• nurcuların atatürk'ü. nurcu "resmi tarihin" idolü. nurcu resmi tarihinde iyiliği abdulhamid temsil ederken, kötülüğü ittihat terakki temsil eder. aslında ittihat ve terakki de atatürk'ü temsil eder. atatürk'e direkt laf söyleyemeyediklerinden dolayı ittihat ve terakkiye giydirirler. artık ne masonlukları kalır, ne de sabetaycılıkları. sağdan soldan kolaj yaparak yazılan bu tarihte, abdulhamid "şeytan yahudi ajanları" tarafından baştan indirilmiş ve bu yüzden cihan imparatorluğu osmanlı yıkılmış ıvır gıvır işler işte.

    öte yandan, son 1000 yıllık tarihimizin en baskıcı, halktan korkan ve özgürlük düşmanı figürü olan abdulhamid'i cennetmekan falan feşmekan yapan zihniyet, günümüz türkiye cumhuriyetini anti-demokratik bulur, kendi rızasıyla çok partili hayata geçmeye çalışan tek parti dönemini kıyasıya eleştirir.

    şimdi, tek parti dönemi ya da günümüz türkiyesi eleştirilemez şeyler midir ? elbette hayır. lakin, günümüz türkiyesini anti-demokratik bulan bir zihniyetin, abdulhamid'e tapınması, idol haline getirmesi komik ve hatta şaşılacak bir şeydir. düpedüz ikiyüzlülüktür. demek ki senin derdin demokratlık filan değil, sadece yönetimi ele geçirmek, kendi sosyal ve ekonomik düzenini kurmak. gerisi hikaye...

    bir yandan ordu darbe yapacak diye demokrasi nutukları at, bir yandan da abdulhamid cennetmekan... oldu güzel kardeşim oldu... yedik biz de...
  • nurcuların atatürk’ü” denilerek, eşeğin mâbâdına karpuz kaçırılmış bir “tarihi şahsiyet”… “ikinci abdülhamid han cennetmekan hazretleri” öncelikle osmanlı arşiv belgeleri içerisinde geçen bir kullanımdır ve tarihi bir jargondur, kimsenin henüz [2007 yılında] uydurduğu bir şey değildir. tabii haliyle kulaktan dolma bilim de bu kadar oluyor ve sözlük yazarı babaerenler’in de birkaç yerde güzellikle belirttiği gibi: “burjuva bilimi de yere kadar”…

    nurcular denilen güruhun, sultan ikinci abdülhamid ile yıldızları asla barışmamıştır ve kendisinden nefret bile eden çok sayıda nurcu fraksiyon ile tartışmışlığım, kavga etmişliğim vardır. bu kavga edişler sultan ikinci abdülhamid’i körü körüne savunmak değil, o’nun tarihi bir şahsiyet olarak yerinin belirlenmesi açısından olmuştur. “bilim üretmenin haysiyeti” önemlidir.

    sultan ikinci abdülhamid, said nursî’yi tımarhâne’ye tıktırmış bir kişidir ve said nursî’nin kürtçü eylemleri ve fikirleri olduğu gerekçesiyle, yıldız sarayı’na çağırtmış ve “niyetin nedir evlâdım” makamında sorular sormuştur. yine said nursî, eğitim sisteminde din’e yeterince ağırlık vermediği konusundaki düşüncelerini sultan ikinci abdülhamid’e iletmek için istanbul’a gelmiş fakat ciddiye alınmayarak memleketine yollanmıştır. 1907 tarihinde sultan ikinci abdülhamid’e doğu’da bir üniversite açılması için müracaat da eden said nursî, yıldız divan-ı harbî-i örfî’sinde mahkeme olunmuştur. bu konuda bir eseri bile vardır said’in. şimdi totalde olaya baktığımızda, said nursî’nin yıldızı sultan ikinci abdülhamid’le hiçbir zaman barışmamıştır ve nurcular da kendisinden pek hazz etmezler.

    ancak islamcı düşüncenin, siz isteseniz de istemeseniz de kilit isimlerinden ve düşünürlerinden necip fazıl kısakürek’in kaleme aldığı ulu hakan abdülhamid han adlı 712 sayfalık eseri, bir miktar ortamı yumuşatmıştır ama halen bu nefret güncel bir şekilde bulunmaktadır. yine üstad necip fazıl kısakürek’in kaleme aldığı son devrin din mazlumları adlı eserde de sultan ikinci abdülhamid’e önemli bir yer ayrılmıştır ve nurcu kitlelerin bakışı biraz da yumuşamak durumunda kalmıştır.

    şimdi biraz said nursînin eserlerinden olaya bakalım:

    tarihçe-i hayat, birinci kısım: ilk hayatı, s. 62.

    “…daire-i islamın merkezi ve rabıtası olan nokta-i hilafeti elinden kaçırmamak fikriyle ve sabık sultan, merhum abdülhamid han hazretleri, sabık içtimaî kusuratını derk ile, nedamet ederek kabul-ü nasihate istidat kesb etmiş zannıyla ve ‘aslah tarîk, musalahadır’ mülahazasıyla, şimdiki en çok ağraz ve infialata mebde ve tohum olan bu vukua gelen şiddet sûretini daha ahsen sûrette düşündüğümden…”

    divan-ı harb-i örfi, s. 14.

    “evet, said nursî istanbul'a, şûrezâr vilâyât-ı şarkiyenin maarifsizlikle öldürülmek istenilen yıldız siyasetlerine istikamet vermek azmiyle gelmişti. daha istanbul'a gelmeden, van'dan, bitlis'ten, mardin'den defaatla nefyolmasından, istanbul'a gelmesiyle beraber, merhum sultan abdülhamid tarafından suret-i ciddiyede tarassut altına aldırıldı. birkaç kere tevkif edildi. nihayet birgün geldi, said nursî’yi üsküdar'a, toptaşına yolladılar. çünkü hapishanede ikaz edilecek kimseler bulunmak muhtemeldi. tımarhaneden ikide bir çıkartılıyor; maaş, rütbe tebşir ediliyor; hazret-i said, ‘ben memleketimde mektep-medrese açtırmak üzere geldim, başka bir dileğim yoktur. bunu isterim, başka birşey istemem’ diyordu.”

    sonuç olarak, abdülhamid’in nurcuların atatürk’ü olmak gibi bir durumu yoktur.
hesabın var mı? giriş yap