• ikinci el zaman: kızıl insanın sonu. svetlana aleksiyeviç'in içerik açısından okunması güç, her bir tanıklığı ürpertici olan kitabı. rus insanı, komünizmden ayrı kapitalizmden ayrı çekmiş. ister komünist olsun ister kapitalist, yönetici-asker sınıfının ana niteliği totaliterlik. tarihin realitesi bu. hitler varsa stalin de olacak. nitekim yaşayan bazı sovyet insanları stalin'i övgüyle anıyor. nefretle ananı da az değil. eh, her tarihî şahsiyet için böyle bu. çünkü asıl tehlikeli olan onlar değil, zulüm kraldan çok kralcılardan doğuyor genelde (istisnalar vardır). kralların etrafını saran güç sapkını kurtlar, sırtlanlar, çakallardan. ha, sonunda hepsinin suçu aslanın hanesine yazılıyor, ayrı.

    kitabın önemi, tarihi şekillendirdiği varsayılan oysa tarihin sadece bir aleti olan bu aslan ve şürekâsına değil, sıradan insanın, yani halkın ne yaşadığına odaklanması ve hazmetmesi çetin insanlık durumlarını kayda geçirmesi. böyle şeyleri hiçbir halk bir daha yaşamasın dilerim. en acısı da, sovyet kimliği altında, yan yana aynı avluda yaşayan halkların, sovyetler dağılırken o kardeşliği anında unutup birbirlerini boğazlamaları. çeçenler, azeriler, ermeniler, tacikler, hepsinin eline kardeşinin kanı bulaşmış. anlaşılan o ki, iş habil ile kabil'e gelince biri ölecek diğeri de öldürecek. bir diğer realitemiz... özetle, toplumsal bir ideale ulaşmak için kurulmuş ve bu uğurda göz ardı edilemez şeyler başarmış sovyetler, özellikle gulag kampları vb. düşünüldüğünde zulüm ile abat olanın akıbeti berbat olur sözünün maalesef kanlı canlı bir örneği olmuş.

    hikâyeler, anılar içinde herhalde en çok aklımda kalacak olanı, genel anlatıdan biraz farklı olan ve tuhaf bir aşkı (her aşk biraz tuhaf değil midir?) anlatan "kurnaz karanlığa ve bundan çıkabilecek başka bir yaşama dair" adlı tanıklık.

    ve sıradan insanın son sözü:
    "eskiden küçük bir evde her tür konfordan yoksun yaşıyordum -susuz, kanalizasyonsuz, gazsız- şimdi de öyle yaşıyorum. hayatım boyunca dürüstçe çalıştım. çalıştım çabaladım, ağır işlere alıştım. ve ancak birkaç kapik kazandım hep. makarnayla patates yerdik eskiden, şimdi de aynılarını yiyoruz. hâlâ soyvet kürkümü giyiyorum. bizde burası hep kardır!"

    önceki entry'lerde hoş yorumlar var bu arada. kitabın yazarı anti-komünist tabii, öyle olmasa nobel vermezler. buna karşın tarafsız olmaya çalışıp epey sovyet insanının da görüşüne yer vermiş, bu da bilinçli okura kâfidir. resmî tarih okuru içinse durum zaten değişmez: amerikalılar** hitler'i kendilerinin yendiğini zannediyorlar mesela, amerikalılar öyle zannediyorsa dünyanın "hümanist" çoğunluğu da öyle zannediyordur*.
  • svetlana aleksiyeviçin 2015 nobel edebiyat ödülü aldığı, canlı tanıklarla sovyetler'in dağılışını anlattığı kitabı.

    içinde gerçekten çok ilginç hikayeler olduğunu söyleyebilirim.
  • sovyetlerin çöküşünü tanıklarla söyleşiler ve hikayeler üzerinden anlatan 524 sayfalık kitap. parti ve komünizm çöküşü ile yıkılan hayata tutunma sebebi kalmayan insanlar da var kitapta, parti kimliğini dakikasına yakıp rusların tabiriyle businıs yapan yeni nesil sömürücüler de.
    ilginç olan şu ki özgürlük adına yıktıkları sovyetlerin altında ezilip kapitalizmle tanışmalarının hiç hayal ettikleri gibi olmaması.
    onlar bizim gibi değil sonuçta biz sosyalizmi tatmadık, kapitalizm olağan şekilde yükseldi ve büyüdü onlar ise insan gibi yaşadıktan sonra kapitalizmle sert bi duvar gibi karşılaştılar.

    dipnot: elinizde mutlaka bir kalem olsun çünkü altı çizilecek çok satır var.
  • kitap sscb kuruluşu ve dağılışını tanıkları ağzından anlatırken, insan doğasının en derinlerine inmeyi başarıyor. komşularını, kendi öz çoçuklarını yeri geldiğinde çekinmeden parti için gammazlayan insanlardan tutun, karşı devrimin sonucunda bekledikleri şeylerden ne kadar uzağa düştüklerini görüp dehşete kapılanlara, koskoca yanılgılarla harcanmış milyonlarca hayata ışık tutuyor. olağanüstü bir kitap. bu arada bahsedilmiş ama çevirisi gerçekten harika.
  • sovyet deneyimini insanların tekil tanıklıkları üzerinden ele alan* harika bir anlatı. kitapta okuduğum insan hikâyelerine hâlâ inanamıyorum. bu kadar sarsıcı olacağını hiç beklemiyordum, ara vererek okudum.
  • yazarın olmsuz tavrı hissedilmesine rağmen, düşüncesine ölene kadar bağlı kalanların, yıkılmayı, kopuşu, değişimi kabullenmeyenlerin anlattıkları daha ilgi çekici, daha anlamlı geldi bana. yer yer empati kurup okuduğum karakterle, abv perestroyka bile dedim.

    kitabı bana önerdiği için littlelittlewing 'e, littlelittlewing'e önerdiği için de cliffburton'a teşekkür ederim.
  • - "bize kimse özgürlüğü öğretmemişti. sadece özgürlük adına ölmeyi öğretmişlerdi."
  • senelerdir edebiyatın bittiğine inanıyorum.

    öykü bitti. zweig gibi avusturya macaristan imparatorluğunun en harika döneminde yaşayıp daha sonra peş peşe iki dünya savaşına birden şahitlik edip dağılan imparatorluğun ardından amerika'yı da keşfeden başka bir yazar olmadığı müddetçe, onun gibi öyküler yazabilen birisi tekrar gelmeyecektir. bizde dağılan imparatorluğa(osmanlı) şahitlik eden en büyük edebiyatçımız yahya kemal sadece şiir yazmıştır. şiiri modernize etmiştir. nesir yoktur. roman ve öykü de yoktur. çok iyi öykücülerimiz olmuş. haldun taner, sait faik, sebahattin ali, cemil kavukçu gibi... peki sonrası? sonrası herkesin kucağına leptopu alıp bir şeyler yazmasından ibaret. sadece türkiye'de değil dünyada da böyle.

    şiir bitti. şiirden anlamam. ama değerli dostum şair emrah yolcu'nun bir denemesi var. ''şiir word''e dayandı der. başlığı bile her şeyi özetliyor.

    postmodern çağda metroda ayakta giderken okuyabileceğimiz fast-food kitapları alabiliyor bu beynimiz. öbür türlü semih kaplanoğlu filminde kasabada yaşayan genç gibi her ay merkeze inip sevdiği edebiyat dergisini alıp onu okumak falan kalmadı. edebiyat dergilerini kim okuyor merak ediyorum.

    edebiyat bize salt haz veren şey haline geldi. eğlendiriyorsa ve şaşırtıyorsa onu iyi edebiyat zannediyoruz. bazen olur bilirim, çok beğendiğin bir cümle geçtiğinde şöyle bir durup sevinirsin. hatta evin içinde dolaşmaya başlarsın. mutlu olursun. seni mutlu eden şey midir edebiyat, ya da edebiyat edepten gelir diyen atalarının cımbızla sansürlediği anakronik metinler mi? dergah'ın yeniden bastığı mızraklı ilmihal süzgecinden geçen edebiyat mıdır, bizim edebiyat?

    faust'u okurken hissettiğin neydi? anlamadığın için filmini mi izledin yoksa... bize haz veren şeyi edebiyattan saymıyor muyuz? peki ya ucuz romanlar? ulysses'i okumak zorunda değildim ama okudum ve beğenmedim, bu mudur edebiyat? nobel almış bütün yazarların kitaplarını okudum. ivo andric'ten ismail kadare'ye, orhan pamuk'tan, milan kundera'ya... hepsi güzeldi, bu mu kritik? güzel veya kötü. iyi, fena değil. sanki olmamış.

    roman bitti. en son romanı en günahsızımız yazdı. o günden beri roman yazan herkes günahkar. havada uçuşan nokta vuruşları. word sayfaları. siparişler. novellalar. yeni öykü kitapları. yayın evi politikaları. ucuz.

    ucuz edebiyat, junk edebiyat derdi bir hocamız. yaşanmamış, uydurma hikayeler, hayalgücü, inşaat tuğlası dizer gibi düzgün metin yazma çabaları. edebiyat bu mudur? bir disiplin midir, yoksa insanı hazza sürükleyen metinlerin bir araya gelmesi mi? arap yarımadasındaki gibi insanı büyüleyen şiirler midir edebiyat? kafayı kurcalayan, zorlayan anti konformist metinler mi? ismet özel şiirleri ne zamandan beri edebiyat? ya da içinde ismet özel geçmeyen bir edebi metin yazmak mümkün müdür bu konjonktürde?

    edebiyat falan kalmadı kardeşim.

    svetlana alexievich'in yazdığı şu kitapta bunu çok net anlayabilirsiniz. sovyetleri dibine kadar yaşamış onlarca insanla gerçekleştirdiği röportajlardan derlediği müthiş bir eser çıkarmış ortaya. her şey saydam. her şey gerçek. kurgu yok. yaşanmışlıkların toplamında bir bağ bozumu şarabı gibi gün geçtikçe yıllanan sovyet kokan binalar ve o binaların içinde 10 metre karede yaşayan insanların yaptığı mutfak sohbetleri, edebi kritikler, felsefe yorumları ve yeni akımlar... her şey bu sovyetlerde yaşanmış ama o sovyetler demir perde inince, komunizm çökünce yerini saniyeler içerisinde mc donalds kuyruklarına bırakmış.

    kapitalizmin hunharca eleştirildiği o dönemler, marx'ın bile hayıflanacağı yeni düşünceler, saniyeler içinde terk edilmiş. bu nasıl olmuş? bunu hangi romancı yazmış, hangi öykücü bunu kafasından sallamış? bunlar yazılamaz. bunlar ancak yaşanır. svetlana alexievich yeni bir edebi tür yaratmış. daha doğrusu önceden de var olan bu edebi türün bayraktarlığını ele geçirmiş. artık bayrak onun elinde. ondan sonra gelenler bu izi takip etmek zorundalar.

    edebiyat öldü.

    yaşasın bunun farkında olanlar!yaşasın bunun farkında olanlar!
  • içinde çok etkileyici yaşanmış hikayelerin bulunduğu belgesel tadında svetlana aleksiyeviç kitabı. bu bir siyasi kitap değil ama siyasetin etrafından dolanıyor sık sık.

    yazarın sscb'ye (özellikle stalin'e) ve perestroyka'ya olan mesafeli duruşu yer yer hissediliyor. röportaj yapılan kahramanların adeta bir roman karakteri gibi konuşması olayların gerçekliğini sorgulatsa da anlatılanlar çarpıcı gerçekten. kitabı okuyan kişinin muhtemelen sscb tarihine olan ilgisi artacaktır.
  • bu kitabi okuyup, turkiyenin su an bir karsi devrimin esiginde oldugunu, eger bu karsi devrim basarili olursa, dagilmakla kalmayip, paramparca olacagi ve yerine daha da otoriter bir rejimin gelecegini ongoremeyenler var.

    yazik gercekten. uluslarin dususu ve bu kitap, turkiyenin ne tur bir bataklikta oldugunu ve nereye gittigini tarihi gerceklerle anlatiyor.
hesabın var mı? giriş yap