• hayatını, kendi istediği şekilde yaşamaya üşenenlerin, istediği şekilde yaşamaktan korkanların veya hayat hakkında kafa yormak istemeyenlerin benimsedikleri, her türlü olaya ve duruma karşı nasıl davranılması ve ne düşünülmesi gerektiğini öğütleyen kurallar silsilesi.
    bir gözlük filtresine benzer. kırmızı ve yeşil renkleri meşhurdur. ne kadar sağlamsa, yani ne kadar çok soruna yanıt veriyorsa, yani cam ne kadar kalınsa, özgürlüğü o kadar kısıtlar. benimseyenlerin cevapları kendi aramalarını engelleyerek aynı zamanda gerçek bilgiye ulaşmayı ve bu çabayı engeller.
  • "ideology: the mistaken belief that your beliefs are neither beliefs nor mistaken./
    ideoloji; inançlarınızın, inanç olmadığına ya da hatalı olmadığına dair, hatalı bir inançtır."
    eric jarosinski
  • ya ideoloji çarpılmıştır zaten.

    liberal solcu'lar hakkında söylenegelmiştir ya (utanmasam :p koyacam şuraya. sözlük formatı çirkinlikleri bunlar işte. bu kalıyor, kvizat 1 sene çaylak kalıyor. ben öğrendim diye, o öğrenemedi diye. vay ya, ben çok güzelleştirdim, o çok bozdu mu oldu. paranteze bak, uzadı gitti. ssg. şu adamlarına bak abi yazara yazdırmıyorlar. iyi eğitemiyon bunları.) bence çok hüzünlü manzara. ama işi sağlam abi liberal solcunun. saatleri belli. emekliliği var. reel solcu sorunlu. olay belli değil. bi kere terso yerde oturuyorsun. dava var, devrim var. dava sorunlu. bu yoksulların ezilenlerin yanındaysan genellikle o yoksulları ezilenleri ezen şey seni de ister istemez eziyor. yani hususi yapmasına bile gerek yok, bayağı dur yanında yoksulun eziliyon. isteyen deneyebilir. o açıdan riskli. liberal'in ortamı güzel. parti içi, network, iş bağlantıları, sanat çevresinden isimler, iş çevresinden isimler, politikadan isimler, bi dolu yorrak kürek adama kapılanman gerekiyor. ama adamlar genellikle ezilmiyorlar, bir sıkıntıları var ama ortam sakin çoğunlukla. kafaya cop yok, darp işkence daha seyrek. devrim kooperatif gibi, sermayeyi yatırıp da bir sik geri dönüşü alamama riski var. liberal solcu o açıdan hem söylem'i hem eylem'i garantiye almış. insan minsan, oradan insan'ı işletiyor, hem de meşgul görünüyor, çalışıyoruz diyor. kendi duyuyor, çevresi görüyor. hem de süreç kafasında, devrim demiyor, evrim diyor. inceltiyor, özgürleştiriyor, yüzünü, çehresini adamlaştırıyor. o açıdan liberal'in kafası süper. söylem kısmında çarpıtılmayı da biliyor. çarpıtmıyor, söylüyor. çarpıtmak yerine o konulara girmiyor. girebildiği konularda süper. sal indirsin ork sürüsünü. soros soros soros soros diye saldıran adamlara da endike. sarkastiği veriyor, çekiyor hümanizmi. dayıyor didaktiği. olayı bence iyi liberal'in.

    reel sol sorunlu. adamlar kim ve ne yapıyorlar belli değil. reel de olaya gireceğin hadisenin şeyinden emin değilsin. zaten bir avuç adamsın. grubun içinde bi dolu fraksiyon var. tımarhane gibi ortam. paso kavga, dövüş. liberal o hadiseyi çözmüş. münazaraya oturtuyor. bak dostum argümanını bıy bıy diyor. ad hominem yapıyorsun, bilmemne fallasi diyor. bu kısımlarda fallasi listesiyle dahi çok süper bir kurgu yaratmışlar. dostum şu fallasiye düşmeyesin ah ah ah. bu işliyor. bi de para hadisesi var. onla birleşince hemen işliyor. paralı münazır.

    reel solcular çok teorik. biliyorlar o fallasi muhabbetini, olimpiyatlarını, nerden başladığını, nereye gittiğini. ondan kendine işlediği anda yapısını bozuyor, ideolojiye yoruyor, işlemediğinde fallasiye. bi de genel bir ağlaklık var. eylemlerde hep ezilen adam pornosu yapıyon. hep bir görsel şölen. istek, olacağını bilmek, bildiğini anlatamamak, anlatamadığını yaşamak. yani eylem yok. foyerbah tezi kısmı yalana dönmüş. öz gitmiş söz kalmış. bayağı bu sebepten özün gitmişliği hakkında konuşabiliyon saatlerce, bir ömür boyu. gördüm bunu, oluyor. hayrettir. neyse, o çok sorun değil zaten. liberal denen adamı o iki yüzlülükle dahi açık ara tuş ediyorsun. akplinin ulusalcıyı sikertmesi gibi durumla alakalı bir avantaj. daha cevval olma söz konusu da, o ışıltıyı veren 'argüman fetişi' sayesinde süper argümanlar üretebiliyor olmak değil, bildiğin haklı pozisyonda olmak. herifin biri var. yerdeki birisini tekmeliyor. dur mur diyon. hop alanıma malanıma diyor. ulan diyon adamı tekmeliyon. adamı konuşturuyor. ben böyle iyiyim abi, iyi ödüyorlar diyor. ualn diyon bu adamı hep tekmelemişsin, hadi bu iyi, bu pozisyona doğan adamı nasıl temize çekiyoruz? giriyor fenomenoloji, freud. işte argüman diye ağlayan adam da o adam yani. o kadar ciddi bir vaka değil.

    ama bizim ciddi sorunumuz var. avantası yok pek. sendika falan, oradan işleyebilirsin. sarı sendika güzel. metal iş falan. süper ortam, giren çıkan belli. o reel sol anlaşılır. dümdüz adama anlat anlar o solu. sever, bağrına basar. ah sevmese, ah bağrına basmasa, bu şekli doğru bilip ona aç gibi, yamyam gibi saldırmak zorunda olmasa dediğin adamlardır bunlar. bir yandan tecavüz, bir yandan da tecavüz eden'in psikolojisine dalıp, içlenme hali. berbat kafası var, o kesin. alternatif de çok bir olay görmedim. biri şey dediydi geçen, sözlükte sanırım. oradan konuşacağına gel, dağ tepe gezdir, eğit, öğret şu şu şu varoştakilere. öyle yap falan dedi. dedim ya bu işe girsem. hadi götümü çizecek olmaları ihtimalini ve evhamını geçtim, bir gelecek göremiyom ben. devrim olarak yok gibi. devrim'e işliyorsa dahi o kadar dolaylı ki, o kadar uzak tarihli ki evrimci, süreççi liberal olurum daha iyi. olmadı akademisyen'e bağlarım. madun'dan, fakir'den ekmek çıkmıyor hakkat. bu gerçek yani. varoş'a gittin örgütledin, dönüşte akbilini adamlar basmasın. bu olmasın. bu yol bana cazip gelmedi. ayrıca uzak da. ben bi müddet burdayım abi. varsa bildiğin meksikalı örgütlenmesi, gireyim. eğiteyim. podemos ayudarle. venceremos. ispanyolca öğrendim bi senede. orada da işletirim. ama o iş olmaz.

    ama reel sol da böyle bir şey. bunu tartışırken buluyon kendini. hangi varoştakine ne işe yaradığı belli olmayan iş için kendi cebimden yiyecem? manyaklık da burada. bu ne biçim dert? bu nasıl bir yaklaşım? profesyonel devrimci dediğin şey nasıl bu oluyor. işte ideolojinn gücü bu, reel sol'da reel ideolojik evhamlar, efektif problem, efektif alış, efektif satış.

    bunlar oluyor, nasıl çözüleceğini çok merak ediyorum. çözülmesini diliyorum, uğraşım bu yönde.
  • alternatif bir tanım olacak ama:

    21 yüzyıl fani dünyasında ve pratikte ideoloji, artık kör kör taraf tutmak olarak anlaşılırken, pratiğin en hayati noktasına değinildiğinde görülecektir ki, ideoloji bir şeyi neden tercih ettiğini/etmediğini, yaptığını/yapmadığını açıklayabilme gücüdür. "bunu yapıyorum, çünkü... " diyebilme yeteneği veren güç, ideanın farkında olmayı sağlayan "loji". insanları galeyana getiren ideoloji hep, bir çeşit popülizm olmuştu çünkü.

    bu açıdan bakınca günümüz dünyasında oldukça büyük bir güruhun neden ideolojiye yabancı bir hayat yaşadıklarını görmek mümkün. önünüze gelen ilk fırsatta sokakta birine bir şeyi neden yaptığını sorun -terslenmeye mahal vermeden tabi :) - eğer "herkeş yapıyo" diyorsa, işte o ideolojiden özgürleşmiş bir insan, tebrikler doğru kurbanı buldunuz, tepe tepe kullanın...
  • "ideologies separate us. dreams and anguish bring us together."
    (ideolojiler bizi ayırır, rüyalar ve dertler ise bir araya getirir.)
    eugene ionesco
  • sıradan insanın ideoloji ile işi olmamalıdır. idelojiye vakit harcamamalıdır sıradan insan. size neymiş canım "toplum liberal olsun" ya da "otoriter rejim altında yönetim en iyisidir" filan. bu apolitik olmak anlamına da gelmez. hani üniversitelerde dersler vardır ya introductory linear algebra, mathematics 101, gibi dersler, giriş dersleri hani, işte kabaca o derslerde anlatıldığı kadarıyla bilirsin bir fikri ya da bir ideolojiyi, ne anlatıyor, getirisi götürüsü nedir kandırılmayacak kadar öğrenirsin ve sonra kendi kararını verirsin. gerisi seni ilgilendirmez. gerisi çünkü aslında o işi yapan insanın işidir. filozofun işidir, entelektüelin işidir, politikacının işidir. tabii türkiye'de böyle bu tür alanlarda iştigal edenler ile halk arasında ciddi bir uzmanlık farkı görülemediği için, politikacı ya da entelektüel ile sıradan halk arasında ancak bir tül kadar ayırıcı fark oluyor ve bu sefer herkes bir anda politikacı ya da entelektüel olabiliyor, o tülü kenara çekiverip. yoksa öteki türlü koskoca engellerin aşılması gerekcekti. ne yazık ki mecburen eklemek zorundayım, neden ne yazık ki dediğimi de anlayacaksınız, burada sıradan halk derken birilerini aşağılamıyorum ya da entelektüel derken birilerini yüceltmiyorum. kabaca hayatını yaşarken zamanını neye harcaması daha iyi olur üzerinden bir insanın bir ayrım yapıyorum. bunu durmadan böyle dile getirmek çok üzücü değil mi? hemen her şeyden alınan bir insanımız var. hemen kendilerini aşağılanmış hissediyorlar.

    günümüzde, eskiden de olduğu gibi, çok fazla siyaset ile haşır neşir oluyor toplumdaki bireyler. sanırım bu bir tür genetik miras bir yandan da. tarihe baktığımızda dünya üzerinde en çok devlet kurmuş millet olan bu türkler, başka bir deyişle de bir şekilde en çok defa kendi devletini kaybedenlermiş de bir yandan. peki bu yıkılış ve ardından gelen yeniden kuruluş sargısı dolayısıyla toplum bir şekilde güncel ve aktif siyasetin içinde olmaya zorlanmış olabilir mi? pekala olabilir. öte yandan kendi özel hayatlarımız da söz konusu tabii ki. yıllardır konu edinmemize rağmen, daha da artan bir vaziyette, özellikle gençler, hiçbir şey yapmadan öylece seçimlerin sonucunu bekliyorlar, iktidar değişecek ve hayatları bir anda sanki önlerinde bir duvar varmış da o yıkılacakmış ve bir anda her şey düzelecekmiş gibi bir beklenti içindeler. bunu daha önce de konu edinmiştik, necip okuyucu bilir, böyle yapılmaması hususunda çokça bu mevzuyu dile getirmişiztir kendi aramızda. bugün baktığımızda da ne yazık ki durum o zamanlardakinden çok daha kötü durumda. gençlerin bir çoğu gerçekten neredeyse yaşamayı bırakmışlar ve seçim gününü bekliyorlar. seçimin kazananı kim olur bilinmez de bu durumda kaybedeni kendileri oluyor, umarım farkına varırlar.

    bundan 10 sene önceki dünyaya dönüp baktığımız zaman, 2010'lar oluyor, öyle çok eski değil, bugüne kıyasla belki dünya sanki 100 senelik bir değişim yaşadı. özellikle de bu dijital içerikler tarafında. inanılmaz paylaşımlar var. bugün sadece elinde bir bilgisayar, tablet, cep telefonu neyse ve bir kulaklık olan insan kendisini sıfırdan yaratma şansına sahip. bu eskiden böyle değildi. kaynaklara erişim çok zordu. bir şey öğrenmek için o işi bilenin yanına bizatihi gitmek gerekiyordu. bugün ise o işi bilen kişi kendisi bile isteye çoğu zaman ücretsiz şekilde o konuyu zaten anlatmış oluyor ve bunu da yayınlıyor. dünya tarihinde gerçekten kaynaklara erişim konusunda bu kadar tabana yayılı bir dönem yaşanmadı. yeter ki insan öğrenmek istesin, her türlü kaynak online olarak hazır. progralama dillerinden tutun da temel bilimlere, sosyal bilimlerden tutun da güzel sanatlara kadar neredeyse her alanda, uygulamalı bilimler nispeten hariç, bilgi her yerde. o yüzden bu gibi fırsatları kullanmak yerine bu internet avantajını sadece oyun ve porno için kullanan insanlara emin olun hiç kimse acımayacak. bugün belki çok hissedilmiyor fakat bundan 20 sene sonra bugünlerini nasıl harcamaya tercih ettiğine göre ayrılacak insanlar ve o insanların muhtemelen yaşam süreleri de çok düşük olacak.

    düşünsenize, bugün çok rahat şekilde birkaç ayda bir programlama dili öğrenip daha sonra ufak ücretlerle çalışmaya başlayıp, tecrübe edinip kendi kendine kariyer kurma imkanı var günümüz insanının. bu hiçbir zaman böyle bu kadar kolay olmadı. fakat bunu yapmak yerine sabahtan akşama kadar siyaset, dizi, porno ve oyun ile vaktini harcayan bunu tercih eden bir nesil var. bunlar konuşulduğu zaman da konuşanlara o büyülü boomer lafını diyorlar ve konu her neyse hemen bir anda haklı oluveriyorlar. desinler. gerçekten hiçbir önemi yok. çok pis laf soksunlar. dalga geçip karşısındakini rezil etsinler. hiçbir önemi yok. sonuçta 20 sene sonra yeraltında yaşamak zorunda olan kendileri olacak. şimdi bunlar benle dalga geçecek diye, ben de bana boomer denecek diye utanıp böyle realite hakkında konuşmaktan çekinirim mi sanıyorlar? diyorum ya isteyen istediğini desin. boomer olmuş bir sihirli kelime. onlara placebo haklılık hissi veriyor. gerçtek öyle değil fakat. yaşam genel olarak pragmatik olmayı gerektirir. bunun böyle olup olmadığı tartışma konusu dahi değildir. "ama ben böyle olmadığını düşünüyorum" istediğini düşünebilirsin. ondan sonra istediklerinizi elde edemeyince, bırak elde etmeyi, yakınından bile geçemeyince ağlamak yok diyeceğim de yine banane. ister ağlasınlar ister ağlamasınlar.

    günümüz insanının en büyük hatalarından biri de pyrrhic victory denilen "you have won the battle but lost the war" durumunu anlamamaları. yani belki çarpışmayı kazanabilirsiniz fakat bu çarpışma kazanmak eğer savaşı kaybetmek pahasına yapılıyorsa burada akıldan söz edilemez. burada egolar devrededir. ego herkeste var olan bir şey ve bir bakıma da hayatta kalmamıza yarayan bir işlevi var. fakat bunun hastalıklı bir megalomaniye dönüşmesi, yer yer haksız olunabilineceğinin de kabulünün edilmeyişi, daima haklı çıkma çabası günün sonunda sizi kayıba götürecektir. bunun istisnası dahi yoktur. bu pyrrhic victory, pyrrhus savaşından sonra insanlığın emek emek oluşturduğu invariant constituents havuzuna girmiştir. yani değişmez parçalar (bütünün parçası, kök, bilgi parçası, enformasyon, hakikat). evrende bu tür bazı hakikatler vardır. zaten yaşam da aslında bunları keşfetmektir. hatta bunlar zaten toplanmıştır da fakat bir kitap olarak satın alınamaz. sadece o mertebeye eriştiğiniz zaman size verilir. böylece de zaten sıradanlıktan hızla kurtulursunuz ve dünyada fark yaratmaya başlarsınız. daha iyi anlatabilmek adına, geçenlerde de vermiştim bir yazıda, "her şey başlamadan önce başlar ve bitmeden önce biter" diye. bunlar öyle özlü söz filan değil, aynı kütle çekim yasası gibi, sürtünme kuvveti gibi, oksijen ile hidrojenin belirli oranlarda bir araya gelip şu molekülünü oluşturması gibi evrenimizin mekanığine dair şeyler. bir örnek daha vereyim, ikili ıslikilerde kullanılabilir, "yanlış bilinen bir şeyde, kişi sistematik patern takip eder, bir düzen vardır hareketlerinde, fakat konu hakkında hiç bilgisi olmayan kişinin hareketlerinin rassal olduğunu görürüz". kısacası, yanlış bilmek ile hiç bilmemek arasında çok ciddi bir fark vardır. işte yine günümüz insanının problemi de budur.

    türkiye'nin anadolu cahili ile şehir cahili arasındaki temel fark da buradan gelir. anadolu cahili dümdüz bilmez. o yüzden onun yaptığı hareketler sonucu yanlış olsa bile çok tehlikeli değildir. çünkü doğrusu öğretilir ve devamında aynı hatayı yapmaz. öğrenene kadar ki yaptığı hatalar da bir alışkanlık kazanmamıştır. fakat şehir cahilinin, kendisini bir üniversite okudu diye her şeyi biliyor sanan cahlin yani mesela, hataları sistematiktir. o kişiyi düzeltmek için önce yaptığı şeyin yanlış olduğu anlatılması gerekir ki bu çok zordur. bu diyelim anlatıldı, bundan sonra kişi o yanlış bildiğini unlearn etmesi gerekir. bu da yepyeni bir meziyettir ve bir 21. yüzyıl yeteneğidir. yine necip okuyucu bilecektir, çok eski bir yazıda konu edinmiştik, unleran etmeyi bilmeyenlerin 21. yüzyılın cahilleri olduğundan bahsetmiştik. bugünün cahilleri, kırsal cahiller değil, bildiğimiz şehirli cahilinden teşkil olur. bunlar çok büyük tehlikedir. bunların düzeltilmesi de çok masraflıdır ve uzun vakit alır. aynı bir psikiyatrik vaka gibi ele alınmalıdır çünkü. düz cahile eğitim verilir, ve o da cehaletinden yavaş yavaş arınır. bu şehir cahillerine laf anlatmak, anlattıktan sonra, unlearning süreci ve ardından tekrar eğitim-öğretim, neredeyse on kırsal cahilin eğitimine harcanan enerji bir şehir cahiline harcamak gerekir. öte yandan sonucu da garanti değildir. neden diye sorulacak olursa eğer: ethernal sunshine of the spotless mind filmini heralde izlemişsinizdir. altere olmuş nöronların geri alınımı çok zordur. hani eskiden compact disk yakılırdı ya usb stick yokken, tekrardan yazılmadı eski teknoloji olanları, burada da benzer mantık geçerli.

    eskiden, sadece gazetedeki manşete bakıp, altındaki yazıyı okumayan ama bundan çok net ve kesin anlamlar çıkaran dallamanın çocukları bugün de aynısını bir videodan kırpılmış 12 saniyelik kesiti izleyerek yapıyor. yarın bir gün quantum communication gelse, orada da heisenberg belirsizliğini mesela hesaba katmayacak -uyduruyorum yani can alıcı nokta neyse o işte- onu atlayacak bu seferde de. bu bir kültür meselesi, bu bir tutum, davranış paterni meselesi. yani işte bu bir eğitim meselesi. bu tür şeyleri düzeltmenin de tek yolu var. önce insan kendisini düzeltecek. daha sonra etrafını düzeltmeye başlayacak. düzeltemiyor mu? o zaman yamuklar ile iletişim kurmayacak. onları kendi gibiler ile bırakacak. kendisi de kendi gibileri bulmaya çalışacak. heralde dünyada tek değildir kimse değil mi? bu şekilde birbirine sahip çıka çıka bir kitle oluşturacak ve bu kitle emin olun hani eskiden 10 bin kişilik ordu 200 bin kişilik orduyu yeniyormuş ya aynı şekilde son bulacak işte hikaye. aynı yukarıdaki pyrrhic victory denen şey çalışacak. onlar evet başta çarpışmayı kazanacaklar fakat bu şekilde bizler savaşı kazanacağız. bu onlarian kaderi çünkü. evren böyle çalışır. o yüzden bir fikir, bir ideoloji, bir plan, yöntem, çözüm yolu neyse artık, eğer işin içine insan davranışını ve evrenin mekaniklerini katmıyorsa başarılı olmasının imkanı yoktur. belki gezegenler bir araya gelip arada bir müspet sonuç üretebilir fakat bu doğanın da kendi adaleti olan bir şekilde rassal olacaktır. öte yandan günümüzde bırakın bu hakikatleri hesaba katmayı, bunları yadsıyan metotlar ortaya konmakta. bunların hiçbir şart ve şerait altında muzaffer olmaları mümkün değil.

    eskiden sadece iktisadi meydanda, finansta olan kapitalist çatı, bugün artık toplumsal/sosyal alanın da tepesini örtmeye başladı. nedir bu? bugün nasıl gelirinizden fazlasını harcarsanız bir gün illaki temerrüde düşüp, büyük problemler yaşayacaksanız, aynısı sosyal hayatta da geçerli olmaya başlıyor. aynı finansal olarak güçlü olmak gibi sosyal olarak da güçlü olmak diye de bir şey gelmeye başladı. bunun altında da nasıl bir zengin insan, aynı anda hem aklını, hem çalışkanlığını hem dürüstlüğünü ortaya koymak zorundaysa ve ortaya novel bir şey çıkarmak zorundaysa, benzer şekilde sosyal hayatta da, dürüst olan, kazan-kazan durumları yaratan, karşısındakine fayda sağlayan ancak iyi ilişkiler kurabilecek. "ee ne var bunda, zaten böyle değil mi?" diyenler olacaktır. evet değil. etrafınıza bir bakın, kaç kişi sadece yalnız kalmamak için birisiyle beraber? etrafınıza bir bakın, kaç kişi en yakın arkadaşına kendi hayatı ile caka satmak ile meşgul? bugünün insanı, özellikle türkiye'de sadece başkalarının onayını almak için yaşıyor. başkalarının onayını da onların özgür iradelerine bırakmıyor, kendisi "beni onaylayacaksın" diye direterek yapıyor. kuralları kendisi koyuyuor. yanılmıyorsam kanye west demişti, günümüz gençliği zengin olmak istemiyor, zengin görünmek istiyor diye. çok haklı bir söz. çünkü zengin olmak için gerçekten bir şeyler yapmak gerekiyor. bugün kimse gerçekten bir şey yapmak istemiyor. e dediğim gibi kendileri bilir. isteyen yapmasın hiçbir şey. eğer doğanın seçeceği şanslılardan değilse, berbat şeyler yaşayacakları kesin.

    türkiye'de böyle çok ilginç eften püften erdemler türedi bir de son zamanlarda. mesela airfryer almamak erdemi. tam tersi tarafta da airfryer alabilme başarısı var. robot süpürge için de var benzer şey. uzun zamanlar insnalar birbirlerini yiyor, airfryer alan maldır, almayan boş insandır çünkü vakti boldur vs. gibi argümanlar ile birbirlerini yiyor insanlar. benim gözümde tabii ki bu iki cenah da geri zekalı sürüsü. öte yandan bu iki grup aynı tipik bizim toplum stereotipinin davranışı gibi kendi içinde birbirini yerken, dış bir düşman gelince kenetlenmesi gibi, bana karşı birleşip beni linçleyebilirler, yine umurumda değil, sonuçta nasıl bugün türkiye'den kaçıp abd'de yaşamak istiyorsa bu ikiyüzlü sürüsü, aynı şekilde o bulundukları yerden aslında gelmek isteyecekleri yer de bizim bu taraf. aslında buraya gelmek için ne vize isteniyor ne kadar başka bir şey. sadece davranışlarını buna göre geliştirmeleri ve değiştirmeleri gerekiyor fakat bunu kimse istemiyor. çünkü kimse aslında gerçekten zengin olmak istemiyor, sadece zengin görünmek istiyor. zannediyorum ki bu tür küçük eşyaların büyük mesele olmasının temel sebebi de finansal bozuk iktisadi durumlar olsa gerek. eskiden bu premium otomobiller için yapılırken bugün artık sıradan bir ev eşyası ya da mutfak aleti için yapılır hale gelmiş. eğer bu kavgayı verenler, bu kavgyi neden verdikleri hakkında kendilerine dürüst olurlarsa çok iyi ederler kendileri için,

    airfryer almakla övünen biri ile alanla alay eden birinin aslında mustarip oldukları dert aynıdır. sadece birisi çıtanın öteki tarfina geçmiştir. airfryer almakla övünen biri "finansal olarak bir tür mutfak aletine 500 dolar verebiliyorum" derken, öteki taraf da bu 500 doları veremediği için "buna para harcayan akılsızdır" diyerek kendisini savunuyor. halbuki birbirleriyle kavgayı bırakıp, kendi işlerine baksa bu iki güruh da konu en azından basit bir mutfak eşyası değil de en azından ele gelir, göze görünür, dişe dokunur bir şey olsa. öte yandan mal ile de mutluluk gelmiyor. "nasıl gemiyor ya" diyenler, mal sahibi olamamış insanlar oluyor genelde. sadece o mala sahip olmak insana mutluluk getirmiyor. o malı huzurla kullanmak diye bir şey var. mutlu olmak başka bir şey. lüks otomibilinden havuzlu villasına kadar aslında her şey beraber olmaktan zevk aldığın insanlarla paylaşmak ile güzel olan şeyler. fakat bunların lüks otomobil olması şart değil, villanın da havuzlu olması ya da villa bile olması şart değil. fakat konu yine kanye west'in dediğine geliyor. insanlar zengin olmak değil, zengin görünmek istiyorlar. çünkü sadece dışarıdan görünen, zenginlere gösterilen hürmete sahip olmak istiyorlar. fakat o noktaya hak ederek gelmeyince zaten o insanın üzerinde sarkıyor bu sefer o zenginlik de.

    bunları konu edinmemin sebebi ne bu insanları yermek, ne kendimi ya da bu yazıyla kendisini yakın hissedenleri övmek. bu yazının asıl amacı, farkındalık oluşturmak. biraz daha insanlara kendileri olabilmesi için güç vermek. cesaret sağlamak. henüz hayata dair korkuları olan, toplum tarafından hoşgörülmenin yolu toplumun dediklerini yapmaktan geçiyor sananları uyarmak. topluma kalsa bugün hala tekerlek bile belki kare şeklindeydi. toplum mıymıy eder, toplumu fazla takmamanız gerekiyor. burada dikkat edilecek şey, kesin diye bildiklerinizin aslında tamamen size öğretilen şeyler olduğunu, bunların da aslında kesinliğinin oldukça müphem olduğunu farketmeniz. şunu daima hatırlamakta fayda var: ölüm var! kulağa çok sık tekrarlandığı için çok sıradan gelebilir fakat gelmesin. bir gün öleceksiniz. hatta ölmeden önce de uzunca bir süre yaşlı olacaksınız. o yüzden hala yapabiliyorken bazı şeyleri, yapmakta, en azından denemekte fayda var. sonuçta uzun vadede hepimiz ölüyüz ve çok da önemli değil utanmak. gabriel garcia marquez'in kolera günlerinde aşk adlı romanının sonundaki sahne gibi bir sahneyi yaşamak bence utanç verici. kimine de romantik gelebilir, güzel münazara konusudur. o yüzden gereksiz aksiyonlara kalkışmayın. gurura kapılıp da kendi kendinizi örselemeyin. bir de bu yukarıda bahsettiğim invariantları iyi anlayın. bu tür kurallar var yaşamda. bunları bulmaya gayret edin. fakat her kulağa hoş gelen şey, her özlü söz ınvariant değildir. bunlar öyle yüzbinlerce kuraldan oluşmuyor. kaç tanedir bilmiyorum fakat on binlerce değil buna emnim. bunları toplamaya çalışmalı ve her birinin kendi gücünü gönül ferahlığı ile kullanmalıyız, çünkü onu biz kendimiz arayıp bulduk.
  • bir ideolojiye yapılabilecek en büyük kötülük o ideolojiye fikir babalığını (yahut analığını) yapan şahsın adını vermektir. zira tarih göstermektedir ki fikrin isimden tamamıyla sıyrılması asla mümkün olmamaktadır.

    ideolojilerimize umumi isimler seçelim, seçmeyenleri uyaralım.
  • ideoloji yalan degildir, ideoloji yanlis da degildir. ideoloji, gercekligin belirli bir sosyal pozisyondan tecrube edildigi haliyle toplumun geneline genel-gecer gercek, normal, veya olmasi gereken diye kaktirilmasi halidir.

    basitce yanlis bilinclenme hali degildir yani, marx'da bunu oyle kullanmaz zaten. icinde bulundugumuz bilinc halinin bizatihi kendisi yanlistira getirir. icinde bulundugumuz maddi kosullar bize dunyayi belirli sekillerde anlama firsati verir, ama bu kosullari donusturebilirsek kendimizi ve toplumsal duzenimizi baska sekillerde de tasavvur edebiliriz der. veya ben marx'i kicimdan boyle okuyorum.

    bir de bu noktada beni en cok kendimden geciren hadise marx'a atfedilen ortodoks maddeci pozisyondur. yani, maddi kosullarimiz dusunce sistemlerimizi belirler gibi basit bir neden sonuc iliskisinin marx'a atfedilmesinden rahatsizim. zaten marx hemen hic nedensel bir dile basvurmaz. cok daha diyalektik bir algisi vardir bu mevzuda. yahu zaten adam o kadar salak olabilir mi? kendisinin kapitalist sistem icerisinde komunist oldugunun, maddi kosullarin dogrudan dogruya kendi cicekli imajini dusun sistemlerinde yaratamadiginin, insani yaraticiliga her zaman yer oldugunun farkinda olmamasi mumkun mu?

    bir de burdan sizin araciliginizlan marx'a saygilarimi gondermek istiyorum, tesekkur ediyorum, iyi yayinlar diliyorum.
  • "ideoloji, kendi adına düşünebilecek yeterliliğe sahip ol(a)mayanların can simididir."

    kofti anarşistin günlüğünden - goa / 2010
  • foucault ve sonrası kuram genel olarak rafa kaldırsa da evimizin temel direklerindendir. “the end of…” serisinin gediklisidir. hep başkasına ait olan bütün kötülükleri bünyesinde taşıyan bir negativite değildir. özne kurucudur, bu süreçte kapısı mütemadiyen aşındırılır. ideolojiye temas etmeme, ideolojik olmama cansiparane dışsallaştırma mücadelesinin hegemonik bir kod olduğu günümüzde, her seçimin, tercihin ideolojinin dolayımından geçmesi zorunluluğunu varsayan bir heyula yaratmamak, spinozacı içkinci ayartmaya yakalanmamak için iktidarla ilişkilendirildiği, bağı kurulduğu müddetçe eldeki kir, tırnaktaki oje, dudaktaki ruj kadar parçamız olduğu söylenebilir. her şey ideoloji(k) demek değil bu. bir şeyi kendisi olmayandan ayıran bir kavramsal, analitik sınır çizgisi çekmek bizi kendi kendine gönderme yapan (self-referential), dışarısı olmayan yanlış temsilinden kurtaracaktır.
hesabın var mı? giriş yap