• yıllarca gitmemek için uzattığım askerlik maceramı artık sonlandırmak üzere son defa sandala binmiştim.

    hedef halıcıoğlu askerlik şubesiydi. zaten kayığa bindiğim yerden de hayal meyal görünüyordu ama yaklaştıkça daha da belirginleşen güzelim binaya bakıp benim için taşıdığı anlamın tezatlığını düşündüm, kayıkla su seviyesinin neredeyse eşitlendiği sırada hedefe gitgide yaklaşmanın da verdiği sıkıntı kafamda uçuk senaryolar dans ettiriyordu "şimdi kayık devriliyomuş ben de götüme kadar ıslanıyorum, askerler bizi kurtarıp battaniye falan veriyolar, oo hemşerim sen kötü hasta olucan bu celp gelme daha sonra alalım seni" falan diyorlar, daha neler neler...

    bunlar olmadı tabi. gittim, imzaları attım, elinde babasından yaşlı bir polaroid makinayla gelen erlerden biri loş bir odada muşmula gibi olmuş yüzümün resmini çekip o müthiş günü ölümsüzleştirdi (hala saklıyorum). binadan çıkarken cebimde şıngırdayan bozuk paralara baktım, az önce bana iaşe adı altında verilen ve "gideceğin yerin tren bileti veya onun yarısı" olarak tarif edilmiş yol parasıydı şıngırdayan. bunca yıldır devletten alabildiğim tek para olması dışında henüz teslim olmamış bir askere verilmesinden dolayı da "bir saat önce kafamı dağıtmak için kurguladığım senaryonun daha beteri şu an gerçekleşirse, cebimde şıngırdayan bozuk paralar için ailemin mahkemeye bile verilebileceğini" düşünmüştüm "oğlunuz devleti zarara uğrattı" diye çok tuhaf gelmişti ama örnekleri vardı.

    tabi yalnız bu değil, o gün yaşadığım tüm tuhaflıkları kafamdan geçirip dünya üzerinde bunların yaşanabildiği başka coğrafyalar var mıdır sorusuyla boğuşurken verdiğim ani bir kararla tekel bayine girip bir şişe galata şarabı almıştım. demek tüm sıkıntının bedeli ancak 1 şişe sirke bozması ediyordu ama hakkını yemeyeyim sanırım ufak boy tadım yer fıstığı da alabilmiştim ve hemen orada, köprünün altında hayatım boyunca devletten alabildiğim tek parayı dokunsalar ağlayacak halde mideme indirmiştim. kokusu beş tabur asker çorabıyla yarışabilse de öyle güzel şarap içemedim bir daha. iaşe benim sözlüğümde bir şişe şaraptır.
  • muhasebede, bir kurulusun personeli icin yasal sinirlar cercevesinde yaptigi yemek giderlerini ifade eder.
  • (bkz: )
    (bkz: aşçı)
  • "onun o tımarhane'sinde aldığımız paraya maaş demeye bin şahit isterdi, doğru, bununla birlikte iaşe hiç te fena değil, ibate de gayet düzgündü." louis-ferdinand celine - voyage au bout de la nuit

    (bkz: maişet), maaş, mayış
  • yaşatma; besleme; geçinme anlamında kullanılır.
  • mondros mütarekenamesi 21. madde:
    "müteliflerin menafiini siyanet için iaşe nezareti nezdinde itilaf mümessilleri merbut bulunacak ve kendilerine bu babda lüzum görülecek kaffe-i malumat ita edilecektir. "
  • osmanlıların dilimize kattığı kelimelerden biri. savaş sırasında askerlerin yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamak üzerine kurulan bu teşkilatın ismi iaşe teşkilatı olmuştur. günümüzde pek kullanılmayan bu tabi yine askeri jargonda ara sıra yer bulmaktadır.
  • milliyet sanat da pek sevdiğim yeme içme hadiselerini tane tane irdeleme kosesi hulya eksigil tarafından ozenle hazırlanmaktadır.
  • (bkz: maişet)
hesabın var mı? giriş yap