• bir kafatasçıyı savunacak değilim fakat kendisinin atatürk ile ilgili görüşlerinin bir kısmını okuyabilirsiniz aşağıda.

    -----
    "mustafa kemal paşa iyi bir kumandan, ondan daha üstün olarak da dâhi bir siyaset adamıdır. dağınık ve işgal altındaki türkiye’yi birleşik olarak kurtarmak için başvurmadığı tertip, girmediği kalıp kalmamıştır. usta bir satranççı yahut damacı nasıl on hamle, on beş hamle, hattâ yirmi hamle ilerisini görerek ve düşünerek ona göre taş sürerse, mustafa kemal paşa da yunanlıların ne kadar asker çıkarılabileceğini, ingiltere'nin onları nereye kadar destekleyeceğini, fransa ile italya'nın ne zaman ingiliz menfaati aleyhine gizlice çalışacağını isabetle tahmin ediyor, türkiye'nin depolarında kaç askeri silâhlandıracak kadar tüfek ve cephane bulunduğunu biliyor, yeni çıkan komünizmden de ingiltere aleyhine ne şekilde faydalanacağını hesaplıyordu. komünizm, ilk çıktığı sıralarda insanlar için meçhul bir fikirdi, bütün milletlere hürriyet vaat etmesi dolayısıyla çok taraftar toplayacağı belliydi. ilk bakıştan görünüşü çekici idi. fakat mustafa kemal paşa, hakkında bir şey bilmediği, belki adını bile ilk defa işittiği komünizme uluorta kapılacak bir insan değildi. ankara'da ki rus elçiliği mensuplarının komünizm propagandası yaparak taraftar kazanmaları da gözünden kaçmıyordu. bu sebeple kendisi bir komünist partisi kurarak başına kendi adamlarını geçirmeğe ve bütün komünistleri bir araya toplayarak sıkı kontrol altında bulundurmağa karar verdi. karar başarı ile tatbik edildi ve moskova'dan gelen şiddetli propaganda önlendikten sonra da parti lağvolundu. mustafa kemal paşa maksadını herkesten o kadar gizliyordu ki başlangıçta en yakın arkadaşlarından birisi olan refet paşa’ya bile bunun bir danışıklı dövüş olduğunu söylememiş, hattâ komünizme samimî taraftar olduğunu göstermek için bir gün vekiller heyetine: "yarın komünizm ilân edeceğiz" diye bir de sürpriz yapmıştı. bu sürpriz, ilk şaşkınlıktan sonra refet paşa ile doktor rıza nur beyin şiddetli muhalefetleri yüzünden boşa çıkmıştı.

    "hiç şüphesiz, mustafa kemal paşa'nın maksadı gerçekten komünizm ilânı değildi.bu bir numara idi. bolşevik casuslarının, kendisi tarafından böyle bir teklif yapıldığını, fakat vekillerin karşı koymaları yüzünden teklifin başarısızlığa uğradığını öğreneceklerini biliyordu. bolşeviklerin güvenini kazanarak onlardan yardım koparmak, bir de mustafa kemal varken ayrıca türkiye üzerinde uğraşmanın lüzumsuzluğunu telkin için böyle yapıyordu.

    -----
  • olmayan düşmanlıktır.

    düşman değil, bazı konularda muhaliftir. atatürk ve atsız'ın ülküsü aynıdır fakat birisi devlet adamı, birisi tarihçi ve fikir adamıdır. doğal olarak görüş ayrılıkları olmuştur. atsız, dik başlı ve sözünü sakınmayan biridir. türk büyüklerine saygı duyar, onlara düşmanlık edenlerin karşısında olur fakat tarihe ve olaylara objektif de bakar. yanlış birşey görüldüğünde türk büyüklerinin de eleştirilebileceğini söyler. osmanlı'ya sövmenin para ettiği bir dönemde osmanlı'yı ölümüne sahiplenip savunacak kadar osmanlı hayranı olan atsız, yeri geldiğinde osmanlı padişahlarını şu şekilde eleştirmiştir:

    “son asırlarımızın kahramanlarından fatih, yavuz ve kanunî o kadar büyük oldukları halde ne kadar küçüklükler yapmışlardır. şanlı fatih’in sırf şehvet için yaptığı ahlaksızlıklar, kahraman yavuz'un şahsî ikbal için işlediği cinayetler ve büyük kanunî’nin kadınlara âlet olarak düştüğü büyük yanlışlıklar olmasaydı hiç şüphesiz bizim gözümüzde daha büyük insanlar olacaklardı.” (kopuz dergisi, 1939, sayfa: 3)

    atsız, atatürk'ü eleştirdi diye atatürk düşmanı olmaz. görüldüğü gibi osmanlı padişahlarını da eleştirmiştir. atsız, rıza nur'un manevi çocuğudur. atatürk'e eleştirilerinin yoğun olduğu dönem rıza nur'un etkisinde olduğu ve 1944 yargılamalarından sonraki dönemdir. tabutluklarda işkence görmüş, çalışmasına izin verilmeyip sürülmüş, yeğeni afşın anne karnındayken işkencelere maruz kalmış ve tedavisi engellenerek 16 yaşında ölmüştür. gördüğü bu zulmün sorumlusu olarak dönemin sözde kemalistlerini görüyor. eleştirilerinin yoğun olduğu dönem bu dönemdir. rıza nur hatıratının ortaya çıkması, demokrat parti iktidarının gerçek yüzünün ortaya çıkması ve milliyetçiler derneğinin kapatılması gibi gerçeklerle yüzleşen atsız, rıza nur'un etkisinden çıkarak atatürk için daha olumlu bir çizgiye gelmiştir.

    1971 tarihli bir mektubunda rıza nur'un hatıratı hakkında “içinde çok çirkin şeyler varmış” diyor:

    “söz ettiğiniz hatıralar dr. rıza nur'a aittir. asılları londra, paris ve hollanda kütüphanelerinde el yazısı olarak bulunuyormuş. benim arkadaşlarımdan ikisi de londra'daki nüshayı britiş müzeum'da görmüşler. birisi herhalde oradan kopyasını yazarak getirip bastırmış. ben okumadım. içinde çok çirkin şeyler varmış.” (yücel hacaloğlu, atsız'ın mektupları, s. 148-149)

    öğrencisi altan deliorman, rıza nur hatıratı ortaya çıktıktan sonra atsız'ın rıza nur hakkındaki olumlu görüşlerinin değiştiğini söylüyor:

    “hayat ve hatıratım'ı okuduktan sonra, atsız'ın, dr. rıza nur hakkındaki olumlu görüşlerinin büyük ölçüde değiştiği anlaşılmaktadır. (atsız'ın mektupları, orkun, sayı: 10 aralık 1998). nitekim 1964-1975 yılları arasında yayımlanan ötüken dergisinde artık rıza nur'dan eski hayranlıkla söz edilmediği, hatta hiç söz edilmediği görülmektedir.” (altan deliorman, tanıdığım atsız, s. 99-100)

    atsız’ın çevresinde olanlardan biri olan yakan cumalıoğlu da şöyle diyor:

    “dr. rıza nur’un bu eserinin bir yayınevi tarafından 1968 yılında basılıp piyasaya sürüldüğü ve hemen toplatıldığı günler idi. elime geçti, tamamını okudum ve atsız beye bu kitap hakkında sorular sordum. bana verdiği cevap; atsız’ın kişiliğini, tarihi sorumluluğunu, geçmişe ve türk büyüklerine olan saygısını, sevgisini ve objektif olabilmesini göstermesi bakımından önem arz etmektedir. özetle ‘bu eseri orijinal metninden okuduğunu, dr. rıza nur’un bu eseri kaleme alışının siyasi çatışma sonucu yaşadıklarının etkisiyle hissi olduğunu, içerisinde yazılanların çarpıtıldığını, doğru olmadığını, atatürk karşıtlığının aşırıya kaçan bir takım isnatlara dayandırıldığını, inanmadığı bu iddiaların kaleme alınışından üzüntü duyduğunu, bu eseri bütünüyle tasvip etmediğini, bu eserin ancak atatürk ve cumhuriyet düşmanlarının işine yarayacağını, buna müsaade etmeye hakkı olmadığını, kanuni sorumluluğu çerçevesinde avukatı olan ve 1944 duruşmalarından dava arkadaşı kerkük türkmen liderlerinden av. enver yakupoğlu’ na gerekli girişimde bulunması için talimat vereceğini’ söyleyerek sözünü noktaladı.” (yakan cumalıoğlu, orkun dergisi, zaruri bir açıklama, istanbul, 13 mart 2007, s. 109)

    oğlu yağmur da babasının atatürk hakkındaki pişmanlığı için şunları dediğini aktarıyor:

    “gençliğimizde ona karşı bazı hususlarda haksızlık etmişiz.” (star, 12 nisan 2013)

    “atatürk'e vaktiyle ne kadar insafsızca yüklendiğimi ve onun pek çok konuda ne kadar haklı olduğunu ancak yeni yeni idrak etmeye başlıyorum.” (tercüman, 10 kasım 2003)

    atsız’ın çevresinde olanlardan biri olan yakan cumalıoğlu, dalkavuklar gecesi romanı hakkında atsız’la arasında geçen konuşmayı şöyle aktarıyor:

    “atsız beye elimde olmayarak bir soru yönelttim: ‘peki hocam dalkavuklar gecesi’ni niye yazdınız?’ atsız’ı yazılarından tanıyanların değil, yakınında bulunanların ancak çok iyi bileceği, benim şahsen kelimelerle tarif etmemim mümkün olamayacağı bir bakışı vardı; o bakışla gözlerimin içine baktı ve cevabını verdi:

    ‘ben o yazıyı atatürk için değil, çevresindekiler için yazdım. bu gün olsa belki yazmazdım.’

    atsız’ı verdiği cevapla ve vücut diliyle değerlendirdiğim o an samimiyetine inandım ve bugün de inanıyorum. ve bu inançla şahit olduğum bu konuşmayı aktarıyorum.” (yakan cumalıoğlu, orkun dergisi, zaruri bir açıklama, istanbul, 13 mart 2007, s. 109)

    birisinin bir konu hakkında görüşlerine bakıldığında tarih olarak en son söylediğine bakılır. erbakan'ın milli görüş hareketinin güçlenip atatürk karşıtı söylemlerin arttığı bir dönemde atsız'ın atatürk hakkında söyledikleri çok çarpıcıdır. ölmeden iki yıl önce 21 eylül 1973 tarihli mektubunda şöyle diyor:

    “bu gidişle korkarım, bu türkiye’de atatürk’ü savunan bir ben kalacağım. çok aşırı ve haksız bir atatürk düşmanlığı propagandası yapılıyor.” (yücel hacaloğlu, atsız'ın mektupları, s. 239)

    atsız'ın atatürk'e bakışı sanırım anlaşılmıştır. şimdi de atsız'ın atatürk hakkında tespit ettiğim olumlu görüşlerini ekliyorum:

    toprak mazi adlı şiirinden:

    arkasında olmasaydı şanlı bir mâzi,
    bu milletten çıkar mıydı bir büyük gâzi?

    (atsız mecmua, 15 haziran 1932, yıl: 2, sayı: 14)

    asırlar bize yaştır,
    kemal ülküye baştır,
    bize yol göster kemal
    anayurda ulaştır.

    (çanakkale'ye yürüyüş, s. 37-38)

    atsız mecmua'nın 15 kasım 1931 tarihli milli benlik adlı makalesi atatürk'ün şu sözüyle başlıyor:

    “bilelim ki, milli benliğini bilmeyen milletler, başka milletlerin şikârıdır.” gazi

    ötüken dergisinin kasım 1972 tarihli 107. sayısının kapağında atatürk'ün şu sözü yer alıyor:

    “bütün dünya bilmelidir ki, türk milleti hakkını, haysiyetini ve şerefini tanıtmaya kaadirdir.” gazi mustafa kemal

    “netekim gazi, menfalarda kuvvetlenmiş ve nihayet mağlup bir ordunun içinden çıkmış bir muzaffer kumandan ve bir çelik iradedir.” (atsız mecmua, sayı: 12, sayfa: 19)

    “nitekim gazi'nin kudretli şahsiyeti türk milletine bir dilek birliği kurmamış olsaydı muhakkak ki türkiye'de türlü türlü zümreler bulunacaktı.” (orkun, 16 temmuz 1934, sayı: 9)

    “türk tarihi son asırlarda öksüz ve mütehassir kaldığı bir türk dahisine kavuştu ve onu ölmez bir 'şaheser' olarak sinesine aldı. türk'ün tunç iradesini tem eden bir deha doğdu. garbın ilim metotları türk kafasına girerse ne harikalar doğacağını bütün dünya öğrendi.” (atsız mecmua, sayı: 1, sayfa: 1)

    “mustafa kemal paşa, ‘atatürk’ adını soyadı olarak almıştır. şunu da unutmamalı ki o sakarya ve dumlupınar meydan savaşlarını kazanmış bir kumandan, mahvoldu sanılan bir milleti kalkındıran devlet adamıydı. tehlike anlarında ülkesini bırakıp gitmiş ve bu unvanı durup dururken almış değildi.” (ötüken, ocak 1970)

    “atatürk'ten sonra türkiye'de huzur diye bir şey kalmadı.” (gözlem, 23 ocak 1969, sayı: 9)

    “efendiler, bu topunuzun bile bir manga dolduramayacağı kuvvetle milli hakimiyet sütunlarını siper ederek çaptan düşmüş rus tüfekleri ile ateş etmekten vazgeçiniz. bu kara ve ıstıraplı günlerde gazi'nin ve onun kurduğu rejimin etrafında bir kafa ve bir kalp gibi toplanan bu millete ayrılık kundakları sokmayınız. bizi kendinizden soğutmayınız.” (atsız mecmua, sayı: 9, sayfa: 9)

    “dün sultanlara taptığı zannolunan bu millet, millî mevcudiyetini tehlikede görünce bir kumandanın emri altına girmiş, hayatını ortaya atarak istiklâlini ve istikbalini kazanmıştır.” (atsız mecmua, 1931, sayı: 7)

    “başta sultan olmak üzere bu masum ve yorgun millet için en hatıra gelmez hainlikler hazırladılar. istanbul, adana, edirne ve izmir gibi türk'ün en can alıcı mafsalları tüyler ürpertecek birer vahşetle alındı. evvela erzurum'da, sonra sivas'ta mustafa kemal paşa etrafında toplanan türk savaş tarihlerinin göstermediği bir yararlıkla vurulan zincirleri kırdı; kendi varlığını dünyaya tanıttı. sultanı ve adamlarını kovarak memlekette cumhuriyet ilan etti. çok az bir zamanda içtimai ve siyasi yenilikler yaparak mazinin köhne ve sakat müesseselerini yıktı. fakat: inkılâp tamam değildir. inkılâbın en mühim eksikliği yeni binaya yaraşan; müşterek düşünür, müşterek amel ve aksülamellere malik bir gençlik yokluğudur. yeni binanın adı cumhuriyettir. temelinde kan ve iman vardır. biz bu binanın yıkılmayacağına inanmışız.” (atsız mecmua, 15 nisan 1932, sayı: 12)

    “ey mehmet çavuş, mehmet çavuşlar, ey adsız ölüler siz de büyük adlı gazi kadar ölmeyeceksiniz.” (nihal atsız, çanakkale'ye yürüyüş, s. 28)

    “küçük bir tepede yükselen mektebe girdiğimiz zaman hiç bir şey söylemeden, fakat aynı şeyi duyarak birbirimize baktık. ve en büyük inkılabın hakikaten köylerde başkaldırıdığına bir kere daha inandık. koridorun karşısında gazi'nin büyük bir resmi var. büyük anafartalar köyündeki bu resmin gücü burada anlatılamaz. köylüler o'nun çamteke'deki konağını, geçip gittiği yolları büyük bir saygıyla anıyorlardı.” (nihal atsız, çanakkale'ye yürüyüş, s. 32)

    “ey türk genci, erkeksen bir kül tegin, kızsan bir umay olmaya çalış. ve gazi'nin 'memleketi idare edenler gaflet ve hıyanet içinde olsalar bile yine vazifen türklüğü kurtarmaktır' diyen büyük vasiyetini unutma!” (atsız mecmua 17, s. 76-77)

    “atatürk turancı değil miydi? japon elçisine 'bir gün çin seddinde buluşacağız' dememiş miydi? onun başkanlığı zamanında liselerde okutulan tarih kitapları turancılık görüşünden başka hangi düşünceyle yazılmış olabilir?” (ötüken, haziran 1968, sayı: 6)

    “tanrı türk'ü korusun" sloganı atatürk'ündür. zamanında liseler için yazdırdığı dört ciltlik tarih kitaplarında vardır. sonra bunu türkçü derneklerden biri almış ve bu dernekler birleşip milliyetçiler derneği adını aldığı zaman umumileşmiştir. bu milliyetçi derneği, adnan menderes'in kapattığı dernektir." (atsız'dan mektuplar, haz: serkan akgöz, bozkurt yayınları, 1. baskı, istanbul, 11 aralık 2020, s. 188)

    “konya eğitim enstitüsü'ndeki öğretmenlere acımamak da elden gelmiyor. demek bunların içinde bozkurt'un ne olduğunu bilen kimse yokmuş. peki bunlar ne bilir? atatürk'ü değil mi? onu da bilmezler. bilselerdi atatürk hakkında ingilizce 'bozkurt' diye kitap yazıldığından haberleri olacaktı.” (ötüken dergisi, 19 ocak 1972, sayı: 98)

    “gökalp’ın türkçülük alanındaki en verimli ve sistemli eseri türkçülüğün esasları adlı kitabıdır. bu kitabın ikinci kısmında türkçülük sekiz bölümde programlaştırılmış ve her bölümde o alanda yapılması gerekli hususlara çizgileriyle tespit edilmiştir. bu program yalnız kendi neslinin değil, sonraki nesillerin aydınları üzerinde de büyük etkiler yapmıştır. programdaki fikirlerden bazılarını uygulamak isteyenler arasında atatürk de vardır.” (orkun, 1962, sayı: 1)

    “1961 anayasasını hazırlayanların hepsi sözde atatürkçülüğü kimseye vermedikleri halde onun (atatürk'ün) anayasasından türk devletinin milliyetçi olduğu hakkındaki kelimeyi çıkarmakla hatırasına ihanet etmişlerdir. çünkü o, ömrü boyunca milliyetçi olduğunu söyleyip durmuştur.” (ötüken, 14 eylül 1971, sayı: 9)

    “atatürk’ün 'türk milleti, başına geçireceği insanların kanındaki cevher-i asliye dikkat etmelidir' sözü açık anlamı ile 'türk ırkından olmayanları başına geçirme' demektir. bu söz mücerret bir övünme veya şatafat değil, acı denemelerden doğmuş bir gerçek, yabancı soyluların getirdiği felâketlerden alınmış bir derstir. bunu atatürkçü geçinip de türkçülük düşmanlığı yapanları uyarmak için hatırlatıyorum.” (ötüken, 15 şubat 1966, sayı: 26)

    “ismet inönü için hayatta gaye bir ülkü değil, sadece 'iktidar' olmuş, iktidar için, atatürk tarafından millî gayelerle kurulan halk partisi'ni kalıptan kalıba sokarak bugünkü duruma getirmiştir. bu sözlerimizin sırf kendi düşüncemiz olmadığının delili en sadık halk partililerden birçoğunun, partinin sola kaydırıldığını görerek 'izzet ü ikbâl' ile partiden çekilmeleridir.” (ötüken, şubat 1972, sayı: 99)

    “tarih bizi ciddi bir millet olarak tanır. hele türk devlet başkanlarının ciddiyeti darbımesel hükmüne geçmiştir. kağanlar, hakanlar, sultanlar, padişahlar hep ciddi adamlardı. atatürk de ciddi adamdı.” (türkçülüğe karşı haçlı seferi, s. 169)

    “teşhis edemeyen bu doktorlar arasında, son ölümcül hastalığı sırasında atatürk'ü tedavi edenlerden abrevaya da vardı. acaba atatürk de doktorların hazakati dolayısıyla mi 57 yaşında ölmüştü? doğrusunu isterseniz doktorluk bir sanattan başka bir şey değildir. sanat olduğu için de bazı malzemeler, yani insanlar, bu sanatkârların zevkine kurban gitmektedir.” (türkçülüğe karşı haçlı seferi, s. 198)

    “mustafa kemal paşa gençliğinde tekkelere devam etmiş, zikretmiş, fakat oradaki ahlaksızlığı görerek soğumuştu. kendisi, zannederim, allah’a inanıyordu. fakat etrafında, kendisine hıristiyanlığa girmemizi telkin eden bir zümre vardı.” (türkçülüğe karşı haçlı seferi, s. 243)

    “ittihatçılar daha sonra izmir suikastı ile mustafa kemal paşa'yı yok etmek istemişler, fakat kendileri yok olmuşlardı. işte bu sebeplerle mustafa kemal paşa ittihatçılardan nefret ediyordu. kendisine suikast hazırlıyan şebekenin başında olduğu gibi asılan selanikli yahudi dönmesi cavit’in idamı dünya basınında büyük tepki uyandırmıştı. çünkü cavit hem yahudi, hem de farmasondu. fakat mustafa kemal paşa kabadayı adamdı. dünya gazetelerinin ulumasına aldıracak tiplerden değildi. cavit’in astırdığı gibi mason localarını da kapatmaktan çekinmedi. bu da mustafa kemal paşa'nın en müsbet icraatından biridir. çünkü bu localarda mason kardeşliği adına devletin en gizli işlerini yahudiler, rumlar ve ermeniler öğreniyor ve bunların hepsi yabancı casusu olduğundan düşmanlarımızca bilinmedik devlet sırrı kalmıyordu.” (türkçülüğe karşı haçlı seferi, s. 245)

    “yalnız şu kadarı var ki mustafa kemal paşa zekası ve ileriyi görüşü sayesinde moral bozukluğundan kendisini kurtarabiliyordu. çünkü olayların nasıl gelişebileceğini iyi hesaplıyor, kuruntuya ve korkuya kapılmıyordu. nitekim adalar denizi kıyılarında türk nöbetçileri, donanma filikası ile sahillerimize yanaşan bir ingiliz subayı öldürdükleri zaman moral bozukluğundan eser kalmadığını isbat etmişti. makine başında ingiltere ile temasa geçerek onların tehdit makamında savurdukları bombardıman gerçekleşirse bunu türk – ingiliz savaşının başlangıcı sayacağını haber vermiş, ingilizler bunu beceremeyince, cakaları bozulmasın diye donanmalarını istanbul ziyaretine göndereceklerini bildirmişler fakat mustafa kemal paşa bunu da kabul etmemişti. ingilizler, lozan barış andlaşmasına dayanarak istanbul’a birkaç gemi göndermekte direnmişlerse de kabul etmemiş ve 'barışın sağlanması için gerekirse lozan barışını çiğneriz' şeklinde tam siyasî bir cevap vermişti. mustafa kemal paşa ingiltere’nin ihtiyarladığını ve demokrasinin cılız taraflarını gördüğü için, ingiltere’nin bize karşı bağışlamaz bir gizli düşmanlığı olduğunu bildiği için böyle yapıyordu. nitekim, geberen ingilizlerin ailesine biraz sadaka vermek ve kızıl tamu’ya giden ruhunu sevindirmek üzere denize bir çelenk atmakla iş tatlıya bağlanmıştı.” (türkçülüğe karşı haçlı seferi, s. 250)

    “atatürk çağının milli eğitim bakanlarından vasıf çınar ile istiklal mahkemeleri başkanı ali saip ursavaş kürt'tü. fakat bunların aklına türklükten ayrı kürtlük diye birşey gelmiyordu ve atatürk çağında böyle bir şey akla gelemezdi de. atatürk ortalığa bir türklük dehşeti saçmıştı. bu sayededir ki kürt olan ali saip, istiklal mahkemelerinde birçok asi kürd'ün idamında büyük rol oynamıştı.” (ötüken, 30 nisan 1966, sayı: 28)

    “malatya'nın bir köyünde, şaban adlı bir öğretmen hem atatürk büstünü kırdı, hem de türk bayrağını yırttı. bu öğretmen akıl hastası değilse, yaptığı işin üzerinde iyice durulmalıdır. çünkü bir insan siyasi ve dini inançları veya dar görüşlü taassubu yüzünden atatürk'e düşman olsa bile türk bayrağına hakaret etmenin hiçbir tevili ya da hafifletici sebebi olamaz. bundan dolayıdır ki, şaban adındaki bu öğretmenin kanını ve soyunu araştırmakta, siyasi inançlarını incelemekte fayda vardır.” (ötüken, 30 nisan 1966, sayı: 28)

    “maceracılığa gelince, bu kelime üzerinde iyi ve ciddî düşünmek lâzımdır. her maceracılık bir hatâ olmadığı gibi her ihtiyat da tedbirli bir davranış değildir. kendi yakın tarihimize bakarsak mustafa kemal paşa'nın samsun'a çıkması da bir maceradır. birçoklarının buna katılmayışı yurtsever olmayışlarından değil, başarı ihtimali görmemelerindendi. fakat o, iyi hesap yapmasını bildiği için, başkalarının türkiye'yi batıracak bir macera diye muhalefet ettikleri teşebbüsünü parlak bir şekilde bitirdi.” (ötüken, 30 nisan 1973, sayı: 6)

    “bir de her şeye atatürk’ü karıştırmakla davalar çözümlenmez. suna kan’ın yaşı atatürk’ün müzik hakkında konuşmalarını ve sözlerini bilecek kadar fazla değildir. herhalde kendisine öğretenler var. şunu asla unutmasın ki atatürk tek sesli müziği sevmeseydi, sofrasında bu müzikle şarkılar söyletmez, kendisi de söylemez, hatta zeybek havası çaldırıp bizzat oynamaz ve tek sesli besteler söylesin diye safiye ayla’yı çağırtıp getirmezdi.” (ötüken, 1972, sayı: 92)

    “türk kültürüne cidden hizmet eden insanlar var ki kimsenin aklına bile gelmiyor. bir tanesini tanıtalım: ankara’da yaşayan ve şimdi 82 yaşında bulunan abdülkadir inan bir başkurt türk’üdür. bütün türk lehçelerini ve türk folklorunu, milli türk dini olan şamanizm’i ondan daha iyi bilen değil, ondan başka bilen yoktur. atatürk onun değerini bilerek profesörlük vermiştir.” (ötüken, 1971, sayı: 10)

    “bir insanın tek bir sözüne, bir eskrimcinin bir hamlesine, bir kumandanın bir muharebesine bakarak da hüküm verilemez. hüküm vermek için o insana, o sporcuya, o kumandana topyekûn bakmak gerekir. atatürk’ün büyük kumandan olduğunda kimsenin şüphesi yoktur. ama birinci cihan savaşı’nın sonunda suriye’de yenildi. gazi osman paşa da büyük kumandandır. o da yenildi. hem de tutsak düştü. bunlarla atatürk’ün ve gazi osman paşa’nın büyük kumandan olmak vasfı gider mi? gitmediğine en büyük senet, moskof çarı’nın gazi osman paşa’ya kılıçla gezmek müsaadesini vermesi, ingilizlerin de çanakkale savaşı hakkındaki resmî tarihlerinin başında atatürk’e yaptıkları ithaftır.” (ötüken, 1972, sayı: 92)

    “türkiye cumhuriyeti tarihinin başlangıcında, her yeni rejimin başlangıcında olduğu gibi, bir takım sertlikler, aşırılıklar ve haksızlıklar da olmamış değildir. fakat bu davranışlar fransız ve rus inkılâpları ile ölçüştürüldüğü zaman çok yumuşak ve çok insanca kalır. bu da millî övünçlerimizden birisidir. cumhuriyet idaresi kökleştikçe, aşırı tedbirler de yavaş yavaş ortadan kaldırılmış, haksızlıkların silinmesine, bütün vatandaşların birbirine daha çok bağlanmasına dikkat edilmiştir. bu da akıllıca ve insanca bir tedbirdir.” (ötüken, 1970, sayı: 9)

    “atatürk’ün çok hesaplı ve gerektiğinde çok atılgan siyasetine karşılık ismet inönü sadece hesaplı, hesabında da kendisini yanlışlara götürecek kadar ihtiyatlı siyaseti ile devleti yürütmeye çalışmıştır. türkiye, atatürk’ün ölümünden beri pasif bir devlet siyaseti gütmektedir.” (ötüken, 29 temmuz 1972, sayı: 29)

    “16 büst arasında atatürk'ün büstü de var ve galiba sahibine en çok benzeyen de bu. atatürk'ün büstü bize, istanbul üniversitesi merkez binası'nın bahçesindeki atatürk heykelini hatırlattı. görenlerin bildiği gibi heykel erkek ve kız iki üniversiteli öğrencinin ortasında atatürk'ü göstermektedir. işin garibi öğrencilerin atlet kılığında, atatürk'ün ise entarili olarak tasvir edilmiş olmasıdır. her şeyden önce bir asker olan atatürk'ü gecelik denecek çirkin bir kılıkla, eski asurî ve iran hükümdar rölyeflerindeki şekillere benzeyen biçimde canlandırmak hem türk milletine, hem de onun hâtırasına saygısızlıktır. bunu bir zamanın talebe derneği idare heyeti'nin yaptırdığı söyleniyor. üniversite öğrencisi deyince akla atlet veya atlet kılıklı gençler gelmez. atatürk diyince de ya kumandan, ya da sivil elbiseli devlet adamı gelir. hakikat bu iken atletli, entarili heykelleri oraya dikmekteki sebep nedir? en hafifi: düşüncesizlik. rektörlüğün dikkatini çekerim: o çirkin heykeli indirsin.” (ötüken, eylül 1972, sayı: 105)

    “yeni tarihimize gelince, bunun yalnız kurtuluş savaşı devresini alarak hangi milli kahramanları yetiştirdiğini düşünürsek vereceğimiz hüküm hiç tereddütsüz şu olacaktır. kurtuluş savaşı’nın iki milli kahramanı, en karanlık günlerde bile bu işin başarılacağına inanan kazım karabekir ve mustafa kemal paşalardır. biri iyi silahlı ermeni ordusunu onun yarısı kadar bir kuvvetle bozguna uğratarak, öteki bir destan savaşı olan sakarya’yı ve imha savaşının en güzel örneği dumlupınar’ı kazanarak bu payeyi almışlardır. bu savaşların türk ve cihan hayatındaki tesirleri hala devam etmektedir.” (ötüken, 11 mart 1974, sayı: 3)

    “mühim bir nokta da türkiye'nin uygun bir yerinde bir 'ölmezler yolu'nun yapılmasıdır. ölmezler yolu, türk tarihinin ulu kişilerinin heykel ve anıtlarıyla süslü, en heybetli ağaçların gölgelediği bir tarih yoludur. şimdilik alp er tunga ile başlayıp atatürk'le bitecek ve ilerde de yetişecek büyüklerin heykel ve anıtlarının eklenebileceği uzun ve gösterişli bir yol... büyük kahramanlar, devlet başkanları, başbuğlar, bilginler, şairler için törenler ölmezler yolu'nda yapılacak, geçit resimleri burada olacaktır. bütün türk çocukları en aşağı bir defa bu yolda yürüyecek, her büyüğün anıtında yazılı birkaç satırı okuyarak türk olmanın gururunu burada tadacaktır.” (ötüken, 9 ağustos 1971, sayı: 8)

    “sadi ırmak'ın atatürkçülüğe aykırı davranışları bu kadar da değildir. ankara'daki bir ünevsitede ‘türk gençleri’ diye hitap ettiği yaratıkların ‘biz türk değiliz’ diye bağırmalarına, iğrenç komünist selamıyla sol yumruklarını havaya kaldırmalarına ve hakaretlerine ancak gözyaşıyla mükabele edip salonu terketmesi de atatürkçülüğe zıt, acizâne bir harekettir. böyle bir durum karşısında atatürk'ün nasıl davranacağını, o üniversiteyi yerle bir edeceğini bilmiyor muydu? doğrusu atatürk'ün hatırasına ve eserine hakaret edilirken susan bir başbakanın atatürkçülükten dem vurması fantaziden başka birşey değildir.” (ötüken, 1975, sayı: 13)

    “mustafa kemal paşa iyi bir kumandan, ondan daha üstün olarak da dâhi bir siyaset adamıdır. dağınık ve işgal altındaki türkiye’yi birleşik olarak kurtarmak için başvurmadığı tertip, girmediği kalıp kalmamıştır. usta bir satranççı yahut damacı nasıl on hamle, on beş hamle, hattâ yirmi hamle ilerisini görerek ve düşünerek ona göre taş sürerse, mustafa kemal paşa da yunanlıların ne kadar asker çıkarılabileceğini, ingiltere'nin onları nereye kadar destekleyeceğini, fransa ile italya'nın ne zaman ingiliz menfaati aleyhine gizlice çalışacağını isabetle tahmin ediyor, türkiye'nin depolarında kaç askeri silâhlandıracak kadar tüfek ve cephane bulunduğunu biliyor, yeni çıkan komünizmden de ingiltere aleyhine ne şekilde faydalanacağını hesaplıyordu. komünizm, ilk çıktığı sıralarda insanlar için meçhul bir fikirdi, bütün milletlere hürriyet vaat etmesi dolayısıyla çok taraftar toplayacağı belliydi. ilk bakışta görünüşü çekici idi. fakat mustafa kemal paşa, hakkında bir şey bilmediği, belki adını bile ilk defa işittiği komünizme uluorta kapılacak bir insan değildi. ankara'da ki rus elçiliği mensuplarının komünizm propagandası yaparak taraftar kazanmaları da gözünden kaçmıyordu. bu sebeple kendisi bir komünist partisi kurarak başına kendi adamlarını geçirmeğe ve bütün komünistleri bir araya toplayarak sıkı kontrol altında bulundurmağa karar verdi. karar başarı ile tatbik edildi ve moskova'dan gelen şiddetli propaganda önlendikten sonra da parti lağvolundu. mustafa kemal paşa maksadını herkesten o kadar gizliyordu ki başlangıçta en yakın arkadaşlarından birisi olan refet paşa’ya bile bunun bir danışıklı dövüş olduğunu söylememiş, hattâ komünizme samimî taraftar olduğunu göstermek için bir gün vekiller heyetine: 'yarın komünizm ilân edeceğiz' diye bir de sürpriz yapmıştı. bu sürpriz, ilk şaşkınlıktan sonra refet paşa ile doktor rıza nur bey’in şiddetli muhalefetleri yüzünden boşa çıkmıştı. hiç şüphesiz, mustafa kemal paşa'nın maksadı gerçekten komünizm ilânı değildi. bu bir numara idi. bolşevik casuslarının, kendisi tarafından böyle bir teklif yapıldığını, fakat vekillerin karşı koymaları yüzünden teklifin başarısızlığa uğradığını öğreneceklerini biliyordu. bolşeviklerin güvenini kazanarak onlardan yardım koparmak, bir de mustafa kemal varken ayrıca türkiye üzerinde uğraşmanın lüzumsuzluğunu telkin için böyle yapıyordu. mustafa kemal paşa, siyasî dehası ile rusları kündeden attı. fakat komünist partisinin faaliyet gösterdiği kısa süre içinde komünistler de türkiye'de bazı subaşlarına yerleşebildiler.” (türkçülüğe karşı haçlı seferi, s. 240-241-242)

    “istiklal harbini, gırtlağımızı aşan borç ve milletimizin dibi çıkmış kesesinden kırıntı halinde dökülen paralarla başardık. ondan sonra da herkese parmak ısırttıran büyük inkılâplarımız başladı. bunların hepsi masrafla olan ve kıymetleri para ile ölçülemeyecek büyük işlerdi. milli müdafaamızı temin için zaruri fedakârlıklarla mühim müesseseler meydana getirdik. sonra yeni bir medeniyeti bütün etrafı ve levahiki ile kabul ettik. bu son zaferi hayatımız pahasına kazanmıştık. zafer ve muvaffakiyet içimizdeki dolgun ruh iktibaslarını ve ıstıraplar içinde geçen hayatımızın sert zembereğini boşalttı, bir müddet israfa daldık. bu arada yine dâhili isyanlar oldu. büyük masraflarla bastırdık. vatanımızın en mamur yerlerini kuduz bir düşman çiğnemişti. onların kerpiç harabeleri yerine beton kâşaneler yükselttik. türkiye şehir ve hatta kasabalarının birçoğu rüyasında bile görmediği binalara ve medeni teşkilata ve tesisata malik oldu. nihayet orta anadolu yaylası üzerinde yeni ve büyük bir merkezin ilk nüvesi olan ankara şehrini meydana getirdik. bu sırada dünyayı kavuran iktisadi buhran bize de çattı. aklımız başımıza geldi. tedbirler almaya başladık. yukardan beri bütün birer cümle ile geçtiğimiz hadiseler, iktisadi bakışla her biri tek başına birer büyük hailedir. bunlar bizim maddi ve manevi birçok hazinelerimizi tükettiler. fakat bütün bunlara mukabil hürriyet ve istiklalimizi kazandık. milli hudutlarımız, içinde milli mevcudiyetimize sahip olduk. bütün türkler bir kalp gibi çarpacak, bir kafa gibi düşünecek ve bir ordu gibi çarpışacak. onun için diyoruz: bütün türkler bir ordu, katılmayan kaçaktır. ata söylüyor. biz de onunla beraber haykırıyoruz. yeni bir samsun'a ayak bastık. yeni bir sakarya’dan geçerek yeni bir dumlupınar’a ve oradan da yeni bir lozan’a gidiyoruz. gazi'nin kumandasında olarak çarpışacak olan bu ordunun muvaffakiyeti, türk tarihinin son asırlarda cihana örnek yaptığı ikinci şaheser olacaktır. sakarya, dumlupınar yolu ile iktisadi kurtuluşa gidiyoruz. sakarya, dumlupınar ve lozan'a gidiyoruz. yolumuz geçen seferki yoldur. yolumuz moskova veya roma'ya değil, dumlupınar’a gidiyor. kabuklu maksatlarla içimize katılanlar varsa, onlara şimdiden haber edelim. birinci milli mücadelede karşılaştıkları hüsranı tekrar denemesinler. yine mahkemeler, yine sehpalar kurulmasın. yine sorguya çekilerek ağlayanlar bulunamasın. moskova ve roma'ya değil. dumlupınar ve lozan'a gidiyoruz. türk milleti fedakârlık ve kahramanlıkta örnekler peşinde koşan bir moda kuklası değildir. tek başına tarih, tek başına istila ve tek başına inkılâp yapmış, kendi göbeğini kendi kesmiş bir milletiz. bazılarının sandığı ve hüyalandığı gibi, kızıl veya kara rejimlere değil, türk milletinin yarattığı al kanlı sakarya, al kanlı dumlupınar ve al kanla kazanılmış lozan'a gidiyoruz.” (atsız mecmua, 1931, sayı: 8)

    fethi tevetoğlu tarafından çıkartılan kopuz dergisi kapatıldıktan sonra fethi tevetoğlu 19 haziran 1944'te tutuklanır. sanasaryan hanı'ndaki emniyet müdürlüğünde ilk hazırlık sorgusu askeri hakim kazım alöç ve emniyet müdürü ahmet demir tarafından yapılır. fethi tevetoğlu'na atsız'ı kastederek “sana atatürk aleyhinde yaptığı konuşmalar ve telkinler hususunda ne dersin?” diye sorarlar. fethi tevetoğlu şöyle yanıt verir:

    “bu iddia tamamen asılsız, köksüzdür. bana atsız'ın atatürk aleyhinde bir söz söylediğini hiç hatırlamıyorum. benim bildiğim o, milli mücadelenin başbuğu, türklüğü kurtaran mustafa kemal'i takdirle anar, sever ve sayar. yalnız atatürk'ün çevresini saran dalkavuklardan nefret eder. atsız mecmua'da çıkan 'toprak-mazi' başlıklı şiirinde: 'arkasında olmasaydı şanlı bir mazi, bu milletten çıkar mıydı bir büyük gazi?' diyen atsız'ın, 'büyük gazi' yani atamız vefat edince benim yücel dergisinde çıkan 'atam nerdesin?' başlıklı: 'bir türk ağlasa inlerdin, cana can katardı sesin, bizi ateşlere verdin, atam nerdesin, nerdesin?' ağıtımı, seslenişimi ne kadar beğendiğini, takdir ettiğini hatırlıyorum. sanırım ki bunlar sorunuzu cevaplandırmama yeterlidir.” (dr. fethi tevetoğlu, bir üstün karakter adamı, boğaziçi kültür ve sanat dergisi, aralık 1985, sayı: 42, s. 19-21)

    altan deliorman, atatürk'ün sofya askeri ateşesi olarak bulgaristan'daki faaliyetlerini ve hayatını inceleyen bir kitap yazar. kitap önce akşam gazetesinde yayınlanır. daha sonra türkiye yayınevi tarafından basılır. deliorman imzalı nüshasını atsız'a gönderir. deliorman, atsız’ın şöyle anlatıyor:

    “atsız'ın atatürk hakkındaki duyguları ve kanaati, o sıralarda -çok kimsenin aksine- olumsuzdu. benim atatürk konusundaki bir monografimi bu bakımdan acaba nasıl karşılayacaktı? biraz kuşkuluydum doğrusu. birkaç gün sonra atsız'ın bir mektubunu aldım. kitabı beğendiğini bildiriyor, beni tebrik ediyordu... hayli sevinmiş ve ferahlamıştım. sonra bu kuşkumdan mahcubiyet duyduğum olmuştur... atsız, bir ülkü, bir dava adamı olduğu kadar, bir bilim adamıydı da. bu sebeple, çok kere objektif olmayı başarabiliyordu. bu, zihni yapısının da doğal bir sonucuydu. onun tarafsız ve önyargısız olacağını düşünmem gerekirdi. atatürk konusunda sandığım kadar olumsuz bir tavır içinde bulunmadığını bu vesileyle öğrenmiş oluyordum.” (altan deliorman, tanıdığım atsız, s. 125-126)
  • dine inanmayan atsız'ın mezarının başında fatiha okuyan ekip kadar komik değildir bence.ayrıca muhalif olmak,bazı şeyleri beğenmemek birine düşman olmayı gerektirmez.öğrenin aq şunu artık.
  • dalkavuklar gecesi adlı romanını okuyanın kabul edeceği gerçek. bahsi geçen romanda atatürk günlerini sarhoş geçiren, "hıyar burunlu", "şaşı gözlü", etrafındaki dalkavuklara inanan, önüne gelenle yatıp kalkan, afet inan ile yasak aşk yaşayan biri olarak gösteriliyor.

    islamcıların yaptığı leş afet inan iftirası dalkavuklar gecesi ile sınırlı değil, atsız'ın çıkardığı orkun dergisi'nde de bu iftira dile getiriliyor. aynı dergi 10 kasım 1950 tarihinde "son yüzyılı örten yalan perdesi ne zaman yırtılacak?" gibi bir başlık atmakta beis görmüyor, gelen eleştiriler karşısında "biz kimsenin putlaştırılmasını doğru bulmuyoruz" diye geveliyordu. yine atsız, kendi imzasını taşıyan yazıda, "bugün dönme, mason ve kemalist güruhunun ağzında sakız gibi dolaşan yobazlık kelimesi en çok kendilerine yakışmaktadır: inkilap yobazları..." gibi sözler ediyordu.

    allah'tan atsız ruh hastası bir ırkçı olmasına rağmen lafını kimseden sakınmayacak cesarete sahip biriydi de kendi leş ideolojilerini kemalizme yamamaya çalışan ırkçıları ciddiye almamak için yeterli literatüre sahibiz, şimdilik bu literatürde özetin özetini yaptım, daha çok örnek de verilebilir. bu örneklerden çıkan sonuç da atsız ile atatürk'ün siyasi düşünce olarak hiçbir yakınlıklarının olmadığıdır.
  • atsız, atatürk'e karşı değildir. hele ki atatürk'e düşman birisi hiç değildir, bunu ancak atsız'a düşmanlık güden çapsızlar ortaya atar. ben bu başlıkta daha evvel benzer şeyleri yazdım, yine yazayım: evet nihal beğ atatürk'ü belli bir döneme kadar çok tenkit ediyor, hatta atatürk'ün de içinde geçtiği dalkavuklar gecesi isimli hikaye tarzında bir kitap yazmıştır ki bu kitapta atatürk'ten ziyade atatürk'ün çevresindeki dalkavuk insanlar ağır bir şekilde tenkit edilmektedir. fakat tabi atatürk de bu tenkitlerden yine kitapta ve çeşitli farklı makalelerde nasibini almıştır.

    ancak bazı yazar arkadaşlar olayları idrak etmekte güçlük çekiyor, olaylar ve şahıslar hakkında peşin hüküm veriyor. nihal beğ'in atatürk'ü tenkit etmiş olması, atatürk'e düşmanmış manasına mı gelir? atatürk de dahil hiç kimse hatasız değildir, dolayısıyla eleştirilemez de değildir. ben bu atsız'ın atatürk hakkındaki tenkitlerini ileri sürerek onu koyu atatürk düşmanı olarak göstermeye çalışan insanlara sadece şunu soruyorum: aynı atsız yeri gelmiş ''türkiye'de atatürk'ün ölümünden sonra huzur diye bir şey kalmadı.'' ve ''korkarım bu ülkede atatürk'ü savunan bir ben kalacağım. çok aşırı ve haksız atatürk aleyhtarlığının propagandası yapılıyor.'' demiştir. bu adam mı şimdi atatürk düşmanı?

    bakın arkadaşlar, tarihi olaylar o dönemin şartları içinde analiz edilir. o dönemden bağımsız olarak, insanların fikir dünyalarını tam manasıyla kavrayamadan, olayları iyi muhakeme edemeden hemen ''x şunu demiş'', efendim ''y böyle yapmış'' gibi basit çıkarımlarda bulunamazsınız. atsız, 1923-1938 dönemini bazı yerlerde çok haklı; bazı yerlerde ise haksız olarak tenkit etmiştir ve bu gayet tabiidir. 38'den sonraki dönemde, bilhassa 60'larda ve ömrünün son yıllarında türkiye'nin nasıl amerikan güdümüne girdiğini fark eden atsız, atatürk'e karşı biraz daha yumuşamış ve onun eksilerini görmezden gelerek artılarını söylemeye, yazıp çizmeye başlamıştır.

    demem şu ki, nihal beğ mesela bugünün akp türkiyesi'nde yaşasa idi, atatürk dönemini hiç hatasızmış gibi kabul eder ve atatürk'ü aşırı överdi. tıpkı bizim şu an yaptığımız gibi. o dönemde atatürk ve partisi haricinde ciddi bir siyasi yapılanma olmadığı için tenkitlerin dozu kaçmış, ancak bilahare tenkitlerin yerini övmeler almıştır. çünkü adam baktı ki atatürk'ten sonra gelenler onun yarısı kadar iş yapamıyor, ''o zaman fazla eleştiriden -en azından bu dönemlerde- kaçınmalıyım'' diye düşünmüştür ve yine doğrusunu yapmıştır.

    gelelim doktor rıza nur meselesine. rıza nur, lozan'da ismet paşa'yla beraber gösterdiği üstün gayretlerini sonraki dönemde gösterememiş, dolayısıyla atatürk'ün gözünden düşünce gazi paşa'yı ağır topa tutmuştur. yani kısaca mevki-makam hırsından ne yapacağını şaşırmıştır. ilerleyen zamanlarda atatürk hakkında belaltı vurgular uydurmaya başlayınca, atsız bu adamla olan münasebetini tamamen kesmiştir ve ondan hiç bahsetmemiştir. ancak altını çiziyorum, bu da belli bir dönemden sonra gerçekleşmiştir. dolayısıyla rıza nur üzerinden atsız'a sallamak yine yersizdir.

    gelelim vahdettin meselesine. yine bu başlık altında daha önce yazdığım gibi, atsız'ın katılmadığım tespitlerinden birisi vahdettin konusudur. o, vahdettin'i zinhar hain olarak değerlendirmemiş; vahdettin'in çok talihsiz bir zamanda başa geçtiğini ve fazla sıkıştırıldığını belirterek istem dışı kararlar vermek zorunda kaldığını söylemiştir. tarihi kaynaklar o zamanın şartlarında fazla yeterli olmadığı için aynı zamanda vahdettin'in mustafa kemal'e bir miktar altın vererek onu milli mücadele için görevlendirdiği zannına da kapılmıştır.

    atsız edebiyatçı ve tarihçidir. ancak takdir edersiniz ki her tarihçi, tarihi olayların %100'ünü dosdoğru analiz edecek diye bir kaide yok. bugün ilber ortaylı'nın dahi tarih analizlerinde benim katılmadığım pek çok konu olabiliyor. sözün kısası şu ki kimseyi ''kesin otorite'' olarak kabul etmemek, farklı birçok yazar ve eserinden istifade ederek nihai sonuca ulaşmak en doğru iştir.

    bütün bunları atsız'ın 10'dan fazla kitabını okumuş (makaleler, romanlar, şiirler...) birisi olarak yazıyorum. noksan bilginizle tarihe mâl olmuş şahsiyetler hakkında lüzumsuz ahkam kesmeyin, komik oluyorsunuz.

    not: işbu yazımı hüseyin nihal atsız başlığında yazmıştım. bkz şeklinde verdiğim takdirde tıklanıp okunmayacağını düşünerek, doğrudan kopyalayıp buraya yapıştırdım.
  • --- spoiler ---
    ileriye bakamazsın, gözün kamaşır.
    istikbali kucağında bu mazi taşır…
    arkasında olmasaydı şanlı bir mazi
    bu milletten çıkar mıydı bir büyük “gazi”?
    --- spoiler ---

    (bkz: toprak mazi)
  • ilk yıllarda destekleyici yazılar yayınlamış olsa da son dönemlerinde atatürk muhalifi bir tavır takındığını biliyoruz. ama bu muhaliflik hiçbir zaman düşmanlığa dönüşmemiştir.
  • açık açık "aha kanıtı, burada ağır eleştirmiş, sevmiyormuş." diye göstermeyip ortaya iddia atan mahlukların diline pelesenk olmuştur.
  • iyisiyle, kötüsüyle ahmet bican ercilasun hoca tarafından şurada özetlenmiştir: http://misak.millidusunce.com/…akkindaki-gorusleri/
  • atatürk döneminde bir şekilde istedikleri teveccühü göremeyen adamlar hırslarından atatürk'e hakaret etmeyi uygun görmüşler.

    burada rıza nur'dan başlayarak atsız'a oradan necip fazıl'a, nazım hikmet'e hatta atatürk'ün yanından ayrılmasa dahi atatürk'ün q harfini bilmediğini iddia edecek zekadaki insanlara kadar gidiyor olay.

    bu da tabii ki diktatörlüğün kötü yanları olarak atatürk'e eleştiri olsa da, tek adama dalkavukluk bırakın mustafa kemal'i, ondan önceki enver'i de aşan bir durum.

    rus ordularını istanbul'da ağırlayan abdülhamit'e bugün hiç toprak kaybetmeyen ulu hakan diyorlar. az kalsın, istanbul elden gidiyordu.

    ulu hakan'ın kendisi, said nursi'yi akıl hastanesine yollatmıştır. içki fabrikaları sahibiydi.

    atatürk, fikriyat olarak türkçü bir insan olsa da, gerçekçi bir adamdı. o yüzden ziya gökalp'i önemli bulsa da, tevfik fikret'i severmiş. osmanlı'nın demokrasiyle yönetilse kurtulacağını düşünenlerden olmuş.

    eldeki nüfus azalınca, tek kalan müslüman ve türk nüfus üzerinden katılmadığım bazı uygulamalarla da olsa, bugün türkiye'yi ortadoğu bataklığından uzak tutan bir ulus devlet kurmuştur.

    bu ulus devlet yapısı, atsız'ın fikriyatına uymadığından atatürk'e ettiği hakaretler doğaldır. atatürk, turancı bir türkçü değildi.

    tanım: var olan düşmanlıktır.
hesabın var mı? giriş yap