• filmi zamanina gore gayet iyi efekt teknikleriyle cekildigi icin, hayvan ve zombi cgi'lari disinda gayet iyi yaslanmistir. yani bugun bile bombos bir new york city/manhattan cekimi yapilsa ancak bu kadar basarili olurdu. times square'in ortasindaki otlak arazide avlanmak gibi gunumuzde bile felakete ugramis sehir hissini tam manasiyla verebilen cekimleri vardir. ama filmin konusu i am legend kitabina resmen ihanettir. o yuzden filmi bos sehir efektleri disinda bosverin ve mutlaka ama mutlaka kitabini okuyun. devaminda spoiler var, anani niyolay.

    aslinda kitabin en onemli olayi konusundan ziyade anlatim tekniginin dusunen insanda uyandirdigi korku. cunku herhangi bir olayda anlaticinin dinleyici nasil kolayca manipule edebildigini, insan duygularinin nasil kolayca yonlendirilebildigini, bir olayi iki taraftan da dinlemeden fikir beyan edilmemesi gerektigini, ve linc kulturunun nasil kolayca benimsetilebilecegini gosteriyor bu anlatim teknigi.

    kitap boyunca kahramanin vampirlerle dolu bir dunyada yalniz basina hayatta kalma cabasini, gunduzleri canavar vampirleri uykularinda tek tek avlamasini onun tarafindan/onun bakis acisiyla okuruz. onun o amansiz cabasina, dunyayi vampirlerden temizlemek icin kahramanca ugrasmasina taniklik ederiz. kitabin sonunda ise aslinda kendilerine bir sosyal duzen kuran vampirlerin, kendilerini hic bir sebebi yokken canice olduren kahramanimizdan olesiye korktugunu, aralarinda bir korku efsanesi hale geldigini, cocuklarina "eger uslu durmazsan o gelip uykunda seni oldurur" diye anlattigini anlariz. yani kendi bakis acisina gore ve bizi bakmaya yonlendirdigi bakis acisina gore kahraman olan bas karakterin, dunyanin geri kalanina gore cani bir canavar oldugu ortaya cikar. yani ben efsaneyim bir farkedis cumlesidir. efsaneligi de iyi yonde degildir.

    kitap da zaten cok derin bir felsefeye sahiptir bu acidan. "normal nedir?" "kahramanlik ve canilik tanimlari sandigimiz kadar sabit ve kesin midir?" "gercekten ahlak, iyilik, durustluk, kotuluk gibi evrensel sabit degerler var midir yoksa insanlarin uydurmasi midir?" gibi sorular sorar. yani kitap gercekten bir basyapittir, mutlaka ve mutlaka okuyun.

    ayni zamanda bu anlatim teknigini farkedin (kitap boyunca baskarakteri iyi bir kahraman olarak gormeniz), duygularinizin ve bakis acilarinizin ne kadar kolay manipule edilebildigini, gercek hayatta da demogog siyasetciler basta olmak uzere pek cok sistemli manipulasyona maruz kaldiginizi bilin. bu bilgi isiginda her ne sebeple olursa olsun her turlu lincten uzak durmanin bir zeka belirtisi oldugunu anlayamadiysaniz defolun gidin (haydaaa bir anda niye celallendiysem tam bitirirken, ne guzel entelektuel bir gorunum cizmistim halbuki, tuh).

    bos dunyali bir baska guzel film; the quiet earth (bkz: #27186880)
  • --- spoiler ---
    kadın: niye etrafa haç değil de sarımsak koyuyorsun?
    adam: müslüman vampirler haçtan korkmuyor.
    diyaloğunun geçtiği okunulası kitap.
    --- spoiler ---
  • beklentilerimi tam olarak karşılamasa da nispeten iyi vakit geçirten film.hollywood ın pek sevdiği biyolojik felaket teması bu sefer oldukça iddialı ve geniş kapsamlı işlenmiş.herşeyden önce bu sefer virüsten etkilenen tek bir şehir/ülke/mahalle değil.ve tek bir hayatta kalan var.hayatta kalan adamın bir doktor/asker olması ve savaşçı kişiliği mücadelenin henüz bitmediğini gösteriyor.

    --- spoiler ---

    tüm dünya virüsten etkilenmiş ve savaş zaten kaybedilmiş.bu durumda klişe kahramanlıklara gerek olmayacağını ve kitabı okumamış biri olarak zombi/vampir avlayacak bir will smith aksiyon filmi bekliyordum açıkçası.fakat oldukça farklı ve güçlü görsel efektlerle desteklenmiş bir yalnızlık hikayesi izledik genel olarak.aksiyon sahneleri daha geri planda kaldı ve yaratıkların özel efektlerinin vasatlığı yüzünden bence bekleneni veremedi.boş bir new york'u bu kadar mükemmel ekrana getirebilen adamlar o vampirleri nasıl daha iyi modelleyemediler anlamadım.fakat filmin genel olarak görsel açıdan doyurucu olduğu söylenebilir.beklenen kahramanlık ise filmin sonunda geldi ama robert neville zaten pes etmemesiyle,gerek laboratuarda gerek sokakta savaşa devam etmesiyle gönüllerde taht kurmuştu.

    robert neville'ın pes etmemesi,virüsle savaşına devam etmesi, kendisi gibi muhtemel sağ kalanlar olduğunu ümit etmesi ve onlara yardım etme isteği takdire şayan.fakat yinede madison square da ceylan avı gibi sahneler yerine neville'ın geçmişine dair daha fazla bilgi verilebilirdi belkide.ya da virüsün gelişimi ve kontrolden çıkması hakkında.

    filmin oldukça dramatik bir iki sahnesi var.

    neville'ın köpeğini öldürmek zorunda kalması ve mağazadaki manken kadınla konuşma çabası.kendimi robert'ın yerine koyduğumda şu yalan dünyadaki tek dostumu öldürmek zorunda kalmak çok acı geliyor açıkçası.samantha robert'ın tek yoldaşıydı.

    kadın manken ile konuşma çabasıda belkide samantha nın vasiyeti durumunda neville için.kadının yanına gitmesi,konuya girmesi ve cevap alamaması.neville'in kadına tek bir kelime için yalvarması onun yalnızlığını ve dramının özetliyordu belki de.

    --- spoiler ---

    i am legend benim gibi kitabı okumayan ve çok yüksek beklentileri olmayanlar için iyi bir seçim olabilir.görsel ve sanatsal açıdan doyurucu bir şekilde işlenmiş iyi bir felaket senaryosu.will smith'in oyunculuğu bence kendi standartlarının ve ondan beklenenin üzerinde.filmin geneline bakıldığında smith'in işinin zor olduğunu düşünüyorum.ama mükemmel bir şekilde olmasa da altından kalkmış gibi.mermilerin havada uçuştuğu ve vampirlerin mermi manyağı olduğu bir aksiyon filminden fazlası var bu filmde.mücadeleye devam eden ve inanan bir adamın yaptıkları ve yapamadıkları daha ön planda.senaryoda ve neville karakterinde sanki biraz eksik parçalar var.ama bunlara fazla takılmazsanız iyi vakit geçirilebilir bir film olmuş i am legend.

    p.s

    --- spoiler ---

    şunu da söylemezsem içimde kalıcak.filmin sonunda oğluyla ortaya çıkan kadın: sana sesleniyorum.adamın hayatını kurtardın diye zombilere evini belli etmek zorundamısın?bir yanlış bir doğruyu götürdü bak işte.neville sana o kadar söyledi gün ağarana kadar dolaş etrafta gitme eve diye.ve gördüğümüz kadarıyla yarasıda ölümcül değil.dolaşsana be kadın ! dolaşsana....bırak kanasın yarası.adam doktor.ondan iyi mi bileceksin?ondan sonrada filmin sonunda konuşuyor o bir efsaneydi diye.bıraksan yaşayan efsane olacaktı.oh be.

    --- spoiler ---
  • az önce haberlerde görüldüğü üzere,

    korsancı bi eleman yaptığı güzel çeviriye kendi yorumunu da eklemiş, gece gece yarmıştır.

    --- spoiler ---
    orijinal : there is no god!
    altyazı : tanrı yoktur (haşa de ulan:)
    --- spoiler ---
  • filmin en ürpertici iki sahnesi şöyleydi.

    ilki robert ın küvette köpeği ile yattığı sahne ve dışardan gelen o çığlıklar, sesler. gerçekten etkileyici idi.
    bir diğeri köpeğini aramak için binanın içine girdğinde yaşanan gerilim. ikisindede tırsmadım değil.
  • virus masallah kanseri tedavi ettigi gibi amerikanin obezite sorununa da care bulmus, tum zombiler atletik. gerci zombi olmayan will smith de atletik. ben de fena sayilmam; bir senin vucudun armut gibi.

    bu tip filmleri neden ciddiye alamadigimi da anladim nihayet: subplot sayisi, karakter derinligi, sosyopsikolojik acilimlar filan hikaye kardesim; bir yaratik kuduz-benzeri viruse yakalandi diye vahsilesir ama disleri sivrilmez, adrenalini artar ama kafatasi titanyuma donusmez, hadi kas gucu de artsin ama klasik fizik 101 yahu herif moment kavraminin amina koyup will smithi oradan oraya savuruyor, arazi aracini deviriyor ucan kafa atarak. bipedal insanlar 4 ayak ustunde tazi gibi kosmaya, maymun gibi atlamaya basliyorlar. lan boyle bir anatomik degisim icin senin kac ayri geninin kusursuz sirayla mutasyon gecirmesi gerekir biliyor musun ey bilim ozurlu bilim kurgu gencligi? 250. peki fizik kanunlarinin degismesi icin? priceless. yok dur, araya baska entry karisti; 1400. bunu da minority reporttan biliyorum, genetik testlerin yan etkisi gelecegi gormekti.

    amerikancada boyle bir durumda "i dont buy this" denir (cunku adamlarin dini imani para). ben de ikna olmuyorum bu sinirli zombi tiplemesine. illa bireysellikten uzak olacak, tislayacak hirlayacak, dis gosterip pence vuracak, catilari kemirerek evlere girecek, hulk gibi olacak. bence hiyarin teki 100 sene oncesinden boyle bir template bulmus, bir kalip yani, sonra copyright almayi unutmus, bunlar da isitip isitip ayni boku onumuze suruyorlar.

    ayni basmakaliplik esas oglan icin de gecerli. orduda albay, patlayici uzmani, iyi aile babasi, ustune bilim adami, biyolog, shrek fani, vs. kartvizitini beline sarip dolasmasi lazim.

    new york sahneleri guzeldi. cgi yaratiklari kotuydu. cgi hep kotudur zaten. cunku guzelinin cgi oldugu anlasilmiyor, new york manzarasi denilip geciliyor.

    isin anlamadigim tarafi su: bu amerikada dunya kadar guzel malzeme ve yaratici insan var. filmciler hic karismayip kitabi oldugu gibi uyarlasalar yetecek, cunku yazar zaten orjinal birsey yapmis, hakkinda ucbes birsey okudugum kadariyla. "the entire purpose of the title i am legend is that in the book, robert neville actually is the last man on the planet. and he has switched places from our reality of what we perceive as legend, to actually being the legend. as in, vampires are "legendary" to us because they're a myth from fantasy. in the book, robert neville is "legendary" because he is that myth and goes out day after day hunting them."

    ustune bir de bu fikre daha uygun bir "alternatif" son cekmisler, hayirsever vatandaslar linkleri koymus. bence bin kat daha uygun. deniyor ki kardesim, sen "olaylari duzeltemezsin" cunku zaten duzgun goreceli bir kavram. artik yeni duzen boyle, anomali sensin, mit sensin, dunyanin geri kalani icin efsane olan gercekligi tartisilan sensin. ve sen sadece kendi acindan kurtaricisin, kamuoyu icinse katil (kamera duvardaki olu zombi fotograflarina odaklanir). benim ilgimi cekti vallahi. ama bu hiyarlar kuyruguna kadar gelip bir cuval inciri berbat etmisler klasik bir sonla. o el bombasinin bodrum katindaki laboratuvarin en ucundaki odanin cekmecelerinde isi ne? vasat bir filmi bok etmek, isi bu.
  • çok güzel bir film. sonunda dini mesajlar falan varmış ben anlamadım zaten onları. beni etkileyen adamın dünyada yaşayan tek kişi olmasıydı. ve en hızlı araba, mükemmel ev falan bi halta yaramıyodu işte zavallı marketteki mankenlerle konuşuyordu. süper. insana insan lazım işte anlasın herkes bunu. insan kaybetmek kolay ve marifet değil. bu da benim mesajım
  • vampir konusu kitabın asıl vermek istediklerini çevreleyen bir kılıf olsa da, bu konuyu da gayet ilginç yönleriyle işlemiş bir kitap. özellikle kitabın kahramanı robert neville'in "müslüman bir vampirin haç görünce ne yapacağı" üzerine ilk kez kafa yorduğu sayfada çok keyif aldım.
  • richard matheson'un romanı. ayrıca will smith'in oynadığı rezil bir film uyarlaması da vardır.

    --- roman ve film ile ilgili spoiler ---
    i am legend, richard matheson tarafından 1954 yılında yazılmış bilimkurgunun önemli romanlarındandır. eğer filmi seyrettiniz ve romanı merak ediyorsanız ithaki yayınlarından "ben, efsane" adıyla yayınlandı. alıp okumanızı tavsiye derim. ama neymiş filmi bu kadar kötü yapıp kitapta olan diyorsanız buyurun okuyun. ama uyarmadı demeyin aşağıda yazdıklarım kitap için spoiler bilgiler taşımaktadır.

    roman 1976 yılında los angeles'da geçer. bir salgın sonucu dünyada yaşayan bütün insanlar ölmüş ve bunların bir kısmı vampir olarak tekrar yaşama dönmüşlerdir. bu salgından etkilenmeyen tek insan ise robert neville'dir. romanın büyük bir kısmı eskiden normal olan ama şimdi neville için anormalleşmiş bu yabancı ortamda neville'in hayatta kalmak için yaptıklarını anlatır. neville gündüz şehirde dolaşarak, gece ise adeta bir kale haline getirdiği evinde, dışarıda adını bağırarak onun kanını istediklerini söyleyen eskiden insan olan ama şimdi vampir olmuş komşularını dinleyerek ve vampirizm hakkında araştırmalar yaparak yaşamını sürdürmektedir. bir süre sonra bu acı çeken insanları kurtarmanın tek yolunun onları öldürmek olduğunu anlar ve gündüzleri bütün zamanını vampirleri uydukları yerde bulup öldürmekle geçirir. bir süre sonra güneşin altında yaşayabilen bir kadın bulur. onu evine getirir. birlikte kaldıkları bir kaç ay sonunda aslında kadının da sadece diğerlerine göre güneşe daha dayanıklı bir vampir olduğu anlaşılır. kadın aslında gündüzleri kendilerini uyudukları yerde avlayan bu "canavarı" anlaması için gönderilen bir vampirdir. kadın neville'in vampirler tarafından yakalanmasını sağlar. bu noktadan itibaran kitabın aslında basit bir vampir öyküsü olmadığını anlarsanız. salgın öncesi amerika'da normal bir hayat süren, sıradan normal bir vatandaş olan neville, toplumun değişmesi sonucunda anormal, hatta ölesiye korkulan gündüz gün ışığında gelip çocuk büyük demeden bulduğu herkesi öldüren bir canavara dönüşmüştür. o yeni toplumun kont drakula'sıdır. hikayesi nesilden nesile aktarılacak, çağlar boyunca vampir toplumunda korku hikayelerinde yer bulacak, anneleri tarafından çocukları korkutmak için kullanılacak bir efsane "eğer uslu durmazsan insan uykunda gelip seni öldürür". romanın sonunda vampir toplumu, kendilerinden tamamen farklı olan ve ölesiye korktukları bu "insanı" idam etmeye karar verirler. ölümünden hemen önce neville yukarıda söylediklerimi fark eder ve kendisinin bu vampir toplumu için bir efsaneye dönüştüğünü anlar son nefesinde "ben efsaneyim" diye düşünür.

    roman bir korku/bilimkurgu görünümü altında son derece sert eleştirilerde bulunmaktadır aslında. normal nedir, bir topluma göre normal olan bir şey diğerine göre anormal olduğuna göre normalin ne olduğuna nasıl karar vereceğiz der. romanın yazıldığı yılların 2. dünya savaşından hemen sonra olduğunu düşünürsek matheson amerikan toplumundaki yabancı düşmanlığından, 2. dünya savaşında japon asıllı amerika vatandaşlarının toplama kamplarında tutulmasından, ölesiye korktukları japonlara bir gözdağı vermek için tam bir aşırı güç gösterisi olan atom bombalarından ve o yıllarda yavaş yavaş başlayan bir nevi ortaçağın cadı avına denk düşen komünist avından son derece rahatsız olduğunu tahmin etmek güç değil. aslında roman insanın kendisine yabancı olan her şeyden nasıl korktuğunu ve onu yok etmek için nasıl her şeyi yapabileceğini, bu "yabancının" ise illa başka bir ülkeden olması gerekmediğini, değişen şartlara göre kapı komşunuzun bile "yabancı" sayılabileceğini söylüyor.

    şimdi bu kitabın uyarlaması olarak gösterilen filmi düşününce neden hayal kırıklığına uğradığımı anlayabilirsiniz sanırım. film kitabın bu eleştirilerini tamamen göz ardı etmiş, sadece yabancı bir ortamda tek başına ayakta kalmaya çalışan bir insanın yaşadıklarını aradan çekmiş ve saçma sapan bir sonla da filmi bitirmiş. filmin sonunda kurtulan bir avuç insanın tipik bir amerikan kasabasında kocaman bir kiliseye doğru giderken görürüz. son yıllarda amerikan sinemasında çokca gördüğümüz "özgür dünyanın koruyucusu, medeniyetin beşiği" saçmalığını tekrar yutturmaya çalışan bir son. ben de onlara şunu demek istiyorum o zaman "her gün bir avuç fındık iyi gelir. tabi yerseniz.

    --- roman ve film ile ilgili spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap