyor, insanlar olduruluyor. izmirin kurtulusu bu, unutmayin, merak edin, okuyun.

    velhasil, bu feci manzara karsisinda limanda bulunan yabanci gemiler vatandaslarini kurtarmaya basliyorlar. tipki hotel rwandadaki gibi, sadece o ulkenin pasaportlarina sahip olanlar ilgili gemilere aliniyor. burada da cevval cevval cikip, iste boyle bati medeniyetinin icine edeyim mi diyeceksiniz, kendi medeniyetiniz, akdenizin en onemli sehirlerinden birini, asirlarca osmanlinin ikinci buyuk limani olmus sehrini yakip, onbinlerce sivilin pesinden hayvanlar gibi kostururken? burada bitmiyor efendim oyku. sonunda durum oyle feci bir hal aliyor ki, o serrrrefsiz batililar bile insafa gelip, gemilerine kim var kim yok doldurmaya basliyorlar. filikalari atiyorlar denize, onlarin da ustune insanlar binebilsin diye. ticari gemiler, savas gemileri, kosusturan insanlar... yuzlerce yildir yasadiklari sehirde biriktirdikleri, anilari, mallari, evleri, arkadaslari, isleri, hatta aileleri, hepsi bir gecede yanip kul oluyor. cunku turk degiller. kac kisiden bahsediyoruz burada bilen var mi? cogu tahminlere gore 220 000 civari insan; olen kalan belli degil kesin olarak. iki yuz yirmi bin cockroach, yasasin hutu power. bu insanlardi o sehrin gercek sahipleri, ellerinde kasaturalarla mesalelerle oradan oraya kosturan hayvanogluhayvanlar degil. simdi de kalkip ingilizlere, venizelosa, kisaca batiya mi kufur edilecek sadece, yoksa bu hayvanlarin da vahsetinden dem vurulacak mi?

    [edit: guru efendi sagolsun hatirlatmis izmir yanginiyla ilgili karsi gorusleri. yani ermenilerin ve yunan cetelerinin bu isi kasitli yapip bizim uzerimize yiktiklarini. bunun hakkinda da etraflica yazariz yakin zamanda lakin sunu belirteyim "tum herseyi durup dururken biz cikardik, barbariz, tek okuz biziz" filan demiyor kimse, stratejik sekilde yerlestirilmis -de -da ekleri de bunu belirtiyor umarim]

    simdi o bati medeniyetini, kanadada fok avlaniyor diye, o havyanlarin surati sudanlilarinkinden daha sirin diye yerden yere vurabiliriz. ruanda katilamindan bahsederken hutularin adini hic anmadan amerikan bayraklari yakabiliriz. 2. dunya savasindan bahsederken, hitler ve stalini papagan gibi sakiyip, 10 kusur milyon cinlinin olumunden ve 60 milyonunun evlerini kaybetmesinden sorumlu olan isgalci japonlarin gunahini, amerikanin attigi atom bombalari ugruna, tarihin sayfalarina gomer, hic bahsetmeyebiliriz. hatta izmir ornegine bakip, "iyi de bu 1920lerdeydi, artik 21. yydayiz, biz duzeldik bati ise hala serrefsiz" diyebilir ve buyuk basariyla bu olaylarin, aradan gecen 80 yila ragmen hala insanlara ogretilmedigi, ogretmeye calisanin once tehdit sonra dava edildigi, tarihin propaganda tarafindan ugradigi bu tecavuzun, tam da o 21. yyda vuku buldugu gerceklerini gormezden gelebiliriz. biz bunlari dusunurken, dunyanin baska bir tarafindan kahrolsun komunizm nidalari yukselir, obur yaninda tek seytan amerikadir, baska bir yerlerde secilmis insanlar disinda herkes cehenneme gidecektir, tayvanlilar gercek cinlilerdir cinliler ise serefsizdir, turkiyede 100 bin tane yabanci ajan vardir, kore sinirlarina propaganda kasabalari kurulur, bati tam olarak kimdir nedir bilinmez ama mutlaka kahrolmalidir, kahrolsundur...kisacasi birileri hep birseyleri gormezden gelmekte, bilincsiz tepkiler yuksek decibelli sloganlarla desteklendikleri zaman tarihi bile yeniden yazabilecek kadar "hakli" hale gelmektedirler.

    insanlar gercekten hic dusmanlari olmasa da, birden fazla sorunlari da olsa, hep bir buyuk dusman yaratarak hayatlarina ve dertlerine anlam bulurlar. onu herseyden sorumlu tutmayi, hakli nefretlerinin yaninda her turlu tatminsizliklerinin ve yetersizliklerinin de hincini, televizyonlarda gorebilecekleri bir surata, gazetelerde okuyabilecekleri bir isme, okullarda ogrenebilecekleri bir ulkeye kanalize etmek daha kolaydir ugrasip gercekleri didiklemekten. her kaza trafik canavari yuzundendir, insan ruhundaki her kotuluk seytandandir ve toplumlardaki her yokluk, her aci, her dehset kimine gore batidan, kimine gore komunizmden, kimine gore islamdan, kimine gore sinirin asagisindaki koreden, kimineyse sirin bir foku sopyla olduren "kanada uygarligindan(?)" kaynaklanir. bilgi bir yuktur, bir buyuk seytan yaratip ondan nefret etmek ise daha rahatlaticidir; ve anlamaktan kesinlikle daha kolaydir.
  • dünya üzerinde olup bitenden haberdar olmayan mal ergenler tarafında sikindirik duygu sömürüsü olarak görülen film.
  • --- spoiler ---
    filmin aklımdan çıkaramadığım bir sahnesi var. tüm beyaz adamlar oteli terketmektedir, soykırımdan kaçıp otele sığınan ruandalıları kaderleriyle baş başa bırakarak. joaquin phoenix'in canlandırdığı muhabir de otobüse doğru ilerler, sağnak yağış ve o ıslanmasın diye peşinden şemsiyeyle gelen ruandalı otel görevlisi eşliğinde. muhabir görevliye buna gerek olmadığını söyler ve ekler; ''oh, god, i'm so ashamed!''
    --- spoiler ---

    insanın içini acıtan, soluksuz izlenen, çok etkileyici bir film bu. belki de, beyaz adam utanmaktan daha fazlasını yapabilirdi.
  • zamanında belçikalıların gelip aynı yörede yaşayan insanlardan az biraz uzunca olanlara hutu, diğerlerine tutsi demesi sonucu ikiye bölünmüş bir halkın birbirine düşmesi sonucu ortaya çıkan katliamın filmi. bu "farklı" gruplara mensup insanlar birbiriyle iç içe, komşu, arkadaş, hatta ana karakterimizde olduğu gibi karı koca. ama ne mantıktır, hangi sivri belçikalının fikridir bilemem bu dönemde bu ülkedeki insanların kimlik kartlarında hutu veya tutsi damgası bulunmaktadır. filmin başında da bu kutuplaşmanın nasıl yaratıldığı özetlenmektedir.

    "bölünmeyi yaratan belçikalılar. insanları seçtiler, derilerine göre; insanlar arsında bölünme yarattılar. belçikalılar ülkeyi tutsiler'e yönettirdiler. ayrıldıklarında da hutular'a bıraktılar. ve tabi ki hutular da yıllar süren baskının intikamını alıyorlar."

    ben bu filmi izlerken, izleyen bir çok insan gibi, insanlığımdan utandım. 94 yılında, ki benim 13 yaşında olduğum döneme denk gelir, haberlerde bu soykırımı duyup, ordaki insanlara yardım etmeye koşamazdım şüphesiz. ama haberdar olmak, insanların orda nasıl acımasızca katledildiklerini bilmek bile hiç bilmemekten iyidir mutlaka. ve bu açıdan bu film gerçekten önemli. bu katliamı bilmeyen, duymayan insanların suratına çarpılan bir tokat gibi. milliyietçilik --> faşistlik doğrusunun ucunun nerelere varabileceğini gösteren canlı bir kanıt. özellikle içinde bulunduğumuz şu günlerde kesinlikle fırsat bulan herkesin izlemesi gereken bir film.
  • insanlarin nasil yirtici hayvanlardan bile daha vahsi olabilecegini gosteren, izlerken insanin nefes almasini zorlastiran
    gercek hayat hikayesinden alinmis, bu yuzyilda yapilmis en vahsi katliami anlatan film
  • baslamasindan evvel atlasi tiklim tiklim doldurdu bu filmi izlemek uzere insanlar.. sicaktan, havasizliktan ve atlasin klasik koltuk darligindan bunalip beklemeye koyulduk bir dolu insan, unlusunden unsuzune, gencinden yaslisina.. filme gelmeden evvel kisa olarak ne hakkinda oldugunu okuyan herkes, aci goruntuler gorecegini, daha once hic duymadigi ya da insanlik adina biraz daha ilgili olup kendi ulkesinde burnu kaniyan bir unluyu ya da sarhos olmus bir kimseyi haber yapip dakikalarca insani bunu izlemeye sevkeden, avrupada olan bir aci olayi "bakin buralarda da oluyor" damgasi ile vermekten muthis haz duyan medyamizin belki bir cumle ile gecistirmesiyle ogrendigi bu katliamlardan bunaltici, ic sıkıcı, insanlik adina utandirici sahneler bekliyordu.. lakin ilk anda belgesel tadinda oldugunu dusundugum filmin bir sure sonra kalbimi daha fazla yormasina ragmen aslinda gayet basarili bir film oldugunu anlamam uzun surmedi.. gosterilenler, goruntuler salondaki herkesin icini dagladi, "nasil olur" fisildasmalari duyuldu, derin "of"lar cekildi ve fakat butun bu katliamlara ragmen film, kendi icerisinde basarisini hic kaybetmedi..

    bu tur kahramanlik hikayelerinde otomatik olarak bir nebze de olsa bastan avantaj kazanir film.. sonucta insanoglu izleyenler de, bu sekilde etkilemenin kolayligi da avantaj olusturur.. ancak bu tarz katliam iceren filmlerde ozellikle bu katliam kahramanligin uzerine cikiyorsa, hele bir de bu konuda pek bir bilgisi yoksa seyircinin, kafalarda kalacak, bunaltacak olan budur.. ve boyle goruntuleri bu perspektif icinde degerlendirilirse hazmetmek sinemada zordur.. cunku sahneler zorlayicidir, ruanda hakkinda izleyenin pek bir bildigi yoktur ve fakat bildigi sadece orada yasayanlarin da insan oldugudur.. bu da bahsetmeye calistigim rahatsizlik olgusunu bu filmin sahip oldugunu gostermeye yeterlidir saniyorum.. lakin filmin basarisi ile bu goruntuler de, senaryo da basarili oldugundan insani daha da cok etkiliyor bu film, daha cok rahatsiz ediyor ve insanlarin olmemesini daha cok istiyorsunuz..

    hotel rwanda, sadece insanlarin olumunu gostermiyor elbette ki, her ne kadar anafikir olarak bu katliam sayilabilirse de.. ayni zamanda o cok gelismis ulkelerin dusuncelerinin ne oldugunu da (hepimiz kismen biliyoruz gerci) bir kez daha gosteriyor.. hayat denen sorgusuz verilen hakkin, hayatin icinde de sorgusuz olup olmadigini, onemli olanin ne oldugunu, onlar icin, bu insanlar icin ve renkler icin ne ifade ettigini bir kez daha goruyorsunuz.. butun bunlar bir de guzel oyunculuk ile bulusunca ortaya zaten gercek dunyadan, daha dogrusu o bilinmeyen gercek dunyadan kapi gibi, duvar gibi, tokat gibi bir gercek cikiyor karsimiza.. ne kadar bilgisiz oldugumuza mi, oradaki insanlara mi, yoksa insanliga mi neye uzulecegimize karar veremeden bir oraya bir buraya savruluyoruz.. savruldugumuz seyin ne oldugu belirsiz oldugu gibi, hala daha oradaki durum nedir, bu da belirsiz tabii ki. ve merak ediyorum bu filmi izleyen kac kisi gercek bir arastirma yapacak o bolge hakkinda ya da insanin uzulecegi sey sadece boyle katliamlar midir, sinemada ici burkulan insanlar oradaki aclik icin bir uzuntu duyuyorlar mi.. soru isaretlerimi tekrar ortaliktan toparlayip uzuntume devam ediyorum..

    sonuc olarak, aci dolu gecen surecte tokat yesem de, aglamama ramak kalsa da, icim acisa da guzel bir film gordum.. gazetede okusam filmin bende yaratacagi etkiyi, gorsel olarak iyi islenmis, guzel senaryolu, dogru kurgulu ve iyi oyunculuga sahip bir yapit vasitasiyla binlerce katina cikardim.. izlenmesi gereken bir film.. o bolge insani icin bir sey yapamasa da insan, insanlik adina uzulmek icin bir zaman ayirmasi gerektiginin de bilincinde olmali.. insan kavraminin ne oldugunu unutmamali ve icinde azicik vicdan kalmis biri bile o vicdanin uzerine gidip kendisini bu konuda biraz uzebilmeli.. ben ruandayi ve o bolge halkini unutmayacagim bu durumun onlar icin hicbir anlami olmasa da...ancak umarim bu hic ise yaramaz unutmamazligimin en azindan benim icin, bu hic unutmamazligin en azindan unutmayip bu vahseti zaman zaman aklina getirip uzuntuye kapilanlar icin, insanliga uzulenler icin dunyanin nasil boktan bir gidisata sahip olusu hakkinda bir anlami olur..
  • basrol oyunculari;
    aktor : hutulara malzeme saglayan fransizlar
    aktris : tutsi kavramini icad edip ulkeyi bolen belcikalilar
    guest star: birlesmis milletler
    yapimci : insanoglu
    faturayi odeyen: ruanda halki
    gorunuse gore bati'dan yardim beklemek absurt cunku olaylari korukleyen iki ulke batida yer almakta.
    ikisi de ab uyesi. biri, ab'ye baskentlik eden brukseli bunyesinde barindiriyor.
  • don cheadle'in başrolünde olduğu 2004 yapımı film. rwanda'daki savaştan kaçıp kendilerini kurtarmaya çalışan tutsi ve hutu halklarına, çalıştığı otelin kapılarını açan kahraman bir adamın gerçek hikayesini anlatıyor. bir nevi schindler's list. yönetmen terry george, diğer rollerde sophie okonedo ve nick nolte var. toronto film festivali'nden seyirci ödülünü kazanan film, national board of review tarafından yılın en iyi 10 filminden biri olarak seçildi.
  • son zamanlarda izlediğim en iyi film. insanı mahvediyor. dün akşam izledim, hala etkisinden kurtulabilmiş değilim.

    ruanda ’da olanları birkaç dakikalık haberlerde izleyen, “aaa korkunç olaylar oluyomuş orada” deyip geçen kör sağır kalabalıktan biriydim ben de. afrika ’da bir ülke, göster deseler haritada yerini bulamazdım büyük ihtimal. ama orada yaşanan katliamdan, insanların palalarla doğranmasından, bir sonraki nesli ortadan kaldırmak için çocukların öldürülmesinden sonra hiçbirimizin aklından çıkmamalı bu ülke ve orada yaşananlar. ruanda, hindistan, yugoslavya, türkiye hiç farkmez. insanların tutsi, hutu, boşnak, hırvat, türk, kürt olması da öyle. önemli olan insanların ne kadar saçma nedenlerle birbirine düşürüldüğünü, sonra oy, para, iktidar, silah satmak uğruna bu ayrımın nasıl kışkırtıldığını ve en sonunda insanların birbirini boğazlayacak hale getirildiğini görmek. dünyanın her tarafında aynı düzen aynı kurallarla işliyor.

    film medeniyetin beşiği, insan haklarının savunucusu olduğunu iddia eden sözde modern avrupa’lıların işlerine geldiklerinde ne kadar iki yüzlü olduğunu da çok güzel gösteriyor. diplerindeki bosna ’da olanlara karşı kayıtsızlıkları no mans land ’ de hicvedilmişti. ruanda’da işlerin değişmediğini, birleşmiş milletler güçlerinin nasıl da dostlar alışverişte görsün mantığı ile oraya gönderildiğini bir kez daha anlıyorsunuz.

    faşizmin, kafatascılığın nerelere kadar gidebileceğini göstermesi açısından ibret verici bir film. herkes mutlaka izlemeli.
hesabın var mı? giriş yap