• eğer mali durumum şubat ayına kadar düzelmez ise, şubat veya mart ayı içerisinde başıma gelebilecek durum. tabii ki, iflas ettim, diyerek iflas edemiyorsun. bunun için başvurmak gerekiyor. devlet baba da onayladıktan sonra, iflas süreci başlıyor. konkordato ilan etmek de bir çözüm...

    şimdi, her şey güzel giderken nereden çıktı bu durum, diye sorabilirsiniz. türkiye’deki şirketlerin durumu malum. büyük kurumların ihale süreçleri çok uzun. ihaleyi kazansanız bile, projeniz kabul edildikten iki veya üç ay sonra ödeme yapılıyor. örnek olsun; altı aylık bir proje için fiyat verdiğinizde, 1/2 ay ihale ve “purchase order” + 6 ay proje + 1 ay kabul + 2/3 ay ödeme, derken 10-12 ay sonra paranızı alabiliyorsunuz. o kadar dayanabilecek gücünüz yoksa geçmiş olsun. bir de, en ufak gecikme durumunda firmaya ödemeniz gereken cezalar var, ki; bir tanesini ben ödedim. bir anda yüklü bir para ödemem gerekti. dünyam şaştı. normal danışmanlık hizmetleri gibi aylık getirisi olan düzenli işlerin faturaları da 2 veya 3 ay sonra ödeniyor. vergiler de ayrı bir durum... tamam; kazancımı kuruşuna kadar beyan edip tüm vergilerimi kuruşu kuruşuna ödüyorum, ama vergiler yüksek...

    yurt dışı da ayrı bir sorunlar yumağı. türkiye’den bir firma olarak geliyorsanız, mevcut hak edişin yarısı veya daha azı öneriliyor. bir proje için abd veya avrupa’dan gelen birisi günlük 2000-3000 dolar derken, sizin maksimum 500 dolar önermeniz bekleniyor.

    neyse... bunlar detaylar... özetin özeti, işler yürümüyor, dostlar. tek başıma kıçım yırtılıncaya kadar çalışıyorum. sinirler berbat. moral yerlerde sürünüyor. insanları da kırıyorum... bu durum sağlığıma da yansıyor haliyle... ve mevcut sorumluluklarım da artıyor... aileme ben bakıyorum, kızlarımı okutuyorum... ama, bunlar para ile oluyor. parayı da şirketler veriyor. onlar vermeyince de iflas durumuna sürükleniyorsun.

    gemi batıyor yani... batsın mınako! o gemi batar, başkasını yapıp yüzdürürüz... belki başka sularda... başka yerlerde... belki de buralardan çok uzaklarda...
  • eşiğinde olduğum durumdur.
    daha iyi olacak diye çalışsan varını yoğunu hiç etsen de bir bataklık misali çırpındıkça dahada batıyorsun. şu an eve ekmeği bile borç ile almaya başlamış olmak her halde durumun en açıklayıcı durumu.
    işin garibi ne aslında biliyor musunuz battıkça gelene gidene çok şükür işler iyi demek oluyor. ama aslında durumlar çok vahim.
    araba satılmış, hanımın altınlar yok olmuş, zor günler için ayrılmış olan paranın bile olmadığı zorun da zoru günlerin başlamış olduğu şu dönemde arkadaşlarla oturup muhabbet sırasında arkadaşların mevcutta hangi mercedes ya da hangi bmw modelini alacağının kararlarını alma sırasında senin sessizce onları dinliyor olmak. bu arkadaşlardan biri de bir kamu kurumunda memur olmadan önce zor durumlarını tahmin ettiğinden dolayı destek çıktığın biri olması...
    sen araba modelini yükseltmeyi geç bindiğin eski püskü arabanın arıza vermemesi için dua ettiğin bir dönemden geçiyor olman. hatta dizindeki son kalan pantolonunda eskidiğini yırtıldığını görmen ve yeni bir pantolon almayı bile ertelediğin bir durumda olmak.
    tamamen umudu yitirmiş olarak şimdi ne yapacağının kararını veremiyor olmak bir daha hata yapma korkusu ile çaresizlik içerisinde boş boş dokunsan ağlayacak kıvamda ki ruh haliyle düşünmek düşünmek düşünmek...

    edit: arada soran oluyor. bana borcu olanlardan alacaklarımı icradır mahkemedir filan uğraşa uğraşa aldım. düze çıktım. en önemlisi işlerim çok iyi ve yolunda...
  • bir zamanlar benim de ticari anlamda deneyimlediğim acı gerçeklerden biri.

    bir zamanlar yıllık ortalama 130.000 usd ciro yapmakta olduğum iş yerimde artık siftah yapamadan akşam oluyordu. bu arada, bilgisayar donanım üzerine 10 yıllık bir serüvendi benimki. hani şu kimsenin bir türlü ısınamadığı bilgisayarcılardan biriydim ben.

    ilk yıllarımda bir rockstar edasıyla bilumum bilgisayar işlerini yapıyordum bir çok insanın ve bazı kurumların. bilgisayarın altın çağıydı. müşteri velinimetimdi her zaman. geldikleri zaman mutlaka çayımı içer, hâl hatır da sorarlardı. ufak tefek işler için para istemezdim, sağ olsunlar yine de bir çay parası da olsa bırakırlardı. fakat şimdi düşünüyorum da tam da bu yüzden iflas etmişim ben. şimdilerde kendi kendime diyorum ki, "ulan hıyar, hâl hatır yeri mi senin dükkanın, sana ne milletten, işini yapsaydın ya." ben o zamanlar çok toymuşum meğer. aslında yapmam gereken profesyonelleşmek iken ben daha amatör davranmışım. neyse.

    sene oldu 2015, ticarette 10. yılımdı. parasızlık iyice belimi bükmeye başlamıştı. vergi, kira, bağkur, faturalar vs. vs. biriktikçe birikiyor ve dev bir borç yığını haline gelmişti çoktan. işlerim eskisinden çok daha kötüydü. bir kaç şirkete de dolar bazında borcum vardı ve bu hiç iyi değildi. iyi olan tek şey ise vicdanım rahattı. yıllarca müşterilerime ödedikleri paranın karşılığını fazlasıyla verdim. bazıları öyle düşünmese de.

    sonunda pes etmeyi kabullendim. bundan sonra benim için önemli olan, dengeli bir şekilde iflas etmekti. iş aramaya başladım. şartları çok iyi olmasa da bir iş buldum. elimde kalan tüm malzemeleri, borcum olan firmalardan biri almayı kabul etti, sağ olsunlar. elimde kalan raf ünitesi gibi dükkan demirbaşlarını dahi hurdacıya sattım. çünkü iflasımı akışına bırakamazdım.

    dükkanı kapattım. o kadar çok utandım ki çevremden, insanlarla karşılaşmamak için elimden geleni yapıyordum. bir zamanlar patron olup ta işçi olmak çok zor bir duygu. yaşayan bilir. duygusal davranmanın ne yeri ne de zamanıydı fakat sanki herkes beni konuşuyormuş gibi paranoyak olmuştum. neyse ki çevremden birilerine borcum yoktu. kalan bütün borçlarımı da taksit taksit de olsa, ödedim. iş yerimden kalan borçların bağkur hariç hepsi bitti.

    bugün itibari ile tam 3 yıl 5 ay olmuş iflas edeli. bu sefer de işçiyken iflas ettim aslında. kredi borçları, kredi kartları derken hala yetiremiyorum maaşımı. demem o ki devlete olan borçlanma dışında pek bir farkını göremedim işçi olmanın. en azından bağkur prim borcum yok diye kendimi tatmin ediyorum.*

    dipnot: iş yeri sahibi olmak ciddi sorumlulukları olan bir olgu. evet. fakat başarısız olmanız durumunda, sorumluluklarını yerine getir(e)meyen bir loser olduğunuz hissine kapılmayın. buna tecrübe etmek denir. asıl, sizin gibi ticari deneyimi olmadan ahkâm kesen loser'lara kulak asmayın. kimi zaman cebinizde bir tomar paranız olur, kimi zaman üç kuruşa talim edersiniz. hayat böyle. eğer iflas edeceksiniz, bir an önce aksiyon alın ve iflasınızı iyi ayarlayın. dengeli bir şekilde iflas edin. iflası akışına bırakmayın.

    peşin edit: bu da böyle bir anımdır.
  • genç yaşta başınıza gelmesini ihtiyarlığa tercih edeceğim olay.

    evlendikten 3 ay sonra batmıştım. yaklaşık 100 bin dolar paraya... 7 sene kıtlık çektim. yaşıtlarım yurtdışına tatile giderken ev alırken ben bitmeyeceğini sandığım cehennem azabına düşmüştüm.

    2. dereceden bütün arkadaşlarınıza elveda diyin. hatta %90' ına... herkes vebalı gibi kaçar. akrabalar desen zaten akrep... birkaçının sevindiklerine de eminim.

    ama bütün bunlar bittikten sonra allah iyi gün dostu da versin diyorsun. tekrar parlamaya geçtiğinde kötü günde yanında olanlar senden uzaklaşıyor.

    arkadaşlar arkamdan çekilin huylanıyorum.

    (bkz: şeytanın fısıldadıkları)
  • babam etmiş. çok küçüktüm...
    olağandığı üzüntüyü ayaküstü yapılan konuşmaları sezdim. durum çok kötüydü... ama neydi kötü olan anlayamıyordum... babamın derin üzüntüsünü görüp sarsılmış olmalıyım. bir köşede gizlice ağladım. niye ağladığımı sordular elim kanadı dedim galiba.

    çocuklarınızı üzüntülerinizden koruyun. hayat acılarla dolu. bütün bunlar, anlamlandıramayan çocukları ürkütür.
    şimdiki aklımla bu en eski hatıralarımdan birini yeniden yazmam gerekse şöyle olabilirdi. ben bunu anlayabilirdim. 'bu şehirde ekmeğimiz bitti. başka yerde çalışacağız kazanacağız ve birbirimizden hiç ayrılmayacağız.' budur.

    reislerden beklenen budur...
    biriz, bir kalacağız!

    sevgi fakirliği istemez çocuklar.
  • hayatta * iki türlü iflas vardır. biri fikren diğeri madden iflas etmek. bunlardan birini tecrübe ettiğim için ancak birini aktarabilirim.

    işinizi, tüm paranızı, arabanızı, evinizini, sahip olduğunuz tüm maddeyi bir gün içinde kaybedebilirsiniz. sizin için büyük gözüken bir miktarda borcun altında kalabilirsiniz. bu peşinde bir takım ruhsal buhranları çevrenizdekilere ve size yaşatabilir. gözlerinizi kırpmadan saatlerce boş bir duvara bakıp olanlara anlam vermeye çalışabilir veya uykusuz geceler geçirebilirsiniz.

    fakat fikren iflas etmediyseniz bütün bunlar için er geç bir çıkış bulursunuz. devam edersiniz. çünkü tek bir gerçeğin sabit olduğu bu dünyada pek az şeyin çaresi yok. tek bir gerçeğin çaresi yok.

    “neden hala gülümsediğini keşfet. işte benim için büyüklük budur.”
  • zenginler iflas etmez alacaklıları iflas eder...
  • bankadan kredi alamıyorsa tefeciden alacak haliyle. yahut bu ödemelerden birisine gidip diyecek ki nakite sıkışığım vadeyi öteleyelim.

    adam zaten güvenilir biri olsa 100 bini hısım akrabasından da bulur.

    malını birilerine erkenden iskontolu satar.

    2.5 milyon dolarlık cirosu olup 100 bin tl ödemeyi öteleyemeyen bir adamın gelip burada entry girmesi, girdirmesi de komik ötesi.

    başka dolandıcılık yöntemleri öneririm. bu çok bayat olmuş.

    kimse yemez bunları.
  • ıcinde bulundugum durum

    pandeminin baslamasiyla tekstill sektorunun yedigi tokati iliklerimize kadar hissettik islerimiz %90 oraninda dustu aylarca kapali kalmamizda cabasi.musterilerde ayni durumda oldugunundan alicaklarimizida alamadik ve bu yoklukta gecinmek icin evi sattik.evin parasi ile iyi kotu zor zamanlari atlattik ama cironun cok dusuk olmasi nedeniyle ortaklardan ayrildim.hisselerime icerdeki borcuma sayarak 5 kurus almadan ceketimi alip ciktim firmadan.simdi issiz kaldim bankaya 180milyar borcum var.aracami satip kredi borcunun bir kismini odeym kredi notumu yukseltmek istiyorum daha sonraki asamada kredi cekip kendi meslegimi yani eczacilik yapmak istiyorum.

    29 yasindayim hayatimdaki nerdeyse en zor surecten geciyorum ama onemli degil bu zorlu sureclerin insana kazandirdiklarini isler yolunda giderken kazanamazsin.bulundugum batakliktan selamlar ama isleri yoluna koydugumda hesaplasicam insanin sayisinda bariz bir artis var ee ne demisler keser doner sap doner horoz domalir tavuk gömer.
  • bir tanıdığımın 15 gün içinde muhtemelen yaşayacağı şey.

    senede 2,5 milyon dolar ciro yapan bir şirket sahibi. ayın 15’inde 100 bin tl bir ödemesi var, bunu borçla halledebiliyor. ayın 20’sinde 100 bin tl daha var, bunu da arabasını satıp ödeyebiliyor, ayın 25’inde 120 bin tl ödemesi var, bu son ödemeyi yapamayacak durumda. satılacak pek birşeyi yok, hatta hiçbir şeyi yok, 500 bin dolar değerinde ticari ürün var fakat sezonluk bi ürün ve bu ürünün sezonu ayın 25’inde başlıyor yani son ödemeyi yapacağı gün. ama 1 günde o kadar ürün satması imkansıza yakın. devamında ağustos ayına kadar bölünmüş 2 milyona yakın ödemesi var, 3 milyonluk da hammaddesi var. matematiksel olarak ürünleri sattığında 2 milyon civarında kar elde edebilir ama 120 binlik ödemeyi yapamazsa piyasada tehlikeli görülüp iş yapamaz duruma gelecek, ticaretle uğraşanlar daha iyi anlar bu durumu. yani ağustosa kadar olan ödemelerin hiçbirini yapamayacak ve iflas edecek. bu en kötü senaryo. bir çıkış yolu önermişler; tefeci. tefecinin biri 100 bin veriyor diğer ay 110 bin olarak almak şartıyla. arkadaş bu durumu hem kendine yediremiyor hem de bulaşmak istemiyor, bir taraftan da başka çıkış yolu kalmamış gibi.. tecrübesi olanlar yeşillendirip fikir verirse çok müteşekkir oluruz.

    edit: o arkadaş ödemeleri yaptı, pandemi döneminin ilk 3 ayı ödemeleri erteledi, şu an milyoner. baya mal mülk aldı, ama hala eskisi gibi mütevazı.
hesabın var mı? giriş yap