kötü kadın karakterini
gone girl'ün
amy dune'u olan
rosamund pike'ın, kötü erkek karakterini
game of thrones'un
tyrion lannister 'ı olan
peter dinklage'ın canlandırdığı, içinde iyi bir tek insan karakteri barındırmayan, abd adalet sisteminin açığını bulmuş bir aile mahkemesi avukatının danışmanlığında hazırlandığı hissi veren abd yapımı
netflix filmi.
---
spoiler ---
ve yine içinde eşcinsel karakterler barındıran bir
netflix yapımı film daha karşımızda. sanırım
netflix teklif edilen senaryolar için ön şart olarak bu konuyu sözleşmelere koyuyor. başka bir neden bulamıyorum. en azından bu senaryoda olmasa da olur diyebileceğimiz bir detaydan öteye de gitmiyor eşcinsel karakterler. neyse.
marla grayson (bkz:
rosamund pike) abd'de bir vasi şirketinin sahibi, işinin ehli, kendi çıkarlarını vasi olarak atandığı kişilerin çıkarlarından daha çok savunan, zengin olmayı hayal eden ve bu yolda her şeyi mübah olarak gören hırslı biri.
bunu da filmin girişinde yaptığı küçük tiratla bizlere faş ediyor :
"halinize bakın. öylece oturmuşsunuz ve iyi insanlar olduğunuzu söylüyorsunuz. inanın bana iyi biri değilsiniz. çünkü iyi insan diye bir şey yok. ama ben eskiden sizin gibi düşünüyordum. çok çalışıp kuralına göre oynamak başarıyı ve mutluluğu beraberinde getirir sanırdım. getirmiyor.
kuralına göre oynamak, geri kalanımızı yoksul tutmak için zenginlerin icat ettiği bir yalan. ben hep yoksuldum ve bu bana iyi gelmiyor.
çünkü dünyada iki tür insan var. payını alanlar ve kaptıranlar. avcılar ve avlar. aslanlar ve kuzular ... benim adım marla grayson. ve ben bir kuzu değilim ... ben tam bir dişi aslanım ..."
kurduğu küçük ağ ile şehirde yasal olarak bakıma muhtaç durumda olan tüm varlıklı yaşlı insanların vasisi oluyor. sistem bir aile hekimi vasıtasıyla başlıyor. doktorların akli melekelerini kaybettiğini düşündüğü yada kaybetme konusunda emareleri olan insanları kendisine bildirmesiyle maceraları başlıyor. tabi burada sağlık raporları manipüle edilmiyor değil. sonuçlar olduğundan biraz daha fazla abartılıyor. konu aile mahkemesine taşınıyor. söz konusu hasta adayı insanın katılımıyla veya hastanın kendisi olmadan onun gıyabında bir hakim kararıyla tüm hakları (kendi yaşam koşulları, maddi değeri olan her şeyi, alacağı kararlar vb.) vasiye geçiyor.
marla grayson ise o noktadan sonra işleri kendi lehine hızlandırıyor. önce barınma ve gözetim sorununu çözmek için hastayı bakım evine yolluyor. hasta ortadan gidince taşınmazlarını, banka hesaplarını, kiralık kasalarını, aklınıza gelebilecek her şeyi ele geçiriyor. kıymetli küçük eşyaları mezatla, evleri ilanla satıyor, nakde çeviriyor. bunu da hastasına iyi bakabilmek ve haklarını savunabilmek adına kendi komisyonu için yaptığını söylüyor. mahkemede buna itiraz eden aile üyelerinin suçlamalarına eğer böyle yapmazsa diğer aile üyelerinin kişiyi ölüme terk edeceğini söyleyerek cevap veriyor. aile üyeleri kendilerine kalacak olan mirastan para harcamak istemiyor diyor. ve hakimi bu şekilde kendi görüşüne inandırıyor.
bir gün genç sayılabilecek yaşta olan müvekkilinin (69) öldüğünü öğreniyor. haliyle kalan tüm mal varlıkları miras olarak hak sahiplerine gidiyor. bu durumu telafi etmek için yeni hasta adayı bir yaşlı arıyor. ve yine doktor arkadaşıyla bir konuşma gerçekleştiriyor. doktor, elinde kendisini ganimet olarak nitelendirdiği bir hastasının (eşi yok, çocukları yok, akrabası yok, parası çok) olduğunu ama o ismi marla'nın vasi olarak görev yaptığı diğer hastalarından bir kısmını tedavi için kendisine yönlendirmesi şartıyla verebileceğini söylüyor. teklif güzel olunca marla şartları kabul ediyor ve süreci başlatıyor.
ancak ganimet denilen hastanın pek de istenilen özellikleri taşımadığı zamanla anlaşılıyor. kendisi kimliğini yıllarca gizlemiş bir mafya babasının annesi çıkıyor. oğul roman yunlov (bkz:
peter dinklage) annesinin maruz kaldığı bu durumdan çıkması için önce tatlı, sonra sert uyarılarla marla ve sevgilisi fran'ın (bkz:
eiza gonzales) karşısına çıkıyor ama nafile. bir adım bile geri atmıyorlar. artık durumun kontrolden çıktığını düşünen roman ikisini de yok etmek için plan kuruyor. ölümlerini doğal yoldan göstermek için marla'yı arabasında içki şişesiyle birlikte denize atıyor, fran'ı ise evde ocak açık bir şekilde boğulmaya bırakıyor. ancak hayata tırnaklarıyla tutunan dişi aslan marla suyun dibindeki aracın içinden boğulmadan kurtuluyor. sonra da eve gidip fran'ı kurtarıyor. kurtulduktan sonra önlerindeki iki seçenekten (ya kaçacaklar yada roman'a patron kim gösterecekler) zor olanını seçiyorlar ve küçük dev adamı otoparkta kendi arabasında kaçırıyorlar. roman hastanede gözünü açtığında karşısında yine marla'yı görüyor. abd kanunlarına göre evsiz, kimliksiz abd vatandaşlarına da mahkeme vasi atayabiliyor. vasi ise tabii ki marla grayson'dan başkası değil. marla, roman'a bir teklifte bulunuyor. kiralık kasada bulduğu ve banka kayıtlarına işlenmeyen elmaslar ile annesinin özgürlüğü karşılığı on milyon dolar istiyor. yada anne ve oğlunun onun vesayetinde ömür boyu bir yaşam geçireceğini söylüyor. roman'ın teklifi ise daha ilginç oluyor. marla'nın kurucu ortak ve ceo'su olacağı bir çok ülkede bulunacak uluslararası şirketler kurmak. içinde sağlık, hukuk, emlak, eczacılık gibi alanlarda faaliyet gösteren ve birbirine fatura keserek büyüyen devasa bir yapı. marla bu teklife kayıtsız kalamıyor ve kısa sürede paraya para demiyor. gazeteler, dergiler, tv programları derken konuk olduğu bir program çıkışında daha önce annesini mağdur ettiği bir oğul tarafından kalbinden vurularak öldürülüyor.
belki de bu hikayede tek iyi bir karakter olarak görünen bu oğlan da sonunda katil oluyor ve filmde herkes bir şekilde belaya bulaşıyor.
bu oğul filmin başlarında vasi davası çıkışı marla ile oldukça cinsiyetçi bir kavga ediyor. marla adamı bir kadın olarak alt ettiğini, adamın hakaret etmesinin sebebinin altında kendisinin bir kadın olmasının etkili olduğunu, bir kez daha ona hakaret ederse, yaklaşırsa, veya dokunursa onun t*şaklarını keseceğini söylüyor. ancak bu koca yürekli oğul annesi bakımevinde yalnız ve mutsuz şekilde öldüğü için öldüreceğini söylüyor. (tabii arada bir kaç cinsiyetçi küfür de var.)
filmin sonu şok etti dersem evet, biraz etti ama adamın marla'nın ismini söylemesiyle birlikte onu öldüreceği çok belliydi.
rosamund pike'a gelirsek sarı küt kesim saçlarıyla gerçekten yine alımlı bir kadını oynamış. film boyunca
gone girl'deki haliyle izledim kendisini ve bu roller ona çok yakışıyor. tam bir ingiliz soğukkanlılığı var üstünde.
peter dinklage ise yine bildiğimiz gibi. boyundan büyük işlere giren ve başaran bir karakter. sevimli yanını hep kullanıyorlar. hatta marla'nın roman'ı yol ortasında yeni doğmuş bir tay gibi çırılçıplak bıraktığındaki hali çok iyiydi. korkulması gereken ama korkulmayan ilginç karakterler kendisine çok iyi gidiyor.
---
spoiler ---