• belki de uzaklıkların, kopuşların, ayrılıkların ve umursamamaların belki de en yaralayıcı, yürek paralayanıdır. tek bir sebebi yoktur; ya da bir olaydan doğmamıştır. ama belirgin bir yabancılaşmadan söz edilebilir, gözle görülebilir.
    birlikte geçirilmiş acısıyla tatlısıyla bir çocukluk dönemi, sonra lise-üniversite zamanlarında kapıyı çalan yatılı ayrılıklar. parasız yatılı yılların uzun aralarında kısa görüşmeler ve birbirlerinden uzakta yaşanan hayatlar. artık varla yok arasında bir ilişkidir. evet, bu genel bir durum değil. mutlaka kardeşliklerini çok güzel biçimde yaşamayı sürdürenler olmuştur. fakat hiç de az değildir dostlar, büyük bir caddede farklı yönlerden gelirken karşılaşıp birkaç saniye gözgöze geldikten sonra birbirlerini görmezlikten gelip de yüzlerini eğerek yollarına devam eden kardeşlerin sayısı...
    aslında arada bir kavga falan yoktur, belki de en güzel kelime "umursamazlık" olacaktır. aynı şehirde yaşayıp yıllarca görüşmeyen kardeşlerin varlığı ne kadar da rahatsız edici değil mi? onlara söylenecek basmakalıp sözler, ucuz cümleler hazırdır. ama anlamadan etmeden sarf edilir bu sözlerin çoğu.
    yabancılaşmanın ta kendisidir. birbirlerinden uzak duran, ihtiyaç duymayan kardeşlerin ortak geçmişlerine bakıldığında aslında öyle akla ilk geldiği gibi küskünlük, kavga, nefret gibi duyguların izine rastlanmaz. özellikle de erkeklerin karakterlerinin şekillenmeye başladığın yıllarda kardeşlerinden kopuk yaşamalarının derin sonuçlarından biridir bana göre.
    birbirlerinin günlük yaşamlarıyla ilgilenmezler, ancak çok özel zamanlarda sade bir tebrik, geçmiş olsun, güle güle büyütün temennisi vardır. veya hayat-memat meselesi zamanlarında... aslında kendilerine sorulsa belki tam cevap da veremezler. en son sarılalı kaç yıl olmuştur kim bilir. 15 yıl? daha mı fazla? evet...
    sarhoş iklimlerin sıcak meltemleri o küçük anıları yüzlerine doğru savurur, üfler. ilkokulun bahçesinde, ayakta terlikle oynan maçlar, eve kan-ter içinde gelip buz gibi suyu kafaya dikmeler, bisikletle çıkılan uzun yolculuklar, evden uzaktayken ortalığın kararmasıyla yaşanan tuhaf korku, evdeki illegal durumlarla ilgili yapılmış sessiz anlaşma ve daha pek çok detay canlanır tek tek. belki de en derin o zamanlar duyumsarlar, eğer cesaretini toplarsa, arar bir kardeş diğerini. sonra belki şehre bir film gelir, bir güzel orman olur...
  • habil ile kabil'de en uç noktasi görülen ayriklik hali.
  • oturulup birlikte aynı masada yemek yenildiği halde dakikalarca tek kelime bile etmemek, öylece televizyona göz gezdirmektir.
  • genellikle evlenip el içine karıştıktan sonra gerçekleşen hadisedir. büyükler tarafından şu cümleyle açıklanır: evlendin mi bir kere ,ekmek bölünür ikiye.
  • gözlemlediğim kadarıyla evlilikten de ziyade büyüdükçe başa gelen durum. insanların uzaklaştığı, yalnız ölen filler gibi diğer insanlarla arayı açtığı "tam yaşlılıktan önceki olgun insan evresi" en tehlikeli dönem sanırım.
  • bu tamamen kardeşlerin kişilikleri ile alakalı bir durumdur. karşılıklı saygı olmadıktan sonra, yabancılaşmak çok kolay.
  • leonard cohen'in "famous blue raincoat" şarkısı durumu özetler. babayla oğul arasında, oedipus kompleksi, babayla kızı arasında elektra kompleksi hatta dayı yeğen arasında, antigone kompleksi var... peki kardeşler arasında neden bir 'habil - kabil' olmasın... cohen'in dediği gibi, 'my brother, my killer...' (mealen; hovardanın pici gelir yengesine göz dikermiş...)
  • -hello brother how are you?
    +great şakircim great. thanks for asking.

    şeklinde gerçekleşir.
  • zaten hep yabancı olmaktan çok daha iyi bir durumdur. zaman içinde bir uzaklaşma olduysa mutlaka önemli ya da önemsiz sebepleri vardır. ayrıca bir zamanlar her şey yolundaysa tekrar eski günlere dönme ihtimalide vardır. peki daha hiçbir şeyin farkında olunamayacak yaşlardayken büyük kardeşin araya böyle uçurumlar koyması nedendir? hala da nedenini bulabilmiş değilim.
hesabın var mı? giriş yap