• cihangir'de bulunan, orhan kemal muzesinin yaninda olan ve onun kitaplarinin satin alinabilecegi anma kahvesi. oglu isik ogutcu tarafindan acilmistir.
  • ikbal kahvesi (kıraathanesi) ya da orkan kemal ve arkadaşlarının takdığı adla '' kahvetül-ikbal'', cağaloğlu alanı ile nuruosmaniye camii arasındaki nuruosmaniye caddesi üzerinde, camiye ve dolayısıyla da kapalıçarşı'ya yakın bir yerdedir. (1960'lı yılların sonlarında kapatılmıştır.) sonradan cihangir'de orhan kemal'in oğlu tarafından bu isimle bir anma kahvesi açılmıştır.
    edip cansever de bir dönem ikbal'in müdavimlerindendir. kapalıçarşı'daki işyeri kahveye çok yakındır. burada orhan kemal ve muzaffer buyrukçu ile buluşurlar. edebiyat dünyasından onları görmek için ikbal'e uğrayanlar çoktur. ayrıca orhan kemal'in arkadaşı arap talat, yelfe ihsan gibi ilginç kişiler de kahvenin sürekli gelenlerindendir.
    salah birsel kahveler kitabı'nda, muzaffer buyrukçu anı ve günlük kitaplarında, nurer uğurlu orhan kemal'in ikbal kahvesi'nde bu kahveden söz ederler.
    ikbal kahvesi yıllarında orhan kemal ile cansever arasında sıkı bir dostluk vardır. yine o yıllarda orhan kemal genç bir kıza tutulur. gözü hiçbir şey görmemektedir. cansever'i bile..
    ''..bir şişe daha içip kalkıyoruz.ne hikaye ne şiir ne edip cansever, ne resim! yani topyekun sanata bile yer yok.'' demiştir..

    velhasıl ikbal kahvesi türk edebiyatı'nın özel mekanlarındandır..
  • buranın yeniden dirilik kazarıması 1951 yılında orhan kemal'in adana'dan istanbul'a göç etmesiyle başlar. artık ikbal, orhan kemal ve arkadaşlarının kahvesidir. orhan'ı buraya bağlayan nedenlerin başında kahvenin ocakçısı, garsonları ve telefonu gelir. kahvenin, babıali'nin ortalık yerinde bulunuşu da bunlara eklenmelidir. orhan'ın arkadaşlarıyla kahvetül-ikbal adını taktıkları, bu kahveye ısınmasının bir nedeni de babasının burayla ilgili bir anısıdır. meşrutiyet'in ilanını, babası abdülkadir kemali bey burada, kahvenin bahçesinde -o zamanlar kahvenin bahçesi de vardır- kaşar peyniri ve simitle çayını yudumlarken işitmiştir.
    orhan'ın hemen hemen bütün günü orada geçer. kışları sabah dokuz sularında damlarsa, yazları altıda, pek pek yedide oradadır. kahve kuşu adına da en çok hak kazanan odur.
    orhan kemal ve arkadaşlarının içtikleri ilk çayların adı "sabahiyye"dir. çaya simit, poğaça gibi yiyintiler de eklenir. dergah 'çıların masaları kapıdan girince solda ise bunlarınki sağ dadır. sabahları kadro hiç şaşmadan düşer kahveye. akşamları da
    kafa çekmeye burada karar verilir. sırasına göre beş, 0n ya da aşkın bir kalabalıkla sirkeci'ye, kumkapı'ya inilir. ya da aksaray'a, beyoğlu'na çıkılır.
    ikbal'i isterseniz bir de orhan'ın kendi ağzından dinleyelim:
    "ikbal bizim için evimiz kadar, dahası, bir bakıma evimizden çok daha bize yakın oldu. orada yurt ve dünyanın siyasal gidişi üzerine az mı düşünceler yürütüldü? devlet ve hükümetlerin siyasası az mı yerildi? hikayeciler, şairler, romancılar, herhangi
    bir oyun, dergiler burada az mı süzgeçten geçti?"
  • kapalıçarşı’nın nuruosmaniye kapısı’ndan çıkıp caminin avlusunu da geçince sağ tarafa sapan yol, vezirhan caddesi’dir. bu sokakta nuruosmaniye caddesi’nin kesiştiği köşede 1965’ten sonralara kadar canlılığını koruyan büyükçe bir kahve salonu vardır.
    burası pek çok edebiyatçının hatıralarında yer alan ikbal kıraathanesi’dir. tanpınar neslinin buraya dadandığı tarihten birkaç yıl önce, askerden yeni terhis olmuş iki kardeş tarafından açıldığı bilinen kuraathane, bir yandan edebiyat fakültesi’ne,sahaflar çarşısı’na, diğer taraftan kitapçı ve matbaa çevresi olan babıali’ye yakınlığı dolayısıyla kısa zamanda bir entelektüel ocağı halini almıştır.
    tanpınar beş şehir’de ikbal’i anlatırken, iki cümleyle,bugün tarihe meraklı olanların bile hafızalarını şaşırtacak kadar büyük değişmeleri de söylemiş olur.
    “ikbal’i evvela içtihat matbaası karşısında, bir vakitler güzel sanatlar akademisi olan binada bulunan, sonra da bezm-i alem valide sultan konağı’na (şimdiki istanbul kız lisesi) taşınan yüksek muallim mektebi talebeleri, bilhassa hasan ali yücel’le hikmet keşfetmişlerdi. biz devama başladıktan sonra yahya kemal’de beğendi.” (s171)
    1921’de dergâh mecmuası çıkmaya başlayınca ikbal kıraathanesi’nin yıldızı da birden parlar.kıraathane derginin karargahı olmuştur. genç kabiliyetlerden başka onlardan on, on beş daha büyük ve o yıllarda bile şöhret yapmış, başta yahya kemal olmak üzere mustafa şekip’in (tunç) , biraz popüler bir yazar olsa da sevilen ve okunan osman cemil’in (kaygılı) sık sık burada görünmeleri , müritlerin sayısını artırıyordu. hatta o sırada memur olarak çalıştığı düyun-ı umumiye binasının (şimdiki istanbul erkek lisesi) yakınlığından faydalanarak ahmet haşim de öğle araları ve akşam üzerleei uğramaktadır. ünlü titizliği dolayısıyla böyle kahvehane gibi yerlere pek gelmeyen, ama haşim geldiği için ara sıra uğrayan abdülhak şinasi de. nihayet hepsinden daha yaşlı bşr dvan şairi ‘bakkıye’si: farsça muallimi tahir nadi (divrikli) .
    ikbal, çoğu parasız ve bekar olan bütün bu inaanların lokantasıdır da. “ beş kuruşa simit, çay, işte öğle yemeklerini öyle geçiriyorduk” `:mustafa nihat özön’le konuşma (s212)`
    dergâh’ın çıkarılmasına da burada karar verilmiştir.derginin mali patronu mustafa nihat “edebiyata,şiire, hikayeye düşkün birkaç kişi bir araya geldi mi, haydi bir dergi çıkaralım, derler.bizimki de aşağı yukarı böyle oldu” diyor.
    yukarı da dergide toplananlar için müritler dedim.şimdi derginin adının dergâh olması dolayısıyla bu sıfat daha da yerinde olmuştur. yalnız dergâh adı bile, 1908-1923 arası insanımızın arayışlarının bir parçası olarak ayrıca üzerinde durmaya değmez mi?
    derginin çıkmasıyla ikbal kıraathanesi ve dergâh adı aynileşmiştir. gerçi kıraathanede harp malülü subaylardan, eski devlet ricalinden, damat ferid’in casuslarından satranç, tavla, bilardo oyuncularına, hatta mandolin çalıp para toplayan üniformalı beyaz rus subayına kadar değişik insanlar ve gruplar vardır. kapısının önünde bir ingiliz polis dolaşır. yine de bir köşede ankara’da çıkan gazeteler gizli gizli okunur, bu köşeye gelen muhabirler de sansüre uğramış haberleri arkadaşlarına söylerlermiş. `:hüseyin avni şanda/ türk kızları ilk defa` “fakat yahya kemal’in konuşması ve kahkahalarımız kızışınca halka genişler, bütüb bir yana alırdık” (beş şehir/s.-172)

    ikbal’de önceleri sol tarafta mermer bir masa tutan dergâhçılar sonraları kıraathanenin yarısını doldurdular. yahya kemal konuşurken tavla ve steka sesleri kesilirmiş. tanpınar bunları “küçücük fikir mangamızı gerçek değer sandığımız insanlarla çoğaltmaya çalışıyorduk” `:dostluğa ve nurullah ataç’a dair` diye anlatır.

    (bkz: bir hülya adamının romanı) * / m.orhan okay (s.120,121,122)
  • orhan veli ile özdeşleşse de kendisinden çok daha önce türk edebiyatının uğrak mekanlarından birisi olmuştur. falih rıfkı atay da zeytindağı'nda burada bulunduğu edebi sohbetlerden bahseder.
  • orhan kemal ve arkadaşlarından 20-30 sene evvel, yahya kemal'in öğrencileriyle sık sık toplanıp sohbet ettiği kahvehanelerden biridir burası. bu öğrencilerin arasında ahmet hamdi tanpınar da vardır. özellikle yahya kemal ve ahmet haşim'in aynı anda orada bulundukları zamanlarda büyük ilgi görür bu toplanmalar. daha sonra kurulacak olan dergah yayınlarının da ilk tohumları orada, o dönemlerde atılmıştır.
  • kirk bes yil önce nuruosmaniye'ye ciktiniz mi yeditepe dergi ve yayinevi'ne ugrayabilirdiniz. yeditepe'nin biraz ilersinde de ikbal kahvesi. ikbal kahvesi'ne sabahlari orhan kemal gelirdi. onunla sabah sohbetine de muzaffer buyrukcu, nurer ugurlu. orhan kemal bu bulusmalari "sabahiye" diye adlandirirdi. (aslinda sabahiye dügün ertesi damat sohbeti imis) bir masa ötede musa anter otururdu, yaninda sosyal yayinlar'in sahibi enver aytekin. sonra galiba edip polat. öglenleri edip cansever, orhan kemal ile tavla oynamak icin ugrardi. kapalicarsi'daki dükkanindaki siginagindan tavla partileri icin, bir de orhan kemal'in "öke" takilmalari icin ayrilirdi galiba. cumhuriyet'in düzelti ekibi de kemal özer, adnan özyalciner, konur ertop, aldiklari ek isleri orada cözümlerlerdi.
    ikbal kahvesi, orhan kemal'in yazihanesi gibiydi. onu arayanlar telefonla ya da ugrayarak oraya not birakirlardi. o da sabahin dördünde, besinde basladigi günlük calismasini tamamlayinca yasadigi cibali'den saat sekiz sularinda nuruosmaniye'ye, ikbal'e gelir, bir-bir bucuk saat sonra da yayincilar, film yapimcilariyla görüsmye ya da 'is kovalamaya' giderdi.

    sennur sezer, aydinlik günler icin yaziyordu, radikal kitap, 13 nisan 2007, 6
hesabın var mı? giriş yap