hüseyin akın
-
şahsına münhasır, oldukça sevimli ve güler yüzünü kimseden esirgemeyen, ilahiyat mezunu bir şarimizdir. şiirleri dergah ve kırklar dergisinde sıklıkla görülür. nişantaşında bir okulda öğretmenlik yaparak hayatını kazanmaktadır.
-
el emeğidir, alın teridir... * *
buradan bakinca gökyüzü
i
az şey değil bir kızı bir babadan çekip almak
bir konup bir havalanmış diye tam tepesinden gökyüzü
şarkıya tam başlamışken, uzaktan, ama çok uzaktan
kanat çırpar gibi geçerken bir ölünün düşürdüğü çığlık
sakin bir liman arıyor herkes, yeter ki terlemesin diye
bir el bir avuçta, geriye doğru yazılmış mektupları anarak
yani ölsek de yaşıyoruz, bir bu üstesinden gelemediğimiz
bir de karıştırmadan geçmek köprüleri birbirine
az şey değil üst üste aynı uykuyu uyumak
üstelik daha dün gibi geliyor bana dalından bir meyve düşeli
hep de elma kurtuluyor şehvetin kısık ateşinde üşenmeden
günde kaç rekat pazara dönüp en olgun yerini
hayat bu ya, hangi aynada dursak bizden biri iniyor
alçalıp yükselen bir ovaya doğru sürüp giydiklerini
ii
bizden biri iniyor tam topuğundan kendini zamana kaptırmış
soluk soluğa atlara
dinmiyor bir acıya doğru kurulmuş cümlelerin sızısı
dinmiyor kanla karışık yağmur
aslında başka çaresi yok, yaşanacak günlerin önüne atmalıyız
kendimiz, kuşluk vakitlerine
o su öylece aksın nasıl duruyorsa sezdirmeden
bir bardak bir masanın üzerinde dudaksız
hep öylekalsın gök, aynı yerinde, biz burada daha bir rahatız
ona hiç sürünmeden sabah akşam
giderken bir sürü kuş kalıyor ya üzerinde
gökyüzü ondan güzel ben buradan bakınca
ben buradan bakınca perdeleri kapanmış
küçücük bir köy kalıyor, mezarlara sığınmış
dokununca bir sürü gözüm oluyor, ondan ağlıyorum işte ben
üstüme bir şey almadan
yorgun ikindi gölgelerini unutuyorum dünyanın
sonra kalkmamış çeltik tarlalarını
biliyorum akşama yine gece var
onu yere zembille indirecek evin yaşlı ninesi
her şey ortalıkta kalacak, arzular, o gezip görülmedik yerler
bir sürü pazartesi...
iii
bembeyaz çamaşır yağıyor, elini çabuk tut
topla dal uçlarından yağmuru
n'olurdu mümkün olsa bir kadından öteye geçebilmek
aşıp çitlerini dünyanın
cama çarpınca sendeler, dile gelir ıslanırdı
öptükçe tükenen yüzü yağmurun
o kadın oradan çıksa, alıp saçlarını elleriyle öyle
örtmese yağmuru rahatça yağsa
kim bilir ne güzel görülürdü gök eski yerinde olsa
tek odalı evlerin balkonlarından
yukarı salıversek toplayıp bir sürü parçasını çatılardan
aklımızda son kalan yanını
ey gök, çıtını çıkar! dağılsın yüzündeki kalabalık
bir yıldızın batıyor dünya açıklarında! -
yayınlanmış şiir kitapları:
- sevmek, karanfil ve kiraz
- ay tanığım olsun
- çöl vaazları
- kumaştan çalan terzi
ayrıca "deneme, yanılma" adlı nesir alanında yayınlanmış bir eseri vardır -
sabrım yok sabahı beklemeye
gecenin cebinde dolaşıyorum
sabrım yok sabahı beklemeye
susarsam ardımda kuşkunun ayakları
konuşursam geceler iyice uzayacak
ve kerbela olacak yürüsem sözcüklere
ayan kaldım siz gelin ey çocuk bakışları
ey siyahi boyunlarında kölelerin özgürlük bereleri
tutunun yüreğime ki depremler vaktidir
tezelden varmalıyım gecikirsem gün olur
sevdalarım takılır çarşı tuzaklarına
yetişmeliyim annemin dualarına taze
bulup getirmeliyim kaybolan gözlerimi
konuşursam geceler iyice uzayacak
bekleyince çağrılmayan yalnız ben olacağım
yürüsün tüm güzellikler gözlerimize
yüreğimi çabuk tutmalıyım sevgiye ve kine
sabrım yok düşünmeye yeniden
sabrım yok sabahı beklemeye. -
kumaştan çalan terzi *
bütün yataklarını yitirmiş ilk geceden
üstüne kös dövülmüş bir şehirden geçmek zor
ayazdan kıran girmiş bin dallı basmalara
benim dilim varmıyor "şehir düştü" demeye
kumaştan çalan terzi çalıları eğiyor..
eğninde eski bir yaz düşmüş kör bir makastan
bir kere tutuştu mu bu şiirden geçmek zor
eğilipte geçiyor biçtiği her kumaştan
benim dilim varmıyor "şiir düştü!" demeye
terzi kumaştan çalmış ellerini seviyor
ağzını bıçak açmaz bir elleri var onun
ıssız ve yazısız bu nehirden geçmek zor
bir ırmağı düşlerdi gök hiç hesapta yokken
benim dilim varmıyor "nehir düştü!" demeye
çalınmış kumaşlardan terzi bir dağ dikiyor
birikmiş urbaların o vakitsiz uykusu
dağılınca git gide, düşü birden geçmek zor
ipliğini sürüyen bir iğnenin gözüyle
benim dilim varmıyor "bu bir düştü!" demeye
kumaştan çalan düştü terzi o her şeyi biliyor. -
kesit kesit hüseyin akın, çöl vaazları kitabından: *
“nerde bir yol daralsa sanki annem oluyor
bu gök denizinde ay takılırken oltaya
annem oluyor sanki günler biraz kısalsa
çarpıyor resmi geçit serseri bir voltaya.” (s.22)
“sanki bana benziyorsun birazcık içten gülsen,
harbiyeden elmadağa bir uçtan uca gülsen” (s. 50)
"şafak sökmeden daha alfabeyi” (s. 7)
“aklıma düşürür hep yaşamak tasasını
ey aşk, ışıklı odalarda beni yeniden doğur” (s. 11)
“bir parmak kalkıyor, mazereti var
hayat diyeceğini asla unutmaz” (s. 19)
“nolurdu bizi bir kez göze alsa yaşamak
hatırlasa yürürken yalnız bıraktığını
evlerin kapılardan dışarı aktığını.” (s. 60)
"yılgın bir boynu vardı, şarkıdan dönüyordu
ne kadar sözcük varsa şarkıdan dönüyordu
söylendikçe tükenen bir şey gibiydi adı
ardından üstüste üç kez yağmur yağmıştı
-şimdi süt limanında ekşi bir elma tadı- "(s. 52)
“başak sarhoş sersefil, buğday ayinden dönerken
yalınayak bir güzü sarmalamış sırtına
habire ısıtıyor soluğu bir serpuşu
yenik düşmüş kalbine çiğ görünce fırtına” (s. 28) -
semtlere gore dualar isimli bir kitap yazdığını gazeteden okuduğum ilahiyatçı adam. sonraki projesi atesitler için din kültürü ve ahlak bilgisi isminde bir kitap yazmak olan, nisantasi lisesi din öğretmeni.
-
milli gazete'de vakıf olmadığı konuda saçmalayıp kendisini madara ettiği ihl sözlük yazısını okuduğumda mütessir olduğum zat. nam-ı diğer sazan hüseyin. türk basınında 2009 sazan ödülü alması kuvvetle muhtemel...
-
milli gazetede vakıf olmadığı konuda saçmalamayı alışkanlık haline getirmiş olması muhtemel yazar. 2007 yılında psikolojik danışman/rehber öğretmenlerle ilgili yazdığı yazıyı buyurun önce ;
http://www.milligazete.com.tr/…e-is-yapar-94633.htm
yazı boyunca rehber öğretmenlere ve psikolojik danışma ve rehberlik öğrencilerine vermiş veriştirmiş kendisi de öğretmen olan hüseyin akın. rehber öğretmenlerin "öğretmen" sıfatından hoşlaşmamalarını eleştirerek başlıyor yazısına. rehber öğretmenlerin ünvanlarında her ne kadar "öğretmen" kelimesi geçse de yaptıkları iş klasik manada öğretmek değildir hüseyinciğim. rehber öğretmenler sanılanın aksine danışmaya gelen öğrencisi ile seans boyunca muhabbet etmez, öğrencisine nasihatta bulunmaz ve -sıkı dur- problemini çözmez. rehber öğretmenlerin temel amacı çeşitli teknikler vasıtasıyla öğrencinin içgörü kazanmasını sağlamak ve öğrenciyi kendi problemlerini yine kendisinin çözebileceği seviyeye getirmektir. burdan yola çıkarak yapılan eylemin "öğretmek" olmadığını söylemek, dolayısıyla rehber öğretmenlerin işinin de "öğretmenlik" olmadığını söylemek hiç de zor olmasa gerek. yaşanan hoşlaşmama durumu öğretmenlik gibi kutsal bir mesleği küçümsemekten değil, öğretmenlikle psikolojik danışmanlık arasındaki faklılıktan kaynaklanmaktadır.
hüseyin akından incilere devam edelim; "rehberlik ve danışmanlık görevlerini yürüten öğretmenler olduğu halde ayrıca bir de her sınıfa bir sınıf öğretmenliği sistemi getirilmesine ne gerek vardır. rehber ve danışmanların yapmadıklarını zaten fazlasıyla sınıf öğretmenleri pedagojik maharetleriyle yerine getirmekte, üstelik bunun çilesini de çekmektedirler. öğretmen dersini mi anlatsın, öğrencinin ergenlik sorunlarıyla ya da sıra dışı davranışlarıyla mı ilgilensin? " ilgilenmesin tabi. zaten yukarıdaki paragraftada anlattığın sınf öğretmenlerinde mevcut olan pedagojik maharetler ergenlik sorunlarının çözümü için yeterli olmaz. bunun için danışmanlık ilke ve tekniklerinden haberdar olmak ve yeterince pratik yapmış olmak gerekir. teorik bilgi tek başına yeterli değildir elbette. ilkokul yıllarımızdan itibaren ezberlediğimiz basit bir kural vardır, hatırlatmak isterim; bilgi sahibi olunmadan pratik yapılamaz.
hüseyin akın, yazısında önce; sınıf rehber öğretmenlerinin rehberlik yaparken oldukça yorulduklarını ifade etmiş, rehber öğretmenlerin daha fazla çalışmaları gerektiğine işaret etmiş, sonra da ; rehber öğretmenler sistemden çıkartılsa herhangi bir eksiklik hissedilmez, buyurmuş. kendisiyle çelişmesini bir tarafa koyalım. söylediklerini bir de danışma seanslarına katılan ve psikolojik yardım alan, rehberlik hizmetlerinden faydalanan öğrencilere soralım. eksiklik hissederler mi, hissetmezler mi ? benim çok da beğenerek izlemediğim, hatta hoşlanmadığım trt 2 de yayınlanan hayatımız sınav programını zahmet edip bir kez izlesin. programa kaç öğrencinin telefonla bağlandığını, kaç kişinin mail attığını, öğrencilerin rehberliğe ne kadar ihtiyaç duyduklarını izlesin, görsün.
okullarda artarak devam eden şiddet ve çözülmenin sebeplerinden biri olarak disiplin yönetmeliğindeki değişiklikler yapılmasını, cezalandırma yerine anlama ve rehberlik etme esası getirilmesini (!) göstermiş sn. akın. yani öğrenciye rehberlik etmek sorunları çözmez, cezalandırmak en iyisidir diyorlar kendileri. peki sayın akın, cezanın sadece geçici çözümlere neden olduğu, davranışta kalıcı bir değişikliğe nedne olmadığı, otorite ortadan kalktığı vakit aynı olumsuz davranışın tekrar etmesi ihtimalinin oldukça yüksek olduğunu, rehberliğin yani davranışın neden yanlış olduğunu anlatılmasının, sonuçlarının analtılmasının, empati kazandırılmaya çalışılmasının ve bu durumun içselleştirilmesi için çaba sarfedilmesinin cezalandırmaktan çok daha etkili bir yöntem olduğunu tüm pedagoglar, psikologlar, eğitim bilimciler bas bas bağırırken bunun tam tersini iddia etmek insafsızlık değil de nedir ? nerde kaldı sizin sahip olduğunuz pedagojik maharetler ? şiddet ve saldırganlık davranışlarının artmasının diğer nedenlerine girmiyorum bile.
yazısında bir başka dikkat çeken durumsa şu ; yazar, yazısında rehber öğretmenleri eleştirmekte, yazıdaki problem cümlesi ; "rehber öğretmenler görevlerini yerine getirememekteler" çözüm önerisisi ise manidar; "sistem dışına çıkartılsınlar". bu ağrıyan bir parmak yüzünden tüm kolun kesilmesiyle eşdeğerdir benim nazarımda. okullardaki mevcut rehberlik sistemi eleştirilebilir, rehber öğretmenler de eleştirilebilir, ancak öncelikle bu eleştirilerin tutarlı olması ve sağlam dayanaklarının bulunması gerekir, sonra çözüm önerileri sıralanmalıdır. öyle sistem dışına çıkartılsınlar, diye çözüm olmaz, olmamalıdır. kangren olmak üzere olan bir kol bile önce iyileştirilmeye çalışılır, son çare olarak kesilir. sistemin ve çalışma koşullarının düzeltilmesi gerekir öncelikle. olmazsa rehberlik sisteminde kökten değişikliğe gidilir.
velhasıl-ı kelam aslında yazacak o kadar çok şey var ki. yine de fazla uzatmamak lazım. hüseyin akın öyle tahmin ediyorum ki sadece kendi görev yaptığı okul yada okullarla sınırlı bilgisi ve tecrübesiyle fazla tartıp düşünmeden böyle bir yazı yazıvermiş 2007 yılında. umarım ; aradan geçen iki yıl içerisinde düşünceleri değişmiştir ve şu anda hayata mümtazer türköne penceresinden bakmıyordur.
edit: imla-noktalama vs. -
cok aklı basında bir hocadır
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap