• dile her zaman boyle getirilmemisse de eski bir felsefi sorundur, hem de bayagi ilgincinden. bu nedenledir ki tanimina "matrixte geciyordu bu laf, evet evet cypher soylemisti" diye baslayanlar beni uzmekte, hassas cildimi kiristirmaktadir.

    bir yerde soyle bir laf duymustum: siz amerikalilar hicbir boku, bir filmde gormedikce ogrenmezsiniz.. galiba bir filmde duymustum bunu (bkz: recursion)

    neyse efendim, ignorance bliss mliss degildir, zira hayatin amaci mutluluk falan da degildir. agzindan salyalar akan bir kopek de mutludur, cunku sahibi o sirada buzdolabindan et cikariyordur. ayni kopek siz eve her geldiginizde de sevinir mutlu olur, hem de ne mutluluk. karnini oksadiginizda, suratina kafayi dayayip abuk subuk sesler cikardiginizda, beraber kirlarda bayirlarda kosturdugunuzda da bizim tahmin edemeyecegimiz kadar mutludur, oyleyse kopek olalim, kedi olalim. serotonin salgisi midir hayatin amaci; nirvanaya giden yol bazi norotransmitterlerin karsilikli oranlarindan mi gecer? cekelim otu kokaini o zaman birader, bitki gibi oturalim tum gun, bitki gibi ama mutlu...

    ne demis john stuart mill kardesimiz: "keyifsiz bir insan olmak, yasamindan memnun bir hayvan olmaktan iyidir; mutsuz bir sokrates olmak, halinden memnun bir aptal olmaktan iyidir"
  • kız arkadaşınızın bilgisayarına girip özel dosyalarını alıp sizi aldattığını falan öğrendiğinizde kendi kendinize devamlı tekrarlamanız gereken kelime öbeği...
  • fransızcada benzer bir söylenişi imbecile heureux yani "salaklar mutlu yaşar". bilmeyen istemez, kendi bildiği veya elinde olanlarla yetinir. düşünmemek, öğrenmemek, bilmemek mutlu kılar felsefesi.
  • kaynagi, cennet bahcesinde adem ile havva'nin, kotuyu, iyiyi, utanmayi, kiskanmayi vs, bilmeden yasarken, "bilgi meyvesi" elmayi yedikten sonra gozlerinin acilmasina ve artik o eksi rahat, tasasiz ve huzurlu yasamlarinin kaotik bir kontrastin cemberinde donmesiyle sonlanan surece dayanan, bilmemek mutluluk/huzur verir anlamli kalip. dogrulugu insan hayati tarafindan test edip onaylanmis, kisinin farkinda oldugu seyler arttikca daha huzursuz oldugu kayitlara gecmistir.
  • türkçe bilenlerimiz cahil cüretkar olur kendini alim sanır desinler, derdini anlatacak kadar ingilizce bilenlerimiz ignorance is bliss diye bağırsınlar, fransızca bilenlerimiz imbecile heureux'u terennüm ederlerken akademisyen yarrağı yemişlerimiz dunning kruger effect diyerek konuyu genişletsinler; ha tikelleştirme kaygısı olanlarımız da "özgüven zehirlenmesi bence bu!" diye akıllarından geçirsinler hemen. ben de orada elimi yüzümü yıkayayım amınakoyim, ne bu çapaklı çapaklı.

    koçero, şimdi bu var. nobel'e lâyık görülmüş bir psikolojik araştırma da gösteriyor ki "yeteneksizler, daha şanslı".

    bak bak ne demişler: "ilk denemede başarılı olamazsa, başarısızlığın belgelerini yok etmeyi unutmaz." bak sen şu hem aptal hem özgüven akümülatörü gevşeğe bak. bak arabistanlı lawrance tıynetliye bak. ba ba, am-ı-cık seni!

    şimdi ciddiyet. gene canınızı sıkayım.

    aptal özgüveni, aptaldaki medeni cesaret, aptaldaki "kaybedecek bir şeyim yok" havası çok orijinal bir şey değil. insanlık tarihi aptallar dolu olmasaydı bu durumda olmazdık: sinek-bok korelasyonu. yani, kabul edeceğiz ki insan olarak aptalız. hala bazı şeylere çözüm bulamadık; anca "selüloz kaplamalı bi roket sokayım şu yezidi'ye" deriz, "laboratuarlarımızda çekikleri sikertecek bir virüs yapalım" diye düşünürüz, "keneleri zehirleyelim, kuşları katilleştirelim, danaları delirtelim, insanları makineleştirelim, robotları insanlaştıralım" diye kerkinedururuz. ne sikime yaradığını bilmiyorum insan neslinin, umuyorum ki tabiat ana anamızı siker de aklımız başımıza gelir. şimdilik bunu geçiyoruz.

    şimdi birader, neredeyse tüm icatlara, tüm buluşlara, keşiflere, yeniliklere şö-öyle bir baktığında görüyorsun ki, "i have a dream" soslu aptalca bir izin peşinden, bir kırıntının arkasından giderek bulunmuş [penisilin, chaos theory, radyoaktivite gibi. ara bak, ara ara.]. insanoğlu aptal cesaretine eklenmiş hayalcilik, ilerigörüşlülük ile kendisine bir evren tasarlamış. ulan viagra aslında kalp ilacı sdfsdfjkl olarak tasarlanmış düşünsene?

    insanoğlu'ndan birey'e geçersek, ki her şeyin sorumlusu ya havva ya adem'dir, 'zaten en az on iki kişiden biri haindir', o yüzden insan'a geçelim. neyiz biz, bunca rahatlığı nereden buluyoruz ve nereden besleniyoruz? mesela, şimdi provakatif olsun diye sırf, yani sırf ibnelik olsun diye sözlük'ten bahsedeyim mi? sikeyim mi yedi düvelinizi la gurursuzlar sdjf ?

    kaşındığınıza göre sikiş başlasın.

    mesela albayım, ben bakıyorum adam sıfır bilgi, sıfır izan, sıfır yorumlama ile sıfır hoşgörü, sıfır öngörüyü öyle bir karmış ki gidip günboyu kürt/türk tartışıyor. yani her gün, hiç usanmadan, hiç yorulmadan, başkalarının kendisiyle nasıl alay ettiğinin farkına varmadan, okumadan, sorgulamadan, emin olmadan sidik yarıştırıyor taşşak buruyor. tarihi, uzmanından yiyeceği ayara kadar kendince yontuyor mesela adam; bir diğeri edebiyat/sinema/hukuk sıçıyor. gelse bi ilber ortaylı, gelse bi fatih özgüven, gelse tanju çolak siki tutacak: ve fakat yok, korku yok, ürkme yok. o cehaletle harmanlanmış görüş kirliliği içerisinde sonsuz bir rehavetle kendince bir portre betimlemesi yapıyor.

    bu lisanslı cühela güruhun bu rehavetinin beslendiği kaynaksa, "nasılsa bana bir şey olmaz" fikriyatıyla tetiklenen mutlu mesut ruh hali. kimse gidip bir salağı ayara boğmaya yeltenmiyor, kimse gidip ona onun bir leke, ama kara bir leke olduğunu söyleme mucbirliği duyumsamıyor. yani kendi haline bırakılmış bir yılkı içerisinde çimleri dişliyor o cahil, aklına yatan ilk fikri kabullenmesi, bu fikir üzerinden kendisine bir rol biçmesi, o rolün insanına dönüşmesi, bu dönüşüm esnasında özünü asla yakalayamaması, yanisi elinde bulunan o 4 yanı da "kuzey"i gösteren bir pusula ile kendisine nakşedilenin, enjekte edilenin insanı olması bundan. kendi yolunu kendi çizmiyor. çünkü neden? çünkü cahil. çünkü koyun. 21. yüzyılda kömür ile açıklanabilen bir siyasi görüşün var olm senin! neyi anlatıyon? beyaz eşya'ya karşılık kendini parlamentoda orgy'e alıyorsun, bukkake'lere doymuyorsun mesela. hehehe! senatolara laiksin sen.

    reformist yönünü pek bi hayâlbaz bulduğum john stuart mill 'in "mutlu bir hayvan olacağıma mutsuz bir insan olurum" diyerek söylediği de buydu. ya da lucretius 'un "tüm dinler cahile aynı ölçüde ulvi, siyasetçiye aynı ölçüde kullanışlı, filozofa ise aynı ölçüde gülünç gelir" quote'uyla aktardığı da [meraklanma inancına, dinine halel gelmeyecek, değiştiriyorum gündemi şimdi.].

    bu aptal özgüveninin "yeter kafamı siktin!"le kovmaya uğraştığımız zararlarının yanında muhakkak ki "artık dayanamıyorum: ya ben sana aşığım"lı, "sikerim lan zulmünüzü ibneler, savulun lan"lı ekstra tarafları da var. ama diyorum ki babuş, eyleminin sonucu ne kadar güzel olsa da, sana geri dönüşü ne ölçüde kârlı olursa olsun bil ki sen gerçek bir salaksın. çünkü hiçbir amelinde yoğunlaşma, dolma taşma sonucunda harekete geçmiş bir cesaret mekanizması yok, sadece öfke ile kalkıp zararla oturuyorsun: panzehiri de zehirden üretiyorlar ya hani?

    diyeceğim o ki, aptallara değil, aptalların aşırı özgüvenine tahammülsüzüm, hırçınım. ignorins iz nat bılis amınakoyim.

    bir gün kalabalık bir ortamda yanınıza gelip kulağınızı emebilir, yarrak başından içeri toplu iğne bırakabilirim. salaksın diye hayatımı mahvetme hakkı vermem yani sana, o pabucu da boşta bırakmam götüne sokarım.
  • matrix'in hayatımıza soktuğu özlü sözlerden biri.
  • william carlos williams'a göre cehalet mutluluktur. çünkü, bilginin getirdikleri, eninde sonunda insanlığın yıkımına neden olacaktır.

    "man has survived hitherto
    because he was too ignorant to know
    how to realize his wishes.
    now that he can realize them
    he must either change them
    or perish"

    ---

    "insan şimdiye dek hayatta kaldı
    çünkü arzularını gerçekleştirebilmek için
    fazla bilgisizdi.
    şimdi gerçekleştirebiliyorken,
    onları değiştirmek zorunda
    yoksa ölüp gidecek"
  • ---spoiler---
    memento'nun sonu, yani hikayenin başı bu düşünceye dayanır. esas olan mutlu olmaktır. gerçeğin ne olduğunun önemi yoktur. sen bilmediğin sürece sandığın gerçek seni mutlu ediyorsa ve bu inandığın gerçeklerin sanrı olduğunun farkına hiç varmayacaksan, o senin gerçeğindir, senin mutlu olmana yeter.

    "i have to believe that when my eyes are closed, the world’s still there. but do i? do i believe the world’s still there?
    is it still out there?!

    yes..."

    --- spoiler ---
  • matrixten cok cok oncelerden beri varolan olgu.
    (bkz: prerequisites of fanatism)
hesabın var mı? giriş yap