• cahit ülkü aktüel'in "hürrem casus muydu?" sorusuna şöyle yanıt vermiş:

    "... hürrem asla bir casus değildi. o bir ideal kadın, bir anlamda asrının jeanne d’arc’ıydı. bence malûm dizide hürrem, cazgır ve seksi bir kadın, adeta bir yatak kölesi olarak sunulurken büyük yanlışlığa düşülüyor. asında o, zeki, ileri amaçları olan gerçek bir türk milliyetçisiydi..."

    ***
    şimdi tamam casus değil diyelim ama o türk milliyetçiliğini nasıl icat ettin be cahit abi? biraz daha zorlasanız atatürkçü bir hanımdır da diyebilirdiniz.
  • kendisini bugünün iyi kötü algısıyla değerlendirmek son derece yanlıştır. kırlarda kelebeklerle koşup oynama yaşında evinden, ana kucağından koparılmış ve hiç tanımadığı bir memlekette, çok sıkı kurallarla yönetilen bir kurum olan hareme kapatılmış, ruhu yaralı bir küçük kızdır o. rogatina'dan istanbul'a gelene kadar yaşadıkları bile sağlıklı bir insanı delirtmeye yeter herhalde. fakat o direnmiş, müthiş zekası ve küçük ve cahil bir köylü kızından beklenmeyecek strateji yeteneğiyle hayatta kalmayı başarmıştır.

    haremde ya ölür ya da öldürürsün; ölmemek için öldürürsün. o kendi isteğiyle istanbul'a gelip süleyman'a cariye olmamıştır ki yaptıkları şeytanlık olarak kabul edilsin. bu yola zorla girmiştir; oyunu kurallarıyla oynamaya karar vermiş ve kazanmıştır. eline geçen fırsatları kullanmak bir yana o fırsatların farkında bile olmayan aptalların aksine kendisine sunulan fırsatları dibine kadar değerlendirmiş, yeri gelmiş fırsatları kendisi yaratmıştır.

    eğer osmanlı saltanat yasasına boyun eğseydi, yaptıklarını yapmamış, her şeyi kadere bırakmış olsaydı şehzade mustafa padişah olduğunda anası mahidevran'ın gazıyla ve kanunun kendisine tanıdığı yetkiyle hürrem'in ve canından çok sevdiği çocuklarının kökünü kazırdı. düzen böyleydi.

    dolayısıyla kendisi müthiş bir stratejist, çok akıllı bir kadın ve harika bir annedir. mutluluk ümidini evinden koparıldığı an kaybetmiş ve gücü seçmiştir. bütün planının "hayatta kalmak" dışındaki diğer amacı olan valide sultanlığı göremeden ölmesi ayrı bir talihsizliktir.

    ayrıca sultan süleyman'a aşık olsaydı ikinci bir mahidevran vakası olurdu ve erişmek istediklerine asla erişemezdi, zira aşk zaaftır. iki yanında ölüm olan ince bir çizgide yürüyen bir kadının hayatında da zaaflara yer yoktur.

    sonuç olarak hürrem sultan, birileri tarafından canı acıtılmış, ezilmiş, ruhu örselenmiş küçük kızların örnek alması ve hiç unutmaması gereken bir direnç ve başarı abidesidir. idoldür.
  • elini hiç kanamadan, onca cinayetin faili olabilmeyi başarmıştır. helal olsun. ben yanlışlıkla karınca ezsem; 10 dakika içerisinde sorguya alınabilecek derecede malımdır.
  • osmanlının boşa kürek çeken ama taş-haklı hatunlarından kanuni sultan süleymanın eşi.sen git damat ibrahimi idam ettir,üvey çocuklarını öldürt sonra da bir tek çocuğunun bile padişahlığını göreme.
  • kanuni zigetvar seferine çıkarken yazdığı mektupta;

    "üff seferdsn snrm, ii eglnclr sana. .s" dediği rivayet edilir. adam onun kahrıyla ölmüş zaten.
  • şimdi, malum dizi yüzünden zaten popüler bu karakter, o yüzden yazmayım yazmayın diyordum ama, bu tarihi kişi hakkında yazılan tarihten uzak cümleler beni yazmaya sevk ediyor. lakin izninizle, ben o dizi mizi kısmıyla ilgilenmeyeceğim. zira, izlensin diye yapılmış bir diziyi "belgesel" mantığıyla seyrediyorsanız orada bir sorun vardır. "dizi=tarihi gerçekler" denemez.

    öncelikle, bizim osmanlı'nın o dönemlerine dair olaylar dışında, yani kişiler üzerine çok malumatımız yok. biraz dönemin tarih yazımı anlayışı, biraz da osmanlı'nın tarih yazıcılığı tarzı sebebiyle (göçebe toplum kültüründen gelmenin etkileri diyelim), elimizdeki bilgiler vakanüvislerin kayıtlarından çok öteye geçmez. biz bir çok bilgiyi tarih kayıtlarından değil, şiir, mersiye, taşlama gibi edebi eserlerden elde ederiz hatta. eh, o dönemden sosyo-ekonomik tarih yazımı ekolü beklemek yanlış zaten. ama bu durumda, elimizdeki bilgilerle şahıslar hakkında kesin yargılarda bulunmak ne kadar doğrudur?

    en başta, bu sultanın önceki ismine dair bile kesin kaydımız yok. "roxelane veya aleksandra o bölgeden gelen tüm kadınlar için genel manada kullanılıyordu" bile deniyor. tabii, gerçek ismi de olabilir. bunu bile bilmiyoruz. sonra nereli veya kabaca hangi ırktan olduğu meselesi var. doğduğu yer lehistan oluyor esasen, bu durumda kendisi leh miydi? yoksa bugünkü manasıyla ukraynalı bir slav mıydı? bunu da kesin olarak bilmiyoruz.

    gelelim saray kısmına... eh, tek kesin olan hürrem adını aldığı, cariyelikten nikahlı eşe yükseldiği neredeyse... bu mertebeye ulaşmak için şehzade doğurduktan sonra elde ettiği hakla yatağını sultana kapadığı, böylece onu nikaha ikna ettiği söylenir. doğru olma ihtimali yüksek. belli ki aklını kullanmış, iyi de etmiş. zira o dönemki koşulları bir düşünelim: ailenizden, evinizden, konuştuğunuz dilden, belki dindar biriyseniz ayinlerinizden, komününüzden koparıldınız. kim bilir ne kadar zamanı yolda aç bilaç, sersefil geçirdiniz. sonunda at gibi dişinize, etinize, saçlarınıza bakıldı da, harem'e kabul edildiniz, lütfettiler. ya düşük bir profil izleyip hayatınızı yer silerek, kumaş dokuyarak, elinize erkek eli değmeden, ömrünüzü emir-komuta zinciri altında, birini sevme veya çocuk doğurma hakkınız bile olmadan geçireceksiniz ya da hükümdarın dikkatini çekip yükselmek için her şeyi yapacaksınız. bunları yaparken, önceki gözdelerin hedefi olacaksınız, çocuk doğurma -hem de erkek çocuk tabii- stresiyle uğraşacaksınız. bu da en iyi ihtimal yani...

    şimdi, tıpkı diğer sultanlar gibi, hürrem sultan da bu ve benzeri süreçleri yaşamış bir hasekidir. onu farklı kılan, kölelikten azat edilmesi ve nikaha alınmış olmasıdır. hah, işte burası önemli. zira bu noktadan sonra, hürrem sultan için bir "adı çıkmış dokuza inmez sekize" durumu mevcuttur. ibrahim paşa'nın ağzından mektuplar yazdırdığı, kullandığı ünvanlar yüzünden ibrahim paşa'nın canının alınmasına sebep olduğu söylenir. ancak, ibrahim paşa'nın zaten halkça sevilmediği (diktirdiği heykeller meselesi, hala katolik olduğu yönünde inançlar, dönme olması vs.) malumdur. ayrıca, ibrahim paşa'nın da hırslı olduğu söylenmektedir, tabii bu da mı doğru bilmiyoruz. ama, bahsedilen ünvanları ibrahim paşa bilerek ve isteyerek kullanmış, kendi sonunu hazırlamış olabilir. bu konuyla ilgili bir kesin yargıya varmak imkansızdır.

    gelelim şehzade mustafa meselesine... yine, hürrem sultan'ın onun boğdurulmasında etkili olduğu söylenir. şahsen, ben de bunun doğru olabileceğini düşünüyorum. ancak şu da unutulmamalıdır ki, kanuni-mustafa kapışması ne ilk sultan-şehzade boğuşmasıdır, ne de sonuncu... haydi diyelim bunda hürrem sultan'ın etkisi var, e evvelindeki ve sonrasındaki sultanların da mı hep birer "hürrem sultan"ı vardı? itiraf edelim, bunun suçunu bir "kadın"a atmak işi kolaylaştırıyor. tarih daima bir günah keçisi ister, arar ve bulur da... "kadın", hele ki islami anlamda, "şeytanın yardakçısı" olarak bu konuma pek uygun bulunmuştur hep. hele hele, ortada böyle güçlü ve hırslı olduğu bilinen bir kadın varsa, bütün suçu ona yıkmak iyice kolaylaştırır durumu. lakin, ya kanuni gerçekten oğlunu tehdit olarak görüp kendisi öldürmeyi istemişse? belki hürrem ne kadar hırslı olsa da, kanuni'nin öz evladının canına kast etme noktasına gelmemiş biri de olabilir. bunu bilemiyoruz. fakat çoğu makalede, ki "akademik" olanlar dahil, ortada kesin kanıt varmışçasına hürrem sultan'ın şehzadeyi boğdurduğu söylenir. "böyle düşünülüyor" demek başkadır, "böyledir" demek başkadır. bu sultanla ilgili çoğu metinde maalesef ikinci üslubu görürüz ki, akademik manada yakışıksız olduğu aşikardır. çünkü şu bir gerçek, velev ki hürrem gerçekten kanuni'yi dolduruşa getirdi, devletle ilgili bütün kararlarda son mercii olan sultan, kendi iradesiyle karar vermemiş midir oğlunun boğdurulmasına? eğer kendisi de bunu istemese, kim boğabilirdi şehzadeyi? hürrem'in bu olaydaki etkisinin miktarını bilemiyoruz, fakat suçun kanuni'ye ait olan kısmı sabittir, bunu gözden kaçırmayalım. "hırsızın hiç mi kabahati yok?" meselesi gibi bir durum bu...

    haydi diyelim ki, gerçekten de aşırı hırslı, çocuklarını sultan yapmak, kendi otoritesini günden güne kuvvetlendirmek isteyen bir kadındı. o koşullarda bunu kim yapmayacaktı? sen kadınları getir, senin iltifatına mazhar olabilmek için yarıştır, birbirlerine kıydır, sonra kadınlar "kötü" şeyler yapınca "vay şeytanlar!". bana sorarsanız, hürrem ya da kösem ya da safiye ve cümle sultanlar için geçerli olan tek şey, hepsinin de rızaları olmadan böyle bir ortamın içine sürüklenmiş oldukları gerçeğidir. ortada bir suçlu varsa, o da sistemi bu şekilde kurgulayandır. kadınlar gözde olmak için birbirlerini yesinler ki, sultan en üstte tüm rahatıyla yaşayabilsin! bu gerçeği gözden kaçırmak, olayları eleştirmekteki en büyük eksikliktir.

    son olarak, tarih sadece 50 yıl öncesine kadar `erkeklerin okuması için erkekler tarafından yazılan` bir şeydi, bunu unutmayalım. haliyle, suçlar mümkün oldukça kadınlara isnat edildi, erkeklerin o suçlardaki payı hep gözardı edildi, velev ki suçu sabitse ve gözardı edilemiyorsa bile, hep "bir kadının ayarttığı"nı vurgulamayı ihmal etmediler. hürrem sultan da, elimizde kesin bilgiler olmadığı halde bu şekilde tarihte "şeytanlaştırılmış" bir karakterdir. gerçeğinde ne derece hırslı olduğu, neleri gerçekten yapıp neleri yapmadığı, neyde ne kadar suçlu olduğu kesin şekilde bilinemez. tutup bir tv dizisi izleyip hürrem sultan ve sair tarihi karakterleri öğrendiğini zannetmek en hafif manası ile, biraz komik olacaktır. tarih hakkında atıp tutmadan evvel, okumak lazım gelir.

    bir benzeri için (bkz: latife hanım)
    hareme cariye kabulü ve devşirmelerle ilgili kimi bilgiler için (bkz: osmanlı imparatorluğu'nda köle ticareti/@polly jean)
  • sırf, kadınların esir pazarlarında hayvan gibi alınıp satılabildiği bir monarşiyi "mekke'de x yaptıramıyorum çünkü köleyim :/" ayağına trollediği için bile çok sevdiğim papaz kızı. onu sevmem için çok sebep var.
    oh hürrem!
  • halen, "muhteşem" * erkeklerimizi yoldan çıkartmaya, evinden, karısından, çoluğundan/çocuğundan uzaklaştırmaya devam eden slav kadınlarının baş temsilcisidir. sanki, hala uzaklardan bir yerlerden seslenir gibidir: bir türk erkeği şöyle baştan çıkartılır, şöyle serveti söğüşlenir, cehennemin dibi şöyle gösterilir tarzı mesajlar gönderir. ben bildim bileli türk erkekleri, bu hürrem sultanların gazabına uğramıştır; zira, aksaray'da bir gecede dönen parayla vatan kurtulur, devlet, müreffeh toplumlar düzeyine erişir.
  • kanuni sultan süleyman'ın deliler gibi aşık olduğu kadındır. ismini de bizzat sultan süleyman'ın kendisi koymuştur, hürrem diye. şöyle ki; osmanlı hareminde o vakte kadar padişahın gözdesi olan hiçbir kadının kahkahaları harem dairesinin kubbesini anastasia'nınkiler kadar çınlatmamıştır. evet, hürrem, şen, gülen, gülümseten anlamındadır ve sultan süleyman kadar şiire, edebiyata tutkun bir hükümdarın kalbine giden yol sadece pürüzsüz bir ten ve duru bir güzellikten daha fazlasıdır.

    anastasia lisovska (a.k.a: roxelane) tevatür edildiği kadar güzel bir kadın olmamasına rağmen son derece işveli, akıllı, entelektüel (şair, müzisyen vs.) ve dilbazdır. sonunda sultanı kendisine aşık eder ve elbette kendisi de o aşık içine düşer. osmanlı tarihinde süleyman kadar aynı kadına şiirler yazan, mektuplar düzen, fikir danışan, önem veren ve bunu göstermekten çekinmeyen, aşkına sahip çıkan bir sultan olmamıştır. bunun müsebebbi de hürrem sultan'dır.
  • batililarca "roxelan" veya bunun türevi isimlerle bilinir. hurrem sultana basta ruslar ve fransizlar olmak uzere bir dolu millet sahip cikmistir, niyeyse, kendisi lanet kadinin biriydi halbuki. osmanli'nin basina turlu turlu corap ordugu icindir belki de.
hesabın var mı? giriş yap