• içim acıyor...
    bazen sol kolum uyuşuyor bazen de midem kasılıyor...

    sabah yazlıkta vedalaştık annemle, komşularla... iki evde de bir koşuşturmaca, arabalara eşyalar sığmadı,gülüştük... biz ankara yolcusu, komşular istanbul...

    denizli civarında bir telefon geldi, numarayı tanımıyorum, kimi aradıklarını sordum. bir kaza için bilginize ihtiyacımız var, bulduğumuz telefonda adınız "..... ablam" diye kayıtlı dediler. nasıl bir kaza, arabada kimler var derken anladım kim olduklarını. tek tek isimlerini aldılar benden, sonra da tek tek kendileri gitti. önce oğulları, sonra baba, sonra da davetiyelerini dağıtmak üzere gelen nişanlısı, en son sabah vedalaşırken kulağıma "allahın birliğine emanet olun" diye fısıldayan anne...

    amerikadaki kızlarına haber verebilir misin dediler, yapamam dedim, maille ya da facebookdan "tüm ailen öldü" nasıl yazılır bilemem ki ben...

    içim acıyor. bir çok anımız var 25 yıla sığan. böcekten korkan bir çocuk kaldı gözümün önünde en çok...
  • çok şey söylemek istemek, ama söyleyememektendir. paramparçayken aslında, umursamazca davranmaya çalışmaktandır. ve kabullenmenin dayanılmaz ağırlığındandır, kalbin daha fazlasını taşıyamamasıdır. her sabah uyandığımda içimden geçen sözdür. en üzücü olan ise, bunun için alışmaktan başka yapacak hiç bir şey yoktur.
  • tarifi yok bunun. anlatamıyorum kendime. kelimelere dökemiyorum. umarsızlıklara, hayatımın içindeki tüm ümitsizliklere, öfkelerime, beni ben yapan herşeye karşı isyan ediyorum. ne zaman biteceğini bilmiyorum. gözyaşlarımı durduramıyorum. geçer diyorum, daha da büyüyor sızı. nereye saldıracağımı bilmiyorum, boğuluyorum, çığlıklar atıyorum içim acıyor...
  • telefondaki ses bir buzdağından gelmektedir sanki. bir zamanlar size "canım, aşkım, tatlım" diyen insan nerededir bilinmez. bana trajikomik geliyor bunca maske, oyun, gereksiz kaçış. yüzleşmekten korkuyor insan galiba. oysa ne kısa bir hayatımız var. iki insanın birbiri için onca emek vermesine mi üzülmeli, sevdiğinizin bunca değişmesine mi? onu tanıyamazsınız... gitgide yabancılaşmaktadır. "başkaları cehennemdir" bunu bilmezmiş gibi yapar, oysa farkındadır. bir bıçakla kesip alınmıştır adeta duyguları. içiniz acır, boğazınız tıkanır. neyi nasıl anlatmalı ki ona? çözümü zamanda gizlidir belki de.
  • gecenin bir vakti vuran, düşünceleri alt üst eden, insanı yazmaya zorlayan şeyler olursa kurulan cümledir bu.
    kelimeler sandığım kadar da dost değiller bu gece, içim acıyor sadece...
  • sanki bilinmeyen karanlıkta aniden geliveren iki elin birden yüreğinizi sıkar gibi sizi zora sokması durumu.
  • genelde yaşanan kalp kırıklığının ardından, hayal kırıklığının ne kadar büyük olduğunu anlatabileceğini düşünerek sarf ettiğimiz cümledir. aslında acıyan içimiz değil, kalbimizdir. sadece aşk olması da gerekmez. acının şiddeti, acıtana olan sevgimizle doğru orantılı olarak çoğalır. kalbimizi kıran kardeşin söyleyeceği bir söz, sevgilinin terk edişi, annenin hastalığı, sevilen dostların dünya değiştirmesi gibi, gerçekten atlatılması çok ama çok zor olaylar için kullanlıabilir. zamanla acı geçer ama izleri hep bir yerlerde saklı kalır. asla yeri dolmaz, acı yok olmaz.
  • çabuk moda olmuş ama çabuk boyu devrilememiş laflardan bu da. e haliyle ota boka içi acıyanları görünce insanın içi kalkmaya başlıyor. hep beraber içimizdeki yaramaz, uslanmaz, romantik, masum, hiç anlaşılamamış, anlaşılınca da yanlış anlaşılmış, aldanmış, aldatılmış, vır vırı dır dırı bitmek bilmemiş, yetmezmiş gibi bir de fırından yeni çıkmış sıcak ekmek kokusunu, pazar sabahları ailecek edilen kahvaltıları, ütü yapan annenin söylenmeleri altında başlayan pazar gecesi sinemasını, lapa lapa yağan karı özleyen piçi boğarsak güzel günler bizleri bekler rama'yla.

    meseleyi biraz da ciddiyete bağlayayım. bir kere baştan kabul edelim, bu lafın doğru dürüst bir anlamı bile yok. acı çekiyorum falan fistan demeye çalışanların uydurduğu bir şey. bunların, "bu gök kubbe altında önceden ağızdan dökülmüş, zihinde canlanmış bir söz benim asil duygularımı ve ruh halimi ifade etmeye yetmez. çok kıymetli ve yeryüzünde ilk kez tarafımdan hissedilecek bu hisleri tarife yepisyeni kelimeler, tümceler lazım. o vakit hemen uyduruyorum, uydurdum, çok şahane oldu", diyerek bir krize sürüklendiklerini düşünüyorum. seven ne yapmaz değil mi a dostlar, nargilemin marpuçları. ne yapmaz ki? saçmalar da saçmalar, sonra bu saçmalık bir kanser gibi başkasına bulaşır. derdi de gelir beni bulur.

    uyduruk da olsa yeni ifadeler dili canlandırır, tazeler, kelime dolaşımını artırır, haliyle dil zenginleşir falan da bunların olması için yaşayan dilden eksiltmemesi, aksine ona bir şeyler katması lazım. bu örneğimiz ve gıyabında diğer klişeler, nasıl bir tutkalla sunuluyorsa artık bir yapışıyor pir yapışıyor, konuyla alakalı kelime hazinesini çar çur edip cukkalıyor. duyguların ifadesindeki çeşitlilik dildeki zenginliğin ilk işaretlerindendir. farklı ruh hallerini, duygusal tepkileri, dalgalanmaları ne denli ayrıştırırsak algımız da o denli incelir. odun kıvamından uzaklaşırız. didaktiklikten ölmeden kapatayım bu bahsi. ota boka içiniz acımasın artık. eşini dostunu kaybedenin de içi acıyor, hayatında iki dakika yer kaplamamış ve ertesi gün de var olmamışçasına unutuluş nehrine akacak olan kişinin göçüp gittiğini duyanın da içi acıyor. ayakkabısına taş girenin bile taş girdi diye içi acıyor da oralara gidersem kendime yazık etmiş olacağım. özetle farklılıkları aynı kelimelerle ifade etmek git gide o duyguların hiyerarşisini, anlamını bozacaktır. önemli sayılanı daha az önemli ve hatta önemsiz, sıradanı önemli kılacaktır. sıralamayla bir derdimizin olmadığını varsayıyorum.

    bunlar düşünmeye değer şeyler değil tabii. neticede alt tarafı dil bizi tanımlayan en önemli araç. iddialı bir laf değil bu, olgu. "düşünüyorum öyleyse varım"daki düşünme faslını ve sonra da bunu herhangi bir yolla aktarmayı dil olmadan nasıl yapmayı düşünüyoruz acaba, değil mi ya? hadi hepsini geçtim de tüylerim diken diken oluyor gördüğüm yerde, hatrım için yapmayın.

    neyse, bunu da dinle çok güzel şarkı: http://www.youtube.com/watch?v=cmnevq3inhg
  • çok acı bir tecrübe. eğer yapabiliyorsanız uzaklaşın.
    şehri terkedin. önceki hayatınızı terk edin.
    kendinizi terk edemezsiniz bu nedenle siz bir şeyler hissettikçe acı devam edecek. yapılacak bir şey yok.
    ama pansumanla biraz hafifler ya yaralar. işte uzaklaşmak o pansumandır.

    sıra bende gençler. gitmem gerekiyor. bu hızlı kaybediş keşke kalbimi de söküp götürseydi.
    ölsem bu kadar acımazdı herhalde.
  • belli bir sebebin yoktur belki, belki herşey düzelmek üzeredir. halbuki yaşananların sonucu kesin ya kesin böyle olmalıdır. ama olmaz. anın anını tutmamaya başlar, seni fidanken bağlamaları gereken destek yanındadır belki ama bağlı değildir. bağlanacak o ip de nerdedir. sonra için acır. ne kadar sürer bilemezsin. geçer. ne kuruyorsun ya deli manyak dersin kendine. rahatlatırsın bir süre. bu süre de ne kadardır belli olmaz. sonra döndüm,dolaştım,bölgeme ulaştım der başa dönersin. yine acır için. yok acımıyor, acıtıyor dersin. suçlarsın. ama bişiler doğru olsa böyle hissetmez içim dersin. bu bir sezgidir dersin. yine yanındaki desteği ararsın. yanındadır ama bağlı değilsindir onunla. köklerine doğru bakarsın sonra etrafına ve sorarsın
    ip nerde?
hesabın var mı? giriş yap